Gazze'deki savaş, daha doğrusu İsrail'in Gazze katliamı 467 gündür devam ediyor.
İsrail'in uzlaşmaz tutumu nedeniyle ateşkes konusunda da bir türlü anlaşma sağlanamıyor.
Bu durumun en büyük sorumlusunun ise İsrail'in katliamcı Başbakanı Netanyahu olduğu biliniyor.
Gazze'deki korkunç tabloya bakarken aklıma hep iki halk arasındaki kardeşlik geliyor.
Yahudilerle Araplar kardeştir.
Ayrıca, Yahudilerle dünyadaki tüm Müslümanlar da kardeştir.
Bitmedi, dahası var; Müslüman olmaları nedeniyle Türkler de Yahudilerle kardeştir.
Bu nasıl kardeşliktir ki, İsrail, Filistinlilerin başına bomba yağdırıyor, komşu Arap ülkelerinin topraklarını işgal altında tutuyor.
Önce kardeşlik konusunu Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat başta olmak üzere, farklı kaynaklara dayanarak özetleyelim.
Hazreti İbrahim bir erkek evlat istemektedir ve bunun özlemi içindedir, ancak eşi Sara'dan çocuğu olmamaktadır.
Sara'nın Hacer isimli Mısırlı bir kölesi vardır.
Hazreti İbrahim, eşi Sara'nın da izniyle Hacer ile evlenir ve bir süre sonra da erkek çocuk sahibi olur.
Çocuğa İsmail ismi verilir.
Sara bu duruma çok üzülmüştür.
Merhamet gösteren Allah, yaşı biraz geçmiş olmasına rağmen, Sara'ya da bir erkek çocuk verir.
Bu çocuğun ismi ise İshak (Yitzak) olur.
Buna göre, Yahudiler İshak'ın, Araplar ise İsmail'in soyundan gelmektedir.
Babaları bir olmasına rağmen annesinin köleliği nedeniyle İsmail'e "köle çocuğu" denilirken, Yahudiler için "asil", "seçkin" ve "ayrıcalıklı" gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Sara ile Hacer arasındaki çekişme ve Sara'nın baskın çıkma gayretleri bir başka konuyu anlamamızı sağlamıştır.
Bu da Yahudiliğin babadan değil anneden geçmesidir.
Yani Yahudilikte esas olan annedir.
Kafanızı çok fazla karıştırmadan, fazla ayrıntıya girmeden Yahudilerle Arapların kardeşliğinin olabilecek en kısa anlatımını yaptım.
İsmail ise Arap kabilelerinin babası kabul edilir.
İslam peygamberi Hazreti Muhammed de Arap olduğu için İslam dünyasındaki tüm milletler ve tabi ki Türklerle de İsmail'in evlatlarıdır.
Yine buradan hareketle İslam ülkelerine "İsmail memleketi", buralarda yaşayanlara da "ben-i İsmail" yani "İsmailoğulları" denilir.
İşte Yahudilerle kardeşliğin, Türkler ve farklı kökenlerden Müslümanlar için kaynağı da budur.
"Bunca açıklamaya gerek yok, zaten tüm insanlar kardeştir" diyebilirsiniz.
Haklısınız, hepimiz Âdem ile Havva'nın çocukları olduğumuza göre yine kardeşiz sonucuna da varabiliriz.
Türklerin Nuh peygamberin oğlu Yafes'in soyundan geldiğini, Türk tarihini araştıranlar çok sık tekrarlamaktadır.
Yahudilerin de soy kütüklerini Nuh peygamberin oğlu Sam'dan başlattıkları bilinmektedir.
İşte bu değerlendirmeler dikkate alındığında ise, "Hepimizin babası Âdem değil mi" diyenler haklı çıkacaktır.
Ortadoğu sorununun temelinde Arap-Yahudi çatışması ve buna bağlı olarak İsrail'in işgal ettiği Arap toprakları sorunu vardır.
Zamanla bu sorunlara İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etmesi de eklenince, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler için önemli olan bu kentteki kutsal yerler sorunu da ortaya çıkmıştır.
Ama sorunun temelinde paylaşılamayan topraklar vardır.
Daha anlaşılabilir bir dilde söylemek gerekirse, kendilerini öz evlat olarak gören Yahudiler, köle çocuğu kabul edilen üvey kardeşleri Araplara, ortak babalarının mirasından pay vermek istemediklerini kanıtlarcasına, kutsal topraklara el koymayı ve onları buralardan kovmayı kendilerine hak görmektedirler.
İsmail'in Hazreti İbrahim'in mirasından pay alamayacağı konusu da Yahudilerin kutsal kitabında anlatılmıştır.
Buna göre, Sara'nın, oğlu İshak'ı sütten kestiği gün, Hazreti İbrahim büyük bir ziyafet düzenlemiştir.
Ziyafet sırasında İsmail'in güldüğünü gören Sara, bu duruma çok kızar ve Hazreti İbrahim'inden cariye (köle) Hacer ve oğlu İsmail'i evden kovmasını, ayrıca mirastan pay verilmemesini ister.
Yahudiler İsrailoğullarının Allah tarafından seçilmiş bir kavim olduğuna inanırlar.
Bu yüzden Allah, Hazreti İbrahim, Hazreti İshak, Hazreti Yakup (Jakop) ve son olarak da Hazreti Musa (Moise) ile ismi Ahid olan bir sözleşme yapmıştır.
Bu sözleşmeye uyulduğu sürece İsrailoğulları sıkıntıya düşmemiş ve Allah onları en zor durumlardan kurtarmıştır.
Bu durumun en somut örneklerinden biri, Yahudilerin Mısır'da 400 yıla yakın bir süre devam eden esaretten kurtulmaları için Allah'ın, Hazreti Musa'yı görevlendirmesi ve Kızıldeniz'in yarılarak geçmelerine olanak sağlamasıdır.
Allah'ın kutsal kitap Tevrat'ı başka kavim ya da milletlere değil de Yahudilere göndermesi de seçilmişlik fikrinin göstergesi olarak değerlendirilir.
Bir başka örnek ise, Yahudilerin 2 bin yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra 1948 yılında kutsal topraklar olarak bilinen Filistin'e dönmeleri ve burada İsrail devletini kurmalarıdır.
Söz konusu seçilmişliğin, dine bağlı bir seçilmişlik mi, yoksa soya bağlı bir seçilmişlik mi olduğu konusunda tartışmalar din tarihçilerini ve ilahiyatçıları sürekli meşgul etmiştir.
İsrailoğulları soyundan gelmediği halde Yahudiliği seçmiş olanlar da dikkate alındığında, dine bağlı seçilmişlik daha doğru ve akla yatkın kabul edilmektedir.
Yahudilik, İsrailoğulları, Musevi gibi kavramlara da açıklık getirmekte fayda var.
Hazreti İshak'ın oğlu Yakup'a Allah, "İsrail" lakabını vermiştir.
Yahudiler bu nedenle "Ben-i İsrail" yani "İsrailoğulları" ismiyle anılır.
Yahudi tanımlaması ise Hazreti Yakup'un 12 oğlundan dördüncüsü olan Yahuda ya da Yuda'dan gelmektedir.
"Hazreti Musa'ya inananlar" anlamındaki Musevi tanımlaması ise sadece Türkiye'de kullanılır.
Müslümanlarla Yahudiler arasında ortak konular olduğu gibi, ayrıldıkları konular da vardır.
En önemli ortak konulardan biri ise Müslümanların kurban bayramının kaynağı olarak gösterilen, Hazreti İbrahim'in oğlunu Allah'a kurban etmesi olayıdır.
Kutsal kitap Kuran'da Hazreti İbrahim'in Allah'tan hayırlı bir oğul istediği anlatılır.
Allah da Hazreti İbrahim'in bu isteğini karşılıksız bırakmaz.
Daha sonra Hazreti İbrahim rüyasında Allah'ın kendisinden oğlunu kurban etmesini istediğini görür.
Rüyasını anlattığı oğlunun onayını alan Hazreti İbrahim, evladını kurban edecekken Allah bir koç gönderir, oğul bağışlanır ve onun yerine koç kurban edilir.
Müslümanlara göre Hazreti İbrahim'in kurban etmek istediği bu oğlu İsmail'dir.
Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta ise Hazreti İbrahim'in Allah'a kurban etmek istediği oğlunun ismi İshak olarak verilmektedir.
Bir başka önemli ortak yan ya da benzerlik ise dil konusundadır.
İbranice ile Arapça aynı dil ailesine yani Sami diline bağlıdır.
Sami ismi ise yukarıda aktardığımız üzere, Yahudilerin kökenlerini dayandırdıkları Hazreti Âdem'in oğlu Sam'dan gelmektedir.
Sam'ın dilini konuşanlar anlamındadır.
İslam ile Yahudilik arasındaki farklılıklardan bahsedilirken en çok iki dinin kutsal kitaplarının kaydedilişlerine atıfta bulunulur.
Kuran'ı Kerim gelmeye başladığı andan itibaren kaydedilirken, içine kul sözü karışmaması için özel bir önem gösterilmiş ve bu sağlanmıştır.
Tevrat ise geldiği dönemde, Hazreti Musa yaşarken kaydedilmemiş, uzun yıllar hatta yüzyıllar sonra kaydedildiği için kul sözü karışmıştır.
Bu nedenle de Tevrat'ta bahsedilen birçok konu kimi din bilimciler tarafından tartışmalı bulunmaktadır.
Bir başka gerçek ise İslam'ın Yahudilerle yakın ilişkisidir.
Kuran-ı Kerim'de birçok kez Yahudilere, Hazreti Musa'ya ve kutsal kitap Tevrat'a değinilmiştir.
Ayrıntılı olarak vermek gerekirse, Kuran'da 18 kez Tevrat'tan bahsedilirken, Hazreti Musa 34 surede yer almış, 13 surede de Yahudilerden bahsedilmiştir.
Kuran'da ayrıca Hazreti İbrahim ve Hazreti İshak'ın yanı sıra tam 41 kez İsrailoğulları ve 1 kez de İsrail'den bahsedilmektedir.
Kardeşlik konusuna devam edeceğiz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish