2025'te Donald Trump'ın ikinci başkanlık dönemi başlarken, dış politikada, Türkiye açısından önemli fırsatların bulunduğu bir dönem de başlayacak gibi duruyor.
Ancak, fırsatlar kadar da dikkat edilmesi gereken hususlara göre pragmatik politikalar olmalı.
Tabii ki yeni Amerikan yönetimi de bu yeni başlangıçlar fırsatlarını doğru değerlendirirken, Ege, Doğu Akdeniz ve Suriye'de, Türkiye gibi güçlü bir müttefikinin ulusal çıkarlarına ve hassasiyetlerine, ters düşmemeli.
Trump yönetimi, bilhassa Türkiye'nin terörle mücadele ve ulusal güvenlik çıkarlarına ters düşen faaliyetlerden kaçınmalı.
Dilerim ki yeni dönemde, hiçbir yanlış anlaşılmaya yer verilmeyecek şekilde, jeopolitik ve jeoekonomik alanlarda güçlü bir iş birliği gerçekleşir.
Trump'ın iş adamı olduğu ve dış politikada fayda maksimizasyonu hedeflediği düşünülürse, Türkiye'nin de dış politikada ideolojilerden kaynaklanabilecek olası takıntılardan uzak durarak, daha pragmatik yaklaşımları benimsemesi gerekir.
Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk ve cumhuriyetimizin değerlerinden, ulusal egemenlikten, anayasanın ilk 4 maddesinden, devletin bölünmez bütünlüğü ve üniter yapısından asla taviz vermeyecektir.
Ayrıca, Lozan Barış Antlaşması ve Montrö Sözleşmesi gibi ilkeli ve tutarlı polkalarından da vazgeçmeyecektir.
Lakin, temel politikalar dışında, bazı dış politika alanlarında, yenilikçi, Doğu ile Batı'yı dengeleyici, değerlerle pragmatizmi dengeleyebilen dış politika geliştirilebilmesi gerekir.
Örneğin, Amerika'ya ilaveten, giderek ABD'nin ilişkilerini geliştirdiği Hindistan'la da ilişkilerin yeni bir iş birliği zeminine oturtulması gerekir.
Çünkü, Hindistan gibi birçok Asya ülkeleri, ABD-Çin rekabetinden istifade ederek Çin'e alternatif yatırım ve üretim çeken ülke olmaya çalışıyorlar.
Çin'i ekonomik tehdit olarak gören Trump yönetimiyle ilişkilerini geliştirme fırsatını kolluyorlar.
Bu bağlamda, Trump'ın seçim zaferinden sonra, birçok firmanın finansal varlıklarını yöneten, stratejilerini belirleyen yöneticilerin, giderek bu diğer Asya ülkelerine yatırım yaptıkları gözlemleniyor.
Stratejik portföy yöneticileri ve yatırımcıların, bilhassa Hindistan merkezli firmaların hisselerine, Kasım 2023'ten bu yana daha da fazla yatırım yapmaya başlamış olmaları da dikkat çekiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Seçilmiş Başkan Donald Trump'ın, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) 47'nci başkanı olarak 20 Ocak 2025'te göreve başlamasına artık çok az bir süre kaldı.
Daha evvel 45'inci başkan olan Trump, 4 yıl önce 46'ncı başkan Biden'e karşı seçimleri kaybetmişti; ancak 2023 Kasım seçimlerini kazanmasıyla, ABD teamüllerine göre hem 45'inci hem de 47'nci başkan olacak.
Türkiye açısından ikinci Trump dönemi, eşsiz fırsatlar oluşturulabilecek bir dönem olabilir.
Çünkü belki de ilk defa, seçilmiş bir ABD başkanının Türkiye'ye yönelik tutumunun, NATO'nun ikinci en büyük ordusuna sahip olmasından dolayı, diğer NATO müttefiklerine nazaran daha olumlu olabileceğine yönelik sinyaller veriyor.
20 Ocak'ta yemin ederek göreve başlaması beklenen ABD Başkanı Trump, göreve başlamadan olumlu söylemlerde bulundu; Cumhurbaşkanı Erdoğan'a saygı duyduğunu ve dost olduklarını belirtti.
Başkan Trump yönetiminde dışişleri bakanı olması beklenen Florida Senatörü Marco Rubio'nun, geçmişte Türkiye yanlısı olmayan lobiler ve kesimlerle iyi ilişkileri vardı.
Ancak, Rubio da pragmatik yaklaşımlar sergileyen bir senatör ve bu tutumları iç siyasette oy potansiyeli olan tarafları hoş tutma adına sergilemiş olduğu ileri sürülebilir.
Dışişleri bakanı olarak daha uzun vadeli hedefleri göz önünde tutması muhtemel.
Dolayısıyla Hem Trump hem de Rubio ile birçok konuda ortak zeminde anlaşmalar sağlanabilir.
Örneğin, Türkiye, insansız hava araçlarıyla önemli bir avantaj yakalamış bir savunma sanayi sektörüne sahip.
Sadece askeri anlamda değil, Trump'ın önem verdiği kuzey kutup bölgesinde arama, kurtarma, gözetleme ve ikmal gibi birçok faaliyetlerin desteklenmesinde Türk ve/veya Türkiye-ABD ortak yapımı insansız hava araçları (İHA) ve insansız deniz araçları (İDA) kullanılabilir.
Bu alanda yeni teknolojiler de ortaklaşa geliştirilebilir.
Bu alanlarda kendi teknolojisine sahip, dünyada önemli bir üretici ülke olarak, Türkiye ile ABD'nin işbirliği olanakları çok büyük bir potansiyel ve mutlaka geliştirilmeli.
Tarım, yangın söndürme gibi sivil kullanım alanlarında Hindistan'la da yeni iş birlikleri olabilir.
Hindistan'ın da bilişim teknolojilerindeki ileri seviyede şirketlerinin bulunması vesilesiyle önümüzdeki süreçte ABD ile iş birliklerinin artabileceği düşünülüyor.
Dışişleri bakanı olması beklenen Marco Rubio'nun Hindistan'la ilişkilere önem verdiği bilinen bir durum.
Aynı şekilde, yeni ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanması beklenen Mike Waltz'un da göreve gelmesi, Hindistan'a yakın görüşlerinden ve duruşlarından dolayı Hindistan'daki birçok uzmanca olumlu karşılandı.
Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte hem teknolojik hem bilişim alanlarında Hindistan ile ABD arası iş birliği süreçlerinin atması bekleniyor.
Türkiye'nin de hem ABD hem de Hindistan'la, bilhassa afet ve arama kurtarma, tarım, yardım ve ikmal gibi sivil konularda bu iş birliklerinden azami biçimde faydalanarak hem yatırımları çekebilmesi, hem de şirketlerini büyüterek daha da istihdam yaratmak suretiyle ekonomiye katkı sağlaması arzu edilen bir senaryo olur.
Trump'ın yapay zeka (Artificial Intelligence – AI) alanında danışmanı olarak Hindistan Kökenli Sriram Krishnan'ın atanmış olması, Yapay Zeka alanında da ABD ile Hindistan'ın potansiyel işbirliğinin büyük olasılıkla artabileceğinin önemli bir sinyal.
Bu alanlarda da Türkiye'nin bu ikili iş birliği senaryosunu okuyarak, her iki ülkeyle de güçlü iş birliği olanaklarını kollamasında yarar var.
Bu bağlamda, AB'nin teknoloji bakımından Hindistan'a nazaran daha hantal kaldığı düşünülürse, Türkiye açısından yeni potansiyeller göz ardı edilmemeli.
Savunma harcamalarını kısan ve bu yönde eleştirilere maruz kalan Avrupa ülkelerine nazaran, Türkiye, giderek güçlenen yerli ve milli savunma sanayisini sayesinde NATO hedeflerini tutturabilen ülkelerden biri.
Türkiye, NATO'nun savunma kabiliyetleri bakımından, ittifaka net katkıda bulunan başlıca müttefik güçlerden biri.
Dolayısıyla, bu alana giderek daha fazla yatırım çekerek ve yeni ortaklıklarda bulunarak daha ileri seviyede adımlar atabilir.
Türkiye, savunma alanında katkı bakımından başlıca AB ülkelerine eşit, hatta belki jeopolitik ve jeo-ekonomik olarak daha avantajlı bir konumda olabilir.
Bu da, savunma harcamalarını yeterince arttırmayarak ABD'ye yük oluşturan AB ülkelerine nazaran, Trump'ın bakış açısından, Türkiye'yi avantajlı kılıyor.
Ticaret rotaları önemli ama kısa süreli fırsat penceresine dikkat
Lakin bu avantaj kısa dönemli bir fırsat olabilir.
Dolayısıyla, Türkiye'de dış politika karar vericileri, Trump yönetiminin önceliklerini iyi okuyarak, stratejik açıdan öncelikli adımları, bu hususlara dikkat ederek atmaları gerekir.
Türkiye açısından 2025'te, terörün bitmesi için önemli bir fırsatın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep beraber göreceğiz.
2025'in, terör örgütlerinin lağvedildiği bir yıl olmasını ve Türkiye'nin terör belasından kurtulmasını her Türk vatandaşı gibi ben de içten temenni ediyorum.
Diğer yandan, Suriye'de önümüzdeki Esad sonrası dönemde istikrarın tesis edilmesi, yeniden imar çalışmalarının başlaması önemli.
Suriye'nin yeniden imar ve yeniden inşasına yönelik çalışmaların da Türkiye'ye önemli bir fırsat sunacağı aşikâr.
Suriye içerisindeki altyapı, konut, elektrik, enerji, gıda ve çeşitli kamu kabiliyetlerinin yeniden yapılandırılması çalışmaları Türkiye'den inşaat firmalarına ve inşaat malzemesi üreticilerine ve tedarikçilere, fırsat sunacaktır.
Suriye'nin Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden Körfez bölgesine ve Türkiye'nin en önemli ticari partnerleriyle oluşabilecek yeni rotalar için, Irak üzerinden Kalkınma Yolu'na alternatif bir başlangıç rotası olabilecektir.
Türkiye'nin bu rotalarda daima en avantajlı ülke olduğu gerçeği göz ardı edilmeden, ABD, AB, Körfez Arap ülkeleri ve Hindistan gibi ülkelerle de bu rotalar üzerinde işbirlikleri ve yeni konsorsiyumlar oluşturulmalı.
Hint okyanusundan itibaren Güneydoğu Asya, Hindistan ve Asya Pasifik ülkeleriyle oluşturulacak yeni ticaretin, Körfez Arap ülkeleriyle olan imkân marifetiyle daha da geliştirilmesine imkan sağlanacaktır.
Bu bağlamda Suriye'deki fırsat, Suriye'nin yeniden inşasıyla sınırlı değildir. Suriye üzerinden ticaret rotaları, ticaret yolları seçenekleriyle de ilgili.
Nasıl ki Irak üzerinden Kalkınma Yolu projesine yönelik çalışmalar devam ediyorsa, Suriye ile de benzer çalışmalar devam edebilir.
Hatta geçmiş yıllarda düşünülen Suriye üzerinden bir Arap gazı, petrol ve doğalgaz boru hatları görüşmeleri, önümüzdeki dönemde yeniden gündeme gelebilir.
Suriye üzerinden lojistik tedarik zinciri, ticaret rotaları, demiryolları, karayolları, altyapı, hava yolları ve ticaret rotaları üzerinden imkanlar olacaktır.
Ayrıca, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerden gelecek enerji kaynaklarının, Katar doğalgazının, gene boru hatlarıyla, Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden de Türkiye'ye gelmesi gibi imkanlar doğacaktır.
Bu bağlamda da Suriye'deki yeni yönetimin istikrarı ve geçici bir ulusal birlik hükümetinin bir an evvel oluşturulması önem arz ediyor.
Ticaret rotaları önemli fırsatlar sunuyor, ama kısa süreli fırsat penceresine dikkat etmek gerekir.
Trump yönetimi sadece 4 yıl süreceğinden dolayı, eğer Suriye ve Irak üzerinden oluşacak ticaret rotaları yeterince hızlı devreye alınamazlarsa, bazıları Türkiye'yi dışlayan diğer alternatifler ön plana alınabilir.
Ayrıca, Türkiye'nin kendi Orta Koridor projesi de tamamen bir ülkenin güdümüne girmemek için olabildiğince Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) güdümünde uluslararası konsorsiyumlara yani hem Batılı hem de Körfez ülkelerinden gelecek yatırımları cezbedecek türden olmalı, sadece mevcut Yol ve Kuşak projesinin uzantısı olarak algılanmamalıdır; ona entegre olabilecek alternatif ve tamamlayıcı bir rota olduğu iyice pekişmeli.
Bunun pekişmesi için de Trump başkanlığındaki yeni ABD hükümetiyle ve yönetimiyle zıtlaşmadan, karşılıklı çıkarlar ve kazan-kazan ilişkisine yoğunlaşmakta yarar var.
Peki, bunlar Trump hükümeti için ne ifade ediyor?
İşin doğrusu Trump hükümeti Ortadoğu'yu gerçekten öncelik olarak görmediğini hissettirmekte ve Netanyahu'yu, bölgeyi istikrarsızlaştırmakla eleştiriyor.
Bu eleştiriyle, Trump, Ortadoğu'dan ziyade Çin'le rekabeti öncelikli olarak gördüğünün sinyalini kuvvetli bir şekilde veriyor.
Diğer yandan da Trump, Hamas'ı da rehineleri bir an evvel bırakması konusunda da tehdit ederek, Hamas'a da tahammül etmeyeceğinin sinyalini net biçimde verdi.
Önümüzdeki günlerde bu alanda da olumlu gelişmeler yaşanmasını ve Gazze'de kalıcı bir ateşkes sağlanmasını ümit ederim.
Trump yönetiminin dikkatleri Kanada ve Grönland üzerinde.
Donald Trump Jr.'ın Grönland'ı ziyaret etmesi, Trump'ın önceliğinin bu kutup bölgesindeki kuzey kutup rotasının ya da Kutup İpek Yolu üzerindeki güvenliğin sağlanması olacağının net sinyalidir.
Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzey kutup rotasında sadece Alaska'dan dolayı ve Bering boğazından dolayı mevcudiyeti ve deniz yetki alanlarından dolayı söz hakkı bulunmuyor.
Kanada, Norveç, İzlanda, halen Grönland marifetiyle Danimarka, Rusya, bu bölgedeki söz hakkı olan ülkelerdir.
Bölgedeli en geniş deniz yetki alanları da Grönland'a ve Rusya'ya ait.
Finlandiya ve İsveç'in de bölgeye yakın olduğu düşünülürse, Kuzey kutbu bir taraftan Rusya, diğer taraftan NATO üyesi ülkelerin kontrolünde.
Grönland'ın kömür, altın, bakır, gümüş ve belki de keşfedilmemiş petrol ve doğalgaz gibi yer altı kaynakları kadar, geniş deniz yetki alanlarından da bahsediliyor.
Belli ki seçilmiş başkan Donald Trump, kendi jeopolitik güvenliğini Avrupalı devletlerin inisiyatifine bırakmamak adına şimdiden Grönland'a el arttırmakta fayda görüyor.
Panama ve Grönland'ı bilhassa Çin'in ilgisine yönelik de önemli olarak görüyor.
Kanaatimce de başlıca rekabet sebebi Rusya'dan ziyade ticaret rotasının Çin'in kontrolüne geçmemesi motivasyonu olacaktır.
Trump yönetimi ticarette kârlarını maksimize etmeyi ve özellikle Çin'e karşı geçmişte yitirilmiş olan bazı avantajların yeniden elde edilmesini öncelik olarak görecektir.
Çin'in Yol ve Kuşak projesine alternatif diğer ticaret rotalarında ve stratejik geçitlerde avantajın yeniden Amerika Birleşik Devletleri'nin eline geçmesine önem vereceği anlaşılıyor.
Hazır Türkiye'nin ticaret koridorlarında alternatif sunma olanakları mevcutken ve Başkan Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik olumlu yaklaşımı mevcutken bu fırsat penceresi iyi değerlendirilmeli.
Küresel ekonomide yeni iş birliği düzeni
Trump yönetiminin işbaşı yapması, kimi uzmanlara göre küresel ekonomide yeni işbirliği fırsatları da doğurabilir.
Özellikle de Hindistan'da ve diğer Asya ülkelerinde yer alan görüşlere göre Trump yönetiminin dünya barışına ve ekonomisine olumlu etki sağlama olasılığı mümkün.
Eğer Çin ve Rusya da Trump yönetimiyle zıtlaşmadan daha yapıcı ilişkiler kurma yolunda adımlar atarlarsa da küresel ekonomide yeni bir iş birliği düzeninin kurulması ve belki de gerekli reformların yapılması mümkün olabilir.
Trump yönetimi sadece kutuplara ve Asya Pasifik'e değil, aynı zamanda Hindistan, Hint-Pasifik, Orta Asya ve Türkiye, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği ASEAN ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi diğer oluşumlara da sıcak bakabileceği izlenimi veriyor.
Türkiye, bu süreçte, hızlıca, vakit kaybetmeden, karşılıklı çıkarları ön planda tutarak, akıllı bir diplomasi ile Trump yönetimiyle iyi ilişkiler kurmalı.
Cazip kılınacak yeni iş birlikleri olabileceğinin mutlaka altı çizebilir.
Bir yandan Netanyahu'yu eleştirirken, Donald Trump yönetimi Hindistan'da ya da diğer ülkelerde kendisiyle iş yapabilecek kar maksimizasyonu yapabilecek bir yaklaşım sergiliyor.
Bunun doğru okunması ve bu vesileyle de Türkiye'nin ABD'yle olduğu gibi Hindistan'la da yeni Kazan-Kazan zemininde ilişkilerini geliştirmesi şart gözüküyor.
Zeki ve akıllı politikalara öncelik veren bir dış politika ve dış ekonomik ilişkiler ve ekonomi diplomasisine 2025'te öncelik vermek lazım.
Sayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan geçen bir televizyon programında tarihe geçecek bir benzetme yaparak MİT'in başındayken kendisinin birçok kişiyi yönetip çalıştırırken, şimdi Dışişlerini yönetirken bakanlığın onu çok çalıştırdığını belirtmişti.
Kendisine, dışişleri bakanlığının en çok çalıştırdığı bakanlardan birinin de rahmetli İsmail Cem olduğunu saygılarımla hatırlatmak isterim.
Rahmetli İsmail Cem döneminde önemli Afrika ve Yunanistan başta olmak üzere birçok diplomatik açılımların temelinin atıldığını hatırlatmak isterim. Merhum İsmail Cem'i bu vesileyle rahmet ve saygıyla anmak isterim.
Değerli mevcut Dışişleri Bakanımız, Sayın Dr. Hakan Fidan'a içten saygılarımı sunarım.
Yeni dönemde ABD ve Hindistan gibi iki önemli demokratik ülkeyle olan ekonomik iş birliği zemininde ilişkiler geliştirilirken, zıtlaşmalara değil, potansiyel işbirliklerine öncelik verileceğini ümit ederek bu yazımı tamamlıyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish