Fransız bir yetkili, kendisine AUKUS Anlaşması'nın ardından ülkesinin Londra'daki büyükelçisinin ABD ve Avustralya'daki meslektaşlarının aksine neden geri çağrılmadığı sorulduğunda "Bir restoranda kötü yemek için müdüre ve aşçıya şikayette bulunursunuz, bulaşıkçıya değil" yanıtını verdi.
Paris'in ABD ve Birleşik Krallık'a (BK) önemli ölçüde mağlup olduğu nükleer denizaltı anlaşmasından sonra Britanya, Fransız öfkesini henüz tüm gücüyle hissetmedi. Hain Albion (BK'nin uluslararası ilişkilerde hain ve aldatıcı olduğunu ifade etmek için kullanılan Fransızca kökenli ifade, -çn.) "her zamanki fırsatçılığıyla" ve "arabanın beşinci tekerleği" olmakla suçlandı. Fakat görünüşe göre Fransa'nın amacı, Boris Johnson ve hükümetinin gelişen olaylarda doğru dürüst bir karşılık verilmesini dahi hak etmeyecek kadar küçük oyuncular olduğunu göstermek. Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın "Yalan var, ikiyüzlülük var, büyük bir güven ihlali var, aşağılama var, dolayısıyla aramız iyi değil" şeklindeki hakareti daha çok Washington ve Kanberra'ya yöneltilmişti.
Bunun arkasında haklı bir sebep var. ABD teknoloji transferini kabul etmeseydi Avustralya için nükleer denizaltı filosunun yapımı gerçekleşemezdi. BK'nin esas olarak rolü bu alışverişi kolaylaştırmak olmuştur.
Fransa, iki ülkenin savunma bakanları Florence Parly ve Ben Wallace arasında geçen hafta yapılacak toplantıya katılmayacağını duyurmuş fakat toplantının iptal edilmek yerine ertelendiği ve Fransa-Britanya askeri işbirliğinin devam edeceği söylenmişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Britanya, en azından kamuoyu önünde, denizaltı olayı hakkında böbürlenmemeye dikkat etti. Wallace, Fransızların yaşananlar karşısındaki hüsranını tamamen anladığını söyledi. BM Genel Kurulu için New York'a uçan Boris Johnson "Fransa'ya olan sevgimiz söküp atılamaz. AUKUS, kimsenin, özellikle de Fransız dostlarımızın endişelenmesini gerektiren bir şey değil" beyanında bulundu.
Şimdilik diğerleri daha doğrudan bir şekilde Fransız ateş hattında. 2016'da Fransızların dizelle çalışan denizaltı inşa etmesi için 90 milyar Avustralya Doları (yaklaşık 580 milyar TL) değerinde bir anlaşma imzalayan ve sonrasında anlaşmaya sadık kalmayan Avustralyalılara karşı öfkeli dolandıcılık iddiaları var. Avustralya Başbakanı Scott Morrison, haziranda Emmanuel Macron tarafından Paris'te ağırlandığında benzer anlaşmaları dört gözle beklediğini söylemişti. Üç hafta önce Avustralya Dışişleri ve Savunma Bakanları, denizaltı anlaşmasının devam ettiğini doğrulayan bir bildiri yayımlamıştı.
Sözümona dalaverenin ne kadar zamandır devam ettiği tartışmalı. Fransa'nın Avustralya Büyükelçisi Jean-Pierre Thebault, konuya dair "Bu komplo 18 aydır, biz programı hazırlamakla meşgulken hazırlanıyormuş. Tamamen başka bir proje varmış" dedi. Ne var ki Londra'da hem Ben Wallace hem de Ulusal Güvenlik Danışmanı Sör Stephen Lovegrove, AUKAS'ın ve nükleer denizaltı anlaşmasının ilk kez martta gündeme getirildiğini ve ardından büyük bir hızla ilerlediğini söyledi.
Her iki durumda da Fransız hükümeti anlaşmanın Joe Biden, Boris Johnson ve Scott Morrison tarafından duyurulmasından bir saat öncesine kadar neler olup bittiğini fark etmediklerini dile getiriyor. Thebault, bunun bile "basın sayesinde" olduğunu söyleyerek "yani, öfkemizi hayal edebilirsiniz, kandırılmış hissettik" dedi.
Bu, Fransa'nın diplomatik ve istihbarat servislerinin bilgi toplama becerisi hakkında bariz sorular gündeme getiriyor. Macron, Quai d’Orsay (Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı'nın bulunduğu yer, -çn.) ve Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü'nden (DGSE) memnun olamaz ki bu kısmen de olsa bu kadar öfkeli olmasını açıklıyor.
Morrison, gerçekten sorunlu olan Fransız sözleşmesine dair "sorunları" aylar önce dile getirdiğini söyledi. Bu, onlara Avustralya'nın farklı bir projeye doğru yelken açtığını söylemekle aynı şey değil. Johnson da kamuya duyurulmasından önceki gece Macron'a AUKAS'tan bahsettiğinde ısrar etti.
Fransızların Avustralya'ya misillemede bulunmasının bir yolu, Avrupa Birliği'nin Avustralya'yla ticaret müzakereleri olacaktır. Halihazırda 11 tur görüşme yapıldı fakat Fransa Avrupa İşleri Bakanı Clement Beaune, artık devam etmelerinin çok zor olduğunu açıkladı. İnternet sitesi Politico'ya konuşan Beaune "Artık güvenmediğimiz bir ülkeyle hiçbir şey yaşanmamış gibi ticaret müzakerelerine devam etmemiz düşünülemez" dedi.
Bununla birlikte Fransızlar, kendi çıkarlarına uymadığı zaman ticaret anlaşmalarını sona erdirmeye yabancı sayılmaz. 2016'da Francois Hollande, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı'ndan vazgeçmişti, Macron ise Latin Amerika devletleriyle müzakereler devam ederken MERCOSUR Anlaşması'na yönelik hoşnutsuzluğunu göstermişti.
Fakat Fransızları ve kendi Hint-Pasifik stratejisini yeni açıklayan Avrupa Birliği'ni en çok şaşırtan ABD yönetimi oldu. Bunun bir nedeni, Donald Trump'ın çalkantılı ve toksik yıllarının ardından Joe Biden'ın vaat ettiği çok taraflılığın müttefiklerle ekip çalışması ve güvene geri dönüş anlamına geleceği beklentisiydi.
Biden'ın müttefikleriyle çok az istişare ederek Afganistan'dan kaotik bir şekilde çekilmesi derin endişe yarattı ve denizaltı komplosu birçoklarını, Trump yıllarından bu yana çok fazla şeyin değişmediğini düşünmeye itti. Hayal kırıklığına uğradığını hissedenler arasında Fransa'nın eski Washington büyükelçilerinden Gérard Araud da var. Araud'un vardığı acı sonuç şu: "Birleşik Devletler bir müttefikinin önemli çıkarlarını kasten çiğnemiştir. Fransa'yı projeye katılmaya davet edebilir veya bir tür tazminat teklif edebilirlerdi. Zahmet etmediler."
Britanyalıların aksine Amerikalılar, Fransızların duygularını incittiklerini umursamıyor, hatta bundan habersiz görünüyor. Londra'daki Chatham House düşünce kuruluşunda görünen Demokrat Partili Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, yaşananlarla ilgili biraz sorunlu görünebilirdi. ABD'li yetkililer, Fransızların AUKUS hakkında tamamen bilgilendirildiğini fakat daha sonra vazgeçmek zorunda kaldıklarını iddia etti. Bazı Fransız yetkililerse Biden yönetiminin böyle bir plan düşünüldüğünü alenen reddettiğini iddia etti.
Elbette, o olmadan bunların hiçbirinin mümkün olmayacağı başka bir ülke daha var. ABD, BK ve Avustralya tarafından AUKUS'un duyurulması, titizlikle Çin'den söz etmekten kaçınarak gerçekleşti. Basına bilgi veren Britanyalı üst düzey yetkililer bile, Avustralya'nın nükleer enerjiyle çalışan denizaltı filosu edinmesinde Çin'in bir faktör olmadığını iddia etti. Fakat Çin'in mineral bakımından zengin, tartışmalı sularda hak iddia etme konusundaki inatla agresif tutumu, Hong Kong ve Sincan'daki baskılar, Tayvan'ı işgal etme tehditleri ve koronavirüs pandemisindeki rolüne dair sorgulamalar telaşa neden oluyor.
Devletleri savunmalarını acilen gözden geçirmeye iten şey, ABD donanmasından daha fazla gemiye sahip olan, her 4 yılda bir Fransız donanmasının tamamı oranında büyüyen deniz gücüyle Çin'dir.
Avustralya'nın Kovid'in kökeni hakkında bağımsız bir soruşturma çağrısında bulunması, Pekin'in Avustralya'dan gelen ithal ürünlere cezai tarifeler uygulamasına yol açtı. Avustralya'nın Çin'in Hong Kong'da yaptıklarını ve Uygurlara yönelik eylemlerini eleştirmesini Pekin'e bağlı hackerların siber saldırıları takip etti.
Böylece en büyük ticaret ortağı hâlâ Çin olan Avustralya, nükleer enerjiyle çalışan bir denizaltı filosu edinmeye girişti; ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan ayrı ayrı Malabar deniz tatbikatlarını yeniden başlattı; Japonya, Avrupalı devletleri Çin saldırganlığına karşı tavır almaya çağırdı ve Tayvan, Amerika'dan daha fazla askeri yardım talep ediyor.
Hint-Pasifik hızla bir rekabet ve çatışma bölgesi haline geliyor. Denizaltı programıyla ilgili suçlamalar ve karşılıklı ithamlar, bu yeni ve giderek daha da değişken hale gelen mücadele alanında tartışma yaratan son konu olmayacak gibi görünüyor.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent