Gine'de askeri darbe: tarih tekerrür mü ediyor?

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Gine'de cuntanın lideri Albay Mamady Doumbouya / Fotoğraf: Cellou Binani/AFP

Gine'de askeri darbe oldu. Yönetimi ele geçiren askerler anayasanın, hükümetin ve kurumların feshedildiğini ilan etti. 

Darbeci ekip yolsuzlukla mücadele edileceğine, adaletin tesis edileceğine, ülkenin kalkınmasının sağlanacağına dair taahhütlerde bulundu. 

Başkent Konakri'de halk devriye gezen askeri birlikleri sevinç gösterileriyle karşıladı. 

Öte yandan uluslararası toplumdan darbeye yönelik kınama mesajları geldi. 

Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu olağanüstü bir zirve düzenleyerek Gine'nin üyeliğini askıya aldı. 

Bunlar Gine'de 2008 Aralık ayında gerçekleşen darbenin ardından yaşananlar. 

Geçtiğimiz hafta 5 Eylül Pazar günü özel kuvvetler komutanı Albay Mamady Doumbouya (Dumbuya) liderliğinde Gine'de gerçekleşen yeni darbe ve sonrasındaki gelişmeler ise 2008 darbesinin neredeyse birebir kopyası. 

Maalesef bu, sadece Gine'ye has bir durum değil. 

Soğuk savaşın ardından kıtada azalan darbelerin son yıllarda yeniden artışa geçtiği görülüyor. 

Afrika ülkelerinde darbelerin belli başlı nedenlerini daha önceki bir yazıda incelemiştim

Bu yazıda ise Gine özelinde halkın ve muhalefetin darbeye tepkisi ile ülkede var olan otoriter yönetimler-darbeler sarmalının tekrar etme riskine değineceğim.  
 

1.jpg
Gine'ye ilişkin temel veriler / Kaynak: WB, UNDP, Transparency International 

 

Halk neden destekliyor?

Pazar günü gerçekleşen darbe Gine'de yönetimi ele geçirmeyi başaran üçüncü silahlı kalkışma. 

İlki ülkenin kurucu lideri Ahmed Sékou Touré'nin 1984 yılında ölmesinin hemen ardından, ikincisi de Touré'yi devirip başa geçen Albay Lansana Conté'nin 22 Aralık 2008 tarihindeki ölümünün ertesi günü gerçekleşmişti. 

Her iki darbe de bugün olduğu gibi toplum tarafından büyük ölçüde memnuniyetle karşılanmıştı. 

Zira darbelerin alaşağı ettiği otoriter yönetimler halkı canından bezdirmişti. 

Touré'nin 26 yıllık iktidarında nüfusun beşte biri, yani 1,5 milyon kişi ülkeyi terk etmek durumunda kaldı. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre Touré yıllarında hapsedilen, işkence gören, öldürülen binlercesinin haricinde 2.900 kişinin akıbetinin ne olduğu dahi bilinmiyor. 

Conté idaresi altında da durum pek farklı değildi. 

1984 yılındaki darbenin ardından ülke yedi yıl anayasasız idare edildi. 

Muhalefet şiddet kullanılarak bastırıldı. 

2007 yılının ilk aylarındaki hükümet karşıtı gösterilerde en az 180 kişi öldürüldü. 

2009 yılında ise hükümete muhalif grupların başkentteki stadyumda düzenlediği ortak mitingde kalabalığa ateş açılması sonucu 150 kişi hayatını kaybetti, 1500 kişi yaralandı ve stadyumdaki onlarca kadına güvenlik güçlerince tecavüz edildi. 

Daha da kötüsü ne Touré ne Conté yönetimleri altında irtikap edilen suçlar ve insan hakları ihlallerinin sorumlularından hesap soruldu. 

Öte yandan, ekonomik kalkınmayı sağlayacak adımlar atılmadığı gibi devlet bir rant dağıtım mekanizması haline getirildi ve ülkenin zenginlikleri rüşvet karşılığı birilerine peşkeş çekildi. 

Bir örnek vermek gerekirse İsrail'in en zengin işadamları arasında yer alan Beny Steinmetz'in, Gine'nin güneydoğusundaki Sinamdou bölgesinde bulunan dünyanın işletmeye açılmamış en büyük demir rezervlerinin ruhsatını alabilmek için 2006-2010 yılları arasında Conté'nin eşlerinden birine 10 milyon dolar rüşvet verdiği biliniyor. 

Steinmetz bu nedenle İsviçre'de yargılandı ve geçtiğimiz ocak ayında beş yıl hapse mahkum edildi. 

Steinmetz'in Gine'deki muhataplarından ise henüz hesap sorulmuş değil.  
 

AFP.jpg
Devrik Cumhurbaşkanı Alpha Condé / Fotoğraf: AFP

 

45 yıllık muhalefet macerasının ardından 2010 yılında "Gine'nin Mandelası" olacağı iddiasıyla halka umut veren ve Cumhurbaşkanı seçilen Alpha Condé, ülkede demokrasi ve insan hakları standartlarını geliştireceğine, Gine'yi Nijerya'nın ardından Afrika'nın en büyük ikinci ekonomisi yapacağına dair vaatlerde bulunmuştu. 

Condé bu vaatlerini yerine getirmediği gibi, insan hakları ihlalleri konusunda da seleflerini aratmadı.

Böylece 1958 yılında elde ettiği bağımsızlığından bu yana otoriter ve yolsuz yönetimler altında bulunan Gine halkının çok büyük bir kısmı, özlemini çektiği temel hak ve hürriyetler ile asgari yaşam standartlarından mahrum bulunuyor. 

Zengin doğal kaynaklar bulunmasına rağmen ülke nüfusunun yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından oluşturulan İnsani Gelişim Endeksi'nde Gine, 193 ülke ilerisinde 178. sırada. 

Gençlerin yüzde 80'inin işsiz olduğu tahmin ediliyor. 

Yine nüfusun yaklaşık yarısının elektriğe erişimi bulunmuyor. 

Bu şartlar altında ezilen halk, tepkilerini dile getirmek için bir araya geldiğinde şiddet ve katliama maruz kalıyor. 

Dolayısıyla, demokratik yollardan alternatif ve çözüm üretilmesinden ümidini kesen toplumun geniş kesimleri, statükonun değişmesine yol açacağı beklentisiyle askeri darbeleri ilk aşamada memnuniyetle karşılıyor. 

Bu sebeple Gine'de her üç darbenin de ardından halkın benzer bir tutum içerisine girdiğini görüyoruz.  
 

Reuters.jpg
Gine'de askerlere destek gösterisinde bulunan halk / Fotoğraf: Reuters 

 

Muhalefet darbeye nasıl tepki verdi?

Gine'de muhalefet partileri de Konakri sokaklarına benzer şekilde darbeyi memnuniyetle karşıladı. 

Ana muhalefet partisi UFDG'nin lideri ve 2010, 2015 ve 2020 yıllarındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Alpha Condé'nin rakibi olan Cellou Dalein Diallo, darbenin yerinde bir müdahale olduğunu, çünkü Condé'nin anayasayı değiştirerek kendisine fiilen ömür boyu Cumhurbaşkanlığı yolunu açtığını, dolayısıyla demokratik prensipleri ve hukukun üstünlüğünü ihlal ettiğini, bunun üzerine ordunun vatanseverlik kaynaklı bir infialle Gine halkını diktatörlükten kurtarmaya karar verdiğini açıkladı. 

Ülkenin eski başbakanlarından Sidya Touré ise yaşananların bir darbe olmadığını, aksine 13 milyonluk Gine nüfusunu rahatlatmak için atılması gereken bir adım, kötü yönetim ve yolsuzluğa karşı bir başkaldırı olduğunu ifade etti. 

Görüleceği üzere tek adam rejimine karşı siyasi mücadelenin adil bir zeminde cereyan etmediğini düşünen muhalif parti ve liderler de darbeyi memnuniyetle karşılıyor. 

Zira ülke siyasetinde kartların yeniden dağıtılmasına yol açacak darbenin kendileri için bir fırsat penceresi oluşturmasını umuyorlar.  
 

Twitter.jpg
Ana muhalefet partisi lideri Cellou Dalein Diallo / Fotoğraf: Twitter

 

Dumbuya'nın arkasında kim var? 

Darbe gerçekleştikten sonra Dumbuya'nın Fransız vatandaşlığı ve Fransa ordusundaki geçmişi nazara verilerek girişimin arkasında Fransa'nın parmağı olduğu yönünde birçok spekülasyon yapıldı. 

Fransa'nın doğrudan müdahale ederek veya yönlendirerek, bazı durumlarda ise tepkisiz kalarak eski sömürgelerindeki darbelerde rol oynadığı bir vakıa. 

Ancak, diğer tüm Afrika ülkeleri gibi Gine'de de ekonomik, politik ve "etnik" çıkar grupları arasında bir güç mücadelesi bulunduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. 

Nitekim Gine'de darbenin belli ölçüde hem Condé'nin hem de Dumbuya'nın ait olduğu Malinke "etnik" grubu içerisindeki rekabetten kaynaklandığı belirtiliyor. 

Dolayısıyla hiçbir Afrika ülkesi eliti, eski sömürgeci gücün veya küresel başka bir gücün serbestçe at oynattığı, istediği yönetimi getirip, istemediğini alaşağı ettiği pasif aktörler değil. 

Mevcut veriler çerçevesinde darbenin arkasındaki başat aktörün yabancı bir devlet olduğu söylenemez.  
 

Twitter2.jpg
Darbeci Albay Mamady Dumbuya / Fotoğraf: Twitter

 

Tarih tekerrür mü edecek?

Gine'deki darbe penceresinden Afrika kıtasındaki bu tür antidemokratik müdahalelere baktığımızda şu çıkarımları yapmak mümkün: 

Afrika ülkelerinde darbeler demokratikleşme eksikliğinden kaynaklanıyor. 

Bu eksiklik ulusal orduların siyasi arenada kalmasına ve şartlar oluştuğunda oyuna fiilen dahil olmasına yol açıyor. 

Buna bağlı olarak, iktidarın tek kişinin tekelinde olduğu ve bu kişinin otoriter/diktatoryal eğilimler gösterdiği Afrika ülkelerinde darbe ihtimali artıyor. 

Siyasi partiler halkın talep ve beklentilerine cevap verecekleri yerde tek adam rejimlerinin üzerinde yükseldiği bir kaide haline geliyor. 

Eski yönetimden usanan halk ise daha kötü ol(a)mayacağı ümidiyle darbecileri memnuniyetle karşılıyor. 

Muhalefet ise "istemem yan cebime koy" kolaycılığına kaçıyor. 

Öte yandan uluslararası toplumun çoğu zaman "adet yerini bulsun" kabilinden veya menfaatleri gereği verdiği cılız tepkiler müteakip darbeleri cesaretlendiriyor. 

Bu nedenle Mısır, Sudan, Mali ve Çad'da gerçekleşen darbeleri gören Dumbuya ve ekibinin darbeye kalkışırken uluslararası toplumdan gelebilecek tepkilere çok az kafa yorduklarını söyleyebiliriz. 

Gine halkını bekleyen asıl tehlike ise tarihin tekerrür etmesi. 

Yani kurtarıcı olduğunu iddia eden darbecilerin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve kalkınma alanlarında ilk gün verdikleri sözleri unutarak otoriterliğe yönelmeleri. 

Anayasanın feshedildiği, cunta tarafından yapılan açıklamaların kanun hükmünde olduğu bir ortamda bunun gerçekleşmesi işten bile değil. 

Nitekim Dumbuya'nın verdiği ilk mesajlarda 1981 yılında Gana'da yönetimi darbeyle ele geçiren ve 20 yıl iktidarda kalan J.J. Rawling'e atıfta bulunması kendisi için benzer bir kariyer planı yaptığı şeklinde okunabilir. 

Devrik Cumhurbaşkanı Alpha Condé halkın özgürlük, demokratikleşme ve refah beklentilerini iktidar hırsına feda etti. 

Dumbuya'nın ise ülkenin kronik sorunları hakkında bol keseden verdiği taahhütleri ne ölçüde yerine getirebileceği şimdilik muamma. 

Samimi ve iyi niyetli olduğu farz edilse dahi Dumbuya'nın başarısı belli ölçüde ülkede cari ahbap-çavuş ilişkilerine dayalı sosyo-politik sistem içerisinde asimile olmamasına bağlı. 

Nihai tahlilde Dumbuya'nın şahsi ihtirasları ile ülke içi ve dışındaki güç odaklarının çıkarları yerine toplumun genel yararını tercih etmesi, hem yeni atıldığı siyaset sahnesindeki kaderini tayin edecek, hem de Gine halkının özgürlük ve refah beklentilerinin gerçekleşme takvimini etkileyecek.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU