Demir Özlü’nün Kürt "Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü" öyküsü

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Tarihin kurgu fikri, kurguyu bilinenin öte tarafına götürürken hakikatin sıralı boyutlarıyla yüz yüze gelir.

Yazar, tarih yazımında yer alan bir olayın çerçeve parçalarını birleştirdiğinde, çerçeveye yerleştireceği durum ya da hikayeyi bütün renkleriyle görme imkanına kavuşur.

Amaç, geçmişin kusursuz kopyasını üretmek değildir, geçmişin kusurlarını ortaya çıkarmaktır.

Yazar, en baştan kusursuz kopya düşüncesinden uzaklaşarak hakikate yaklaşma düsturunu, insani yanların birleşimiyle ele alır; kişisel deneyim, hayal gücü ve politik zeminle onu baştan yaratırken aynı zamanda değiştirmek, gerçeğin yönünü işaret etme isteğiyle yanıp tutuşur.

Sayısız bitik tarih taklitleri ve yalanları arasında, insanın hayal gücüne ulaşabilen bir düzlemle hakikati bulma arzusuna yaklaşır.

Yazarın olayı anlatıya dönüştürürken aşkın melankolik bakışı, ona yön verir. Gene deneyimin en can alıcı noktası ortaya çıkmış olur.

Çünkü, nihayetinde mekânın tasarladığı ve ona bahşettiği nesneler, insanlar yoluyla bilginin ve duygunun akışı aynı doğrultuyu takip eder.


Yazarın, insani bir duruş olarak katlandığı külfetlere olan borcunu ödeme refleksi, kendine duruş ve kimliğine bir bakış attırır.

Hükmedenlerin güçsüzlere yönelik hem tarih anlatısındaki hem de gerçek olaylardaki ezme bilinciyle ortaya attığı kahramanlık hikayeleri, egemenin sadece ve sadece kendi korku çeperini gösterir.

İnsanlığı kurtarma amacında olmayan egemen güç zehirlenmesine karşı, yazar insanlık bilincini anlatısına dahil ederek ilerler. 


Kürt Cıbranlı Halid Bey'in tarihsel hikayesi

Cıbranlı Halit Bey, 1882 yılında Varto'da doğan Cıbran Aşireti lideri Mahmut Bey'in oğlu olarak kayıtlara geçer.

İstanbul'da eğitim alan Cıbranlı Halit Bey, Aşiret Mektebi'ni bitirdikten sonra Harbiye Aşiret Sınıfı'na daha sonra da Erkan-ı Harp Mektebi'ne alınan tek Kürt olarak Harbiye Mektebi Aşiret Sınıfı öğrencisi olduğu belirtilir.
 

Cibranlı_Halit_Bey.jpg
Cıbranlı Halit Bey / Fotoğraf: Wikipedia


Yaver Yüzbaşı rütbesiyle mezun olduktan sonra Osmanlı Ordusu'na katılır ve Filistin Cephesi'ne gönderilir.

Birinci Dünya Savaşı'nın vuku bulmasıyla Filistin'den Varto'ya çağrılır. Rus ordusuna karşı savaşır. Buradaki üstün başarılarından dolayı Albay rütbesine terfi ettirilir.

Birinci Dünya Savaşı'nın son bulmasıyla birlikte Varto'ya yerleşir, Kürtlerin istiklali için çeşitli çalışmalarda yer alır.

Kürt Sünni ve Alevi aşiretleri bir araya getirmek amacıyla Dersim ve Varto'da bazı toplantıları tertip ettiği gerekçisiyle Ankara Hükümeti'yle arası açılır.

Yıllar 1920'yi gösterdiğinde ise Cıbranlı Halid Bey'in rütbesi dondurulur, Erzurum Garnizonu'nda pasif bir göreve getirilir.

Halid Bey, burada 24 arkadaşıyla birlikte Kürdistan İstiklal Komitesi'ni kurar. Kürlerin istiklal mücadelesi çalışmalarını sabırla yürüten Cıbranlı Halid Bey, Kürt ayaklanması hazırlığındayken Erzurum'da tutuklanır ve Bitlis'e götürülür.

Bitlis'te kurulan mahkemede yargılanırlar birkaç arkadaşıyla birlikte. Halid Bey, 15 Nisan 1925 tarihinde Bitlis'te birkaç arkadaşıyla birlikte idam edilerek öldürülür.  


Demir Özlü'nün Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü öyküsü

Öteki Günler Gibi Bir Gün kitabındaki Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü öyküsü, Demir Özlü'nün Muş Varto'da askerlik yaptığı dönemin deneyimlerinden çıkardığı bir anlatı olarak karşılar bizi.

Onun kentlerin izini sürmekteki mahirliği, kentin hafızasına yönelik çıkarımları ve insanın mekanın ortasındaki canlılığa götürür.

Öykünün daha en başından insan hafızası kentle birlikte yürüyen bir cisme dönüşür. Hem de coğrafi sınırların, insanların gerçekte nasıl bir ayrımla karşılaştığını gösterir.

Bu tamamiyle resmî tarihin muhtevasına uygun bir eşgüdümlülüktür. Yazar her ne kadar egemenin tarihinden uzaklaşmış görünse de daha ilk cümlede, resmî ideolojinin belirlediği adlar ve sınırlarla anlatısını idame eder.
 


Keza Batı ve Doğu diye belirlediği sınırda, Batı'yı ters bir karşılaştırmaya tabii tutar:

Biz, Batı'da yaşayanlar için ünü duyulmamış bir olaydır. Ama bir Doğuluya Cıbranlı Halit Bey'in ölümünden söz ederseniz, Doğulu da biraz çevresini bilen bir kişiyse gözlerini açar hemen. "Sen nereden biliyorsun Cıbranlı Halit Bey'in ölümünü?" diye sorar. Ama salt seçkinler değil, o yörelerde yaşayan halk da bilir Cıbranlı Halit Bey'in ölümünü. 


Demir Özlü, böylece Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü öyküsünü kentte varolan bir hafıza olarak aktarırken aynı zamanda hafızanın tarihsel belleğine yönelik de kapıyı aralama isteğini hissettirir.

Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü öyküsüne kesişmesini de bir nesne üzerinden verir. Bu da orduda askerlerin taktığı kalpaktır.

O dönem Varto'da meydana gelen deprem sonrasında Pakistan'ın yardım amacıyla gönderdiği kalpakların herkesin kafasında olmasını da Cıbranlı Halid Bey'in tarihsel ünvanına bir göndermedir.

Depremden sonraki insan hallerine ve mekândaki değişimi aktarırken devletin tutumuna dair de ince bir eleştiriye yer verir:

Korkunç kışta, halkın başında dolaşan kalpaklar Varto depreminden sonra Pakistan'dan yardım olarak gelmişti. Tepesi çökük, kıyıları şapka gibi kıvrak kalpaklar, düz kalpaklar, yüksekleri, baskıları, kırçılları, düz kahverengi olanları, beyazları, karaları… Ben, Varto'yu da gördüm. Yazdı. Tepelik bir yerdeydi. Deprem bir yıl önce olmuştu. Evleri yıkıktı, yıkıntılar duruyordu. Birkaç yeni yapı yapılmıştı. Bunlardan biri jandarma karakoluydu, öteki yapılar tahta barakaydı.
 

demirözlü.jpg
Demir Özlü


Demir Özlü, öykünün merkezine yeniden kalpağı alarak olayı daha da derinleştirir. Cıbranlı Halit Bey'in kalpağıyla ilgili bilgi verirken, egemenin adlandırmasından uzaklaştırır:

Yarbay Halit değil; Cıbranlı Halit Bey. Cıbranlı Halit Bey'in kalpağı eşsiz bir kalpaktı. Büyüktü, süslüydü, tüyleri pırıl pırıldı. Onun idamından sonra açık artırmayla satıldı.


Sonrasında hakim olanın tarihte yazılı istikbalini, bir çırpıda açık artırmayla satılan kalpak ve kılıç üzerinden yerle bir etmeye çalışır.

Geçmişin bir daha görünmeyeceğine dair tertip edilen çizgi, böylece halkın yaşattığı hafızayla varlığı hakiki yanıyla sürdürür. Bu çizgi, Kürt halkının geleneğinin sınırlarını belirler.

Cıbranlı Halit Bey'in kılıcını ve kalpağını açık artırmayla alan Kürt beylerinin gelenek ve kültürüne bağlılığını arka perdeye asılı bırakır. 
 


Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü öyküsünde, Demir Özlü'nün Kürtlere dair çizdiği gelenek ve kültür motifi, daha sonra Muş-Varto-Bitlis üçgeninde değişime uğrar.

"Hakikat bizden kaçamaz" cümlesindeki gerçekçi yaklaşımı hem geleneğin kendi varlığıyla hem de onu devralanların söylemlerinin yanına koyar:

O zamanki parayla seksen altına satıldı (Halk bunu biliyor, buna inanıyor, önemli olan doğru değil, inançtır.) Şimdi kim bilir hangi Kürt beyinin evindedir? Bu başlarda dolaşıp duran kalpak mıdır? Kalpak Halit Bey'in kalpağıdır. Cıbranlı Halit Bey'in kalpağı, bilinmeyen bir yerde, duvarları iyice kalın bir Kürt evinde, bir rafın üstünde, üzerinde nişanları, parlar durur.


Demir Özlü'nün Cıbranlı Halit Bey'in Ölümü öyküsü, egemenin kendi zafer alayında ezilenin geleneğine yönelik saldırı açıkça yer edinir.

Ama Demir Özlü, bu geleneği bir nesne ve şahsiyet üzerinden canlandırmaya çalışırken, egemenin resmî çerçevesine yeni bir bakış eklemlemeye çalışır.

Ama bu bakış, ezilenin kendi gelenek ve kültürüyle yarattığı hafızanın hakikatine ulaşır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU