Hiner Saleem: Babamın Tüfeği

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Egemenin kültürel çelişki yarattığı durumlarda tarihsel bellek devreye girer; kimileyin çocukluğun hafızasıyla kimileyin toplumun anlatılarıyla gelişir.

Tehlike geçse de geçmese de, o ani patlamayla devreye giren hatıraların kalmışlığı ele geçirir yazarı. Geçmişi tarihin tekelinden kurtarıp, görüntüler ve anlatılar aracılığıyla anılarının süzgecinden geçirerek biriktirir.

Tarihsel maddecilik, yazarın bakış açısıyla geleneğin hükmü altına alınma düsturuyla karşı karşıya kalır. Ama tarihsel olan toplumu çoktan tarumar etmiş, egemenin kılıfıyla parlaklığını sürdürmektedir.

Gelenek, resmi tarih karşısında bu noktada, yazarın koca bir taşlık alana fırlattığı bir boncuk tanesini andıran elmasın parlaklığı kadardır.

Yine de geçmiş zamanın renklerini onun hafızasına nakşetmiştir. Ölümüne dek bu edindiği hafızayı taşır ve kullanır; birkaç gözle sürdürür serüvenini.

Tarihin kontrolünde hiçbir olay kaybolmaz ya da es geçilmez, fakat tarih dökümü şaibeli bilgiye dönüşebilir. Kronik bir egemen hastalığının en bilinir yanıdır bu: Hakikati baltalayan, insanın ruhunu parçalara bölen, yalanı çoğaltan bir anlayış.

Edebi eserde ise tarihin varla yok ettiği olaylar, yazarın deneyimlediği geçmiş, geleneğin açtığı kaynaklarla ilerleme şansına sahip olur.

Umudun cesaretle, cesaretin kavgayla, kavganın mekanla örtüştüğü aralıklardan bakan gözlerle, olayların seyri gündelik yaşamın fotoğraflarıyla kendine bir yer bulur.

Yazar, yerin ayırdını yaparken kültürel motifleri, iktidar sekanslarını ve direniş hikayesini her daim kadrajda tutar. 
 

hinersaleem.jpg
Hiner Saleem

 

Hiner Saleem, Babamın Tüfeği kitabında, Güney Kürdistan'da Kürtlerin Baas Rejimi'ne karşı yürüttüğü direniş ve mücadeleyi tasnif ederken, Kürtlerin gündelik yaşamdaki sevinçlerine, türkülerine, acılarına, aşklarına, kaçışlarına, uğraşılarına çocukluğun omzundaki kamerayla kare kare çerçevenin içine düşürür.

Yazar, Votka Limon, Sıfır Kilometre, Tatlı Biber Diyarım, Eğer Ölürsen Seni Öldürürüm, Dol, Lady Winsley'i Kim Öldürdü? Yaşasın Gelin ve Kürdistan'ın Kurtuluşu, Dar Elbise gibi filmlerin yönetmenliğini yaptı.

Hiner Saleem'i sinema yönetmenliğini metinde geçmişin çocuk hafızasıyla şimdinin gerçeğiyle örtüştürür: Bütünlüklü bir evrenin izleri belirir; görüntü, olay, duygu, düşünce ve seyirci.

Her şeyi içte tutarak, geçmişin hafızasının yükseleceği yeri belirler. Ev, evin dışındaki felaketle değil, evin içindeki felaketin izlerini konuşturarak güçlü kılabilir düşüncesi göze çarpar. Mit ya da hayali şeyler üzerinden ilerlemez bu bakış, gerçeğin tüm renkleriyle ilerler. 


Görüş alanını yurt sevgisiyle kurgular; "Jiyan beni seviyordu ve ben de onu Kürdistan kadar çok seviyordum" cümlesiyle ana eksenin nerede başladığını sürgüler.

Sevgi nesnesi, anlatıcının fikirsel benliği açısından coğrafyayla ilişkilidir. Bu ilişki ölüm ya da kayıp fikrini de işaret eder; çünkü ölümlerin ve kayıpların yaşandığı bir zamanın ta kendisi devreye sokulur.

Coğrafyaya yönelik sevgi onca kayıbın fragmanına dair bir izdüşümdür. Unutmakla mümkün kılınarak görülen felaket ile baş etme durumu, Hiner Saleem'de unutmamayı dayatarak işlenir.

Öyle ki, "Ama atasözlerimizden birinin dediği gibi 'Ağız, duvardaki bir delik değildir, bunu çamurla kapatamazsın'" diyerek hem toplumsal belleği diri tutmanın yöntemini hem de anlatma ve özgürlük üzerindeki vurgusunu perçinler.

Kitap, dut ağacının altında nar tanelerini ayıklayan annesinin görüntüsüyle başlar. Sakinliğin ortasında bir an silahlar patlar ve kargaşa çıkar. Sağa sola kaçışanlar, bağıranlar birer fotoğraf eşliğinde belirir.

Olaylar daha da büyür, karmaşık bir hale dönüştükçü benliğin kendini gösterme izleri ortaya çıkar:

Kürt radyosunda bir ses, dağlarımızın cenneti andıran güzelliğinden, nehirlerimiz Dicle ve Fırat'ın sularının berraklığından bahseden bir şiir okuyordu. Ama ben artık bir çocuk değildim; çetin dağlar, solucanlarla dolu nehirler ve bombalarla, napalmlarla dolu bir gökyüzü görüyordum. 1
 

hiner-saleem.jpg
Hiner Saleem


Hiner Saleem, sadece çocukluğun görüntülerini taşımaz, yer yer tarihsel vurgularda da bulunur. Çocukluğun kanatlarıyla sürekli bir keşif arayışında olan anlatıcı, ulusal birlik temelinde kendini göstermeye çalışırken, topluma dönük eleştirinin gölgeleri görünür.

Bu gösterme biçimi, acıları dile getirme acıyı sömürme amacı gütmez. Bir halkın acıları dışında yaşamlarına, kültürlerine şahitlik eder. Ulusal bilinçte yer edinmiş şahsiyetler ve makanlar, metnin doğası gereği sayfaların arasında yer bulur: 

Mahabad; Kürt Cumhuriyeti'nin başkenti ve Mustafa Barzani'nin 1946'da general olduğu şehir. Ama aynı zamanda, Kürt Cumhurbaşkanı Qazi Muhammed'in İranlılar tarafından, daha bir yıl geçmeden 1947 Martında asıldığı şehir. Mahabad'da herkes Kürtçe konuşuyordu, ama hiç kimse siyasetten bahsetmiyordu; korku hakimdi. Bir pankart üzerinde şu okunuyordu: 'Şah'ın emirleri Allah'ın emirleridir.' 1


Bir bölgeyle sınırlı kalmayan, sınırını geniş tutarak coğrafyanın nerede başlayıp nerede bittiğine dair tarihsel vurgular sıkça var olur metinde.

Kürtlere yönelik kıyımları, bir hafıza pratiğinden yola çıkarak yapar. Halkın simgelediği bir olayı, tarihsel bir yaklaşımla anlatır: 

Kızlarına davaya bağlılıklarının anısına Zilan adını vermişlerdi. Bu isim, Türklerin otuzlu yıllarda sürgün edilen Kürtleri yok ettikleri bir vadinin adıydı. 3


Hiner Saleem, atıfta sık sık bulunduğu çocukluğu bir yerden sonra ete kemiğe büründürür. Kimliğin politik, hafıza, kargaşa ve zaman arasındaki kaydı düşer bir an.

Toplumsal hafızanın içe dönük aktarımı duraksayan ara bir olayın hatırlatılmasıyla devreye girer. Bununla birlikte kültürel bir motifin müzikle uyanışı, aşk ve yurt sevgisiyle yukarılara çekilir.

Toplumun yaşadığı zamansal gerilimi, yine gerilimden çıktığı zemini anlatıcının üstüne oturtur:

İçinde Kürt kıyafetim, Kürtçe müzik kasedim ve Kürtçe şiir kitabım olan küçük çantam hala dizlerimin üzerindeydi. Şoför torpido gözünü açtı, oradan teybine taktığı bir kaset çıkarttı. Bu, uzun boylu ve zayıf Suriye Kürdü Mıhemed Şexo'nun sesiydi. 1974'te İran mülteci kampındaki şarkının aynısıydı. Araba, devasa bir ovada uzayıp giden bir yola girdi. 'Zaman geçtikçe, yürek atışlarım yavaşlıyor sevgilim...' Ve ben, Azad, artık bir çocuk değildim. 4


Babamın Tüfeği, çocukluğun zamanın pişmesiyle nelere gebe kaldığını görebilen, geçmişi yeni bir doğuşla buluşturan, hatırlamanın bütün öğretilerini üstlenenen bir foto-tarih albümüyle karşımıza çıkar.

Ama Hiner Saleem, bu albüme serptiği çocukluk hafızası ve kültürel motiflerle tasvirlerin öncülüğünde, duyumsanan ve ortak olunabilecek bir anlatı kulvarı açar.

Gücünü, yerelin tasvirlerle buluşup görüntüler yarattığı yerden alır. Babamın Tüfeği, yaşama dair bir özgürlük temsiliyeti de doğurur. 

 

 

1. Hiner Saleem, Babamın Tüfeği, syf. 56
2. Hiner Saleem, Babamın Tüfeği, syf. 59
3. Hiner Saleem, Babamın Tüfeği, syf. 35
4. Hiner Saleem, Babamın Tüfeği, syf. 107

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU