Cumhur iktidarının ayrıştırıcı dili bütün olumsuz sonuçlarıyla tel tel dökülmeye başladı.
İzmir'de Deniz Poyraz’ın katledilmesi ile başlayan ve bundan kısa bir süre sonra Afyon’da, Ankara'da, Konya’da devam eden, temelinde çok açık biçimde Kürt karşıtı ırkçı düşüncenin yattığı saldırılar sürdü.
30 Temmuz akşamı bu saldırıların en ağırı ve en vahşisi gerçekleşti. Konya ‘da yedi Kürt insanının katledilmesi üzerinden bir aile yok edildi.
Neden?
Politika erbabı katliamı, hiç araştırmaya dahi gerek görmeden, duyar duymaz aileler arası çelişkinin çatışmaya dönüşmesi ile açıkladı. İktidar partilerini geçelim, muhalefet partilerinin temsilcileri de yaptı bunu. Peki ama aileler arası çelişki sonucu olsa dahi bu nasıl bir çelişki ki katliama yol açabiliyor, en azından bunun öğrenilip açıklanması gerekmez mi? Gerekiyor da, açıklamanın o biçimi bile gelip Kürt-Türk çelişkisine dayandığından olmalı, geçiştirme tercih ediliyor.
Kürtlere karşı ısrarla devam ettirilen ırkçı/şoven saldırıların önü alın(a)mayınca Türkiye, bir ailenin bütün fertleriyle beraber yok edilmesi gibi, insanlığın esamesinin okunmadığı sınırsız bir vicdansızlık gerçekliğine tanıklık etti.
Katliamın sorumlusu kim?
Sorumluluğu katliamı gerçekleştiren canilerle açıklayabilir miyiz sadece?
Bu memlekette 100 yıllık bir Kürt meselesi var.
37 yıldır da kesintisiz devam eden kanlı bir çatışma süreci var.
Sadece son bu 37 yıllık çatışma sürecinde on binler hayatını kaybetti.
Yüzbinler cezaevlerini ve işkencehaneleri mekân edindi.
Milyonlar göç yollarına düştü.
Baskı ve inkâr politikalarına artan ölçüde işsizlik, yoksulluk ve açlık eşlik etti.
Kürtler kadar olmasa bile çatışma Türkleri de yoksullaştırdı.
Hele son 6-7 yılda sistematik biçimde derinleştirilen nefret dili ve kültürü…
Toplumsal fertler arasında birbirine karşı sorumluluk bağlarının zayıflaması, ayrışma, düşman kamplara bölünme halini adeta Kassandra’nın Çaresizliği ile izlemeye başladık.
Toplumsal bir normalleşme ve rahatlama gerçek bir ihtiyaçtı.
Kürt meselesinin demokratik çözümü bu yolda ilk adım olabilirdi ama…
Güvenlik Politikalarında karar kılındı.
Israrla nefret dili kullanıldı.
Bütün bu yıpratıcı, yıkıcı ve ayrımcı politikaların bir sonucu olmayacak mıydı? Nitekim oluyor …
İşte Kürt katliamları, böylesi ülke ve halk gerçekliğinden kopuk, şuursuz politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Kobane davası olsun, HDP'nin kapatılması oyunu olsun bu politikanın uğursuz ihtiyaçlarına yanıt vermenin bir sonucu oluyor.
Önü alınmazsa kaos ve kargaşa halinin kaçınılmaz olacağından da emin olalım.
Bizim kuşak 1970’leri yaşadı: Oyunu Biliyoruz!
1 Mayıs 1977 katliamının nasıl hazırlandığını, 42 gencin nasıl katledildiğini yaşadı.
Maraş ve Çorum katliamlarının nasıl hazırlandığını, yüzlerce insanımızın nasıl katledildiğini yaşadı.
Devrimcisiyle, ülkücüsüyle 5 binin üzerinde, bu ülkeye en sevdalı gencin katlinin nasıl hazırlandığını yaşadı.
Kendilerini devletin sahibi gören muktedirlerin yüksek siyasetleri uğruna, gençlerin nasıl birbirine düşürüldüğünü ve yeni bir devlet etme biçiminin nasıl inşa edildiğini bizim kuşağımız kan ve can bedeli öğrendi.
Sözün özü:
Kanaatim o ki Kürt ve Türk halkı zamane muktedirlerinin, kendilerini birbirine düşürme üzerinden iktidarda kalma ve devlet etme biçimi oyununa alet olmayacak kadar olgunlaştı.
(Devamı yarın)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish