Dönemin İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi Şubat 2023'te Pekin'i ziyaret etmiş, Mart 2023'te Çin'in nihai arabuluculuğunda Suudi Arabistan ve İran arasındaki kopmuş olan diplomatik ilişkiler yeniden başlamıştı.
Geçen temmuz ayında da Pekin, rakip Filistinli gruplar Hamas ve El Fetih'in yanı sıra, 12 irili ufaklı Filistinli grupları Çin'de ağırlamıştı.
3 gün süren yoğun görüşmelerin ardından Filistinli gruplar, İsrail-Gazze savaşı sona erdikten sonra Filistinlilerin Gazze üzerindeki kontrolünü sürdürmeyi amaçlayan bir "ulusal birlik" anlaşması imzalamalarını sağlamıştı.
Bunların yanı sıra, Pekin'in 7 Ekim 2023'te başlayan İsrail-Gazze çatışmasının ilk aylarında Tel-Aviv eleştirileri de küresel boyutta dikkat çekmişti.
Pekin'in yukarıda bahsettiğimiz Ortadoğu'daki ses getiren diplomatik girişimlerinin ve çıkışlarının yanı sıra, son yıllarda Suriye konusunda da ilgisini artırmaya başlamıştı.
Suriye, 2022 yılının başlarında Çin'le meşhur Kuşak ve Yol Girişimi'ne (KYG) katılımı konusunda bir mutabakat zaptı imzaladı.
Böylece Çin, KYG aracılığıyla Tartus ve Lazkiye limanlarından Doğu Akdeniz'e açılabilecekti.
Çin'in KYG'yle Doğu Akdeniz'e açılabilmesi için bu antlaşma İsrail'in Hayfa Limanı'na önemli bir alternatifti.
Çin'in Suriye'de devam eden iç savaş nedeniyle temkinli davranarak KYG kapsamında ciddi bir yatırım da yapmadığını da not edelim.
Beşşar Esad 20 yıllık bir aradan sonra Çin'de gerçekleştirilen 19. Asya Oyunlarının açılışına katılmak amacıyla Eylül 2023'te Esad Çin'i ziyaret etmişti Şam ve Pekin yönetimleri KYG'yle yetinmeyip, bu ziyarette Beşşar Esad'ın Çin ziyareti sırasında iki ülke devlet başkanları "stratejik ortaklık" antlaşması imzaladılar.
Çin'in Ortadoğu'daki ekonomik temelli etkisini arttırmasının yanında, yukarıda saydıklarımız, "Pekin Ortadoğu'da belirleyici güç mü oluyor, ABD'ye meydan mı okuyor, boşluk mu dolduruyor" sorularını beraberinde getirmişti.
Fakat 8 Aralık'ta Suriye'de ani rejim değişikliği bu değerlendirmelerin güncellenmesine yönelik gerekliliğe işaret ediyor.
Küresel güç olabilmenin en önemli unsurlarından bir tanesi de kürede kapsamlı gücüyle etki yaratabilmek.
Görünen o ki, Çin'in Ortadoğu'daki ekonomik ve politik varlığı kırılgan bir zemin üzerine oturuyor.
Tabi ki bu kırılganlığın en önemli nedenlerinden birisi Ortadoğu'da devam eden istikrarsızlık.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aslında Çin'in ekonomik nüfuzunun kırılganlığını bölgede askeri ve siyasi nüfuzunun yeterince olgunlaşmamasından bağımsız tutmamak gerekir.
Suriye rejiminin devrilmesine ve yaşanan hızlı gelişmelere Çin temkinli bir diplomatik söylemle tepki verdi.
Çin tarafından ilk açıklama istikrarın yeniden sağlanması için siyasi bir çözüm bulunması yönündeydi.
Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Çin'in devasa ekonomik gücü küresel boyutta henüz orantılı olarak siyasi ve askeri etki yaratabilmekten uzak.
Dolayısıyla Suriye örneğinde olduğu gibi Çin'in potansiyel gücü oranında etki yaratamıyor.
Çin, özellikle kendi yakın çevresindeki ülkelerle çeşitli düzeylerde krizler yaşamasının yanı sıra kendinden uzak coğrafyalarda da küresel bir güç boyutunda yönetişime katılabilmekten uzak. Bu durumda Çin'in ekonomik olarak küresel güç olsa da politik ve askeri olarak bundan henüz uzak olduğunu gösteriyor.
Pekin'in son yıllardaki etkin Ortadoğu politikasını hariç tuttuğumuzda politik, uzunca bir süre askeri olarak henüz küresel güç olmadığının farkında olarak bir Suriye politikası izlemekteydi.
Mao Zedong sonrasında iktidara gelen ve Şi Cinping'e kadar Çin'in iç ve dış politikasının teorik-pratik ilkelerini belirleyen Deng Xiaoping'in 24 karakter stratejisini bu noktada hatırlamakta fayda var.
Bilindiği üzere, Deng'ın 24 karakter stratejisinin en önemli ilkelerinden birisi "tao guang yang hui", yani "kapasiteni gizle ve zamanını bekle" idi.
Bu yaklaşım Şi Cinping'in ikinci döneminden itibaren "fen fa you wei", yani "başarı için mücadele" yaklaşımıyla yer değiştirmişti.
Çünkü Çin'in sadece ekonomik değil aynı zamanda politik ve askeri olarak da kapsamlı küresel güç olmasının zamanı gelmişti.
Dolayısıyla Çin'in çevre coğrafyasının yanı sıra Ortadoğu'daki aktifleşen politikasını bu bağlamda görmek mümkün.
Fakat gelişmeler ve girişimler gösterdi ki, Çin henüz istediği tam kapasiteye ulaşamadı.
Pekin, Ortadoğu'daki girişimlerini daha aktif olarak sürdürebilir, Suriye ve Filistin sorunlarında norm-yapıcı bir diplomasi üretebilirdi.
Fakat bunun yerine Çin, Dengist -Deng Xiaoping'in politik anlayışı- bir yaklaşımla Suriye'de Rusya'yı takip ederek "zamanını" bekledi.
Aslında Çin'in Suriye'yle son yıllarda imzaladığı KYG ve stratejik ortaklık antlaşmaları beklenen zamana hazırlıktı.
Fakat o zaman gelemedi.
Aralık 2016'da Esad'ın Halep'i muhalefet güçlerinden geri alması Çin'in Suriye politikasında dönüm noktası olmuştu.
Muhtemelen Çinli karar alıcılar Esad rejimimin düşmeyeceğine kanaat getirmişlerdi.
Bu nedenle 2017 itibariyle Çin'in Suriye politikası "sorumlu büyük güç" yaklaşımından daha çok temkinli bir şekilde pragmatizmle proaktif angajman dengesinde şekillendi.
Ayrıca, Çin'in özellikle son 5 yıldaki Suriye politikasında Batı etkisine karşı kendisini dolaylı bir denge unsuru olarak konumlandırmaya çalıştığı da görülüyor.
Aslında bu yaklaşımı büyük güç iddiasındaki Pekin'in küresel boyuttaki ikileminin bölgesel düzeyde yansıması olarak görmek mümkün.
Çin, kendisinden uzak coğrafyalarda ulusal çıkarlarına zarar verebilecek çatışmalara girmeden, iş birliği içerisindeki aktörlerle stratejik çıkarlarını korumak ve genişletmeyi hedefliyor.
Bu çerçevede Çin'in Suriye politikasında eşgüdümlü hareket ettiği Rusya öne çıkıyor.
Yukarıdaki bağlamda Pekin, BM'de Rusya'yla birlikte Esad yönetimine diplomatik bir kalkan olmakla yetindi.
Çin, BMGK'deki veto yetkisini kullanarak Esad yönetimini eleştiren 10 karar tasarısını reddetti.
Çin'in reddettiği karar tasarıları arasında Temmuz 2022'de Türkiye'den Suriye'ye yardım sevkiyatının genişletilmesi de vardı.
Rusya ve Çin yardım dağıtımının Suriye makamları tarafından yapılması gerektiğini, bu tasarının egemenlik ihlali olduğunu savunmuşlardı.
Ayrıca, Çin ve Rusya ikilisi Eylül 2019'da İdlib'de ateşkes çağrısında bulunan bir karar tasarısını da reddetmişti.
Çin'in BMGK'de Suriye'yle ilgili karar tasarılarına itiraz etmesinin bir nedeni de Rusya'yla dayanışma olduğu ifade edilebilir.
Aynı zamanda Çin Suriye'ye ayni ve nakdi yardımlarda bulunmasına rağmen temkinli pragmatizmi nedeniyle ciddi bir yatırım yapmadı.
Çeşitli raporlara göre, Çin Suriye'ye 2016'da 500 bin dolarlık yardım yaparken 2017'de Halep'in Esad yönetimine geçmesiyle 54 milyon dolara yükseltmişti.
Ayni olarak da Çin Ekim 2018'de Lazkiye Limanı için 800 elektrik jeneratörü bağışladı.
Çin'in ekonomik büyüklüğüyle kıyaslandığında bu yardımları devede kulak kalıyor.
Özellikle İran'ın Suriye iç savaşı boyunca yaptığı harcamaların miktarı 50 milyar dolara kadar hesaplanan harcamalarının yanında.
Diğer yandan Çin'in 2008'den itibaren Suriye petrol, gaz ve gibi alanlara yaptığı yaklaşık 4,6 milyar dolarlık yatırımların akıbeti henüz belli değil.
Dolayısıyla Çin'in pragmatizmle proaktif angajman arasında hassas bir dengede şekillenen bu temkinli pozisyonu her ne kadar katlanılamaz muhtemel zararlardan korusa da hem Pekin'in küresel güç anlatısı imajını olumsuz etkilemekte hem de bu yaklaşımının sınırlarını gösteriyor.
Küresel büyük güç ve küresel güneyin savunucusu iddiasındaki Çin, bunun yerine sorunun çözümü için üçüncü bir yol açarak küresel boyutta inisiyatif başlatabilirdi.
Fakat Çin, Suriye iç savaşında norm yapıcı olmaktan daha çok norm alıcı bir aktör özelliği sergilemeyi tercih etti.
Bu durum kendi periferisinden uzaktaki ortaklıklarla sürdürdüğü yaklaşımında güvenirlik ve alternatif bir aktör olabilme sorunuyla karşı karşıya bırakıyor.
Suriye özelinde Çin hem uluslararası platformlarda hem de sahadaki politikasını Rusya ve İran'la eşgüdüm içerisinde yürüttü.
Rusya ve İran'ın Suriye'deki imaj kaybı ve bunun bölgesel, küresel yansımaları ve Uygur savaşçıların varlığı Çin'i endişelendiriyor.
Sonuç olarak, Rusya ve İran Suriye'de kaybettiği için Çin'i de kaybedenler kulübünde görmek mümkün.
Fakat Suriye'de gerçek anlamda kimin kazandığını ise bize zaman söyleyecek.
Umarım en büyük kazanan Suriye halkıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish