Porajmos: Unutulan insanlık suçu

Cevdet Acu Independent Türkçe için yazdı

Auschwitz'teki Çingene Kampındaki Roman mahkumlar / Fotoğraf: USHMM

Kavram kargaşasına yol açmamak için baştan belirtmek gerekirse; Roman topluluğunun bir kısmı Çingene kelimesini pejoratif manada yorumladığı için kendilerini Çingene olarak tanımlamaz; ancak yine aynı toplulukta yer alan kimi insanlar kendilerini etnik bir kimlik olarak Çingene kavramıyla tanımlar.

Bu yüzden, bu yazıda her iki kavram birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılmıştır.

Romanlar yaşadıkları coğrafya ve hatta aynı ulusal sınırlar içerisinde yaptıkları işe göre muhtelif ifadelerle tanımlanırlar.

Bu bağlamda Romanlar için; Fransızlar "Gitans", İspanyollar "Gitanos" veya "Calo", Almanlar, "Zigeuner" ve "Sinti", Araplar ağırlıkta "Dom" veya "Nawar", Türkler "Roman/Çingene", Kürtler "Mıtrıp/Kereçi", İngilizce konuşan halklar "Gypsy" ifadesini kullanırlar. 


İngilizcedeki Gypsy (Çingene) terimi, yanlış bir varsayıma dayanarak Egypt (Mısır) kelimesinden türetilmiştir. Çingenelerin Mısır'dan Avrupa ülkelerine göç ettiği düşünülmüş.

Oysa, Avrupa'daki Çingenelerin çoğunun, aslında bin beş yüz yıldan daha uzun bir süre önce Hindistan'ın kuzeybatısından göç etmiş Hint-Aryan etnik grubundan olduğu belirtilmiştir.

Tarihçiler ve ilgili uzmanlar, Romanların dördüncü yüzyılda kuzey Hindistan bölgesinden dünyanın farklı coğrafyalarına kimi zaman savaş ve iç çatışmadan dolayı kimi zaman da yaptıkları işe bağlı olarak göç eden milletlerden biri olduğunu ifade eder.

Her ne kadar Romanların çoğu artık yerleşik hayat biçimini sürdürüyor olsa da yaptıkları iş veya geleneklerinden dolayı göçebe olarak yaşamını sürdüren Romanların olduğunu söylemek de mümkündür.  


Günümüzde bazı devletler Roman nüfusu hakkında net bir rakam söylemekten kaçınsa da Avrupa Konseyi, Avrupa'da 10-12 milyon civarında Roman olduğunu ve yaklaşık 6 milyonunun Avrupa Birliği vatandaşı olduğunu tahmin etmektedir.

Avrupa'nın en eski ve en büyük etnik azınlıklarından biri olsalar da toplumda Romanların yaşadığı sosyal dışlanma ve zulüm konularında gerektiği kadar tartışma yapılmıyor.

Örnek vermek gerekirse; Romanya'da 14'üncü yüzyıldan 19'uncu yüzyıla kadar yaklaşık 500 yıl süren Çingene köle pazarı hakkında çok az şey biliniyor. Bu konuda yapılan çalışma oldukça sınırlıdır. 


Buna ek olarak, her ne kadar Naziler denildiğinde akla ilk olarak Yahudi soykırımı gelse de Yahudiler ve diğer gruplara ek olarak, Naziler tarafından en fazla katledilen grupların başında Çingeneler gelmektedir. 

Irkların hiyerarşik üstünlüğü ideolojisi ile hareket eden Naziler, Çingeneleri değersiz ve biyolojik "üstün Aryan" ırkını tehdit eden unsur olarak gördükleri için, Çingeneleri yeryüzünden yok etme gayesiyle hareket etmiştir.

Kökleri binlerce yıl öncesine dayanan, yaşadıkları her coğrafyada kendi kültürlerine bağlı olarak sadece barışçıl ve insanca yaşamaya çalışan, ancak muhtelif nedenlerden dolayı sürekli sosyal dışlanma ile karşılaşan Çingenelerin sistematik olarak katledilmesi Nazilerin iktidarda olduğu dönemde bu şekilde başlamıştır.

Holokost sırasında Auschwitz'te kurulan Çingene Kampı (Zigeunerlager), Çingenelerin köle işçi olarak kullanıldığı ve işkence edildiği yerlerin başında gelmektedir. 

Çingenelerin en ünlü şairlerinden birisi olan Bronislawa Wajs (Papusza), Nazilerin soykırımına uğrayan Çingenelerin yaşadıklarını "Kanlı Gözyaşları" adlı eserinde şöyle izah etmektedir: 


İki üç gün hiç yemek yok.
Herkes aç gitti uykuya.
Uyuyamadılar,
diktiler gözlerini yıldızlara…
Tanrım, ne de güzel yaşamak!
Almanlar izin vermeyecek…
Ve sen, benim küçük yıldızım!
Şafakta nasıl da büyüksün!
Kör et şu Almanları!
Aklını al şunların ki yaşasın
Yahudi ve Çingene çocukları!
….

Ne yazık ki, 1939-1945 yılları arasında yaklaşık 500 bin Çingenenin, Naziler tarafından gaz odalarında zehirlenerek öldürüldüğü veya katledildiği tahmin edilmektedir.

Ancak, Avrupa'daki Çingene nüfusunun neredeyse dörtte birinin katledilmesine rağmen, bu acımasız vahşet yıllarca göz ardı edildi. 


1945'te Almanya'nın Nürnberg şehrinde kurulan, insanlığa karşı işlenen suçları ve Nazi savaş suçlularını yargılayan mahkemelerde Çingeneler çok fazla yer edinmedi.

Çünkü Almanya ilk zamanlarda, Çingenelerin Nazi kamplarında hapsedilmesinin ve öldürülmesinin ırksal nedenlerle ilgisi olmadığını, Çingenelerin toplum içerisinde işledikleri adi suçlardan dolayı hapsedildiğini veya öldürüldüğünü ileri sürüyordu.

Bu bağlamda, Çingenelerin tamamını veya bir kısmını yok etmeyi amaçlayan Nazi terörünün resmi olarak tanınması 1982 yılına kadar inkâr edilmiştir.


Çingenelere karşı ayrımcılık ve zulüm sadece Avrupa'da yaşanan bir sorun değildir; neredeyse yaşadıkları her coğrafyada toplumda "öteki"leştirilen grupların başında Çingeneler gelmektedir.

Ortadoğu'nun birçok bölgesinde Çingeneler, toplumsal hayattan izole bir şekilde hayata tutunma mücadelesi vermektedir.

Türkiye'de de toplumsal hayatın içerisindeki en savunmasız grupların başında Çingeneler gelmektedir.

Yoksulluk ve sosyal dışlanmanın yanında Çingeneler hâlâ barınma, sağlık hizmetleri, eğitim ve insani çalışma hakkı gibi temel insan haklarından mahrum bırakılarak; sistematik ayrımcılığın mağduru olmaya devam ettiriliyor.

Zaten Çingene kelimesinin kendisi de Türkiye'deki toplumun büyük bir kısmı tarafından hakaret amaçlı kullanılır. Önyargılarla harmanlanıp sorgusuz sualsiz kullanılmaya devam eden bu ayrıştırıcı ve küçümseyici dilden uzak durmakta fayda var diye düşünüyorum. 


Romanlar, her ne kadar birlikte yaşadıkları toplumlar tarafından baskı görüp sistematik olarak asimile edilmeye çalışılmışlarsa da yaşadıkları hiçbir coğrafyada sisteme karşı bir çatışmanın veya savaşın içine girmemişlerdir.

Kendileri gibi bir yaşam şekli olmayan milletleri zorla asimile etmeye veya kendilerine benzetmeye çalışmadılar. Toplumdaki her farklılık bir zenginliktir anlayışıyla hareket edip, neşelerinden ve geleneksel yaşam biçimlerini insanca sürdürmekten başka talepleri olmamıştır.

Bu bağlamda Romanların, tıpkı tüm diğer insanlar gibi barınma, iş, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi temel insani ihtiyaçlara erişimde eşit fırsatlara sahip olması, toplumsal adaletin sağlanması için elzemdir.

İnsanların etnik aidiyetlerinden, dillerinden, dinlerinden, yaşam şeklinden ve cinsel eğilimlerinden dolayı "öteki"leştirildiği, zulmedildiği veya katledildiği bir coğrafyada hiçbir insan ve hiçbir canlı güvende değildir. 


Son olarak, erkek, kadın ve çocukların yer aldığı 2 bin 897 Çingene, 2 Ağustos 1944 yılında Auschwitz'teki Çingene Kampında, gaz odalarında katledilerek hayatını kaybetmiştir; bu katliama Romanca (Porajmos), "Yıkım, Yok etme" adı verildi.

Bu bağlamda her yıl 2 Ağustos Roman Soykırımı Anma Günü olarak anılmaktadır. Dilerim, dünyanın neresinde olursa olsun bir daha asla ama asla insanlık başka bir katliama tanıklık etmek zorunda kalmaz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU