1. Temizlenmiş toprağa son anda 'Barış gücü'
Uzun süreden beri Ermeni işgali altında bulunan topraklarını kurtarmak için Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin 27 Eylül 2020'de başlattığı operasyona Türkiye her bakımdan koşulsuz destek verdi.
Derin kurmay aklıyla hazırlanarak isabetli taktiklerle yürütülen operasyonlar İran sınırındaki Aras Nehri kıyısına yakın bölgelerden Türk İHA ve SİHA'larının ön taarruzlarıyla paralel şekilde yürütülünce 10 Ekim tarihinde Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'a "İşgal edilen toprakların bundan sonraki bölümünün koşulsuz boşaltılması durumunda Azerbaycan operasyonlarının da durabileceğini" önerdi.
Putin'in önerisini hemen parlamentonun gündemine taşıyan Başbakan Paşinyan, kesin bir ret cevabı alınca Azerbaycan operasyonlarını daha da yoğunlaştırdı.
Ermeni askeri güçleri savunma hattını dağlık bölgedeki bir plato üzerine inşa edilmiş tarihi Şuşa kenti içine çekince Türkiye ve Türkiye'nin eğittiği Azerbaycan özel timleri o platoya yalın ellerle tırmanmayı kararlaştırdılar.
Beklemediği bir taarruz türüyle karşı karşıya kalan Ermeni bölücüleri büyük kayıplar vererek Şuşa'yı terk etmek zorunda kalınca Türkiye de hedef büyüttü: Operasyonun bir sonraki hedefi Ermenistan sınırındaki Laçin kentini işgalden kurtararak Türkiye-Azerbaycan ortak güçlerini oraya konuşlandırmak ve Zengezur bölgesine 30-40 kilometrelik bir mesafede Türkiye'nin de var olmasını sağlamaktı.
8 Kasım 2020'de Şuşa'nın kurtarılmasına ilişkin haber ve videolar gündemi tamamen işgal edince 10 kilometre aşağıda bulunun Hankendi'nin kurtarılması işten bile değildi.
Hatta Azerbaycan özel timlerinin Hankendi'ne girmelerine ilişkin teyit edilmiş haberler gelmekteydi.
Yani Türkiye için 8 Eylül 1922'de İzmir banliyösünde yaşanan olayların aynısı 9 Kasım 2020'de Hankendi civarında Azerbaycan için söz konusuydu. Fakat...
2. Rus ordusu 'Barış gücü' adı altında Ermenistan sınırından Azerbaycan topraklarına girdi
9 Kasım'ı 10 Kasım'a bağlayan gece Putin-Aliyev-Paşinyan arasında imzalanmış üçlü anlaşmayla Azerbaycan operasyonları durdurdu ve sınırın Ermenistan tarafında hazır bekleyen Rusya 'Barış gücü' askerleri Ermeni bölücülerin, teröristlerin, soykırımcıların sözde başkent ilan ettikleri Azerbaycan sınırları içindeki Hankendi'ne yerleşti.
Anlaşma uyarınca Rusya bölgeye yaklaşık 2 bin 'Barış gücü' askeri sevk etmekle kalmadı, savunma bakanının, genelkurmay sözcüsünün hiç saklamadan ifade ettikleri üzere modern silahlar, araç gereçler gönderildi.
Rus askeri güçleri bölgenin adeta her kilometresine kendi kışlalarıyla yerleşirken Hankendi-Laçin arasındaki 50 kilometre uzunluğunda ve 5 kilometre enindeki mesafe tamamen 'Barış gücü' askerleri tarafından kontrol edilmektedir.
Bölgeyi terk etmiş 60 bin Ermeni geri dönmüş, Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanın doğrudan himayesi altında kurulan rehabilitasyon merkezinde gerekli çalışmaların yapılmasının yanı sıra askerler için çok sayıda konut inşa edilmektedir.
Yani 'Barış gücü' askerlerinin, 10 Kasım anlaşmasında ifade edildiği üzere bölgeyi 5 senede terk etmeyeceğini ortaya koyan sayısız öngörü örnekleri vardır.
'Barış gücü' komutanı Rustam Muradov ise Çarlık Rusya'sının 1850'li yıllardan itibaren Kafkasya'ya atadığı 'genel vali' edasıyla görevini icra etmektedir.
Örneğin Azerbaycan topraklarında esir alınarak 'terör, yasadışı silah bulundurma, sınır ihlali' suçlamalarıyla mahkemeye çıkarılan; ancak Azerbaycan mahkemesinin sadece 'sınır ihlali' maddesinden 6 ay ceza kestiği Ermeni teröristleri Bakü Havaalanı'nda Rusya uçağını bekleterek alıp Erivan'a götürmek şeklinde fonksiyonlar icra etmektedir.
10 Kasım anlaşmasından sonra Karabağ'da kendi 'Barış gücü'nü bulundurmak amacıyla Türkiye de girişim yapmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 16 Kasım'da TBMM'ye sevk ettiği 'yurt dışına asker gönderme' tezkeresi ertesi gün kabul edilmişti.
2 aylık beklemeden sonra Türkiye bölgedeki Türk-Rus ortak gözlem merkezine 60 askerini sevk edebildi.
Yani manzaranın kısa tasvirinden ortaya çıkan tabloda Rusya 'Barış gücü', Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde fiili bir yönetim kurmanın yanı sıra yine Azerbaycan'ın Laçin bölgesinden Azerbaycan topraklarına giriş-çıkışları tamamen kontrol etmektedir.
Azerbaycanlı üst düzey yetkililerin açıklamalarına bakıldığında "Rusya bir süre sonra bugün kontrol ettiği 5 kilometre enindeki bölgenin dışındaki bir noktadan daha Ermenistan'a yeni bir sınır kontrol noktası açacak ve Azerbaycan o kontrol noktası üzerinde söz sahibi olmayacakmış."
Rusya'nın ve yenilmiş Ermenistan'ın hedefleri açısından baktığımızda Azerbaycan sınırları içinde bulunmasına rağmen asla Azerbaycan yönetiminin emrinde olmayan Dağlık Karabağ bölgesinin birinci ana giriş kapısı veya güney cenahı Bakü'nün kontrolünde değildir.
Azerbaycan'da Türkiye’yi katıksız seven kesimlerin acı bir tebessümle ifade ettikleri üzere "Türk-Rus ortak gözlem noktasında yapılmış domino turnuvasında Türkiye ipi göğüslemektedir."
10 Kasım anlaşmasından geçen süre içeresinde manzara-i ümumi'nin bir cenahındaki tasviri bundan ibaret olsa gerek.
3. 'İkinci cenah' neden tamamen kontrol altına alınamıyor?
10 Kasım anlaşmasından sonra aralık ayında Kelbecer kenti ve köylerinin de boşaltılarak Azerbaycan'ın kontrolüne verilmesine rağmen bugüne kadar Ermenistan'la sınırın Kuzey Batı bölgesindeki en mühim kentte Azerbaycan aleyhinde sürekli olaylar yaşanmaktadır.
Şöyle ki; bölgedeki altyapı ve inşaat çalışmaları için malzeme götürmeye çalışan Azerbaycan nakliye araçları sürekli Rus askerlerinin engellemelerine takıldıkları gibi yolcu araçlarının mayınlara basması ve Ermenistan tarafından açılan ateşler sonucunda Azerbaycan'ın kısa aralıklarla verdiği kayıplar söz konusudur.
Ermenistan'dan Dağlık Karabağ'a giden yol sınırdaki Kelbecer bölgesinden geçtiği için oraların tamamen Azerbaycan'ın kontrolüne geçmesini Rusya istemeyeceği gibi Rusya destekli Ermenistan'ın da elinin o bölgeden çektirilmesi önemli ölçüde etki kaybına eşdeğerdir.
Yani tabir caizse:
Rusya, Azerbaycan'ı o bölgeye tamamen sokmayarak Dağlık Karabağ'da kendi arkasını sağlama aldığı gibi Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki ikinci kapının kontrolü de büyük ölçüde Rusların elinde oluyor.
Komşu ülkeyle aranda mevcut olan iki sınır kapısının da tam kontrol edilememesinin ortaya çıkaracağı sıkıntıları hatırlatmaya ihtiyaç var mıdır bu durumda?
Oysa Bakü'nün de kasım sonlarına kadar sık sık vurguladığı üzere "Türkiye bugün kendi silahlı gücüyle o bölgelerde bulunabilseydi" kendi sınır kapılarını kontrol etme alanında Azerbaycan'ın eli kıyaslanamaz derecede güçlü olacaktı.
Hem de o bölgelerin bugün Türkiye için daha fazla önem arz etmesinden dolayı.
Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinin Rusya ve Ermenistan destekli ayrılıkçı ve soykırımcı güçleri Mayıs 1992'de Şuşa ve Laçin kentlerini işgal ederek Ermenistan'a açılan sınır kapısını kontrol altına almışlardı.
İkinci sınır kapısını da kontrol altına almak amacıyla Ermenistan 2 Nisan 1993'de Kelbecer'i işgal etti.
İşgali sert şekilde protesto eden Demirel hükümeti 8 Nisan 1993'de Türkiye-Ermenistan kapısını kapattığını açıkladı (hükümet sözcüsü Akın Gönen.) Ermenistan ile sınırların açılması için yıllar yılı Türkiye'nin ileri sürdüğü 4 koşuldan biri "işgal altındaki Azerbaycan topraklarının tamamından koşulsuz çekilmek"ti.
Barış görüşmeleri işgalin sona erdirilmesine hiçbir fayda sağlamayınca Azerbaycan'ın başlattığı operasyonların sonucunda topraklarının önemli kısmının kurtarılmasına rağmen Rus ordusu Mayıs 1993'te çıkarıldığı Azerbaycan'a yeniden döndü.
Ermenistan ile ilişkilerinde yıllar yılı Azerbaycan'ın işgal altındaki toprakları konusunu en ön planda tutan Türkiye'nin 44 günlük operasyon sonucundaki iki kazanımından bir tanesi 'Gözlem merkezi', ikincisi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev arasında 15 Haziran'da Şuşa'da imzalanmış deklarasyondur.
Manzara-i umumiden sunulan bu kısa notlara bakarak Nisan 1993 ile Temmuz 2021'i kendiniz de rahatlıkla kıyaslayabilirsiniz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish