Edward Said, sürgün üzerine yorumunda, "daha çok günümüz dünyasında, sürgünde olduğunuzu, yuvanızın aslında pek de uzakta olmadığını hatırlatan birçok şeyle birlikte yaşamaktan, çağdaş günlük hayatın normal akışının sizi eski yerinizle sürekli ona ulaşacak gibi olduğunuz ama bir türlü ulaşamadığınız bir temas halinde tutmasından kaynaklanır. Bu yüzden sürgün bir arada kalma durumundadır, ne iyi ortamıyla tamamen birleşebilir ne de eskisinden tamamen kopabilir, ne bağlanmışlıkları tamdır ne de kopmuşlukları, bir düzeyde nostaljik ve duygusalsa bir başka düzeyde becerikli bir taklitçi ya da gizlice toplum dışına atılmış bile tetikte durulması gereken bir tehdit çıkar ortaya; fazla rahat ve güvenlikli olma tehlikesi" olarak ifade eder. 1
E. Said'in temelde, sürgüne dair söyledikleri sürgünün arada sıkışıp kalmışlığına ve temasına ışık tutar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Gassan Kanafani, hem bir sürgün olarak hem de topraklarına duyduğu özlemle, iç dünyasındaki boşluğu yazıyla ve politik tutumla düzene koymaya yönelik çaba göstermiştir.
Kanafani, tarihsel döngünün getirdiği sömürge bir ulusun mevzilerinde yaşaması; yazdıklarıyla kendi toplumunu, politik tutumuyla da sömürgeci İsrail'i hedefe oturtmuştur.
Edward Said'in "köksüz insan" ifadesi, Gassan Kanafani'de de geniş yer tutar, geleceğin belirsizliğinin doğurduğu sonuçlar çoğunluktadır. Geçmişin yüzü ve hatalarıyla toplumsal hafızayı diri tutmayı yeğler.
Eserlerindeki bu eleştiri ve hafıza yaratma güdüsü, onun geleceğe yönelik çıkarımlarındaki sonuçsuzluğunu ve tıkanmalarını da açığa çıkarır.
Hem evinde olmamayı hem evinden kovulmayı hem de evine dönememe gerçeği, Gassan Kanafani'nin sıkışmışlığına dair "köksüz insan" tezahürünün hayaletini sıklıkla gösterir.
Filistin'deki köklerine dair keşif, sürgündeki krizle birleşerek derin kırılmalar yaratır. Gassan Kanafani'de kırılmalar derinleştikçe krizler de artarak ortaya çıkar.
Ruhları hikayeler yoluyla kaydederken aslında eleştiriler yönelttiği sadece Filistin halkı değil, ta kendisidir.
Holostkot sonrası sanatta ortaya çıkan "temsil krizi"ni Kanafani, felaketin dile yükleyeceği yıkımın farkında olarak, yıkımın ve felaketlerin insanları nasıl dilsiz bıraktığını, dili nasıl felç ettiğinin bilinciyle eserlerini tarihsel-toplumsal varoluş rayında yürütür.
Bu dilsizliği, kendi siyasal bilinç ve sınırlarıyla yüzleştirerek anlatır eserlerinde. Kanafani, Filistin halkının dönüm noktalarını, kayıplarını, bir arada kalamamalarını ve sürgün hallerini çarpıcı ve insani zayıflıklarıyla birlikte anlatır.
Dünyaya seslerini duyurmasından çok, Filistinlilerin birbirlerinin sesini duymamasına eleştiriler yöneltir.
Özellikle anavatanlarını terk etmelerinin nasıl bir Filistin ve nasıl bir Filistinli insan tipi yarattığına sıklıkla değinir eserlerinde.
Hayfa'dan Filistinlilerin sürülmesi
1947 yılında BM Bölme Planı'nın devreye girmesiyle birlikte, İsrail önerilen yerlerin bir parçası olarak Hayfa kentini seçti.
Bu kararın akabinde Filistinli Arapların ciddi protestoların sonucunda ölen ve yaralananlar oldu. Bununla birlikte Araplar ve Yahudiler arasında ciddi çatışmalar meydana geldi.
Yaşanan kaos nedeniyle Arap komitesi devreye girerek halkı sükunete davet etti, evlerini terk etmemeleri, uyanık davranmaları, sakin olmaları konusunda uyarılarda bulundu.
Fakat komitenin bu uyarısı baskılar nedeniyle boşa çıktı, binlerce Arap, mahallelerini ve evlerini terk etti. Kasım ayında yaşanan bu olaylardan sonra, Yahudi milisler aralık ayında Hayfa'daki Arap kalabalığına bomba atmasıyla altı kişi hayatını kaybederken 42 kişi de yaralandı.
Yaşanan bombalı saldırıyı başka saldırılar da takip etti. Yahudiler, Araplara yönelik büyük saldırılar gerçekleştirdi, Arap nüfusu 62 binden 5-6 bin sevilerine kadar indi.
Bazı kaynaklara göre ise, Yahudilerin çoğunluğu Arapların kalıp hayatlarına devam etmelerini, dükkanlarını işletmelerini isterken, milliyetçi Yahudilerin baskıları ve Arap liderlerin telkinleri nedeniyle Arapların bir anda Hayfa'yı terk ettiklerini belirtirler.
Gassan Kanafani: Hayfa'ya Dönüş öyküsü
Gassan Kanafani'nin Filistin'in Çocukları Hayfa'ya Dönüş ve Diğer Hikayeler adlı kitapta, kendi yaşamına ve Filistin halkına mercek tutar.
İktidarsızlık hissiyle dolup taşmış bir halkın, tarihsel yazgısını geçmişin hatalarında arayarak yeniden ayağa kalkmasını salık verir yazdıklarında. Merkezde halkının hatalarını kendi duygularının bilinciyle verir mesajı.
Hayfa'ya Dönüş öyküsü, tam bu noktada Filistinlilere yönelik ciddi eleştiriler barındırırken, Filistinlilerin şahsi duygu durumlarına da iner.
Karakterler arası duygularla, mekanı ve nesneleri konuşturma biçimiyle bugün Filistinlilerin neden bu halde olduklarına dair çerçeve çizer.
Yazarın Filistin halkına yönelttiği eleştiriler, yazgısını kabul edişlerinin arkasındaki yazgılarından kopuşu da sabitler geçmişe ve geleceğe.
Hayfa'ya Dönüş öyküsü, Filistinlilerin Hayfa'yı terk etmelerini ve yerleşim yerlerine İsrail'in kurulmasından sonra yerleştirilen Yahudileri ele alır.
Hayfa'ya Dönüş, yıllar önce terk ettikleri Hayfa'ya İsrail'in 1969 yılında turistik geziye izin vermesiyle binlerce Filistinlinin evlerini ziyaret etmek için dönerler. Sait ve Safiye de onların arasındadır.
Hayfa'dan gittiklerinde, 5 aylık çocukları Haldun'u yanlarına alamazlar. Hem onu görme hem de evlerini görme umuduyla yola çıkarlar Sait ve Safiye.
Arabayla yola çıktıkları ilk andan itibaren, geçmişin o baskın duygusunu yanlarına alırlar. Artık arabada sadece onlar yoktur, Hayfa'dan gitmek zorunda kaldıkları o günün acısı ve geri dönmenin verdiği duyguların yansıması da var:
Direksiyon, her zamankinden daha fazla terlemeye başlayan avuçlarının arasında ağırlaştı. Karısına, 'Ben bu Hayfa'yı biliyorum ama o beni tanımayı reddediyor' diyesi geldi. Ancak fikrini değiştirdi. 2
Geldikleri ev, şehir, sokaklar, caddeler, ağaçlar, duvarlar kapılar vs. artık onların değil, ve onlar artık yabancı.
Onların ülkeleri değil. Eski evlerinin kapısına geldiklerinde ve içeriye girdiklerinde artık nesneler onların geçmişini bir bir önlerine serer:
Sait parmağını zile götürdü ve Safi ye'ye sessizce:
'Zili değiştirmişler' dedi.
Bir an için sustu, sonra ekledi:
'İsmi de. Doğal olarak.' 3
Uzun süren bir bilinç kaybından sonra kendine gelen biri gibi nesneleri, kimi zaman bölük pörçük, kimi zaman hep bir anda yeniden keşfederek etrafına baktı.
Oturma odasına vardıklarında, eskiden kullandığı beşli sandalye takımından iki tane kaldığını gördü. Diğer üç sandalye yeniydi ve hem kaba hem de diğer mobilyalarla uyumsuz görünüyordu.
Odanın ortasında, rengi biraz solmuş olsa da aynı işlemeli masa duruyordu. Masanın üzerindeki cam vazonun yerine ahşap bir vazo konmuştu ve içinde bir demet tavus kuşu tüyü vardı.
Eskiden onlardan yedi tane olduğunu biliyordu. Oturduğu yerden tüyleri saymaya çalıştı ama yapamadı, bunun üzerine ayağa kalktı vazonun daha yakınına gitti ve tüyleri birer birer saydı. Sadece beş tüy vardı. 4
Onları, bir zamanlar anılarının kol gezdiği eski evlerinde karşılayan kişi ise soykırım mağduru Polonyalı bir Yahudi.
Kapıdan girer girmez kadın, uzun süredir onları beklediklerini söyler. Sait ve Safiye meraklı ve acılı gözlerle etrafı seyretmeye devam ederler.
İkisinin içindeki eksik ve korkakça bekleyen şey, oğulları Haldun'u sormaktı. Bir türlü soramıyorlardı. Sonunda Sait, vazonun içindeki diğer iki tüyün nerede olduğunu sormasıyla, oğulları Haldun'un yaşadığına dair durum da açığa çıkar.
Adı Haldun değil, Dov'dur artık. Bu durum, Sait'in hafızasını vatanını terk etmenin ağır gerçeğiyle sarsar. Vatansızlığın sureti evladındaki var ile yok arasındaki hisle iyice belirir:
Hiçbir şeyi terk etmemeliydik. Ne Haldun'u, ne evi, ne de Hayfa'yı!
Hayfa'nın sokaklarında araba sürerken hissettiğim o korkunç duygunun aynısını sen de hissetmedin mi?
Hayfa'yı biliyormuşum gibi hissettim ama şehir beni tanımayı reddetti. Aynı duyguyu bu evde, burada, kendi evimizde de hissettim.
Bunu hayal edebiliyor musun? Evimizin bizi tanımayı reddedeceğini? Bunu hissetmiyor musun?
Eminim Haldun'la da aynı şey olacak. Göreceksin! 5
Gassan Kanafani'nin Hayfa'ya Dönüş'te anlattığı Sait, Safiye ve Haldun'un hikayesi, tüm Filistinlilerin hikayesidir.
Evlatsızlık, aynı zamanda vatansızlıkla eşdeğerdir. Haldun, yeni adıyla Dov, yani Sait ile Safiye'nin oğulları artık bir İsrail askeridir.
Vatansızlık başka vatandır Dov'la. Karı-koca, geçmişi geçmişte bırakmadan gerçeğe yönelmenin yarattığı ahlaki yıkımla karşı karşıya kalırlar.
Sait ve Safiye, birer Filistinli olarak değil, insani duyguların ve düşüncelerin yönelttiği ahlaki bir yargıyla karşılaşırlar.
Kendi üzerine düşünme, ahlaki sorguları kendi üzerlerinde yanıtlamak aynı hizada vatansızlığı da önlerine getirir. İmtiyazlar ve girdaplar arasında sıkışıp kalan bir insalık dramı.
Kanafani'nin çocukluk yıllarında mülteci olması, öykünün kenar yerlerine sızdığı açıkça görülür. Ülkeyi terk etmenin yanlışlığı Kanafani'nin bütün eserlerinde vücut bulur.
Öykünün ilerleyen dilimlerinde Sait, Safiye ve Dov karşı karşıya geldiğinde, Filistin ve Filistin halkına dair en önemli tıkanmayı ve çıkmazı Dov'un ağzından söyletir Kanafani:
Hayfa'yı terk etmemeliydiniz. Madem bu mümkün değildi, bedeli ne olursa olsun bir bebeği beşiğinde terk etmemeliydiniz. Bu da mümkün olmadıysa, geri dönmeye çalışmaktan asla vazgeçmemeliydiniz.
Bunun da mı mümkün olmadığını söylüyorsunuz? Yirmi yıl geçti! Yirmi yıl! Bu kadar zamandır oğlunu geri almak için ne yaptın? Yerinde olsam, sırf bunun için silah kuşanırdım. Bundan daha güçlü bir istek olabilir mi?
Hepiniz zayıfsınız! Zayıf! Geçmişe dönüklüğün ve tutukluğun ağır zincirleriyle bağlısınız! Sakın bana yirmi yılı ağlayarak geçirdiğinizi söylemeyin! Gözyaşları eksik olanı ya da kaybedileni geri getirmez. Gözyaşları mucize yaratmaz! D
ünyanın bütün gözyaşları birleşse de, içinde, kayıp çocuklarını arayan bir anne-baba olan küçük bir sandalı taşıyamaz.
Demek yirmi yılını ağlayarak geçirdin. Şimdi bana bunu mu söylüyorsun? Senin sersem, kırık dökük silahın bu mu? 6
Kanafani, eserlerinde bireyleri tarihsel birer özneye dönüştürerek küçük bir aynanın içine yüzyıllık bir yüzleşmeyle baş başa bırakır. Etik-politik vurgular, bireyler yoluyla Filistin tarihine ve yıkımına not düşürür.
Kanafani'deki imge, "terk etme" unsurlarıyla inşa ederken anlatılarını, bakışa hafızayı yönelterek koca bir suçun nerede olduğunu gösterir böylelikle.
1. Edward Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabancı) Syf. 51
2. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Syf. 172
3. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Syf.185
4. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Syf.186
5. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Syf.198
6. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Syf.211
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish