Yaa Gyasi günümüz Afro-Amerikan edebiyatının genç romancılarından. Gana kökenli Amerikalı yazarın ilk romanı Homegoing [Evegidiş] yayımladığında yoğun ilgi görmüştü.
Son dönem Afrika diasporasını anlatan romanların en önemli özelliği dünya koşullarının oluşturmuş olduğu yeni bir Afrika fikri ve kimliğidir. Bu bakımdan Gyasi, bu yeni diaspora algısının da çok farkında olan bir yazardır.
2016 yılında yayımlanan Evegidiş, çizdiği çerçeve pek çok açıdan bugün çokça tartışılan Afropolitanizm kavramının imkanlarını da sunar. Evegidiş, Chimamanda Ngozi Adichie'nin Amerikana ve NoViolet Bulawayo’nin We Need New Names [Yeni İsimlere İhtiyacımız Var] romanlarıyla beraber okunduğunda, Afrika’nın bu yeni edebiyat dalgasında “yenilikçi, öncü ve dönüştürücü” rolüne büründüğü görülür.
Bu romanlarla birlikte aslında dünya edebiyatı da yeni bir akıma gebe durumdadır. Afrika edebiyatını hiçbir zaman ana akım edebiyatın içerisinde anmayan Anglosakson ve Kıta Avrupası, Londra’dan, Paris’ten, New York’tan yükselen bu sese kulak kabartmak zorundadır. Söz konusu romanların en belirgin özelliği belki de postkolonyal bir çıkış olarak 1950’li yıllarda başlayan ve duraksayan “sömürgesizleştirme” [decolonization] projesine olan inanılmaz katkılarıdır. Bu romanlarda “siyahlık” dünyanın en önemli metropol kentlerinden Afrika’ya uzanan, mekanlararası geçişlerle aynı anda vuku bulan hikâyelerle küresel bir kimlik olarak tartışılır.
Gyasi’nın romanın başlığını “evegidiş” olarak tercih etmesi tesadüf değildir, çok bilinçli bir gönderme olarak okumak gerekir. Postkolonyal edebiyatın sorunsallarını, Afrika sömürge geçmişini ve köleliğin üç yüzyıllık serencamını dikkate almadan Evegidiş romanını anlamanın imkânı yoktur. Neredeyse bütün Afrika edebiyatı, bunun içerisinde tüm Afrika diasporalarını katarak söylüyorum, bağımsız ya da tekil bir örnek olarak incelenemez.
Eve dönüş, postkolonyal edebiyatın önemli temalarındandır. Gyasi bu romanıyla diaspora ve eve dönüş fikrini irdeleyerek bunun bir olasılık olduğunu ancak pek mümkün olmadığını da gösterir. Bu bağlamda romanın, Pegasus Yayınları tarafından Türkçeye Yalnız Ağaçların Şarkısı olarak tercüme edilmesi bir talihsizlik. Bu da şüphesiz çevirmenlerin ve editörlerin dikkatsizliği ya da cehaletinden kaynaklanmaktadır.
Evegidiş, okuru yüzyıllar boyunca süren sömürge vahşetinin tüm hikâyesiyle yüzleştirir. Roman, Mississippi'den Afrika'nın Altın Sahilleri olarak bilinen Gana’ya kadar uzanan bir ailenin soyağacının izini sürer; ailenin anlatılmamış hikâyesine tanıklık eder. Gyasi romanda ataların hikayeleri, şiddet, kölelik, tecavüz, sahihlik, tarih, cinsiyete ayrımcılığı ve yerli işbirlikçiler gibi birçok konuyu mercek altına alır.
Evegidiş hem diaspora ve Afrika edebiyatından beslenen bir roman. Afrikalı bir ailenin yüzyıllar süren serencamına ışık tutan roman tarihsel olduğu kadar kültürel sorunlara da parmak basar. Bu yönüyle hikâye teleolojik bir perspektiften sunulur. “Sömürge Ganası”nda Fanteland’de başlayan öykü New York’un siyahlarla özdeşleşen semti Harlem’de son bulur.
Romanda okur Effia ve üvey kız kardeşi Esi'nin trajik öyküsünü yedi nesil boyunca takip eder. Bir yangın gecesi doğan Effia sömürge valisi James Collins ile evlenirken, kardeşi ise köle olarak satılır. Birbirinden habersiz iki kardeşin nesiller boyunca devam eden soyu en sonunda torunlarının Stanford’ta bir partide tanışıp Gana’ya gitmeleriyle birleşir.
Roman bir yangın gecesi doğan Effia'nın hikâyesiyle başlar. Bu ateş imgesi romanda sonraki kuşakları bayağı meşgul edecektir. Anlatıcı, yangının hatırasının kuşaklar boyu devam edeceğini, torunlara, torunların torunlarına musallat olacağını romanın en başında haber verir.
Effia, James ile evlendiğinde onun zalim bir köle taciri olduğunu görür. James’in onu hiçbir zaman eşi olarak görmediğini, siyah kadınlar bahsederken metres olarak anıldığına şahit olur, ancak beyazlar beyazlara eş olabilirdi.
Aslında tüm hikâye, yangın hatırasının yüzyıllar boyunca tüm toplumu nasıl çökerttiğini aydınlatmaya adanmıştır. Ateş, Esi'nin hikâyesinde somutlaşan köleliğin yıkımını ve acısını temsil eder.
Romanın en önemli özelliklerinden biri hikâye anlatıcılığını merkeze almasıdır. Her bölümde Gyasi Afrika tarihyazımında hikâye anlatımının işlevini gösterir. Afrika tarihi, kölelerin hikâye aktarıcılığıyla kolektif bir bilinç olarak inşa edilir. Hikâye anlatımı tarihi korur çünkü kıtanın karşı-anlatısını yaratır zamanla.
Effia'nın torunun torunu Yaw, “Tarih, hikâye anlatmaktır” derken sözlü kültürün önemine ve tarihsel çizgiye atıfta bulunur. Kendimiz deneyimlemediğimiz bir tarihi nasıl bilebiliriz, der Yaw, çözümün de başkalarının sözlerine güvenmekte olduğunu söyler.
Burada şu soru ortaya çıkar: Kimin hikâyesi doğrudur ya da gerçektir?
Chinua Achebe’nin Afrikası mı, yoksa Joyce Cary’nin ya da Joseph Conrad’ın Afrikası mı?
Yaw’ın taşıdığı kolye Effia’nın hatırasıdır, romanda bu metafor kötü alâmet olarak soyağacını da gösterir. Annesi ona, “Kötü kötülüğü doğurur. Dönüştürür,” der bir defasında. Yangınla başlayan lanetin tüm kuşakların hayatlarını işgal ettiğini belirtir aslında. Ve bu lanet ancak Esi'nin hikâyesiyle iyileştirilebilir. Zira Effia'nın kocası ve çocukları da kölelikten sorumludur. Roman, yerli işbirlikçilerin, şeflerin ve yerel tüccarların yardımı olmadan köleliğin devamının sağlanamayacağını da gösterir.
Gyasi aynı zamanda Afrika uluslarını da kölelikten ve acımasızlıktan sorumlu tutar. Geleneği çok sert biçimde eleştirir. Roman yüzyıllar süren kölelik sürecinde acımasızca çalıştırılan siyahların hikâyelerine ışık tutar.
Gyasi’yi böylesi yoğun bir roman yazmaya iten şüphesiz aidiyet duygusudur. Aslında diasporanın Afrika’dan bağımsız olamayacağını da göstermiş olur roman.
Amerikalı olmak, aynı dili konuşmakla mümkündür. Romanın son bölümlerinde bugünkü siyahlığın neye tekabül ettiği konu edilir. Günümüzde siyah/beyaz ayrımı tamamıyla dil üzerinden kurulur, zira Amerikalı olmanın tek göstergesi aynı referans sistemini kullanmaktır. Bu ayrıştırmaları Amerikana romanında daha net biçimde görüyoruz.
Romanda tartışılan bir diğer önemli nokta da kadınların konumudur. Kadın, doğurmadıkça insan olarak kabul edilemezdi ve toplum içinde erkeklere sadık olması gerekirdi. Eğer bir erkek baba olduğunu iddia etmezse, evlilik dışı doğum yapan kadınlar cezalandırılır.
Gyasi, bir yandan sömürgeciliğin vahşetini gösterirken, geleneksel Afrika toplumlarının gafletini, halkına karşı zalimce davranan şeflerin işbirlikçiliğini de eleştirir.
Şüphesiz Evegidiş güçlü bir tarihsel romandır. Gyasi, Evegidiş romanıyla Toni Morrison ve Chinua Achebe gibi siyah yazarların oluşturduğu geleneği sürdürür.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish