Aşı reddi ve infodemi etkisi

Deniz Unay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

01 Aralık 2019'da Çin'in Vuhan şehrinde tespit edilen Kovid-19 salgını sebebiyle başlayan tedbirler ulaşım ve iletişimin en üst seviyeye çıktığı günümüz dünyasında hayat neredeyse durma noktasına geldi.

Alınan bütün tedbirlerin iki temel amacı vardı. Birincisi bulaş riskini en aza indirgemek ikincisi ise hastanelerin mevcut potansiyelinin üzerinde bir hasta yoğunluğu ile karşı karşıya kalmasını önlemekti.

Neredeyse saat gibi aralıksız çalışan fabrikalar, ulaşım ve eğitim kurumları durma noktasına geldi. Gece bile uyumayan şehirlerde artık insan hareketliliği dâhil her şey durmuş, hayat hiç olmadığı kadar yavaşlamıştı.

Maalesef bu geçirdiğimiz süreçte yaklaşık olarak tespit edilen vaka sayısı 170 milyona yaklaşırken 3,5 milyon insan bu salgın nedeni ile hayatlarını hazin bir şekilde kaybetti.

İnsanlık öyle bir salgın ile karşı karşıya kaldı ki hasta olan kişiler gerek evlerinde gerekse hastanelerde tam izole olmak zorunda kaldılar.

Vefat edenlerin cenaze törenleri çok buruk geçti; birkaç kişi ile kaldırılan cenazeler, cenaze sonrasında bile bir araya gelip acısını paylaşamayan insanlar oldu.

Evet, belki bu salgını dünyanın büyük bir bölümü atlatacak fakat bu süreçte yaşanan bu üzücü duygular insanlarda ciddi psikolojik etki bırakacaktır. 


İnfodemi ile mücadele

Dünya bir yandan salgınla mücadele ediyorken bir yandan da infodemi adı verilen bir problemle uğraştı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) infodemiyi, bilgi kirliliği oluşturarak; kolektif travma yaratmak, toplumların psikolojisini bozmak, toplumsal bağışıklığı, direnci, güveni veya tepkiyi ortadan kaldırarak; insanların ve toplumların ruh ve beden sağlığını bozmayı amaçlayan bir salgın türü olarak tanımlamıştır.

Bir tarafta gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanları insanlık için onur savaşı verirken diğer bir tarafta oluşturulan infodemik bilgiler sosyal medya aracılığı ile neredeyse ışık hızı ile yayılıyordu.

DSÖ ve tüm ülkelerin sağlık bakanlıkları, bilim insanları ve devlet başkanları eşi benzeri görülmemiş bilgilendirmeler yaptı.

Güvenilir kaynaklara ne kadar şeffaf ve açıklayıcı bilgiler sunulmuş olsa da, insanların birçoğu Kovid-19 hakkında onlarca farklı iddianın ortaya atılması ve aşı reddinin ortaya çıkması ile güçlenen infodemi salgınına kapılmışlardır.

Bu sebeple üretilen faydasız ürünlerin insanlara satılması ve birçok insanın bu sebeple hayatını kaybetmesi gibi olaylarla daha da fazla karşılaşmaya başlandı.

En yakın örnek olarak gösterilen eski ABD başkanı Donald Trump'ın gazetecilere komik bir şekilde tedavi yöntemi olarak dezenfektan enjeksiyonunu duyurmasının ardından, ABD'de çamaşır suyu içerek hayatlarını riske atan birçok insanın olduğudur.

Ayrıca ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Amerikalıların yüzde 4'ünün çamaşır suyu ve dezenfektanları kötüye kullandıkları için ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldığı ortaya çıktı.

Örnekte de görüldüğü gibi güçlü infodemik eylemler bir politikacı veya hükümet yöneticisinden, belirli toplulukların liderlerinden, çeşitli alanlarda ünlü isimlerden veya komplo teorisyenlerinden gelerek bireysel bir vakayı sosyal bir infodemiye dönüştürebiliyor.


Aşı reddi

Aşı reddine neden olan faktörleri ve nedenlerini incelediğimizde aşıya karşı çıkan birçok bilim insanının aşı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları ve sadece şöhret kazanmak, kitaplarını satarak rant elde etmek veya daha fazla hasta bulmak için aşılara karşı çıkmaları olarak gösterilmektedir.

Yeterli bilimsel kaynağa ve istatistiksel verilere dayanmadan, birçok veriyi çarpıtarak kendilerine şöhret ve kazanç alanı yaratmaya çalışan bu bilim insanlarının dünya çapında bilinen en büyük örneği Andrew Wakefield adlı bilim adamıdır.


Andrew Wakefield Vakası

Andrew Wakefield, The Lancet adlı tıp dergisinde yayınladığı bir makalesinde 12 çocuk üzerinde yaptığı çalışmalarda MMR aşısının otizmle ilişkilendirerek yeni bir sendroma yol açtığını öne sürmüştü.

Sonrasında 12 çocuğun da normal olduğunun söylenmesi ve 12 çocuktan 5'inde çalışma öncesi semptomların görüldüğü gerçeği ortaya çıktığında olanlar olmuştu.

Makalenin ardından İngiliz basınında "Kızamık aşısı otizme neden oluyor" başlıklarının atılması ve medyanın bu sebeple çalkalanmasının ardından, çocuğuna aşı yaptıranların sayısında çok ciddi bir düşüş yaşanmıştı.

Daha sonrasında, İngiltere ve Galler'de daha az aşılanmış çocuklar nedeniyle Birleşik Krallık'ta kızamığa yakalananların sayısı yüzde1000'e kadar arttı ve bu sorunu çözmek yaklaşık olarak 7-8 yıl kadar sürdü.

Ardından bilim insanları tarafından bu iddiaya yanıt olarak onlarca makale yayımlandı ve kızamık aşısının otizme neden olmadığı iddiaları bu tezi yıllar sonra zar zor çürütmeyi başardı.


Ünlü isimlerin infodemiye katkıları

Kişisel deneyimlerini medyaya ve sosyal medyaya abartarak ve çarpıtarak aktaran ve insanlarda yoğun ilgiye neden olan bu tür olaylarla aşıların basit ve tehlikeli olmayan yan etkileri, aşıların zararları olarak insanlara yansıtıldığından dolayı insanların aşı konusundaki endişelerini oldukça artırıyor ve bu sebeple bu bilgiler daha sonrasında salgınının bir parçası haline geliyorlar.

İnsanlar tabii ki aşı yaptırmak istemeyebilirler. Fakat özellikle popüler olan kişiler, sosyal medyada hayranları arasında önyargılı anketlerin sonuçlarıyla yoğun bir şekilde infodemiye hizmet ediyorlar.

Yanıltıcı bilgiler, sahte beğeniler ve etkileşimlerle geniş bir kitleye ulaşıyormuş gibi gösterilen ve yakın zamanda yapılan doğruluk analizi çalışmalarında, bazı etkili infodemik gönderilerin aslında sahte etkileşimle beslendiği ortaya çıkmış ve popüler insanların birçoğunun infodemik bilgilerin etkisi altında olduğu gözler önüne serilmiştir.


Alternatif tıp

Aşı karşıtı açıklamaların ardından aşının yerini alabilecek diyet ürünleri ve tedavi yöntemlerini ortaya koyan, hiçbir destek ve çalışma olmaksızın sadece deneyime dayalı olarak uygulanan alternatif tıp alanında ünlü isimlerin daha fazla para kazanmak ve kendi alanlarında isim yapmak için aşılara karşı çıkmalarının yanı sıra, hiçbir bilimsel dayanağı olmaksızın aşının kısırlık başta olmak üzere birçok soruna yol açtığını iddia ederek, toplumu negatif yönde etkilemiş ve bu şekilde aşısız ve aşı karşıtı grupların sayısını büyük oranda artırmışlardır.

Kovid-19 aşısı çalışmaları sırasında aşıların kısırlığa neden olacağı iddiaları ortaya atılmış, hatta komplo teorisyenleri bu şekilde dünya nüfusunun azalacağı iddiasını dile getirmiş olsalar da aşı olan ailelerde yeniden gebe kalma ile ilgili olumsuz bir veriye rastlanmamıştır.

Bu iddialar kesinlikle hiçbir bilimsel veriye veya istatistiğe dayandırılmadan ileri sürülmüş ve aşı çalışmaları yapan kurum ve şirketler tarafından defalarca kez de yalanlanmıştır.

Aşıların kısırlık yaptığı fenomeni neredeyse 40 yıldan fazladır hayatımızda fakat dünya nüfusunun aile planlaması çalışmalarına rağmen nüfusunun bu zaman zarfında yüzde 73 artmış olduğunu görüyoruz dolayısı ile bu iddiada maalesef gerçeği yansıtmıyor.


Aşı reddine hukuk yoluyla destek 

Aşı karşıtlarının bir diğer ayağı da hukuk ve insan haklarıyla ilişkilidir. Zaman zaman aşı karşıtları bazı davaları kazanmış ve aşı olmamışlarsa da, ulaştığımız durum halk sağlığı, uluslararası seyahat ve ticareti ilgilendirdiği için uluslararası hukuk açısından oldukça önemli bir mevzudur.

Aşı üretiminin ve aşılamanın yeni başladığı bir dönemde aşı sayısının sınırlı olması nedeniyle devletler her ne kadar yasal önlem alamasalar da aşı üretiminin arttırıldığı bir dönemde önlem olarak mutlaka ciddi kararlar alınacaktır.


Sonuç olarak sosyal medya, koronavirüs ile hayatımıza giren infodemilerin en hızlı yayıldığı ve etkileşime geçtiği en tehlikeli yer haline getirilmiş ve aşı reddine ilişkin bilgiler hızla yayılıyor olsa da aşılamanın başladığı, birinci ve ikinci doz toplamında yaklaşık 28 milyon aşılamanın olduğu şu anda aşıya olan güvenimizi hiçbir zaman kaybetmemeliyiz.


Özetle;

  1. Aşı ülkelerin sağlık harcamalarında tedavi, ilaç ve yoğun bakım maliyetlerine kıyasla çok daha ekonomik bir araçtır.

  2. Aşı olmayan insan sayısı arttıkça hastalığın bulaş hızı da aynı oranda artış göstermektedir.
     
  3. Aşılama trafik kuralları gibi kendimiz,ailemiz ve toplum sağlığı açısından alınabilecek en başlıca ve riayet edilmesi gereken önlemlerden birisidir.
     
  4. Maalesef aşılanmamış ve doğal bağışıklanma iddiasına inanan birçok insanda organ hasarı gibi ciddi sağlık sorunlarına rastlanmış ve doğal bağışıklanma iddiasının kurbanları olmuşlardır.
     
  5. Sorumluluk sahibi bireyler olarak infodemik bilgilere hızla karşılık veriyoruz; ancak en önemlisi enfeksiyon ve aşılama alanındaki bilim insanlarına ve bu alandaki çalışmaların sonuçlarına güvenmek durumundayız.

  6. Karşılaşılan her salgında yapılan istatistiki değerlendirmelerde doğal bağışıklık asla aşının yerini alamamıştır. Doğal bağışıklık sürecinde oluşan biyolojik etkiler aşının çok nadir görülen yan etkilerine oranla daha riskli hale gelmiştir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU