IKB Hükümet Sözcüsü Cotyar Adil: "PKK veya başka bir gücün bölgede konuşlanması ve varlığı Kürdistan Bölgesi’ne, Kürdistan halkına ve hükümetine zarar veriyor”

Independent Türkçe'den Gülbahar Altaş'a konuşan Adil, “Kürdistan nasıl başka ülkelerin halkına ve sınırlarına saygı gösteriyorsa, onlar da bize saygı göstersin” dedi

Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Hükümet Sözcüsü Dr. Cotyar Adil

Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Hükümet Sözcüsü Dr. Cotyar Adil, Türkiye ile ekonomi başta olmak üzere karşılıklı kültürel, siyasi ve ortak çıkarlar çerçevesinde iyi ilişkilere sahip olduklarını söyledi.

Bağdat ile bütçe, petrol, 140. maddenin uygulanması gibi sorunların halen devam ettiğini belirten Adil, "Sadece Irak Hükümeti ile muhatap değiliz, farklı parti ve siyasi taraflarında mevcudiyeti söz konusu ve bu taraflar, ilişkilerin iyi veya kötüye gitmesinde etkililer" diyor.

Dr. Cotyar Adil, IKB Başkanı Neçirvan Barzani'nin geçen hafta Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne gönderdiği mektupta Irak Anaysası'nın 140. maddesinin hayata geçirilmesini talep ettiği bilgisini verdi.

"Şengal üzerinde tam yetki sahibi olan taraf Irak Hükümetidir" diyen Adil, "Hükümetimiz Şengal'i, Kürdistani ve Irak'ın bir bölgesi olarak görüyor. Yabancı silahlı güçlerin bu bölgedeki varlığı olumsuz bir etki yaratmakla birlikte bölgenin asli halkının dönmesini engelliyor" görüşünü paylaştı.

Adil, PKK'nın bölgedeki varlığına dair bazı Kürt partileri arasında farklı düşüncelerin olduğunu ve bunun çok doğal da karşılanması gerektiği ancak KDP, KYB ve Değişim partilerinden oluşan hükümet kabinesinde IKB'nin çıkarlarına ters düşecek ve uyuşmazlık yaratacak düzeyde olmadığına da işaret etti.

"PKK veya başka bir gücün bu bölgelerde konuşlanması, varlığı Kürdistan Bölgesi'ne, Kürdistan halkına ve hükümetine zarar veriyor" diyen Hükümet Sözcüsü Adil, "PKK'nin sergilediği tavırdan da oldukça rahatsızız. Ne yazık ki Kürdistan'da şimdiye kadar 600 köyümüz PKK'nin varlığı ve saldırılar nedeniyle boşaltıldı" diye konuştu.

Irak Anayasası'nda "Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi" olarak tanımlandıklarını hatırlatan Cotyar Adil, Türkiye kamuoyunda zaman zaman kendilerine yönelik hakaretvari söylemlere karşılık olarak, "Bizler nasıl ki bölge ülkelerinin sınırlarına saygı gösteriyorsak, onlarında bize, halkımıza ve sınırlarımıza saygı göstermesi gerekiyor. Hiçbir tarafın hassas yanına müdahale etmediğimiz gibi başkaları da bizim hassas yanlarımıza müdahale etme gibi hakları yoktur" sözlerini kullandı.

IKB'de artan kadın cinayeti ve intiharlarına dair ise Adil, "Bizim amacımız hem Kürt kültürünü korumak hem de modern dünya koşullarında kadına lâyık olduğu değer ve haklarını sağlamaktır. Kadın cinayetleri 'şeref' ve 'namus' adı altında işlenerek üstü örtülecek bir sorun değildir ve üstü de örtülmeyecektir" ifadelerini kullandı.

Uzun yıllar Selahaddin Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesinde öğretim üyeliği ve bölüm başkanlığı yapan Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Hükümet Sözcüsü Dr. Cotyar Adil, IKB'nin başkenti Erbil'de Bakanlar Kurulu binasındaki makamında Independent Türkçe'nin gündeme dair sorularını yanıtladı.
 

5.JPG
Gülbahar Altaş, IKB Hükümet Sözcüsü Dr. Cotyar Adil ile / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Türkiye ile karşılıklı olarak ekonomi başta olmak üzere kültürel ve siyasi ilişkilerimiz iyi"

- Erbil'in başta Ankara olmak üzere komşu ülkeler ile ilişkileri şu anda nasıl?

Kürdistan Bölgesi Hükümeti olarak başından beri, federal hükümet çerçevesinde -ki komşu ülkelerle ilişkilerde anayasaya bağlı olarak Irak Hükümetinin bir parçasıyız- özellikle ekonomik olarak Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmakla birlikte, kültürel ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesi düzeyinde de iyi ilişkilere sahibiz.

Elbette, bu ilişkiler karşılıklı ortak çıkarları içinde barındırıyor. Çünkü Türkiye bizim için önemli bir komşu ülkedir. Ekonomik alt yapının oluşturulmasında önemli role sahip ve karşılıklı ticari ilişkilerimiz, yaşanılan siyasi sorunların da çözülmesine katkısı oluyor. Keza diğer ülkelerle de ilişkilerimiz iyidir.


- IKB ile Irak yönetimi arasında başta petrol ve bütçe olmak üzere mevcut ve askıya alınan sorunlar hangi aşamadadır? Yakın zamanda taraflar arasında bütçe konusunda anlaşmaya varıldığı açıklamaları gelse de gerçekten bütçe konusunda sorunlar giderildi mi, yoksa devam mı ediyor?

Evet, bütçe konusu halen devam ediyor. Sürümce sorunlardan biri bütçe kararının uygulanmasıdır. Yani 250 bin varilin ödeme yapılma şekli, sınır kapılarında gelirin yüzde 50'sinin teslim edilmesi gibi konuların hepsi çok ayrıntılı bir şekilde ele alınıp, değerlendirilmesi gerekiyor.

Kürdistan Bölgesi Hükümeti olarak ilk kabinemizi oluşturduğumuzda Sayın Başbakanımız Mesrur Barzani başkanlığında Bağdat hükümetini ziyaret ettik. O zamandan beri de anayasanın kıstas seçilmesini dile getiriyoruz.

Şüphesiz bu konuda da sadece Irak Hükümeti ile muhatap değiliz, farklı parti ve siyasi taraflarında mevcudiyeti söz konusu ve bu taraflar, ilişkilerin iyi veya kötüye gitmesinden etkililer.

Mevcut durumda Sayın Mustafa Kazimi'nin duruşunu memnuniyetle karşılıyoruz. Şunu belirtebiliriz, iki taraf neticeye kavuşmak için çaba gösteriyor.

Hükümet olarak, anayasanın kıstas alınarak hayata geçirilmesini istiyoruz. Şu andaki sorun ise Irak hükümeti ve Maliye Bakanlığı belirlenen bütçe kararını ne zaman hayata geçireceğidir.

Kürdistan Bölgesi Maliye Bakanlığı'nın Irak Maliye Bakanlığı'na gönderdiği mektupta da yasanın uygulanmasını ve yakın zamanda da bir araya gelmeyi talep etti. 

Bağdat ile sorunumuz sadece bu konuyla sınırlı değil tabii. 140. Madde, Peşmerge konusu gibi sorunlar var. Son dönemde özellikle Kürdistan Hükümetinin mevcudiyeti de zayıflatılmış durumdadır. Kürtlere ait olması gereken yetki ve görevler Kürtlere verilmeyerek, meşru hakları ellerinden alınmıştır.

Kerkük, Kürtlerin haklarının göz ardı edildiği bölgelerin başında yer alıyor. Bunların hepsi bizim için gerçekten birer sorundur. Bütçeyle ilgili şimdiye kadar Bağdat ile iyi ilerlemeler katedildi, ancak kesin çözüm önümüzdeki günlerde belli olacaktır.


"Başkan Neçirvan Barzani, BM'den 140. Maddenin hayata geçirilmesini talep etti"

- Kerkük Valiliğini vekâleten yürüten Rakan Said Cuburi, dönemin Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin (Talabani; 28 Temmuz 2009'da hazırladığı projede; Kerkük'teki tüm idari ve yürütme görevlerini Kürt, Arap ve Türkmen bileşenlerin her birine yüzde 32, Hristiyanlara yüzde 4 tahsis edilmesi öngörülüyor) 12 yıl önce Kerkük'ün idari dağılıma dair öneriyi hayata geçirmek için geçen ay yardımcısı Ali Hammadi'yi görevlendirdi. Cuburi'nin girişime, Türkmen ve Arapların büyük bölümü destek verdi ancak Kürtler, tepki göstererek federal hükümet aracılığıyla bu girişimi engelledi. Projeye neden karşı çıktınız?

Hükümet olarak, 140. Madde kapsamındaki maddelerin uygulanmasına destek veriyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi bu madde üç aşamada (Durumu normalleştirme, nüfus sayımı ve referanduma gidilmesi) uygulanması gerekiyor. Bu maddelerin uygulanması demek bölgenin öz/asli kimliğine kavuşması demektir. Bölgedeki durumun 16 Ekim olayları öncesine dönmesi gerekiyor.

Kerkük'ün asli unsurları, halkının vereceği kararı destekliyoruz. 140. Madde kapsamında başta Kerkük olmak üzere birçok bölgede ciddi oranda, halkımız sürgün edildi. Kerkük, şu anda tek iktidarla yürütülüyor. Ne yazık ki vekâlet vali olan Rakan Cuburi, tüm bileşenler arasında ortak işbirliği içerisinde bir siyaset yürütmüş değil.

Bu konuda kesin belgelere de sahibiz. Bu nedenle de durum normalleşmeden böyle bir projeye destek vermemiz mümkün değil. Bölgede bulunan farklı bileşen haklarının çiğnenmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. O zaman Kerkük'teki durumu konuşabiliriz. Tekrar tekrar yeniliyoruz, bölgedeki sorun ancak 140. Maddenin uygulanmasıyla çözülecektir.

Sayın Kürdistan Başkanı geçen hafta Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne gönderdiği mektupta da 140. Maddenin uygulanması gerektiğini talep etti. Çünkü ister Kürdistani bölgeler, ister tartışmalı bölgeler diyelim siyasi, güvenlik ve ekonomik olarak durum oldukça kötüdür.

IŞİD bu bölgelerde ciddi hareketlenme içerisinde ve hareket alanını genişletmesinden endişe ediyoruz. IŞİD'in yanı sıra Iraklı yasadışı silahlı gruplar var. Bölgede bu tür grupların sayısı ve faaliyetleri artmış durumdadır.

Bu durumun ne Irak'a ne Kürdistan'a ne de bölgeye yararı vardır. Nitekim 140. Madde kapsamındaki bölgeler oldukça hassastır. Yaşanmamasını dileyerek, bu bölgede olanlar bir savaş nedeni olabilir.

Anayasa olduğu sürece ona bağlı kalacağız. Bağlı kalınması halinde de sorunların çözüleceğine inanıyoruz. Hükümet olarak, 140.Madde Komisyonun aktifleşmesi, bakanlar kuruluna bağlı komisyonun ve Irak Parlamentosu'ndaki ilgili komisyonun görevlendirilmesini talep ettik. Ancak ne yazık ki şimdiye kadar hiçbiri aktifleştirilmedi.
 

2.jpeg
Dr. Cotyar Adil / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

- Bölgede bulunan yasadışı silahlı grupların varlığını sonlandırmada Bağdat yönetiminin yeterli olmadığı görülüyor. Bununla birlikte bu gruplara dış destekte özelikle İran'ın adı geçiyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Elbette, bu konuda öncelikli sorumlu olarak Irak hükümetini sorumlu tutuyoruz. Ne yazık ki Irak hükümeti şimdiye kadar yeşil bölgelerden Xazır (Hazır) kontrolü sağlamış değil. BM ve diğer güçlere bağlı diplomat ve merkezlere düzenlenen füzeli saldırıları önlemiş değiller.

Nasıl tartışmalı bölgelerden saldırılar gerçekleştirilebiliyor? Olup bitenlere bir uluslararası gözetimin yapılması gerekiyor, çünkü Irak, bu tür gruplara tam olarak müdahale edecek güce de sahip değildir.

Hükümet olarak yaptığımız tüm açıklamalarda, uluslararası toplumun ciddi bir rol edinmesi, bu konuda yardım etmesi ve bu tür grupların faaliyetlerini engellenmesi gerektiğine dikkat çektik/çekiyoruz. Bu konuda üzerimize düşeni yaparak, gerek Irak Hükümeti gerekse komşu ülkelerle ilişkilerimizde hiçbir tarafın çıkarlarına karşı hareket etmiyoruz.

Bilakis, ortak çıkar ve güvenliğin sağlanmasını önemsiyoruz. Tartışmalı bölgelerin güvenliğinin sağlanması demek, genel anlamda bölgedeki diğer ülkelerin de güvenliğini korumak anlamına geliyor. Bununla da birlikte mücadele ederek, doğabilecek tehditlerle de birlikte yüzleşebilmemiz gerekiyor.


"Kürdistan Bölgesi'nin güvenliği ve istikrarı sadece bölge için değil, uluslararası toplum için de önemlidir"

- Erbil Havalimanı'na yapılan son füze saldırısında ilk kez sivillerin yerleşik olduğu bölgeler hedef alındı. Bu saldırılar toplum nezdinde endişeye neden oldu. Benzer saldırıların tekrarlanmaması adına ne tür tedbirler aldınız?

Evet, düzenlenen saldırı, önceki saldırılara oranla farklıydı. Hükümet olarak bölgedeki hiçbir çatışmanın arasında kalmak istemediğimiz gibi, bölgedeki hiçbir bölgesel ve uluslararası çekişmelerde de göz ardı da edilmek istemiyoruz.

Bölge olarak istikrarsız bir bölgedeyiz. Hükümetimizin bu konuda oluşturduğu araştırma-inceleme komisyonlarıyla konuyu yakından takip ediyoruz. Bu büyük bir sorun ve hükümet olarak halkımızın can ve mal güvenliğini korumakla sorumluyuz. Olabilecek tüm olaylarda da uluslararası hukuk çerçevesinde hakkımızı korumakla da sorumluyuz.

Başından beri çatışma ortamı yaratacak veya yayacak bir konumda olmadığımız gibi hiçbir ülke üzerinde de tehdit olmadık. Kürtler bir ulus olarak, Kürdistan'da uluslararası arenada sürekli ilişki içerisinde tüm milletlerle güçlü ilişkilere sahiptir.

Bu ilişkileri Kürdistan'da birlikte yaşam adına güçlendirmek için çalışıyoruz. Hükümet olarak bu bizim yürüttüğümüz bir siyasettir. Bu çerçevede de çalışmayı sürdürüyoruz.


- Saldırılara karşı uluslararası toplum kınamadan ileriye gitmemekle birlikte, faillerin ortaya çıkması ve saldırıların tekrarlanmaması adına elle tutulur bir adımda atmadılar…

Doğru, bu tür saldırılar karşısında uluslararası toplumun daha ciddi bir tavır göstermesini bekliyoruz. Konunun uzun vadeli ve ciddi olduğunun farkındayız. İlgili ülkelerde bazı siyasi değişimler söz konusu bu da haliyle yaşanılanlara karşı gösterilen tavra da yansıyor.

Yakın zamanda örneğin; ABD'de yönetim Trump'tan Biden'a geçildi. Genel anlamda durumun karışık olduğunun farkındayız. Ancak dost ve müttefiklerimiz bize "Kürdistan'da güvenlik ve istikrarın sağlanması demek bölgede güvenliğin sağlanmasının temeli olduğunu" belirtiyor.

Kürdistan Bölgesi'nin güvenliği ve istikrarı sadece bölge için değil, uluslararası toplum için de önemlidir. Bu konuda hepsi hemfikir. Bizler Irak Federal Hükümetinin bir parçasıyız.

Irak Anayasası'na ve uluslararası hukuka bağlıyız. Uluslararası toplumun daha etkin davranmasını istemekle birlikte ilişkilerimiz de devam ediyor. Saldırıların tekrarlanmaması, sadece Kürdistan'ın değil, tüm bölgedeki istikrarın korunması anlamına geliyor!


"Şengal Anlaşması'nın hayata geçirilmesi Irak Hükümetinin sorumluğunda"

- Geçen yılın ekim başında Bağdat-Erbil arasında imzalanan Şengal Anlaşması (Sincar Anlaşması) halen hayata geçirilemedi. Anlaşmanın uygulanmamasının nedenleri sizce nelerdir?

Anlaşmanın uygulanması Irak hükümetinin sorumluluğundadır. Yani Şengal üzerinde tam yetki sahibi olan taraf Irak Hükümetidir.

Ayrıca Kürdistan'ın tek bir polisi ve Peşmergesi de ilçe merkezinde bulunmuyor. Hükümetimiz Şengal'i, Kürdistani ve Irak'ın bir bölgesi olarak görüyor. Yabancı silahlı güçlerin bu bölgedeki varlığı olumsuz bir etki yaratmakla birlikte bölgenin asli halkının da dönmesini engelliyor.

Bölge insanın siyasi amaçlara alet edilmesine izin vermiyoruz. Hükümetimizin bu konudaki tavrı da oldukça açık ve nettir.


- Buna bağlı olarak Türkiye'nin Irak Büyükelçisi Fatih Yıldız, geçtiğimiz haftalarda göreve veda ziyareti kapsamında Erbil'deki yetkilileri ziyareti sonrasında bize verdiği demeçte, IKB'de PKK'nın varlığı ve anlaşmanın uygulanmamasında farklı görüşlerin olduğunu dile getirmişti…

Farklı görüş ve partilerin varlığı elbette doğaldır ancak Kürdistan Demokrat Partisi, Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Değişim (Goran) Hareketi'nden oluşan Kürdistan Bölgesi Hükümet kabinemiz tek bir görüşe sahip ve anlaşmanın uygulanması konusunda da hemfikiriz.

Evet, hükümet kabinesinde farklı görüşler de var ancak bu farklı görüşler neticede çıkarlarımıza ters düşecek ve uyuşmazlık yaratacak düzeyde değildir.

Demin de belirttiğim gibi bu anlaşmanın uygulanması Irak Hükümeti ve ordusunun sorumluluğundadır. Irak Hükümetinden de bu anlaşmanın uygulanmasını talep ediyoruz. BM Irak Temsilcisinin gözetiminde imzalanan anlaşmanın iyi ve uygulanması gerektiği de teyit edilmiştir.

Bu bölgenin kontrolünün sağlanması demek bölgedeki güvenliğin sağlanması anlamına geldiği gibi 140. Madde kapsamındaki bölgelerin de güvenliğini oluşturmada emsal olacağı kanısındayız.
 

 

"PKK veya başka bir gücün bu bölgelerde konuşlanması ve varlığı Kürdistan Bölgesi'ne, Kürdistan halkına ve hükümetine zarar veriyor"

- Türkiye, PKK'nın varlığını gerekçe göstererek IKB sınırına operasyonlar düzenliyor. Ayrıca PKK bu bölgelerde İran destekli Haşdi Şabi ile açık bir şekilde birlikte hareket ediyor ve görülen o ki PKK kendi inisiyatif ile söz konusu bölgeden çıkması mümkün değil. PKK, bu bölgelerde kasıtlı mı çekilmiyor? Bu gidişat nereye doğru gidiyor?

Ne yazık ki Kürdistan Bölgesi'nin sınırları içerisinde yabancı güçlerin varlığına dair ciddi sorunu var. Kürdistan sınırlarına getirilen çatışma ve çekişmelerde hiçbir şekilde taraf değiliz. PKK veya başka bir gücün bu bölgelerde konuşlanması ve varlığı Kürdistan Bölgesi'ne, Kürdistan halkına ve hükümetine zarar veriyor. Sizin belirtiğiniz bölgelerde yaşananlar bölge halkının ve Kürt mücadelesinin çıkarına değildir.

Kürtlerin çıkarlarına ters, siyasi ajandaya sahip bir hareket söz konusudur. Hükümet olarak varlıklarıyla Kürdistan'a zarar veren her yabancı gücün çatışma ve çekişmelerini, Kürdistan Bölgesi sınırları dışına taşımalarını talep ediyoruz.

Şunu bir kez daha tekrarlıyoruz; hükümet olarak yaşanan çatışma ve çekişmelerden hiçbir şekilde taraf olmadık/olmayacağız. Tek amacımız Kürdistan Bölgesi'ni her yönden korumaktır.

PKK'nin sergilediği tavırdan da oldukça rahatsızız. Şu bir gerçek ve açık bir şekilde de söylüyoruz, yabancı güçlerin bölgeye gelişlerinden PKK sorumludur. Ne yazık ki Kürdistan'da şimdiye kadar 600 köyümüz PKK'nin varlığı ve saldırılar nedeniyle boşaltılmış ve yüzlerce gencimiz yaşananlardan dolayı işsiz kalmış durumdadır.

Bununla birlikte bölgenin yeniden yapılanmasının önünde ciddi engeller oluşturuyor. Bu yaşananlar Kürdistan'a karşı uygulanan enfalin başka bir şekli ve bu halka reva görülmüş durumdadır. Gerçekten yaşananların kabul edilecek bir yanı yoktur.


- Her ne kadar Papa Francis'in Bağdat ve Erbil yönetimlerini ziyaretinin üzerinden uzun bir süre geçse de Papa'ya ithafen "büyük Kürdistan haritalı Papa pulları" aralıklarla ısıtılarak,Türkiye kamuoyunda gündeme getiriliyor. Bildiğim kadarıyla pullar Papa ziyareti öncesi bazı gönüllü grafiker tarafından çizilerek, IKB Ulaştırma ve İletişim Bakanına sunuldu. Hatta Bağdat ziyaretinin ilk günün de Bakan Anoo Abdoka sosyal hesabı üzerinden paylaşarak, durumu açıklamıştı. Ancak pullar, Türkiye basınında Papa'nın ziyareti sonrasında gündeme gelerek, pulların hükümetiniz tarafından kasıtlı basıldığı öne sürüldü.

Öncelikle şunu belirtmek isterim, Kürdistan Bölgesi Hükümetinin kasıtlı olarak bunu yapması mümkün değil. Bizler düşman ve dostlarımıza karşı her zaman açık ve net olduk. Kaldı ki konuyla ilgili açıklama da yaptık. Nezdimizde pulların basımı söz konusu olmadığı gibi alınan bir karar da yoktu.

Ayrıca pulların basımına dair yasalarımız vardır. Türkiye ve diğer ülke halklarına saygımız vardır ve Türkiye ile ortak çıkarlara güvene sahibiz. Mesele hiçbir şekilde Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile ilişkili ve kasıtlı değildir.


"Kürdistan'ı yanlış anlama çabası hakim. Bizler nasıl başka ülkelerin sınırlarına saygı gösteriyorsak onlar da bize saygı göstersin"

- Zaman zaman Türkiye kamuoyunda IKB aleyhinde çok ciddi hakaret düzeyinde tavır ve yorumlar yapılıyor. Tüm bunların arkasında sizce, söz konusu kesimin IKB'nin varlığını kabullenmek istememeleri mi, yanlış anlama mı, yoksa başka nedenler mi var?

Kürdistan Bölgesi'nin mevcut sınırı Irak sınırı kapsamındadır. Irak ve Kürdistan Bölgesi anayasalarında da statü ve varlığı açık bir şekilde belirtilmiştir.

"Tartışmalı bölgeler" ya da bizim tanımladığımız tanımla "Kürdistani bölgeler" dışında kalan sınırlar da yine 140. Madde kapsamında olduğu için yani anayasa dayanağından dolayı saygı gösteriyoruz. Irak Anayasası'nda da "Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi" olarak tanımlanmıştır.

Bizler nasıl ki bölge ülkelerinin sınırlarına saygı gösteriyorsak, onların da bize, halkımıza ve sınırlarımıza saygı göstermesi gerekiyor. Hiçbir tarafın hassas yanına müdahale etmediğimiz gibi başkaları da bizim hassas yanlarımıza müdahale etme gibi hakları yoktur.

Elbette, Türkiye'nin hassasiyetine itibar ediyoruz ve ilişkilerimizin güçlenmesinden yanayız. Siyasetimizin de çok açık ve net olduğunu göstermek için de kamuoyuna gündeme gelen konularda açıklama yapmayı da görev biliyoruz.

Size kesinlikle katılıyorum bölgedeki taraflarla aramızda tam olarak bir anlama veya kabul edilememe eksikliği var. Sürekli Kürdistan'ın siyasetini yanlış anlama çabası hakimdir. Bu konuda aslında iki tarafın daha fazla çaba sarf etmesi gerekiyor olabilir.

Bölgedeki dostlarımıza özellikle Türkiye'ye hiçbir şekilde ülkelerine karşı tehdit unsuru olmadığımızı ve olmayacağımız temin ediyoruz. Bizler kaosun değil, bölgenin istikrar ve güvenliğin sağlanmasının kaynağıyız.


"Kadın cinayetleri 'şeref' ve 'namus' adı altında işlenerek üstü örtülecek bir sorun değildir, üstü de örtülmeyecektir"

- IKB'de kadın cinayetleri ve intiharları son dönemde artmış durumdadır. Her ne kadar bu konuda Başbakan Mesrur Barzani kınama açıklaması yapsa da bu durumun önlenmesine dair hükümetiniz fiilen çaba gösteriyor mu?

Bu konuda Sayın Başbakan Mesrur Barzani, Twitter hesabında da yaptığı paylaşımla kadın cinayetlerin hiçbir namus kavramıyla bağdaştırılmayacağına ve engellenmesi gerektiğini duyurdu. Tabii bu yeterli değil.

Başbakanın talimatıyla Kadınlar Yüksek Komisyonu, Adalet Bakanlığı Yüksek Komisyonu ve ilgili kuruluşlar bir takım toplantılar yapıldı. Bu çerçevede gerek polis teşkilatı, gerekse hukuki ve sosyal kuruluşların koordinasyon içinde çalışarak, sorunun ortadan kaldırılması için çalışmaya başladılar.

Bilindiği gibi ne yazık ki kadın cinayetleri hemen her ülkede görülen bir durum ve hükümet olarak yaşanan bu duruma çözüm aramak için büyük çaba sarf ediyoruz. Mevcut yasalarımızda kadının hak ve özgürlüklerine geniş yer verilmiştir. Amacımız bunu toplum nezdinde de hayata geçirerek, vakaların tam olarak bitiremesek dahi oranı düşürmektir.


- IKB Anayasası'nda kadının toplumdaki statü ve haklarının korunmasında Irak Anayasası'na göre belli kazanımlar var. Ancak toplum tabanında geçmişe oranla gelişme görülse de tam olarak kadın hak ve özgürlüklerinin kanıksanmadığı görülüyor. Bu durumu aşiret ve geleneksel kültürün baskın olmasına bağlayabilir miyiz?

Mevcut durumda Kadınlar Yüksek Komisyonunun toplumsal cinsiyetçiliği ortadan kaldıracak program oluşturmuştur. Bu programa göre de örneğin; 10 idari bölümden 2 veya 3 idari bölüm müdür ve sorumluların kadın olması şartı vardır.

Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı verilerine göre de sanayi ve ticaret alanında ve özel sektörlerde kadın çalışma oranı oldukça yüksektir. Şu anda Kürdistan Bölgesi'nden bir ailede çok nadiren sadece erkek çalışan vardır. Evli olsun olmasın kadınlar ev dışında farklı alanlarda üretime katkıda bulunuyor. Mesela ben ve eşim de çalışıyoruz.

Belirtiğiniz konularda birçok gelişmiş ülke seviyesine ulaşmamış olabiliriz ancak süreç içerisinde de ciddi gelişmişlik gösterildi. Kanımca yakın zamanda da bu daha iyi bir seviyeye gelecektir. Mutlaka toplum nezdinde Türkiye ve birçok ülkede olduğu gibi geleneksel kültürün, aşiretleşmenin etkisi vardır.

Kaldı ki Kürt gelenek ve kültüründe kadın cinayeti yoktur. Bizim amacımız hem Kürt kültürünü korumak hem de modern dünya koşullarında kadına lâyık olduğu değer ve haklarını sağlamaktır. Kadın cinayetleri "şeref" ve "namus" adı altında işlenerek üstü örtülecek bir sorun değildir ve üstü de örtülmeyecektir. Neticede hükümet olarak şu anda tüm çaba ve çalışmalarımızı bu sorun artış göstermeden önüne geçmektir.

 

DAHA FAZLA HABER OKU