Ortadoğu'nun kanayan yarası: Filistin ve mülteci krizi

Cevdet Acu Independent Türkçe için yazdı

Washington'da İsrail Büyükelçiliği'nin önünde düzenlenen Gazze'ye destek eyleminde bir gösterici Filistin için gözyaşı döküyor / Fotoğraf: Twitter

İçinde insanca yaşamaya çalıştığımız dünyada, bitmek bilmeyen çatışma, işgal ve savaşların toplumsal açıdan en ciddi sonuçlarından birisi de mültecilik, yani zorla yurdundan edilmektir.

Bir önceki cümlede ifade edilen nedenlerden dolayı sürgüne mahkûm edilen veya yerinden edilen insan sayısı son on yıldır sistematik olarak artmaktadır.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) verilerine göre, şu an dünyada 26,3 milyon zorla yerinden edilen insan bulunmakta ve bu nüfusun yüzde 21,3'ünü Filistinli mülteciler oluşturmaktadır.

Bir başka ifadeyle; neredeyse dünyadaki toplam her beş mülteciden birisi Filistinlidir. 


Filistinlilerin mülteci statüsüne düşmelerinin ilk adımı yazılı yayınlarda sıklıkla belirtildiği gibi, 1948'de İsrail devletinin kurulmasıyla başlamamıştır.

Filistinli insanların yurdundan edilmesi 19'uncu yüzyılın sonlarıyla birlikte oluşmaya başlamıştır. Dönemin en güçlü emperyalist ülkelerinden birisi olan İngiltere'nin 1917 yılında yayımladığı Balfour Deklarasyonu ise Filistin mülteci krizinin sistematik olarak büyümesindeki en önemli nedenlerinden bir tanesidir.

Bu deklarasyonla birlikte İngiltere, Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulmasını destekleme sözü vermiş ve bu tarihten itibaren çoğu Avrupa devletleri ve Amerika, Siyonist güçlerin Filistin topraklarında Filistinlilere karşı uyguladığı her türlü şiddet ve insan hakları ihlallerini göz ardı etmiştir.

Bu bağlamda, dünya tarihinde en fazla zulüm ve şiddet görmüş ve yerinden edilmiş halklardan birisi de Filistinlilerdir.
 


İsrail devletinin Filistin halkına karşı bitmek bilmeyen savaş ve insanlık suçlarından yenisi yaklaşık iki haftadır, tüm dünyanın gözü önünde, Gazze'yi bombalamasıyla devam etmektedir.

Bölgeyi bilmeyenler için kısaca açıklamak gerekirse; Gazze, kuzeyi ve doğusunda İsrail, güneyinde Mısır'ın bulunduğu bir yerleşim yeridir.

365 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan bu bölgede iki milyondan fazla Filistinli, İsrail devletinin halen devam eden ablukası altında yaşamını sürdürmektedir. Kilometre kareye düşen insan sayısı 5 bin 610'dur.
 


Bu bağlamda Gazze dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler arasında bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) verilerine göre, dünyada toplam 5,6 milyon Filistinli mülteci bulunmakta ve bunun yaklaşık 1,3 milyonu Gazze'de yaşamaktadır.

Gazze nüfusunun yaklaşık yüzde 70'i yıllar içerisinde İsrail işgalinden kaçıp bölgeye sığınan Filistinli mültecilerden oluşmaktadır. 
 


Yıllardır İsrail devletinin ablukası altında hayata tutunma mücadelesi veren Filistinliler, şimdi de İsrail bombalarından kaçarak güvenli bir yer bulma arayışındalar.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, Gazze'de son iki haftadır aralıksız devam eden İsrail hava saldırılarından ve katliamından dolayı şu ana kadar (17 Mayıs 2021 itibarıyla) 58 bin Filistinli yerinden edilmiştir.
 


Filistinli mülteciler on yıllar içinde defalarca toplu olarak yerlerinden edildi ve bazıları birden fazla kez evini kaybetti.

Bu bağlamda Gazze, sadece insanca yaşamak için sığınacak küçücük bir yer bulan zorla yerinden edilen insanların tekrar yerinden edildiği bir bölgenin adıdır. 
 


İsrail devleti ve Filistin güçleri arasında son haftalarda başlayan ve halen devam eden yeni çatışmanın üç temel nedeni olduğu belirtilmektedir: 

  1. Kudüs Günü yürüyüşü,
  2. Filistinlilerin Ramazan geleneği olan, oruçlarını eski kentin Şam Kapısı'nın merdivenlerinde açmalarının engellenmesi,
  3. Şeyh Cerrah bölgesinde yaşayan Filistinli ailelerin zorla evlerinden çıkarılması,

Bence üstte belirtilen üç ana unsurun haricinde en önemli nedenlerden bir tanesi de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun işgal politikalarından elde ettiği kişisel "kazanım"dır.

2009 yılında bu yana ülkenin başbakanı olan ve ismi sürekli yolsuzluk davaları ile gündeme gelen Netanyahu, ülke içerisinde halkın sürekli protesto ettiği liderlerden birisidir.

En son Temmuz 2020'de binlerce İsrailli, yolsuzluk davaları nedeniyle Başbakan Netanyahu'nun istifasını istemiştir.

Netanyahu, her otoriter lider gibi, halkın isteğini karşılamak ve onları dinlemek yerine görevinde kalmaya devam etmiştir.

Ancak, toplumdaki kutuplaşmayı arttırmasından dolayı son iki yıl içerisinde İsrail'de dört kez parlamento seçimi yapılmıştır.

En son 23 Mart 2021 tarihinde yapılan seçimde Netanyahu'nun liderliğindeki Likud Partisi sandıktan birinci çıkmış, ancak tek başına iktidar olabilecek yeterli sayıda milletvekili çıkaran parti olmamıştır.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin hükümeti kurma görevini Netanyahu'ya vermiştir. Ancak Netanyahu kendisine tanınan yasal süre içinde koalisyon hükümeti kurmayı başaramamıştır.

Bunun olası sonucu ya tekrar bir erken seçim yapılması ya da Netanyahu'nun yerine farklı bir ismin parlamentoda hükümeti kurması için görevlendirilmesiydi.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA


Son günlerde İsrail kamuoyunda bu iki seçenek ağırlıkta tartışılmaktaydı. Yamina Partisi'nin lideri Naftali Bennett yeni hükümeti kurmada ön sırada yer alan liderlerden birisiydi.

Tam da bu tartışmaların olduğu bir dönemde birden İsrail devleti ile Filistin güçleri arasında aniden çatışmalar başladı.

Bunun tarihi bir rastlantı olmadığını düşünüyorum. Çünkü böylesi kriz süreçlerinde krizden her daim fayda sağlayan, ismi sürekli yolsuzluklarla anılan lider(ler) olur.

Bu tarz liderlerin dünyanın her yerinde benzer kişilik(siz) özelliklerine sahip olduğunu düşünüyorum. Tek düşündükleri daha fazla güç ve daha fazla finansal kazançtır; insanların huzur ve barış içinde yaşaması bu liderlerin önceliği değildir.

Kendi çıkarları için her yol mubahtır anlayışı ile hareket ederler. Toplum içindeki çatışmadan ve kamplaşmadan en fazla fayda sağlayan da yine bu tarz liderler olur.

Bu tarz liderlerin olduğu ülkelerde insanların yaşamı ve ölümü adeta bu liderlerin iki dudağı arasında çıkan sözlerden oluşmaktadır; yani bu ülkelerde hayat ve insan değeri bu kadar ucuzdur.
 


Toplumdaki en küçük bireyden en büyük kurum ve kuruluşlara kadar her yerde etkileri vardır.

Sonuç olarak, ismi sürekli yolsuzluklarla anılan ve her sıkıştığında Filistin halkına daha fazla zulmeden Netanyahu, Gazze'de uygulanan katliamın en büyük sorumlularından birisidir. 
 


Son iki haftadır yoğun bir şekilde devam eden İsrail hava saldırılarından dolayı şu ana kadar 227 Filistinli, 64'ü çocuk katledilmiştir.

Bir başka ifadeyle, İsrail'in Gazze'yi bombalamasından dolayı hayatını kaybeden her dört kişiden birisi çocuktur.

Bu bağlamda İsrail, geleceğe dair umutları ve hayalleri olan çocukları katlederek açıkça insanlık suçu işlemektedir.
 


Bunun yanında son haftalardaki Filistin güçlerinin roket saldırılarından dolayı 10 İsrail vatandaşı da hayatını kaybetmiştir.

Evet, şüphesiz tüm bu ölümler bir trajedidir, ancak altını çizerek ifade etmekte fayda var. Şu an hâlâ devam eden saldırı eşit iki devlet arasında bir çatışma veya savaş değildir.

Şu anki durum, taraflardan birisinin neredeyse dünyanın tüm büyük güçlerini arkasına alıp onlarca masum sivil insani ve çocukları katletme ve etnik temizlik saldırısıdır.

Maalesef, İsrail'in bu saldırısı 1948 yılında kurulmasından itibaren durmaksızın devam etmektedir.

Şu an Mayıs 2021 tarihinde sosyal medyada dahi izlenebilen canlı yayınlarla tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen İsrail hava saldırıları, tarihin karanlık sayfalarına yazılan insanlık suçlarıdır.

Ve umarım bir gün, başta Netanyahu olmak üzere bu insanlık suçunu işleyen herkes Lahey'de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanır. 

Tarih tekerrür etmemeli ve apartheid İsrail devletinin vahşetine sessiz kalınmaması gerekir.

İsrail devletinin zulmünü durdurmak için daha kaç Filistinlinin hayatını kaybetmesi veya mülteci statüsüne düşmesi gerekiyor?
 

afp.jpg
Fotoğraf: AFP


Ortadoğu'nun en fazla zulme uğrayan halklarından birisi olan Filistinlilerin katledilmesine ve yerinden edilmesine sebep olan İsrail devletinin saldırıları, ilgili her uluslararası kurumda kınanmalıdır.

İsrail'e silah satan ülkelerin silah satışını askıya alması elzemdir çünkü İsrail devleti, çocukları ve sivilleri vahşice tüm dünyanın gözü önünde katlederek uluslararası hukuku ihlal etmektedir.

Bu insanlık suçundan dolayı İsrail'e yaptırımlar uygulamalı ve bir daha bu tarz bir vahşeti uygulama olasılığı engellenmelidir.

Ortadoğu'daki polis devletlerinden birisi olan İsrail devletinin sosyo-ekonomik yönden büyümesine ve daha fazla mültecinin oluşmasına katkı sunan ülkeler bugün çoğunlukla kendi sınırlarında mülteci karşıtı politikaları uygulamaktadır.

Oysa, mülteci karşıtı politika oluşturmak yerine, mültecilerin oluşmasını sağlayan politikalardan vazgeçmeleri insanlık için daha hayırlı sonuçlar verecektir.
 

afp.jpg
Fotoğraf: AFP


Son olarak, yerinden ve yurdundan koparılan ve halen sistematik olarak zorla yerinden edilmeye devam eden Filistinlilerin haklarını savunmak için illaki Filistinli olmaya gerek yok.

Dünyanın herhangi bir yerinde sistematik zulme uğrayan ve etnik soykırımın mağduru olan hiçbir halk yalnız bırakılmamalıdır.

Dünyanın herhangi bir bölgesinde gerçeklesen zulüm bir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak her birimizi etkilemektedir.

En nihayetinde zulüm kimden gelirse gelsin onun karşısında durmak ve mazlumla birlikte hareket etmek insan kalabilmenin temel koşuludur.  
 

afp2.jpg
Fotoğraf: AFP


Filistinlilerin en önemli şairlerinden birisi olan Mahmud Derviş'in bir şiirinden bir kesitle yazımı sonlandırmak istiyorum.

Ve ant içerim ki,
bir mendil işleyeceğim yarına kadar,
gözlerine sunduğum şiirlerle süslü
ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:
'Bir Filistin vardı,
bir Filistin gene var!'
*
Gözleriyle Filistin,
kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,
adıyla sanıyla Filistin.
Düşlerin Filistin'i ve acıların,
ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i,
sözcüklerin ve sessizliğin Filistin'i
ve çığlıkların.
Ölümün ve doğumun Filistin'i,
taşıdım seni eski defterlerimde
şiirlerimin ateşi gibi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU