"ABD Başkanı Biden ne diyecek, nasıl bir bildiri yayımlayacak" sorusunun cevabını 24 Nisan 2021'de öğleden sonraki saatlerde aldık.
Bu bildiri üzerine hemen hemen bütün TV kanallarında tartışma programları düzenlendi. Söz konusu tartışmaların odak noktasında tarihi açıklamalar, hukuki açıklamalar yer aldı.
Tabii ki yer yer hamaset de vardı. Her zaman olduğu gibi. Bakış acımızı değiştirmediğimiz sürece Türkiye-ABD (AB) ilişkilerinin mevcut durumunu ya da nereye gittiğini anlamamız mümkün olmayacaktır.
Türkiye-ABD ilişkilerini ABD'nin sözde soykırımı tanıyıp tanımaması, S-400, CAATSA yaptırımları,F-35 vb. konular üzerine sıkıştırırsak sığ bir yaklaşım izlemiş oluruz.
Bu konuların neden değil sonuç olduklarını bilmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak siyasi tutumumuzu yani dış politikamızı ve stratejimizi yanlış belirler ve yönlendiririz.
Önce küresel mücadeleye bakıp ABD'nin bizden ne istediğine bakalım. Soğuk Savaş sonunda iki kutuplu dünya düzeninin yerini ABD'nin hakim olduğu tek kutuplu dünya düzeni almış ve 11 Eylül 2001 yılında vuku bulan ikiz kulelere yapılan terör saldırılarına kadar devam etmişti.
Bu tarihten sonra ABD'nin tek kutuplu dünya düzeni ve İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren kurduğu organizasyonlar; koyduğu kurallar artık yetersiz olmaya başlamış, ekonomik güç merkezi de batıdan doğuya kaymaya başlamıştı.
Dünyada üç güç merkezi oluşmaya başladı. Yani dünya çok kutuplu bir dünya düzenine doğru evrilmeye başlamıştı. Bu güç merkezlerini, Kuzey Atlantik/Avrupa (ABD+AB),Avrasya(Rusya), Asya-Pasifik (Çin) ifade edebiliriz.
Peki, bu çok kutuplu yeni dünya düzeni için kıyasıya rekabet eden yukarıda belirttiğim üç güç merkezinin mücadelesinde Türkiye'nin yeri ve önemi nedir?
Türkiye, Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarının etki odaklarının merkezinde bulunmaktadır. Söz konusu güç merkezlerinin bir şekilde Türkiye'ye dokunmaları ve Türkiye'nin bunlardan etkilenmesi kaçınılmazdır.
Türkiye'nin söz konusu güç merkezleri tarafından tercihe zorlanması da Türkiye jeopolitiğinin başka bir gerçeğidir.
ABD'nin yeni başkanı ile birlikte İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tesis ettiği dünya düzeninin muhafazası veya ufak tefek değişikliklerle ABD'nin (+Batı) hakim olduğu bir düzenin devamı için mücadele etmektedir.
Bunun için iki rakibi vardır. Bunlardan öncelikle mücadele ettiği ve gözüne kestirdiği Rusya, ikinci öncelikli rakibi de ekonomik dev fakat askeri gücü henüz yeterli olmayan Çin'dir.
Hiçbir zaman iki cepheli bir savaşa ya da mücadeleye girmeyen ABD, Rusya'yı birinci hedef olarak almış ve onu çevrelemek için önemli bir mesafe kat etmiştir.
NATO müttefikleri, AB ve bölgesel müttefikleriyle Rusya'yı çevrelemeye çalışmaktadır.
Söz konusu çevreleme Baltık'tan başlamakta, Doğu Avrupa ve Balkanlara kadar tamamlanmıştır. ABD bunu söz konusu ülkelerin NATO üyesi yapılması ve AB üyeliğine alınmasıyla sağlamıştır.
Uzun süredir Rusya'yı Karadeniz'den de çevrelemeye çalışmaktadır. Bunun için 2008 Gürcistan, 2014'de Ukrayna'da teşvik edilen renli devrimlerle bunu yapmaya çalışmış ancak başaramamıştır.
Üstelik Rusya Kırım'ı ilhak etmiş, Donbas Bölgesi de özerkliğini ilan etmiştir. ABD, Beyaz Rusya ve Moldova için de benzer faaliyette bulunmuş ancak şimdilik başarılı olamamıştır.
ABD'nin Rusya'yı Karadeniz'den çevreleme projesi sadece Karadeniz'i değil, Karadeniz ile birlikte bu bölgedeki bütün havzaları da içine almaktadır.
Nedir bu havzalar? Güney Kafkasya'dan Hazar Havzasına ve oradan orta Asya'ya uzanan havzalardır.
Rusya'nın Akdeniz'e çıkış bölgesi Türk Boğazları, Adalar Denizi'dir. Bunu engellemek için Türkiye'ye ihtiyacı olduğu gibi Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova ve Gürcistan'a ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu arada Güney Kafkasya'dan, Hazar Havzası ve Orta Asya hem Rusya hem de ABD için Çin'in bölgeye giriş yeri ve enerji kaynaklarının bulunduğu jeopolitiği çok değerli bir bölgedir.
Burası Rusya için hem Çin ile işbirliği hem de Çin tehdidinin önlenmesi gereken bir bölgedir. Hakeza İran da ABD, Rusya ve Çin için çok kritik bir bölgedir.
Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Kuzey Afrika (özellikle Libya), Suriye Rusya için kritik bölgelerdir. Çünkü ABD, Rusya'yı çevrelerken onu sadece askeri anlamda ya da siyasi olarak NATO, AB ve diğer müttefiklerini belli bir blok içine almayı değil; aynı zamanda Rusya'nın bu ülkelerle ticari bağlantılarını da kesmek istemektedir.
Rusya'nın yumuşak karnının onun petrol ve doğalgaza dayalı ekonomisi olduğunu bilmekte ve bu zafiyeti suiistimal etmeye çalışmaktadır.
Soğuk Savaş döneminde Rusya'nın aşırı silahlanmasını ve onu Afganistan'da yıpratıcı savaşa girmesini sağlayarak Sovyetler Birliği'nin ekonomik ve siyasi olarak çökmesine neden olan stratejiyi uygulayan ABD aynı stratejiyi Ukrayna ile Karadeniz'de uygulamaya çalışmıştır.
Ancak Putin'in bunu görmesi ve asimetrik değil(yıpratıcı bir savaş) simetrik bir savaşla cevap vermek için aldığı tedbirleri ve askeri yığınağı gören ABD (+batı) böyle stratejiden şimdilik vazgeçmiş ve Rus birlikleri de konuş yerlerine dönmüştür.
ABD bunun üzerine bazı yaptırım tedbirlerini uygulamaya koymuştur. Bunların ne kadar başarılı olacağını zaman içinde göreceğiz.
ABD'nin BOP'u ufak tefek değişiklerle devam etmektedir. Bu kapsamda İsrail'in güvenliği önem kazanmaktadır. Bu husus İran ile nükleer anlaşma, İsrail ile bölge ülkelerinin İbrahim anlaşmaları yapmaları, Suriye'nin kuzey doğusunda YPG/PKK devletçiği kurma çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.
Bu maksatla İsrail'in merkezinde olduğu Ortadoğu ülkeleri, Yunanistan ve GKRY ile ittifak ve Avrupa'da ABD, AB ittifakı tesis edilmektedir.
En azından bizi ilgilendiren bölümüyle Çin'den ve onu faaliyetlerinden bahsetmek istiyorum.
Çin ile Pakistan'ın hemen Basra Körfezi'nin girişine yakın Gvadar Limanı'na uzanan kuzey Güney koridoru ihtiva ettiği otoyol, demiryolu ve boru hattıyla Çine önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Diğer taraftan Çin'in Tayland ve Myanmar üzerindeki kontrolü ABD açısından çok önemli bir açmazdır.
İngiltere Çin ilişkileri, AB ülkelerinin Çin ile otonom ilişkiye girmek istemeleri ABD için ayrı bir sorundur.
ABD güçlerinin Afganistan'dan çekilmesi sonucu bölgenin Çin veya Rusya kontrolüne girmesi ya da bir iç savaş nasıl önlenecektir. Bu da ABD açısından bir başka problemdir.
ABD, Rusya, Çin, AB başta olmak üzere pandemi ve bunun daha da ağırlaştırdığı ekonomik sorunlar, ülkelerin iç sorunlarının büyüklüğü tek başına hiçbir devletin üstesinden gelemeyeceği hususlardır.
Makalenin başından beri anlattığım sorunlara ve ülkelerin politikalarına, stratejilere baktığımızda Türkiye'ye neden ihtiyaç duyulduğunu ve ülkenin jeopolitiğinin değerini çok daha iyi anlarız.
Peki, Türkiye seçime mi zorlanmaktadır?
Türkiye güvenlik ve refahını nerede olsa daha iyi sağlayacaktır?
Türkiye Kuzey Atlantik blokunda devam ederse, ABD ve AB'nin kendi toprak bütünlüğüne yönelik bir Kürt Devleti inşa etme, topraklarının bir kısmının Ermenistan'a verilmesi konusunu nasıl önleyecektir?
Toprak bütünlüğünün sağlanması ve Mavi Vatan'a sahip olunması konusunu garanti edebilecek midir?
Bunun ülkeye maliyeti ne olacaktır veya Türkiye nasıl bir yükümlülük altına girecektir?
Aynı şey Avrasya ve Asya Pasifik bloku için de geçerlidir. Peki, bölge ülkeleriyle ittifak yapma gücü ve imkanı var mıdır?
Bu ittifak sürdürülebilir midir? Bölgesel bir ittifak konusunda fizibilite çalışması yapılmış mıdır?
Böyle bir ittifakın oluşması için ekonomik ve jeopolitik imkanlar müsait midir?
Aslında bu dört hareket tarzı için teferruatlı çalışmaların yapılmış olması gerekmektedir. Yoksa hiç istemediğimiz ve ummadığımız anda kendimizi bir çatışmanın içinde bulabiliriz.
Türkiye'nin oldubittilere, zorlamalara ya da nüfuz ajanlığı yapanlara karşı en zayıf olduğu alan ekonomik zayıflığı ve ekonomik sorunlarıdır.
Ekonomik sorunlar Türkiye'yi rehin alabilir. Bunu önlemenin yolu içeride birliğin sağlanmasıdır.
Aynen İstiklal Savaşı'nda olduğu gibi başta siyasetçiler olmak üzere öyledir, böyledir demeden bütün milletin birlik içinde olmasıdır.
Hiçbir şeyimiz olmasa bile güçlü iç cephe bu kritik aşamada sorunlarımızı çözecek imkanı yaratacaktır.
Geçmişimiz buna en güzel örnektir. Onun için milletin güçlü iradesi yeterlidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish