Norveç Başbakanı, devlet ve adalet

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu, Independent Türkçe için yazdı

Norveç Başbakanı Erna Solberg / Fotoğraf: Reuters

Geçtiğimiz günlerde Norveç’te bize göre "ilginç" sayılabilecek bir olay yaşandı. Söz konusu olay, Norveç polisinin Başbakan Erna Solberg’e corona virüs önlemlerine uymadığı için ceza kestiğine dair yaptığı açıklama.

Cezanın gerekçesi Başbakan Erna Solberg’in ailesiyle birlikte doğum gününü kutlamak için düzenlediği partide sosyal mesafe kurallarını ihlal etmesi. Norveç’te alınan corona virüs önlemleri nedeniyle on kişiden fazla insanın bir araya gelmesi yasak.

Oysa başbakan kendi hükümetinin koymuş olduğu bir kuralı bizzat kendisi ihlal ediyor. Yalnız emniyet müdürü, başbakanın bu ihlali karşısında sessiz kalmıyor ve yasayı uyguluyor. Zaten uygulaması da gerekir; çünkü demokratik bir ülkede yasalar önünde herkes eşit olmalı.

Yani yasalar yalnızca zayıfları değil, güçlüleri de bağlamalı. Başbakanın, her ne kadar sorumsuz bir davranış sergilese de kendi eyleminin sorumluğunu üzerine alması, diğer bir ifadeyle, herhangi bir gerekçe göstererek sorumluluğu üzerinden atmaya çabalamaması ve kamuoyundan özür dileyerek kendisine kesilen cezaya itiraz etmemesi tam da bir politikacıdan beklenen "olması gereken" etik yaklaşıma örnek gösterilebilir. Evet, bu olay "yasalar önünde eşitlik", "hukuk devleti", "adalet", "güçler ayrılığı", "siyasal kültür", "siyasi etik", "demokrasi", "bireyin hak ve ödevleri" gibi pek çok başlık üzerinden irdelenebilir. Açıkçası her ne kadar farklı başlıklar olsa da aralarında içsel bir bağ olduğunu düşünüyorum.

Her bir başlıkta ele alınacak konu –adaletin egemen olabilmesi için- zorunlu olarak birbirini içeriyor diyebilirim. Bir ülkede adaletin egemen olması ile o ülkenin siyasal kültürü, demokrasisi, hukuk sistemi ve gücün dağılımı arasında bir ilişki olduğu aşikâr. Adalet, bir devletin varlık nedenidir.

Cumhuriyetimizin birinci kuşak felsefecilerinden olan Mengüşoğlu’nun işaret ettiği gibi insan her zaman yüksek değerlere açık bir varlık değildir. İnsan, varlık yapısı bakımından hem iyi hem de kötü olan "çekirdeklerle" birlikte dünyaya gelen "disharmonik" bir varlıktır. Bir hak duygusu, adil olma duygusu olabildiği gibi haksızlık yapma, adil olmama eğilimi de olan insanın "disharmonik" bir varlık olması nedeniyle ortaya çıkan çift kutuplu belirlenimden hangisinin üstün olacağı ancak onun eylemlerinde kendini gösterir.

İnsanın haksızlık yapma, adil olmama eğilimi ağır bastığında vicdan, önleyici bir güç olamaz. İşte devletin varlık nedeni; insanın vicdanının önleyici bir güç olamadığı durumlarda vicdanın yerine geçen bir "güç", başvurulan bir "yer" olmasıdır. Dolayısıyla, eğer insan hem iyi hem de kötü "çekirdeklerle" birlikte dünyaya gelen "disharmonik" bir varlık olmasaydı, o zaman devlet denen kuruma gerek kalmayacak ve yalnız etik, insana yetecekti. Oysa "disharmonik" bir varlık olduğu için devlet, hukuk ve adalet olmadan insanın neredeyse yaşamasına olanak kalmaz ve İngiliz düşünür Hobbes’un işaret ettiği gibi gerçekten "insan, insanın kurdu" olur.   

Mengüşoğlu, T. (2008). Felsefeye Giriş (11. basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU