Klasik arkeolog ve eskiçağ tarihçisi Dr. Ergin: Ağaca odaklanıp ormana sırt çevirmeyin

Umut Ataseven, Independent Türkçe için klasik arkeolog ve eskiçağ tarihçisi Gürkan Ergin ile konuştu

- Sayın Hocam, ülkemizdeki mevcut çalışmalar göz önüne alındığında eskiçağ tarihi ve ilgili dallardaki çalışmaların saygınlık görme açısından bir yerinin oluşmadığını göz önüne alırsak öncelikle ilginizin nasıl ne zaman bu alana doğru yönelmeye başladığını, özetle mesleğinizi nasıl seçtiğinizi sormak isterim. 

Ortaöğrenimim sırasında oldu. Babam İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı'ndan mezun bir öğretmendi ve çok kitap alırdı, tarihe de merakı vardı.

Bir gün eve Bateş Tarih Ansiklopedisi ile geldi, bilmem hatırlayan var mıdır şimdi. Hannibal, klasik Atina, Roma vb. ile tanışmam o ansiklopedi sayesinde oldu.

Hemen her gün sayfalarını karıştırırdım. Aslında sinema ve TV ile de ilgileniyordum yine babam yüzünden. Beni her hafta sonu sinemaya götürürdü, ama arkeoloji biraz daha ağır bastı sanırım. 
 

Dr. Gürkan Ergin - İstanbul Üniversitesi.jpg
Klasik arkeolog ve eskiçağ tarihçisi Dr. Gürkan Ergin

 

- Peki, sizin için öncelikle klasik arkeoloji, ardından da eskiçağ tarihi ne anlam ifade ediyor? Aslında tam anlamıyla bir tanım yapmak zor olsa da bu alanların önemini merak etsem, cevabınız ne olurdu?

Ben ikisini ve bu iki alanla ilgili filoloji, antropoloji, felsefe gibi alanları hiç birbirinden ayırmadım, hepsini klasikbilimler disiplini içinde görüyorum.

Yöntemler ve ele aldıkları malzemenin niteliği değişebilir, fakat sonuçta her ikisi ve diğerleri de klasik bilimlere hizmet ediyor ve birbirileriyle net biçimde sınırları belirlenemeyecek kadar sıkı bir bağ kurmuş durumdalar.

Bence bu alanda kariyer yapanlar kendisini sınırlamamalı, çünkü filolojik bir makale yazmaya kalkıp bir anda kendinizi mimari ya da çanak çömlekle ilgili şeyler okurken bulabiliyorsunuz ya da tersi.

Elbette mükemmel olun demek değil bu, ama nümismatik bile çalışıyor olsam mesela Sokrates'in felsefesinden biraz bilmem gerekir diye düşündüm hep. Bir-iki saatinizi buna dair bir giriş kitabı okumaya ayırmanız yeter.

O yüzden tarih ya da arkeoloji değil, ama klasik bilimler kavramıyla düşünürsek bana göre arkeoloji/Antik Çağ'a tarihine göre daha doğru olur.

Böyle bakınca disiplinin önemi adında gizli bence: Klasik bilimlerdeki "klasik" zamansızlığı ve evrenselliği ima ediyor, belli bir dönemi değil.

Binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen felsefe, sanat, hukuk, siyaset daha birçok alanda Yunan-Roma uygarlıklarını referans göstermemiz boşuna değil.

Ancak bu alanlarda çalışmakla birlikte, antik dünyanın Kartaca, Anadolu'da Roma Hakimiyeti  Pers, Lydia gibi diğer uygarlıklarının da bu disiplin içinde en az Yunan-Roma uygarlıklarına atfettiğimiz önem kadar ilgiyi hak ettiklerini düşünüyorum.

Yunanlar ve Romalılar bir vakum içinde gelişmediler. Bu alan kıyısından bile girseniz, gündelik hayatınızda karşılaştıklarınızın, kendi değer yargılarınızın, kendinize ve hayata dair düşüncelerinizin klasik dünya tarafından ortaya atılmış, tanımlanmış ve uygulanmış kavramlarla öyle veya böyle şekillendiğini fark etmemiz zor değil.

Yaşam koçluğu gibi "modern" bir meslek bile Stoacılık gibi klasik felsefe akımlarına çok şey borçlu. 
 

Anadolu'da Roma Hakimiyeti.jpg
Anadolu'da Roma Hakimiyeti: İsyanlar, Tepkiler, Huzursuzluklar. Asia Eyaleti'nin Kuruluşundan (MÖ 129) Iustinianus Dönemi'nin Sonuna Kadar (MS 565)

 

- Çalışmalarınızda, özellikle doktora tezinizde "Anadolu'da Roma Hakimiyeti" başlıklı çalışmaların Antik Roma'ya ilişkin konular üzerine eğiliyor olması bu konudaki yapılan çalışmaların yetersiz kalmasından dolayı mı ileri gelmektedir? 

Roma özelinde isyanlar ve huzursuzluklar konusu belli başlı coğrafyalar ve olayların üzerinden çalışılageldi hep: Yahudi isyanları, kuzey eyaletlerindeki barbarların çıkardığı sorunlar, haydutluk, korsanlık vb. Anadolu için böyle bütüncül bir çalışma yoktu; bu coğrafyadaki bazı olaylar -mesela en tipik örnekleri Kilikia korsanları ve Isauria'daki haydutluk faaliyetleri- birçok çalışmanın konusu olmuştu.

Ama bunun dışında daha az değinilmiş ya da üzerinde hiç durulmamış irili ufaklı birçok başka sorun da mevcuttu.

Bunları uzun bir zaman dilimi boyunca ele alıp süreklilikleri ya da kopuşları incelemek istedim, çünkü Anadolu, mesela batı eyaletleri veya Kudüs'le karşılaştırıldığında daha sakin, sorunsuz bir bölge gibi görünüyor ilk başta, fakat öyle olmadığını anlıyorsunuz işin içine girdikçe.

Roma'nın kurduğu düzene karşı çok çeşitli yollardan direniş sergilendiğini görüyorsunuz. Batı eyaletleri veya Kudüs'teki gibi çoğu kez bir örnek isyanlar veya direniş yöntemleri yerine bir çeşitlilik var.

Bunu ve bu olaylara karşı Roma'nın geliştirdiği tedbirleri araştırmaya değer buldum.


"Bu çeşitlilik ve zenginliğin unsurlarını perdeye yansıtabilen bir sanat dalı ve onun gücüne hayranım"

- Bilhassa sizi kendine çeken, bütün diğerlerinden ayrı olarak en çok zevk aldığınız çalışma konusu hangisi olmuştur? 

Yukarıda bahsettiğim gibi babamın sayesinde sinemayla ilgili her şey ilgimi çekiyor. Birbirinden çok farklı uzmanlıklar, teknolojiler, sanat dallarının bir araya gelip bütünlüklü ve anlamlı yeni bir dünya, yeni bir vizyon ortaya koyuyor olması beni çok etkiledi hep.

Yani hem tüm bunların izlerini taşıyor hem de bunlardan hiçbiri tek başına sinemayı tanımlamaya yetmiyor.

Bu çeşitlilik ve zenginliğin unsurlarını tek tek alıp hepsini birden bir kerede perdeye yansıtabilen bir sanat dalı ve onun insanlar üzerindeki gücüne hayranım diyebilirim.

O yüzden haddim olmayarak sinemada antik dünya üzerine bir kitap yazmaya başladım.


"Roma diye başladım; kendimi Eski Mısır, Çin bahçeleri ve Foucault okurken buldum"

- Eskiçağ tarihi çok geniş sahalar üzerine bilgi üretimi yapabiliyor, bir arkeolojik malzeme üzerinden bölge ve döneme ait sosyo-ekonomik analizler dahi gerçekleştirilebiliyor; yine aynı şekilde antropolojiyi de bu saha içerisine almak mümkündür. Bu hususta vardığınız en ilginç sonuçlardan birini sorsam, kısaca en ufak bir bulgudan en çok nelere kadar vardığınızı söyleyebilirsiniz? 

Tanımınıza uyan bir süreç yaşamadım sanırım hiç. Ancak disiplinin doğasından kaynaklanan bir dipsiz kuyu durumu söz konusu.

Bir konuyu çalışmaya başladınız mı onun sizi nereye götüreceğini bilemiyorsunuz. Bazen makale diye başladığım bir yazıyı asla bitiremeyeceğimi düşündüğüm oluyor; sanki konunun bir dibi yokmuş gibi.

Mesela şu an baskıdaki son makalem Roma'daki halka açık bahçeler ve arazilerde sembolik gözetleme ve emperyal bakış üzerine.

Roma diye başladım ama kendimi Eski Mısır ve Çin bahçeleriyle Foucault okurken buldum.

En ufak bulgu örneğine uymuyor elbette, ama demek istediğim ufak ya da büyük bu işin en güzel yanı alanın muazzam kapsamı yüzünden nerden ne çıkacağını kestirememeniz ve keşif duygusunun hiç kaybolmaması bence.


- Sizi en çok etkileyen yahut hayatınızın bir dönüm noktası olarak kabul edebileceğiniz hocalarınız kimlerdir? Bu kişilerin ne gibi yararlarını gördünüz? 

Dönüm noktasından ziyade, alanımla ilgili beni teşvik eden ve bana yol gösteren hocalarımı sayabilirim. Öncelikle beni asistan olarak İstanbul Üniversitesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı'na alan hocam Taner Tarhan'ı zikretmek isterim.
 

Taner Tarhan.jpg
Taner Tarhan


O da benim gibi klasik arkeolojiden mezun olup Eskiçağa geçiş yapmış. İşindeki disiplini ve titizliğini benimsediğimi düşünüyorum… Umarım.

Yine Hititoloji'den rahmetli Ali Dinçol Hocama yurt dışında çalışmama ön ayak olduğu için ne kadar teşekkür etsem azdır.  
 

Ali Dinçol.jpg
Ali Dinçol

 

- Sosyal medyada aktif ve sıkı bir şekilde takip ettiğim biri olarak yapmış olduğunuz kitap önerileriniz her zaman dikkatimi çekmektedir. Alanınız ile alakası olması zaruri olmaksızın, önerebileceğiniz, yaşamınızda etki yaratan 3 kitabın isimlerini rica edebilir miyim? 

Hayatımı derinden etkileyen bir kitap yok sanırım ya da henüz okumadım. Utanç verici; biliyorum, ama alanım dışında okuduğum kitapların yüzde 90'ı bilimkurgu romanları; muhtemelen bu yüzden.

Bilimkurgu dışından özellikle David Copperfield'ı çok severim, sanırım kendimden bir şeyler bulduğum için.
 


Bilimkurguda ise Rama'yla Buluşma'dan çok etkilenmiştim. Alanımdan çok kitap var beğendiğim, ama Paul Veyne gibi yazmayı çok isterdim doğrusu. 
 

 

- Peki, ya 3 sinema filmi…

İnsan çok film izleyince artık favori yönetmenim, en sevdiğim oyuncu, en sevdiğim on film türünden listelerin bir şey ifade etmediğini anlıyor.

Filmlere kimin çektiği, oynadığı gibi ölçütler üzerinden bakmayıp sadece film olarak değerlendirmeye başlıyorsunuz. Bu yüzden beni en etkileyen diye bir liste de yapamam.

Ama çok öznel bir görüş olarak, eğer bana sinemayı tarif eden tek bir film göster derseniz o 2001: A Space Odyssey olurdu.
 


Onu sanırım listenin başına yerleştiririm, ama ardından gelenler için hiçbir sıralama yapmıyorum uzun süredir. Yine de âdet yerini bulsun diye aklıma hemen gelen diğer ikisi Gazap Üzümleri ve Harakiri.

 

- İleri seviye İngilizce'ye,  bunun yanı sıra Almanca'ya olan hakimiyetiniz ve alandaki başarılarınızı da bilen biri olarak sormak isterim ki hangi dilleri biliyorsunuz? Hangilerini öğrenmeyi çok isterseniz? Neden? 

Bahsettikleriniz dışında Eski Yunancayı lisansta almıştım. Asistan olduktan sonra Latince derslerine de iki sene devam ettim dışarıdan.

Latin dili ve edebiyatına tam anlamıyla hâkim olmayı çok isterdim. Çalıştığım alanın dili olmasından öte filolog meslektaşlarımla sohbet ettikçe kelimelerin etimolojisi, bağlamlara göre kazandıkları incelikli anlamlar, her bir kelimenin bir tarihi olması beni çok heyecanlandırdı.

Elbette her dil için benzer şeyler söylenebilir, ama Latince günlük hayatımıza çok girmiş olduğundan bunları öğrenmek daha da ilginç oluyor.

Bir de Japoncayı anlayabilmeyi çok isterdim. Merakım samuray filmleriyle başladı.Türkçe ya da İngilizce altyazılarda zaten kulağımın alıştığı kelime ve ifadeler Japoncada o kadar farklı vurgularla ve ritimlerle aktarılıyor ki okuduğum repliklerin bana geçirdiği hislerin ekrandaki sesli ve görüntülü karşılıkları arasındaki farklar filmlere odaklanmamı engelledi bir süre.

Alıştıktan sonra da anadilim ve kullandığım yabancı dillerden çok farklı başka bir dil ailesine mensup bir dili bilmenin benim Japon kültürüne -dolayısıyla Japon filmlerine- ve dünyayı algılayışıma nasıl etki edeceğini merak etmeye başladım.


"Bu kadar çok kişinin takip ettiği hesapların takipçilerine karşı bir sorumluluğu olmalı"

-  Bazı platformlara karşı sürekli yapıcı eleştirilerde bulunuyor olmanız ve kendinizi onlar için a Companion olarak tanımlıyor olmanızın nedenini sorsam neler dersiniz?

Adını belirtmekte sakınca var mı bilmiyorum, gerçi açık şekilde eleştirdiğim için sosyal medyada, Arkeofili hesabından bahsettiğiniz aşikar, ama bu tutumumun sebebi onlara özel bir kin beslemem değil, yazarların hiçbirini tanımıyorum.

Çevirilerinin bozuk Türkçesi bir yana, alanda uzman olmayan kişilerin zaman zaman çeviri programlarına başvurarak ortaya çıkardıkları metinler çok ciddi maddi ve bilimsel hatalar içeriyor ve bunların editöryal süreçten geçmediği aşikar. Üstelik bazı yazılar klasik bilimciler tarafından kaleme alınmış.

Kendi mesleğimi savunmaya ve insanları doğru bilgilendirmeye çalışıyorum sadece. Bu kadar çok kişinin takip ettiği hesapların takipçilerine karşı bir sorumluluğu olmalı.

Birkaç yüz takipçili bir hesabı eleştirmemin bir anlamı yok, ama popüler hesapların işlerini ciddi yapması lazım. Bu kadar takipçiyle artık amatör ya da meraklıymış gibi içerik hazırlama lüksünüz olamaz.

Ayrıca eleştirilere rağmen hatalarınızı yapmakta ısrar ediyorsanız, doğru bilgi vermekle aslında ilgilenmediğinizi düşünürüm.

Elbette ben de çevirmen ve editör olarak hata yaptım, yapıyorum, ama bunlar sehven yapılmış ya da maddi hatalar; bana söylenmesine rağmen bilerek yaptığım şeyler değil.

Ama burada durum farklı. Ayrıca sadece Arkeofili değil, eğer rastlarsam başka hatalı bilgileri de düzeltmeye çalışıyorum.

Dürüst olmak gerekirse, hâlen sorunlar olmakla birlikte bir süredir eskisine göre daha özenliler. O yüzden şu aralar eleştirilerim seyreldi.

Hesabı kapatıp gitsinler değil derdim, aksine bu kadar takipçili bir arkeoloji hesabının olması çok iyi insanların ilgisini çekmek açısından.

İşlerini iyi yapmalarını önemsiyorum; arkeolojinin sevdirilmesi ve kültürel miras bilincinin kazanılması için çok önemli.


- Sizi tanıyan yahut tanıyacak olanlar için yayınlarınızdan bahseder misiniz? Özellikle biz eskiçağ tarihi üzerine çalışmalar yürüten gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur? 

Kitabımdan bahsettiniz; ayrıca biri yukarıda söylediğim gibi sinemayla, diğeri Roma kamu anıtlarındaki kabatmalarla ilgili iki kitabımla ilgili çalışmam sürüyor.

Bazı makalelerimin başlıkları şöyle:

"Anatolian Women in the Linear B Tablets: A General Review of the Evidence";  "How to Turn an Isaurian into a Subject? The Roman Army as a Foucaultian Technology of Power"; "Yıldızlardaki Hakikat. Antik Çağ'da Astroloji ve İktidar Kullanımı"; "Geography-Human Relationships in Ancient Sources: Some Remarks on Environmental Determinism"; "The Colours of Ara Pacis"; "The Greek Care of the Self in Foucault and the Athenian Democracy"; "Modes of Viewing in the Urban Landscapes and Public Gardens of Early Imperial Rome."

Tavsiyeye gelince, her şeyden önce çok okumak. Bir kültürü tanımaktan bahsediyoruz; hangi alana yoğunlaşırsanız yoğunlaşın, ağaca odaklanıp ormana sırt çevirmemelisiniz.

Ayrıca özellikle klasik bilimlerin çeşitli dallarının teorisine dair ilgili kitapları ve özellikle önemli modern felsefe eserlerini, çalışmalarınızı sağlam bir temel oturtmak ve neyi neden yaptığınızı bilmek için okumanızı öneririm.

Klasik bilimlere hevesli ya da meraklı olmanız elbette önemli, ama tek başına bu bir şey ifade etmez, tartışmaktan, öğrenmekten, soru sormaktan asla vazgeçmemelisiniz.

Size anlatılanla, okumak için verilenle yetinmemeniz gerekiyor. 


- Katılımınız ve samimi sohbetiniz için teşekkür eder, çalışma hayatınızda başarılar dilerim. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU