Afrika kıtasının tarihsizleştirilmesi ve sömürgecilikle birlikte ancak dünya tarihi kitaplarında yer bulması, modern tarih disiplininin bir sonucudur.
Bugün üniversitelerin tarih bölümlerinde "Afrika Tarihi" diye bir ders yoksa, bu Avrupa-merkezci tarih söyleminin gücünden kaynaklanır, çünkü Afrika söylemi, hiçbir tarihçiye "bastırılmış, susturulmuş ve yok edilmiş" olanı araştırma hakkı vermemektedir.
Nijeryalı tarihçi Peter P. Ekeh, imparatorluğun Afrika imajının, Avrupalılar tarafından kıtayı işgal etmek amacıyla inşa edildiğini ve ideolojik olarak "Afrika'nın ahlaken çöktüğü" teorisini desteklediğini iddia eder.
Ekeh ayrıca, on dokuzuncu yüzyıl sonlarında Avrupa imparatorluğunun Afrika ile temasından önce, Afrika'nın Avrupa'da bir imajı olduğunu da ekler.
Şunu belirtmek isterim: Söylemsel bir bilgi sistemi olarak tarih, büyük ölçüde kurumsal pratiklere dayanır. Avrupa'yı taşralaştırma ya da söylemin dışında konuşma olasılığı var mı?
Dipesh Chakrabarty'ye göre, bu neredeyse imkansızdır. Chakrabarty, Avrupa'nın kurumsallaşmış üniversitelerde taşralaştırılmasının imkansızlığına vurgu yaparak, buna karşı her girişimin, projenin sonuçsuzluğa mahkûm olduğunu söyler.
Bu da bir yanıyla modern tarih disiplinin yapısıyla alakalıdır.
Bu kurumsal yapının içinde primitif olarak anılan Afrika'nın tarihselliği söz konusu bile olamaz.
Bugün Afrika tarihi, Afrikalılar tarafından yeniden yazılmadığı sürece, Avrupa-merkezci yaklaşımların ötelediği "susturulmuş bir alan" olarak kalacaktır.
Chakrabarty'nin vurgusuna kulak verirsek; Afrika tarihyazımı projesi hangi ölçüde ve nasıl modern tarih söylemine karşı çıkabilecektir?
Eric Hobsbawm ve George Duby'nin aksine, Afrika tarihine değinen Marc Bloch, Fernand Braudel, "siyah Afrika'yı", "pasif ve hareketsiz" olarak görürler.
Her iki tarihçinin Afrika'ya yaklaşımları da Avrupa merkezcidir. Sözgelimi, Braudel Afrika'yı bir medeniyet olarak değil de "kültür" olarak anmayı tercih eder.
Steven Fierman'ın dediği gibi, "birçok tarihçi kendi anlatılarını inşa etmektedir."
Tarihyazımı disiplinin Afrika'yı susturmasına ve dünya tarihinin bir parçası olarak görmemesine karşı çıkanlar da var: Cheikh Anta Diop.
İnsanı ırkının kökenlerini ve sömürge öncesi Afrika tarihini araştıran fizikçi, tarihçi, antropolog ve en önemlisi Mısır Bilimi uzmanı Diop, yazdığı kitaplarla siyahların tarihini ve dünya tarihindeki katkılarını gösterir.
Yazımın da başlığı olan Diop'un 1950'lerde kaleme aldığı Medeniyetin Afrika Kökeni, Efsane ya da Gerçeklik (The African Origin of Civilization, The Myth or Reality) çalışması, siyahların kökenleriyle alakalı olarak Avrupa-merkezci ötekileştirici, yok sayıcı argümanları çürütür.
Diop, 1956 yılında Afrikalı yazarlara şunları müjdeler:
Antik Firavun Mısır medeniyetinin şüphesiz bir siyah medeniyeti olduğunu keşfettik. Bu tezi savunmak için elimizde antropolojik, etnolojik, dilbilimsel, tarihi ve kültürel argümanlar var.
Şüphesiz Diop'un iddiaları temelsiz değildir. 1950'li yıllarda yazdıkları Immanuel Wallerstein'in dikkatinden kaçmayacaktır.
Wallerstein, "Belki de Afrika tarihini yeniden inşa etmeye yönelik en iddialı girişim, Cheikh Anta Diop'un sayısız yazıları olmuştur" der.
Wallerstein, Diop'un tarih ve ırk teorisini ise şöyle özetler:
Diophas, halkların temelde küresel olarak iki türe ayrıldığı teorisidir: Güneyliler (yani siyah Afrikalılar) ve Aryanlar (Samiler, Moğollar ve Amerikan Kızılderilileri dahil tüm beyaz tenlileri kapsayan bir kategori). Her grubun iklime verdiği tepkiye dayalı kültürel bir görünümü vardır, aralarındaki fark Aryanların daha sert bir iklime sahip olmalarıdır.
Aryanlar, kadınların bastırılması ve savaş eğilimi ile karakterize edilen ataerkil sistemler geliştirmiştir. Materyalist din, günah ve suçluluk, yabancı düşmanlığı, trajik drama, şehir devleti, bireycilik ve karamsarlık bu tür toplumlarla da bağlantılıdır. Güneyliler ise anaerkildir.
Kadınlar özgürdür ve insanlar barışçıldır; hayata, dini idealizme dair Dionysyen bir yaklaşım vardır, günah kavramı yoktur. Anaerkil toplumlarda yabancı konukseverliği, edebi bir biçim olarak hikâye, bölgesel devlet, sosyal kolektivizm ve iyimserlik vardır.
Diop'un yaklaşımına göre, Kadim Mısır siyahların anavatanıdır ve bugün Sahra-altına itilmiş siyahların da atalarının doğduğu yerdir.
Wallerstein, Diop'un cesaretini takdir eder:
Destekleyici verilerle ortaya atılan bu cesur hipotez, Batı kültürel varsayımlarını tersine çevirmek gibi ilginç bir etkiye sahiptir. Diop, eski Mısırlılar siyahlar ise, o zaman Avrupa medeniyetinin de Afrika başarısının bir türevi olduğunu savlar.
Diop, argümanlarını tarihçilerin babası olarak anılan Heredotus'a kadar götürür. Diop, Heredotos'un Mısırlıların siyah olduğu, Greklerin medeniyeti onlardan aldığı ve dolayısıyla Mısırın medeniyetin beşiği olduğu görüşlerini delil olarak gösterir.
Diop, elbette ki, sadece Heredotos'a dayandırmaz fikirlerini. Nübyen siyahlarıyla Eski Mısır arasındaki benzerliklerden yola çıkan Diop, başka bir gerçekliğe de parmak basar.
Diop'a göre, Mısır'da bir araya gelen siyahlar Nuh Peygamberin oğlu Ham'ın soyundan gelirler, siyahların Mısır'ı yurt edinmeleri de böyle başlar.
Kutsal Kitap'a dayanan bu bilgiler ışığında Ham'ın lanetlendiği de iddia edilir. Bu yüzden Siyah Afrika'nın lanetli olduğunu, bu lanetin kölelikle, sömürgecilikle pekiştiği iddiaları günümüze kadar devam etmektedir.
Güney Afrikalı romancı R.R.R. Dhlomo'nun, "Siyah Afrika lanetlidir" sözü tam anlamıyla ontolojik bir gönderme olarak okunabilir.
Bugün Afrika tarihini sömürgecilikten bağımsız okumak imkânsız hale geldi. Hegelci ilerlemeci tarih anlayışının disiplini altında milliyetçi tezlerle değil de daha sosyo-kültürel ve ekonomi politik bir tarihyazımının imkânı var mıdır?
Bugün pek çok Afrika ülkesinde sömürgecilik öncesi çalışmaları hız kazanmış durumdadır, ancak modernitenin araçlarını tüketerek farklı bir tarih anlayışının boy vermesi güçtür.
Diop'a ilham veren başka bir Afrikalı filozof ve Pan-Afrikanizmin babası W. E. B. Du Bois, siyahları "Doğunun yedinci oğlu" olarak tanımlar.
Şüphesiz Diop'un çabası siyahların öteden beri dünya medeniyetinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu ispatlamaktır, bugün Diopyen tarih teorisi siyahlığın yeniden inşa biçimi olarak görülür; siyahların tarihselleşmesini sağlayan bu teori, daha da öteye giderek siyahların ilk diyarı Mısır'ı medeniyetin beşiği olarak sunar.
Cheikh Anta Diop, Afrikalı tarihçiler cesaret edip tarihlerinin Mısır'la bağlantısını kurmadıkları sürece Siyah Afrika tarihi her zaman için havada kalacak ve doğru yazılamaz, der.
Günümüzde Afrika tarihinin, sömürgecilik öncesi soy kütüğünün çıkarılması elzemdir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish