Para ile para kazanma…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

Üç dört yıldan fazla bir süredir iktisadi faaliyetlere merak sarmamdan dolayı ülke genelinde iş ilanlarını inceliyor, işsizlik rakamlarına bakıyor, ekonominin gidişatını takip ederek borsada, altın ve dövizin nereye gittiğini anlamaya çalışıyorum. 

Bunu, sıradan bir yurttaş, meraklı bir göz olarak yapıyorum. Ne piyasaları etkileyecek gücüm, sermayem, ne de ilişkilerim var.

Takip ettikçe, ekonomik dalgalanmayı gördükçe şaşırıyor, zaman zaman olanlar karşısında şok oluyorum.

Ekonomideki dalgalanmayı tetikleyen durumları gördükçe yaşama umudumu kaybediyor, 'iyi ki' dediğim, zengin sayılmayacak kadar fakirliğimi sevmeye başlıyorum.

Babam hep şöyle derdi;

Oğlum kimseye borcun olmasın, en zengin sensin. Para büyük derttir.


Babam söyledikçe ben içimden kızar, para nasıl dert olur diye düşünürdüm.

Neyse ki şükürler olsun, hiç dert olacak kadar param olmadı. Kimseye borçlanmadım, kendi yağımda kavruldum.

İyi mi yaptım, yoksa bir ömür kıt kanaat geçinebilecek bir yola girerek kötü mü yaptım bilmiyorum.

Tek bildiğim iktisadi faaliyetlerin önemli bir aracı olan para, insan için iki tarafı keskin bıçak gibidir.

Doğru kullanılırsa, harika bir araç, doğru kullanılmazsa namlusu insana doğrulan korkunç bir silah. 

Bizim buralarda bir hikaye var. Denilir ki, sermayesi olan zengin bir tüccar, hamallık gibi ağır işlerde çalışan bir komşusuna acır ve ona yardım etme kararı alır.

Komşu, her gün günün ilk ışığıyla uyanıyor, işe gidiyorsun. Anladığım kadarıyla düzenli bir işin de yok. Sırtınla yük taşıyorsun, taş kırıyor, inşaatlarda çalışıyorsun. Düşündüm, senin bu durumun benim vicdanımı yaralıyor. Bu nedenle sana bir miktar para vereceğim. Kendine sermaye eder, geçimini daha kolay sağlarsın.


Yoksul komşu şaşırır, sevinir, ne diyeceğini bilemez halde teşekkürlerini iletir ve parayı alır, doğru evine gider.

Eşine durumu anlatır, artık bir miktar paralarının olduğunu söyler. Eşi de sevinir bu duruma.

O gece parayla sabahlarlar karı koca. Dolaysıyla ertesi gün işe de gitmezler. O gün de evde kafa kafaya vererek ve paraya baka baka ne yapacaklarını düşünürler.

Akıllarına hiçbir iş gelmez. O güne kadar yaptıkları iş, işçilik. Başka bir iş yapmamışlar. Hele hele para ile para hiç kazanmamışlar. Hep alın teri ile hayata tutunmuşlar. 

Şaşkınlıkları biraz bundan.

Bir, iki, üç derken bir hafta gece gündüz böyle devam etmiş. Uykusuz geceler, şişen gözler ve donuklaşan zihinleri evlerindeki huzuru kaçırmış ve elden ayaktan düşme korkusu sarmış çifti.

Ve sonunda ikisi de paradan kurtulma karara vermişler. Kendilerine verilen parayı iade ederek, eski hayatlarına dönmek istemişler;

Komşu, bize verdiğin para için çok sağ ol. Allah senden razı olsun. Ama parayı geri getirdik. Lütfen paranı geri kabul et. Biz eski halimizle iyiydik.


Zengin tüccar şaşırmış ve şöyle demiş:

Niye böyle bir karar aldınız? Oysa ben size yardım edip, işlerinizin yoluna girmesini istiyordum.


Yoksul komşu şöyle yanıtlamış:

Eksik olma, ama biz bu parayı kabul edemeyiz. Bize parayı verdiğin günden bu yana uyuyamadık, Ben de eşim de helak olduk. Bir haftadır uyumuyoruz. Gece gündüz parayı düşünüyoruz. Gözlerimiz şiş, bedenimiz yorgun.

Anladık ki biz bu parayı ne yapacağımızı, nasıl değerlendireceğimizi bilmiyoruz. Bize parayı verdiğin günden bu yana uyku gözlerimize girmedi.

Daha önce gündelik işlerde çalışırdım. Ne iş olsa yapar, çalışırdım. Akşam gelir, sabaha kadar deliksiz uyurdum. Ama parayı aldıktan sonra her dakika parayı düşünmeye başladım.

Ne yapacağım, nasıl değerlendireceğim derken elimizde olan uykudan olduk. Eskiden tasasız yatar, erken uyanırdık. Para bütün düzenimizi bozdu. Boşa atıyoruz dolmuyor, doluya atıyoruz olmuyor. Bu nedenle paranı geri getirdik.


Hikaye bu, gerçek yaşamda böyle bir şeyin düşünülmesi bile mümkün değil.

Kıssadan hisse işte. Kim, neyi anlarsa artık... 

Hikayede işçi sınıfını, yoksulları hor görme, küçük görme çıkarımı da yapılabilir, tasasız ekmeğini kazanma çıkarımı da.

İnsanın durduğu yere bağlı. Ama gerçek şu ki, para adeta bir ateş topudur. Hem çoğalır, hem çevresini yakar, hem de olağanüstü bir güce dönüşür…

Herkeste olmayan para kimisi için ulaşılmaz bir hayal, görülmez bir rüya, Kaf Dağı'ndaki hazine.

Böylesine ulaşılmaz, uzak ve serap etkisi gösteren korkunç bir araç. Kimisine göre ise yumuşak bir ses ve huzur veren bir şarkı.
 

IMG_20210322_174834-02.jpg
Almanya Deutsche Bank'ın önü, 2001 / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


2001 yılında Franfurt’ta bulunan Deutsche Bank önünde taştan bir heykel vardı.

Şu an var mı bilmiyorum. Heykeli ilk gördüğümde bende ilginç bir çağrışım yapmıştı.  

Heykel sert granitten yapılmış ve kanımca sanatçı iki sonsuz işareti iç içe geçirerek, çözülmesi güç bir düğümü anlatmaya çalışmıştı.
 

IMG_20210322_180033-002.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


İlk gördüğümde pek anlam vermemiştim; ama yıllar içerisinde o heykelin oldukça anlamlı olduğunu düşünmeye başladım.

Gerçekten de para kör bir düğüme benzer... Özellikle de devletler için.

Kıpırdadıkça sıkışan, giderek daha çok düğümlenen bir meseleye dönüyor. Bu nedenle yönetimi şakaya gelmiyor, bütün ilişkileri etkiliyor.

Her şey düzgün yürüse bile, parasal dengeler bozulduğunda, sistem çalışamaz hale gelebiliyor.

Hiçbir arıza, para arızası kadar hır gır çıkarmaz, ortalığı karıştırmaz.

Bu nedenle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Para çok ilginç ve anlaşılmaz ilişkiler ağına sahip.

Yani para trafiği sandığımızdan daha karmaşık ve insanı çıldırtacak kadar karışık…

Bugün onu yaşamıyor muyuz?

Bir gece uyanıyoruz döviz fırlamış, bir uyanıyoruz altın baş aşağı, faizler yukarı, borsa da deprem.

Artık nasıl bir denge ise, siyasetin etkisiyle bir yükseliyor, bir düşüyor. 

Olan kimsesize, yoksula, işsize oluyor.

Çünkü onların parayla, para kazanma sermayesi yok…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU