Donald Trump seçim kampanyaları boyunca "Önce Amerika" diyerek, dış yardımları keseceğinin sinyalini vermişti.
Geçen haftalarda USAID'ın üst düzey yetkilileri görevden alındı ve kurumun operasyonları 90 gün süreyle askıya alındı.
John F. Kennedy tarafından 1961 yılında kurulan USAID yani Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı ABD'nin dış yardımlarını tek bir kurum altında birleştirmeyi amaçladı.
USAID Sovyet etkisine karşı mücadele eden ABD'nin küresel etkinliğini artırmasında kilit rol oynadı ve Amerikan dış politikasının en önemli araçlarından biri oldu.
Bugün USAID dünyanın en büyük dış yardım kuruluşu.
40-50 milyar dolar civarında seyreden yıllık bütçesi genel ABD federal bütçesinin %1'inden daha azına denk geliyor.
USAID bugüne kadar gerek bütçesi gerek faaliyetleriyle sıklıkla Amerika içinde tartışmalara yol açtı.
Yardımların askıya alınmasının Afrika'daki halkları nasıl etkileyeceği konusu daha geniş bir tartışmanın kapılarını araladı.
Kısa vadede bakıldığında AIDS ile mücadele, anne-çocuk sağlığı, aşılama ve yetersiz beslenmeye yönelik programlar tehdit altında.
Bazı Afrika ülkelerindeki klinikler şimdiden kapatıldı.
Peki, uzun vadede düşünüldüğünde Afrika gerçekten dış yardımlara muhtaç mı, yoksa kıta kendi çözümlerini üretebilir mi?
Afrika yardımlara bağımlı hale mi getirildi?
Afrika ülkelerinin büyük çoğunluğu bağımsızlığını kazandıkları günden bu yana (sömürge süresince kasıtlı olarak yetersiz finanse edilen sağlık, eğitim ve benzeri sistemler nedeniyle) trilyonlarca dolar dış yardım aldı ve almaya devam ediyor.
Ancak bu yardımlar kıtayı yoksulluk, kıtlık ve güvensizlik ortamından kurtarmaya yetmiyor.
Bilakis istatistiklere göre kıta genelinde fakirlik her geçen yıl daha da artıyor. *
Zira yapılan yardımların mahiyetinde ve yardımı alan hükümetlerin kaynak yönetiminde çok büyük sıkıntılar var.
Anlık bir krize (doğal felaketler, tıbbi acil yardımlar, içme suyu temini vb.) çözüm getirmek adına yapılan yardımlar kısa süreli bir rahatlama sağlıyor ancak yalnızca semptomları tedavi eden bu yardımların uzun vadede katkı getirmediği gözlemleniyor.
(Söz konusu olan sivil toplum kuruluşlarının yaptığı insani yardımlar değil, devletlerin milyarca dolarlık resmi yardım fonları.)
Kötü yönetimin olduğu yerde yapılan bağışlar ne denli büyük miktarda olursa olsun anlamsız kalıyor çünkü küçük bir kesimin eline geçen para yolsuzluk ve siyasi rant çarkı içinde kayboluyor.
Beklendiği gibi kilit sektörleri canlandırmak, ekonomiyi geliştirmek ve halkın refahını artırmak için kullanılamıyor.
Zambiyalı ünlü ekonomist Dambisa Moyo, 2009 yılında yayımladığı Ölü Yardım (Dead Aid) isimli kitabında resmi yardımların yolsuzluğu teşvik eden, bağımlılık ve ekonomik tembellik kültürü yaratan kolay para olduğunu ve Batı'nın yardımlar aracılığıyla Afrika'yı mükemmel bir müşteri hale getirdiğini ifade ediyor.
Moyo'ya göre Afrika'da var olan az sayıdaki yerel üretici uluslararası yardımlar nedeniyle daha da zayıflıyor.
Çünkü yerel üreticiler bölgeye gönderilen ücretsiz ürünlerle rekabet edemiyor. Yerel üretimin daha da zayıflaması dışa bağımlılığı artırıyor.
Güney Afrikalı düşünür Greg Mills ise Afrika'ya yapılan yardımların, kötü yönetilen hükümetlerin varlığını sürdürmesine ve halkın hesap sormasını engelleyen bir sistemin devam etmesine neden olduğunu belirtiyor.
Dış yardımlar neden devam ediyor?
Dış yardımların Afrika ülkelerinde durumun daha da kötüye gitmesine sebep olduğu bilinmesine rağmen neden küresel güçler kıtaya milyarlarca dolar akıtmaya devam ediyor?
Çünkü dış yardım alandan çok verene fayda sağlayan diplomatik bir araç ve ekonomik bir strateji olarak karşımıza çıkıyor.
Bu durum yardımın mahiyetine de yansıyor ve ulusal önceliklerden ziyade yardımda bulunan devletlerin stratejik çıkarları esas alınıyor.
Bağış yapan ülkeler yardım yaptıkları ülkelerle güçlü bağlar kurarak siyasi, stratejik, askeri ve ekonomik çıkarlarını güvence altına alıyorlar.
Resmi yardım fonları, Birleşmiş Milletler oyları, askeri üslere erişim, ticari imtiyazlar ve uluslararası platformlarda destek gibi nice kapının açılması demek.
Eski sömürgeci ülkeler, yardımlarla küresel vicdanı rahatlatırken, aslında uzun vadeli yatırımlar yapıyor.
Bu yardımlar, o ülkelerin yer altı kaynaklarına daha kolay erişim sağlamak, hükümetler üzerinde nüfuz kurmak ve pazarlarını kontrol etmek için bir araç işlevi görüyor.
Gıda yardımı yapan ülkeler "fazla" tarım ürünlerini Afrika ülkelerine bağışlayarak öncelikli olarak kendi çiftçilerini destekliyor sonrasında ise Afrika pazarlarını kendi ürünleriyle dolduruyor.
Sürekli yardım alan ülkelerde yerel üretim gelişemiyor ve zamanla tamamen duruyor, bu ülkeler ithalata bağımlı hale geliyor.
Bunun yanı sıra, uluslararası yardım sektörü devasa bir endüstri haline gelmiş durumda.
Bugün binlerce STK, uzman ve bürokrat, Afrika'ya yapılan yardımlar sayesinde maaş alıyor.
Yardımların kesilmesi, bu yapıdaki birçok kişinin işsiz kalması anlamına da geliyor.
Üstelik uluslararası yardım kuruluşlarının bütçelerinin büyük bir kısmı kıtaya ulaşmadan personel giderleri ve lojistik için harcanıyor.
Afrika'nın gerçek ihtiyacı: Yardım değil, adil ticaret
Zambiya'da bir market rafında gördüğüm yerli bir kahve markasının paketinde şu cümle yazıyordu:
Afrika'nın yardıma değil, ticarete ihtiyacı var.
Bu cümle, kıtanın geleceği için temel gerçeği özetliyor.
Afrikalı üreticiler, sürekli yardım taleplerinden rahatsız ve küresel ticarette yer almak istiyor.
Öncelikle, kıtanın yer altı zenginliklerini sömüren küresel şirketlerin işleyişi sorgulanmalı.
Hammadde, acımasız çalışma koşulları altında çıkarılıyor, kıta dışında işleniyor ve çok daha yüksek fiyatlarla Afrika'ya geri satılıyor.
Şirketler kendi kalifiye elemanlarına yüksek maaşlar öderken, Afrikalılar en zor işlerde karın tokluğuna çalıştırılıyor. Bu sistemin değişmesi şart.
Afrika ülkeleri, önceliği kendi üreticilerine verip, yabancı şirketlere belirli yaptırımlar uygulamalı ve kendi halkının haklarını koruma altına almalı.
Eğitim, teknoloji ve iş gücüne yatırım yapılmadıkça dışa bağımlılıktan kurtulmak mümkün değil.
Dış yardımların kesilmesi, kısa vadede bilhassa sağlık alanında devam eden kritik projelerin durdurulması nedeniyle acı verici sonuçlar doğurabilir.
Ancak uzun vadede Afrika'nın kendi ayakları üzerinde durmasını teşvik edeceğinden kıta ülkelerinin ekonomik anlamda bağımsızlaşması ihtimali var.
Yardımlar geçici çözümler sunarken, "adil ticaret" kalıcı refahın anahtarı olabilir.
Afrika'nın kurtuluşu, ancak kıtada gerçekleşen üretimle, kaliteli iş gücüyle ve "eşit bir partner" olarak görüldüğü bir ticaret sistemiyle mümkün olacak.
Kaynaklar:
*https://blogs.worldbank.org/en/opendata/number-poor-people-continues-rise-sub-saharan-africa-despite-slow-decline-poverty-rate
Dambisa Moyo, Dead Aid: Why Aid Is Not Working and How There Is a Better Way for Africa (New York: Farrar, Straus and Giroux, 2009)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish