Türkiye jeopolitiğinin çok kritik olduğunu, bu ülkeyi yanında bulunduranların veya müttefik olanların dünya hakimiyeti yolunda avantaj sağlayacaklarını söylüyoruz, söylüyorlar.
Geçmişten bugüne kadar olanlar bunu açıkça anlatıyor. Bu topraklarda hüküm sürmüş ve 500 yıl boyunca Avrupa'nın haracını yemiş Osmanlı İmparatorluğu ancak Avrupa devletlerinin birleşmeleri ve ülke içinde çıkardıkları iç isyanlarla geriletilebilmiştir.
Tabii bu arada Rusya ile savaşların etkisini de belirtmemiz gerekir. İngiliz ve Fransızların teşvikiyle iki ülke savaştırılmıştır.
500 yıl süren bir hakimiyet herhalde sadece savaşla, silahla ya da birtakım oyunlarla sürdürülemez.
Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetenlerin siyasi, ekonomik, toplumsal, sosyal, demografik, güvenlik, idari vb konularda önemli bir üstünlüğü olsa gerektir.
Dile kolay, 500 yıl süren bir hakimiyet ve ancak Avrupa Birliği'nin, Rusya'nın birlikte saldırıları ve ekonomisinin bozulmasıyla geriletilen bir imparatorluk.
İnceliyor muyuz acaba bu muhteşem tarihe bakıp, Avrupa ne zaman Osmanlı karşısında birlik olmuş, nerelere hakim olduğunda birlikte saldırmış biliyor muyuz?
Rusya'yı ne zaman devreye sokmuş? Ne kadar farkındayız?
Bugün de aynı saldırganlıkla karşı karşıyayız. Osmanlı bir yere kadar durdurdu bu saldırıları, ama en tehlikeliler ülkeyi yönetenlerin yakınındaydılar.
Gücü kendileri için kullanmaya kalktılar, hatta işbirliği yaptılar. Önce kendi çıkarlarını düşündüler.
Çünkü birilerinin başarısı onlar için devletin değil o şahsın yükselmesine vesile olduğu için onları yaşatmadılar.
Sonrası yıkımdı. Hem siyasi hem ekonomik hem de askeri ve toplumsal yıkım. Önce fay hatlarını harekete geçirdiler, sonra da deprem geldi.
Ekonomik çöküş, imparatorluğun sonunu getirmişti. Tabi günün teknolojisinin arkasında kalmakta!
500 yıllık hakimiyet sonunda gerileme başlamış, sonra da fiilen yıkılmıştı geriye ne kaldıysa.
Acı dolu yılları müteakiben Kurtuluş Savaşı ve yeni bir Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyeti.
İkinci Dünya Savaşı sonra ABD ile yakın ikili ilişkiler ve NATO'ya giriş. ABD'nin ve Avrupa'nın ileri karakolu olmanın da ötesinde iş birliği.
Ama tek yönlü bir işbirliği bu?.. NATO ve ABD'nin savunma şemsiyesi altına girme karşılığında ülkenin bağımsızlığından vazgeçmek?..
Bugün baktığımızda acaba değer miydi diyerek kendimize soruyor muyuz? Yoksa bugün de aynı hizmetçiliğe devam mı edeceğiz?
Artık biraz daha palazlanmış ve gelişmiş bir Türkiye var. Kendi halkına ve gücüne güvenen, haklarını korumaya çalışan, mücadele eden bir Türkiye Cumhuriyeti var.
Haklarımızı korumak için mücadele ettikçe, karşımızda birlik olan ve saldıran bir Batı görüyoruz.
Tekrar eski Türkiye'yi, korunmaya muhtaç Türkiye'yi istiyorlar muhatap olarak. Ya da buna 'Evet' diyecek bir yönetim istiyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti'ni tekrar çok ucuza kapatmak ve kendilerine hizmet ettirmek istiyorlar. 1945'lerde olduğu gibi...
Bizi tekrar bir bataklığın içine çekip enerjimizi, paramızı kendi planları istikametinde harcamamızı istiyorlar.
Türkiye karşıtı cepheler oluşturuyorlar. Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da, Kıbrıs'ta, Balkanlar'da, Karadeniz'de Türkiye'ye karşı cepheler ve ittifaklar oluşturuyorlar.
Bu yetmiyor, AB üzerimize saldırıyor. Türkiye'ye biçilen rol belli; Batı'nın muhafızlığını yapmak; ama kapının dışında durmak.
"Yoksa yalnız kalırsın" tehdidi ya da ambargo ve yaptırım.
Yaptıkları Türkiye'yi kuşatmak. Sebep? Türkiye'nin çizilen çizgiden çıkması ve kendi haklarını savunması?..
Başka bir deyişle ya bizim şartlarımızla bizimle olacaksın ya da toprağın. Türkiye bu ikisine de olmasına müsaade etmeyecek, etmemeli de zaten!
Mücadele nasıl yürütülecek, birlik nasıl sağlanacak, Türkiye'nin yumuşak karnı terör ve ekonomi nasıl yönetilecek?
Üstelik devam eden ve ne kadar daha devam edeceği tahmin edilemeyen pandemi ortamında.
Türkiye'nin mücadelesi ancak iç cepheyi sağlam tutmak ve birliği sağlamakla mümkün olabilir.
Masaya oturduğumuzda ya da diplomatik faaliyetlerde hatta ekonomik ve ticari faaliyetlerde önümüze konacak isteklerin bir anlaşmadan ziyade bir talep ve zorunluluk olduğunu unutmamalıyız.
Yoksa söz konusu diplomatik faaliyetler karşılıklı anlaşmadan çok Türkiye'yi karşı tarafın isteklerini kabul etmeye zorlama şeklinde olacaktır. Geçmiştekilere bakarsak ne olduğunu görebiliriz.
Karşı tarafın ve onun kuklalarının oyununa ya da kışkırtmalarına gelmemeliyiz.
Bu kışkırtmalar bizi yanlış işler yapmaya yöneltebilir. Buna çatışma, savaş ya da aşırı silahlanma da dahil!
Yapmamız gereken bölgesel ittifaklar yaparak gücümüzü artırmak ve kolektif karşı koyma gücü ve caydırıcılık yaratmak olmalıdır.
Bu konuda kuzey ve doğumuzdaki ülkelerle (Rusya, Kafkas ülkeleri, Orta Asya, Çin vb) işbirliği ve ittifaklar yaparak haklarımızı koruma imkanına kavuşuruz.
ABD ve Batı'nın yalnızlaştırma politikasının da önüne geçmiş oluruz.
Bu aşamada ne Batı'nın ne de ABD'nin ülkemize yönelik doğrudan bir savaşa girebileceklerini mümkün görüyorum.
Ancak terörist örgütleri tabii ki başta PKK/PYD/YPG vb olmak üzere kullanacaklarını ve ambargo, yaptırımları devreye sokacaklarını söyleyebiliriz.
Önümüzdeki dönemde ABD liderliğinde Batı'nın Türkiye'ye karşı; yumuşak güç (ekonomi, finans vb.) diplomasi, örtülü faaliyetleri kullanabileceğini öngörebiliriz.
Örtülü faaliyetler denince aklımıza şunlar gelmelidir; politik operasyonlar (propaganda, politik liderlerin, grupların, ayrılıkçıların vb finansal desteği), suikastlar, darbeler.
Türkiye mutlaka yüksek teknoloji üretiminde yer almalı, tarım ve gıdada kendi kendine yeterli olmalı ve silahlanırken yakın gelecekte öngörülen silah sistemlerini dikkate almalıdır.
Yoksa geçmişe yönelik ihtiyaçlar için para harcamış ve Osmanlı Devleti'nin hatalarını tekrarlamış oluruz.
Ekonomi ve güvenlik konusundaki dengeyi hiçbir zaman bozmamamız gerektiğini bunca badiren sonra öğrenmiş olmalıyız!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish