İklim kriziyle bağlantılı yıkıcı olayların yaşandığı bir yılın ortasında, ekokırımı (gezegenimizin geniş çaplı, şiddetli veya sistematik olarak yok edilmesi) savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlarla eşit şekilde bir uluslararası suç haline getirmek yönünde moment oluşuyor.
Bu ay, dünyanın dört bir yanından önde gelen uluslararası avukatlardan ve çevre avukatlarından oluşan bir heyet, önümüzdeki yıllarda Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) tüzüğünde yer alması amacıyla ekokırımın yasal tanımını oluşturmaya başladı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurun Vakfı) Başkanı Jojo Mehta, The Independent'a verdiği demeçte, konuya yönelik ilginin hızla arttığını ve bunun kısmen küresel iklim protestolarından kaynaklandığını söyledi.
Mehta "Söylemlerin değişmesinde etkili olan şey Yokoluş İsyanı, Gündoğumu Hareketi, okul grevleri gibi geçen yıl gerçekleşen sivil seferberlikti. Tabandan yükselen bu baskı medyanın neleri işleyeceğine ilişkin pencereyi genişletti ve hükümetleri iklim krizini aktif olarak tartışmaları yönünde etkili şekilde baskı altına aldı" dedi ve ekledi:
Ancak diğer yandan, ciddi ekosistem yıkımının sonuçları giderek daha bariz hale geliyor ve yangınlar, kuraklıklar ve sel baskınlarıyla giderek daha da kıyamete benziyor. İnsanların karşılarında görene dek bunlardan haberdar olmaması trajik bir şey.
2020'deki aşırı iklim koşulları acı verici derecede netti: Dünyanın dört bir yanında benzeri görülmemiş orman yangınları, deniz buzullarının azaldığına dair daha fazla kanıt, Atlantik'te birbiri ardına gelen kasırgalar ve rekor kıran yüksek sıcaklıklar.
Climate Accountability Institute (İklim Hesap Verilebilirliği Enstitüsü), geçen hafta, 1965'ten bu yana dünyadaki tüm emisyonun üçte birinden fazlasının en büyük 20 petrol, doğalgaz ve kömür şirketinden geldiğini ve suçun büyük oranda gelişmiş dünyada olduğunu bildirdi. Son BM Emisyon Farkı raporunda, gezegendeki en zengin yüzde 1'lik kesimin emisyonunun, en yoksul yüzde 50'nin toplam payının iki katından fazla olduğu ortaya kondu.
İklim krizine dair yasal süreçler 6 kıtada da başlatıldı ve toplamda bin 600'den fazla dava bulunuyor. Bunların ezici çoğunluğu ABD'den, ardından Avustralya, Birleşik Krallık (BK), Avrupa Birliği, Kanada ve Yeni Zelanda geliyor.
Fakat şu an herhangi bir tarafı cezai açıdan sorumlu tutmanın hiçbir yolu yok. Ekokırım aktivistlerinin, onların yasal destekçilerinin ve giderek daha fazla önemli ismin değiştirmeye kararlı olduğu şey de bu.
Birçok ülkenin çevre yasaları ve mevzuatları olsa da, ekokırımı uluslararası bir suç haline getirmek bu tip önlemlerin sahip olmadığı bir caydırıcı rol oynayabilir.
Mehta şöyle konuşuyor:
Biz nihayetinde verilen hasarı durdurmak için uygulamaları değiştirmeye çalışıyoruz. Asıl odak bir caydırıcı yaratmak ve ceza hukuku bunu sivil davaların basitçe yapamadığı şekillerde gerçekleştirebilir. Sivil davalar söz konusu olduğunda şirketler yalnızca bunun için bir bütçe hazırlıyor. Ama ceza hukuku böyle değil. Öncelikle, ceza hukuku çok daha korkutucu çünkü esasen bireylerle ilgili. Açıkçası, bir CEO bir savaş suçlusuyla aynı kategoride görülmek istemez. Ve eğer bir CEO temel olarak bir savaş suçlusu olarak tanımlanırsa bu işlerini doğrudan etkileyecektir.
Geçen yıl Papa Francis uluslararası topluma ekokırımı "barışa karşı suçlar arasındaki beşinci kategori" olarak tanıma çağrısında bulunmuştu.
Temmuzda Greta Thunberg, Stop Ecocide Foundation'a (Ekokırımı Durdurun Vakfı) 100 bin euro (yaklaşık 935 bin TL) bağışlamıştı. Prens Harry ve eşi Meghan'sa Avustralya'daki kırsal alanlarda çıkan yıkıcı yangınları tanımlamak için ekokırım tabirini kullanmıştı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, haziranda iklim aktivistleriyle yapılan bir toplantıda, ekokırımın uluslararası hukukta yüceltilmesini desteklemeye söz vermiş ve Amazon yağmur ormanlarındaki yangını tanımlamak için bu tabiri kullanmıştı.
Belçika hükümeti ekimde destek sözü vermiş, geçen haftaysa Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto, UCM'nin yıllık toplantısında bu konuda düzenlenen bir yan etkinliğe destek mesajı göndermişti. Birkaç İsveçli parlamenterin talebi üzerine Ekokırımı Durdurun Vakfı tarafından bir ekokırım tasarı heyeti kurulmuştu.
Bir diğer itici güçse, iklim değişikliğine bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle vahim bir gelecekle karşı karşıya olan Pasifik'teki Vanuatu ve Hint Okyanusu'ndaki Maldivler gibi küçük ada ülkeleri.
Geçen yıl Vanuatu elçisi UCM'ye, ekokırımın UCM'nin yetki alanını belirleyen Roma Tüzüğü'ne eklenmesi fikrini "ciddiyetle ele alma" çağrısında bulunmuştu.
Yakın zamanda toplanan tasarı heyetine University College London'dan Prof. Philippe Sands (QC) ve eskiden UCM'de, şimdiyse Kızıl Kmer Mahkemesi olarak da bilinen Kamboçya Olağanüstü Mahkemeleri'nde çalışan Yargıç Florence Mumba liderlik ediyor.
Heyet çalışmalarını 2021 başında tamamlamayı planlıyor. Ekokırımın tanımlanması bunun UCM'ye bir suç olarak önerilebilmesi için ilk adım. Mehta, bu teklifin "iklim değişikliğinden en çok etkilenen bir grup devletin yanı sıra… birkaç daha büyük ekonomiden" gelmesinin ideal olacağını söylüyor:
Bunun istisnai bir şey olmadığını ve herkesin bir şeyler yapılması gerektiğini kabul ettiğini göstermeye ihtiyaç var.
2016'da "son merci mahkemesi" olarak bilinen UCM, yetki alanını "çevrenin yok edilmesiyle" sonuçlanan suçları da kapsayacak şekilde genişleteceğini bildirmişti.
Mahkeme, bunu yapmak için insanlığa karşı suçlara daha geniş bir çerçeveden bakacağını söylemişti fakat şimdiye kadar çevreye karşı işlenen suçlarla ilgili hiçbir yasal işlemde bulunulmadı. 2002'de kurulan ve BM'nin desteklediği UCM, soykırım ve savaş suçlarına odaklanıyor.
Ekokırım kampanyacıları, "ekosistemdeki yıkımın büyük bölümü barış zamanında gerçekleştiği ve insanları her zaman doğrudan etkilemediği" için tek başına bir suçun gerektiğini söylüyor.
Tasarı heyetinin temel konularından biri ekokırımın ne anlama geldiğini anlamak.
Bir ön tanım, ekokırımın insanlığa karşı bir suç olarak tanınması mücadelesine öncülük etmiş merhum İskoçyalı avukat Polly Higgins tarafından BM Hukuk Komisyonu'na sunulmuştu.
Higgins, 2010'da "Ekokırım belirli bölge(ler)deki ekosistemlerin… bölge sakinlerinin huzurunu ciddi olarak azaltan veya azaltacak şekillerde… geniş çapta yok olması, tahrip edilmesi ya da ortadan kaldırılmasıdır" diye yazmıştı.
Peki, tanımlandıktan sonra neler ekokırım sayılacak? Mehta, niyetin "yalnızca köylerdeki yeşil arazilerde ağaçların kesilmesine değil" kitlesel yıkıma odaklanmak olduğunu söylüyor.
Potansiyel olarak ekokırım olarak görülebilecek bazı uygulamalar arasında, derin denizlerde okyanus zemininin tarandığı ve ekosistemleri yerle bir eden trol uygulamalarını kapsayan endüstriyel balıkçılık, 2010'da Louisiana'da gerçekleşen ve etkileri günümüzde süren felaket Deepwater Horizon sızıntısı gibi petrol sızıntıları ve dünyanın her köşesini işgal eden kontrolsüz plastik kirliliği yer alıyor.
Diğer öneriler arasında sanayiden kaynaklanan hava kirliliği, hidrolik kırılma, endüstriyel kimyasallarla toprağın, nehirlerin ve böcek popülasyonlarının kirletilmesi ve nükleer santral sızıntılarıyla oluşan radyoaktif kirlilik de bulunuyor.
Ne var ki UCLA Hukuk Okulu'ndaki Promise Institute for Human Rights'ın müdürü ve heyetin üyelerinden Kate Mackintosh, kirliliği veya çevresel hasarı kirleticilerle ilişkilendirmenin potansiyel olarak çetrefilli olduğunu söylüyor.
Mackintosh, Mic'e verdiği demeçte, "Böylesi bir yasa hazırlamanın ardındaki zorluklar, yıkıcı eylemlerle insan hasarı arasındaki ilişkide ve aynı zamanda bu zararın kendisini gösterebileceği sürede yatıyor" ifadelerini kullandı.
Mehta, iklim aktivistleri genelde deniz seviyelerinin uluslararası düzeyde değişmesine eşlik eden zaman ölçeğinden yakınsa da gerekli şeyin zaman olduğunu kabul ediyor.
Tüm dünyayı yanınıza çekmek istiyorsanız geçiş zamanınız olması gerekir. Masaya bir teklif koymak yalnızca başlangıç ama aynı zamanda bir tür uyum süresi yaratıyor. Çünkü bir şey suç haline getirilmek üzereyse bunu finanse edemezsiniz, sigortalayamazsınız. Ufukta görünüyorsa o zaman sigortacılar, yatırımcılar portföylerini başka yerlere kaydıracaktır.
Mehta şunları ekliyor:
Asıl nokta, nasıl gerçekten de sürdürülebilir bir yaklaşım sunacak kadar hızlanabiliriz? Şu anda dünyadaki çoğu hazine bakanlığı hâlâ GSYİH'yi büyütmeyi amaçlıyor. Ve bu mümkün değil, artık hepimiz bunu biliyoruz. Ekokırım kanununun her derde deva olacağını söyleyerek kendimizi kandırmıyoruz. Aynı zamanda, bu tür bir kuralın yokluğunda, örneğin Paris Anlaşması hedeflerine veya (BM'nin) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ne nasıl ulaşılabileceğini görmek de zor. Finans direniş olmayan yerlere doğru akmaya devam ediyor.
Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk
© The Independent