AstraZeneca, yeni tip koronavirüs SARS-CoV-2'ye karşı beni aşılayarak önceden harekete geçip hayatımı kurtarmış olabilir. Sadece ben onlara güvenebileceğimden ya da bu olasılıktan emin değilim.
Kasım ortasında bir cumartesi günü hâlâ pijamalarımla otururken internette bir reklam gördüm:
Şu anda bölgenizde katılımcılar arıyoruz. Kovid-19 aşı çalışmasına katılıp katılamayacağınızı öğrenin.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Daha da fazlasına tıklayıp elimden geldiğince fazla ayrıntı araştırırken kahvem soğudu. Kovid'in ülkemde halkı kırıp geçirdiği uzun ve gergin yıl boyunca çaresiz hissettikten sonra, karşımda yardım etmenin bir yolu duruyordu.
Temel hizmetlerde çalışmıyorum: Ne bilim insanı, ne hemşire, ne hastane görevlisi, ne de cenaze levazımatçısıyım. Aylar boyunca evde saklandığım için "önemsizlik" benlik duygumu tanımlamaya başlamıştı. Bu pandemide benim temel sorumluluğum, basit bir şekilde ayak altında dolaşmamaktı.
AstraZeneca'nın gönüllülere yönelik çağrısı bana kendimi riske atma şansı sundu. Öğle yemeğinden önce online elemeyi tamamladım. İki gün içinde devam niteliğindeki e-postayı aldım, üçüncü günde de telefon geldi. Dördüncü gün bilgilendirilmiş onayımı imzalamak ve kolumdan şırıngayla bir şeyler almak için yerel bir araştırma kliniğine gittim.
Yine de, böyle çalışmalarda "bilgilendirilmiş onay" aldatıcı bir mesele: Bu "bir şeylerin" ne olduğunu bilemiyorum.
AZD1222'nin çift kör, plasebo kontrollü üçüncü faz çalışmasına katılan ilk Amerikalılardan biriydim. "Faz III" biz gönüllülere işaret ediyor: Sağlığı (eninde sonunda) gözlemlenecek olan 40 bin kişi. "Çift kör" biz gönüllülerin bilemeyeceği bir şeye işaret ediyor: Araştırmacıların vücudumuza tam olarak ne koyduğu. Çalışmanın sağlık personeli bile her enjeksiyonun ne içerdiğini bilmiyor. Üçte ikisi, ilaç devi AstraZeneca'nın Birleşik Krallık'taki Oxford Üniversitesi'yle ortaklaşa geliştirdiği Kovid-19 aşısı AZD1222'yi içeriyor. Kalan üçte birse, benim de göz damlası olarak kullandığım eczane solüsyonu kadar zararsız tuzlu su.
Saatlerce süren şahsen doldurulan evraktan ve tıbbi muayeneden sonra, 18 Kasım Çarşamba günü ilk aşımı oldum. Takviye aşısı için aralık ortasında dönmemi hatırlatan bir randevu kartıyla oradan ayrıldım.
Ertesi gün üşümem ve hafif ateşim oldu. Bu semptomlar, bu pandeminin başka herhangi bir noktasında beni dehşete düşürürdü, bu bağlamda beni heyecanlandırdılar. Hepsi bu kadardı! Bu, aktif aşıyı almışsam yaşayabileceğime dair hemşirenin beni uyardığı uyarıcı bağışıklık tepkisiydi. Şırınganın içeriğine dair resmiyette "kör" olsam da ateşim birkaç saatliğine 37,8 civarına fırlayıp kademeli olarak normale dönünce havalara uçtum. Bana kalsaydı, damarlarımdakini yeni bir yaşam iksiri olarak da görebilirdim.
23 Kasım Pazartesi günü AstraZeneca, denizaşırı klinik deneylerden elde edilen ön sonuçların umut verici olduğunu duyurdu. AZD1222, yüzde 90'a varan etkinlik oranıyla Pfizer ve Moderna'nın formüllerine katıldı. Sevincim arttı: Sadece Kovid-19'a karşı muhtemelen aşılanmakla kalmamıştım, aynı zamanda büyük olasılıkla aşım yüzde 90 etkiliydi! "AstraZeneca önceden harekete geçerek hayatımı kurtarmış olabilir" gibi düşünceler beni minnettarlık ve neşeyle doldurdu.
Ancak bu neşe kalıcı olmadı. AstraZeneca'nın sonuçları bir yıldız işaretiyle birlikte geldi: Formüllerinin etkililiği, araştırmacıların dozu hangi boyutlarda uyguladığına bağlıydı. Övülen "yüzde 90" koruma, ilk randevularında yarım doz, ardından da tam doz alan gönüllülerde tespit edilmişti. New York Times'ın bildirdiği üzere "kişilere ilk olarak standart bir tam doz verildiğinde daha az etkili oldu". Şu ana kadar ABD'deki denemeler, daha etkili olan yarım doz/tam doz rejimini kapsamıyor. Benim gibi Amerikalı gönüllüler, önemli ölçüde daha az etkili olduğu bildirilen rejimi takip ediyor.
Saflıkla yenilmez hissettiğim birkaç günün ardından beklentimi aşağıya çektim: Güçlendirici aşıyı olunca Kovid-19'dan yalnızca yüzde 62 oranında korunabilirim.
Bu daha az iyimser orana bile güvenebilir miyim? AstraZeneca'nın coşkulu basın açıklamasını takip eden günlerde daha da fazla yıldız işareti ortaya çıktı. İki farklı doz rejiminin kasten uygulanmadığını, aşının konsantrasyonunu etkileyen bir "üretim hatası" sebebiyle ortaya çıktığını öğrendik. Sonuçta ortaya çıkan "beklenmedik şans" yalnızca 2 bin 741 Britanyalı gönüllüyü, yani toplam test havuzunun bir kısmını etkiledi. Dahası, bu 2 bin 741 katılımcının tamamı 55 yaşın altındaydı ve bu nedenle de çalışmanın geri kalan katılımcılarıyla karşılaştırıldığında temsili bir örneklem oluşturmuyordu.
Parlak ve neşe uyandıran "yüzde 90 etkinlik" rakamı bu daha küçük, daha genç gruptan geliyordu. Bahsettiğim üzere ben bilim insanı değilim. Bu karışık verilerden ne anlam çıkarmam gerekiyordu?
Birkaç sabah daha, tuşlara tıklayıp dururken kahvemi yine soğuttum. Dünyanın dört bir yanındaki uzmanların, AstraZeneca'nın orijinal üretim hatasından tutun da gönüllülere yanlış dozların enjekte edilmesine yol açan hataya, bu "beklenmedik şansın" ürettiği sınırlı verilere ve sonuçlarını şeffaf olmayan şekilde açıklamalarına kadar tüm bu durumu nasıl ele aldığına giderek daha fazla şüpheyle yaklaştığı ortaya çıktı.
Şükran Günü'nde minnettarlığım yerini kafa karışıklığına bıraktı. Güçsüz bırakan bilinmezliğin o tanıdık yerinde gece uyanık yattım. Uyuyamadığımda genelde kendi kalp atışımla derin derin düşünürüm. Şimdiyse bu derin düşünme hali içimde neyin dolaştığını merak etmeme neden oldu.
Amerikalıların uzmanlığa olan güveninin sarsıldığı ve temel bilimin sağ-sol olarak siyasallaştığı bir zamanda, bilimsel kurumların her zamankinden fazla titizlik ve şeffaflık göstermesine ihtiyacımız var. Sonuçta, bir aşının etkililiği sadece her dozun konsantrasyonuna bağlı değil, aynı zamanda ilk etapta bireylerin kolları sıvayıp aşı olmak için istekli olmasına da bağlı.
Bunu perşembe günkü aşımdan sonra, tek hanenin katıldığı bayram yemeği için balkabağı turtası pişirirken düşündüm. 10 günlük bir kasırga dönemiydi. Çalışmayı öğrendim, kliniğe gittim ve aşı yerimin üzerindeki yara bandıyla çıktım; ateşimin yükselmesini ve daha sonra da AstraZeneca'nın basın açıklamasını kutladım. Sonunda hissettiğim şey duyuru şüpheyle gölgelendiğinde suratımın yavaş yavaş yeniden asıldığıydı.
Benim pozisyonumdaki gönüllülerin bazıları deneye olan güvenini kaybeder mi? İkinci aşı için geri dönmeyi reddederler mi? Onay formumuzu imzaladığımızda her bir şırınganın ne içerdiğine dair bilgisiz kalmaya hazır olduğumuzu kabul ettik. Yine de, kör bir çalışmaya katılmayı kabul etmek ve bedenlerimizi, kendi hatalarının başkalarının bedenlerine olanları ölçülebilir şekilde etkilediğini (zar zor ve gecikmeli olarak) kabul eden bir şirkete sunmak arasında fark var.
Biraz soğuk kahve ve balkabağı turtası gerekmişse de ruh halim düzeldi. Göreli cehaletin bir tekrarıyla daha barış imzaladım. Vücudumda neler olduğundan emin olamıyorum. Komşularımın bedenlerinde de neler olduğunu bilemiyorum; SARS-CoV-2'nin toplumumda nerede gizlendiğini, parkta farkında olmadan kimin bulaştırıcı olduğunu, antikorları sayesinde hangi yerel mağaza görevlisinin kutsanmış bir şekilde çoktan bağışıklık geliştirdiğini bilemiyorum. Doğa bu konuda onayımı istemedi. Dünyada her daim az çok bilgisiz olacağımı da kabul edebilirim.
İlaç devleriniyse genelde doğadan daha yüksek bir standartta tutuyorum. Araştırmacılardan etik ve şeffaflık sergilemelerini bekliyorum. AstraZeneca, kendi aşı denemelerini uygulama yarışında yetersiz kaldığı her ne varsa bunlardan sorumlu tutulabilir ve tutulmalıdır.
Ama yine de...
Belki bu, ateşimin ilk yükselişini kutlarken ve birkaç gün boyunca kendimi yenilmez hissederken sahip olduğum bilim insanı olmamanın getirdiği saflığı yansıtıyordur ama ne zaman bu çalışmanın her aşamasındaki araştırmacıları hayal etsem, basit bir özdeyişe dönmeye devam ediyorum: Hepimiz sadece insanız.
Hata yapmak insani bir şey. Aynı zamanda affetmek, düzeltmek, işbirliği yapmak da öyle.
Doktor ve hemşirelerin yoğun bakım ünitesinde çift vardiya çalışması, yanaklarına mor çizgiler çıkıncaya kadar N-95 solunum maskeleri takması da insanca. Benim gibi insanların ailelerini görmek için seyahat ederek yabancıları tehlikeye atma riskini almaktansa bu yıl bayramlarını ailelerinden uzak geçirmesi de insanca. Diğer insanların hayatlarının ve ölümlerinin yükü aylardır üzerlerine çökmüşken, aşı araştırmacılarının arada sırada yorulması ve hata yapması da insanca. En azından ben böyle görmeye başladım.
İnsanlık kusurludur, sık sık başarısızlığa uğrarız. Ayrıca, istendiği takdirde devreye girerek elimizden gelen her şekilde kendimizi birbirimiz için tehlikeye atacak türden bireyleriz. Binlerce kişinin yan etkilerin ya da sonuçların ne olabileceğini tam olarak bilmeden bu gibi çalışmalarda gönüllü olması, iyilik kapasitemizin kanıtı.
Öyleyse, AstraZeneca önceden harekete geçerek hayatımı kurtardı mı?
Benim kısa süren ölçüsüz neşe anım, bu uzun ve zor yıl için hoş bir mola oldu. Yeniden gerçekçi olmaya hazırım. Muhtemelen bir doz AZD1222 aldım. Araştırmacılar daha fazla veri toplayınca daha etkili olduğu ortaya çıkmış olabilecek rejimi kazara alan 2 bin 741 Britanyalı gönüllünün aksine, benimki muhtemelen tam bir dozdu. Bu, büyük olasılıkla Kovid-19'a karşı, özellikle de güçlendirici aşıyı olduktan sonra bir nebze koruma geliştirme yolunda olduğum anlamına geliyor.
Planlandığı gibi ikinci aşı için geri döneceğimden hiç şüphem yok. Onayımı imzalamamın amacı, garantili bağışıklıkla ödüllendirilmek değildi. Vücudumu binlerce veri noktasından biri olarak sunmaktı, böylece kolektif bir şekilde mümkün olan en iyi aşılama rejimini sağlamak için çalışabiliriz. En başından beri iyi bir aşıyı olmak bir yana, hiç aşı olmayabileceğimi biliyordum. Umarım insanlığın geri kalanının bu pandemiye karşı güvenliğini sağlamasına ve süreç boyunca elimizden geldiğince çok hayat kurtarmaya yardım edebilirim.
AstraZeneca'da bu aşıyı geliştiren ve dünya çapında test etmek için çalışan araştırmacılara minnettarım, yıldız işaretleri de buna dahil.
* Karie Luidens'ın makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: AstraZeneca'nın Kovid-19 aşısını oldum, yan etkiler yaşadım; fazla mutluyum ve kafam karışık
Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu
© The Independent