1.500 lira emekli maaşı alan bir vatandaşa 3 bin 150 lira "sokağa çıkma" cezası yazarsanız, bu ayıptır, günahtır, her şeyden önemlisi insafsızlık ve vicdansızlıktır.
Bu ceza, cezayı kestiğiniz vatandaşı açlığa mahkum etmek anlamına gelir.
Evet, kolluk kuvvetleri, ellerine koçanları almış vaziyette, yollarda vatandaşı durdurup ceza kesiyor.
Kimsenin anlayamadığı "yaş gruplarına göre sokağa çıkma yasağı" uygulamasını ihlal edip yanlış saatte sokakta yakalanan vatandaşlara 3 bin 150 lira ceza kesiliyor.
Maskeniz burnunuzdan aşağı mı düştü? Ceza kağıdı, o açığa çıkmış burnunuzun üzerine yapışıveriyor: 900 lira!..
Grip aşısı ya da Kovid-19 testi için devlete ulaşmaya çabalarken telef olan vatandaşa devlet "ceza" biçiminde anında ulaşıyor.
Öyle böyle değil. Milyarlarca liradan söz ediyoruz.
2020'nin ocak-ekim döneminde, yani bu yılın ilk 10 ayında bütçedeki idari para cezası gelirleri 7,2 milyar lira olmuş. Geçen yılın aynı dönemine göre neredeyse yüzde 50 artmış!
İdari para cezalarının yanına diğer para cezalarını da eklediğimizde, bütçedeki ceza geliri 13 milyar lirayı buluyor!
Öyle anlaşılıyor ki, hükümet, bütçe açığını kapamak için cezaya yüklenmeye başlamış, virüs salgını fırsata çevrilmiş, bir tür ceza ekonomisi işlemeye başlamış.
Ortalama vatandaşa vadedilen ücretsiz maske ve kolonya unutuldu gitti. Salgının başlarında SMS'le vatandaşa IBAN numarası yollayıp para isteyen hükümet umduğunu bulamayınca bu sefer ceza yağdırmaya başladılar.
Gönüllü vermiyorsanız, cezayla almasını bilirler!..
Attığımız her adımda, yaptığımız her alışta, her verişte vergi ödüyoruz, yetmiyor, artık bilimkurgu filmlerdeki gibi, köşeyi döndüğümüzde ceza ağına düşüveriyoruz. Hem virüsten, hem devletten kaçmaya başlıyoruz.
Bu ceza işinin salgınla mücadele maksadının ötesinde bir gelir kapısı haline getirildiğini ilkokul talebeleri bile anlayabilir.
Salgınla mücadele için en az iki hafta, ideal olarak da bir ay tam bir eve kapanma uygulamak gerektiği bütün bir bilim aleminin ortak görüşü.
O halde, salgınla mücadele etmek isteyen bir hükümetten önce bu eve kapanma sorununu çözmesi beklenir.
Oysa bizde akıl sınırlarını zorlayan uygulamalarla sadece bütçedeki delikler yamanmaya çalışılıyor. Kimse salgınla uğraşmıyor. Salgın bahanesiyle haraç toplanıyor. Bunun başka bir açıklaması yok.
Yaş gruplarına göre çeşit çeşit cezamız var!
Evet, akıl sınırları zorlanıyor, çünkü aslında yaş gruplarına göre eve kapanan da yok; çocuklara belli saatler dışında sokağa çıkmak yasak; ama çocuk işçiler alacakaranlıkta yollara düşüyor, akşam karanlığında evlerine dönüyor…
İşçiler fabrikalarda, maden ocaklarında dip dibe çalışıyor, evlerine döndüklerinde yaşlı ana-babalarıyla aynı sofralara oturuyorlar. Hükümet bu konuda hiçbir sıkıntı duymuyor.
Ama maazallah, o ana-babalar kendi "sokağa çıkamama saatleri"ni yanlış anlamışsa, sokaktan eve ceza makbuzuyla dönüyor.
Neymiş? "Salgınla mücadele"ymiş!
Salgın bahane, milyonlar, milyarlar şahane!..
Peki, salgınla mücadele konusunda hiçbir ciddi adım atamayan ve vatandaşı insafsız cezalarla muhatap eden hükümet ekonomik yıkım ile ilgili ne yapıyor?
Hiçbir şey!
Yanlış saatte sokakta gezen emekliye maaşının iki katı ceza kesen ve o parayı bütçeye aktaran hükümetin merkezi "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi", aynı bütçeden günde 11 milyon lira tüketmeyi sürdürüyor.
Yetmiyor, Kıbrıs'a beş uçak kaldırılıyor, cümbür cemaat "piknik" yapılıyor. Muhtemelen mönüde hâlâ envai çeşit egzotik meyveden ejderha nektarları da var.
Her seferinde bir benzin istasyonu yutan o konvoylar, her biri milyonluk o makam araçları…
Bunlar hep o "bütçe"den…
Bütçe, garibana kesilen vergilerden, cezalardan…
İşte böyle böyle yerin yedi kat dibine sürükleniyoruz…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish