Ali Yıldırım, 1986 yılından beri avukatlık yapmakta.
Aynı zamanda özellikle Alevilik ve sol hareketler üzerine araştırmaları ve kitapları ile biliniyor.
Bu alanlarda bugüne kadar yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunuyor.
Yıldırım, geçen günlerde Facebook'tan yaptığı paylaşımda açık öğretim üzerinden sürdürdüğü ilahiyat eğitimini bitirdiğini duyurdu.
Ve diplomasını 1990 yılında bir suikast sonucu yaşamını yitiren, dini konularda muhalif düşünceleriyle bilinen din adamı, yazar Turan Dursun ve yine farklı görüşleriyle bilinen eski imam Arif Tekin'e armağan ettiğini duyurdu.
Yıldırım, Alevi kamuoyu içerisinde tanınan bir isim.
Katıldığı programlarda ve kitaplarında Aleviliğin İslam dışında kendine özgü bir inanış olduğunu iddia ediyor.
Aleviliğin çıkışında Anadolu'da ilkçağlarda yaşamış halkların inanışlarından da etkili olduğunu öne sürüyor.
Muhalif görüşleriyle de bilinen Yıldırım ile ilahiyat fakültesi deneyimi üzerine konuştuk.
"İlahiyat serüvenim şüphe et ki sorusuna yanıt bulmak için başladı"
İlahiyat okuma fikri nasıl oluştu?
35 yıl önce hukuk fakültesini bitirdim. Uzun zamandır da Alevilik üstüne araştırıp düşünüp anlamaya çalışıyorum. Alevilik'te İslam'a dair var olan birtakım imajların ne anlama gelebileceği, gerçekliği konusu hep merakımı celp etti.
Bu nedenledir ki komşu bir inanç olan İslam gerçeğini amatörce değil de daha sistematik olarak anlamak istedim.
Benimki öğrenme merakı. Ve bunun temel düsturunun "şüphe et ki" bilesin, öğrenesin olduğuna inanıyorum.
Semavi inançlar bunun tam tersini söylerler, "şüphesiz ki", "şüphe etme ki" derler. Burada sorgulama değil inanma geçerlidir. Ama gerekli olan insan için körü körüne değil bilerek inanma olmalıdır.
İlahiyat serüvenim şüphe et ki sorusuna yanıt bulmak için başladı.
"Okuduğum bazı ayetleri, arkadaşlarla paylaştığımda önce bu inanmıyorlar"
İlahiyat okuma size ne kazandırdı?
Mesele gerçeği aramak. Mesele cehaletten arınmak. Dersleri takip ettikçe gördüm ki, yanı başımızdaki bir dinin tarihinden, ortaya çıkışından, oluşumundan, varoluş ve yayılışından, şahsiyetlerinin vasıflarından bilgi sahibi değiliz.
Aslında çevremdeki Alevi/Müslüman birçok arkadaş da -okullarda 10 yıla yakın zorunlu din dersi almış olsalar da- benden farklı değil. Ben çeşitli konularda okuduğum bazı ayetleri, hadisleri zaman zaman arkadaşlarla paylaştığımda önce bu inanmıyorlar. Ama artık bilgiye ulaşım çok kolay, Google yazıyorsunuz ve sözünü ettiğiniz cümleler hemen karşınıza çıkıyor, böyle yaptıklarında büyük şaşkınlıklar yaşadılar. Yani bilgi ortada, aramayı, neyi aradığını bilmen yeterli. Sözgelimi İslam'ın temel kaynaklarına, kapsamlı eserlerine internet ortamında ulaşmak mümkün.
Diğer yandan şunu gördüm ki ilahiyat eğitimi çok sorunlu, bu eğitim tamamen bir İslam ilahiyatı eğitimi ve tamamen inanmak üstüne bina edilmiş. Evren, insan, kutsal ilişkisi asla sorgulanmıyor. Varoluşlar, anlatılar ön kabul olarak alınıp onlar üzerinden sonuca gitmeye çalışılıyor ki bu da somut gerçeklikle bağı tümden ortadan kaldırıyor.
Şöyle yalın bir soru bile sorulmuyor, kutsal ne zaman ortaya çıktı? Bu kutsalın ortaya çıkış tarihi ile semavi dinlerin ortaya çıktığı zaman aralığını nasıl açıklamak lazım?
Sonuçta şunu gördüm ki insanın inanç dünyasında semavi dinler dünkü çocuk sayılır.
"Aleviler, solcular, İslam konusunda bilgisizler"
Sol ve Alevi kesim genelde ilahiyatlardan uzak durur. Onlara da ilahiyat okumalarını tavsiye eder misiniz?
Bir Alevi, hayata soldan bakan bir insan olarak şunu açıklıkla söylemem lazım: Aleviler ve solcular İslam konusunda bilgisizler. Ortaokul İmam Hatip öğrencisi kadar bile bilgi sahibi değiller.
Solcular halkımızın dinine saygılıyız türünden bir savunma ile kendilerini kurtarmaya çalıştılar. Dokunmadılar, o alanı bir tabu olarak gördüler. Kuşkusuz bunda egemen çevrelerin solu kitlelerin gözünden düşürmek için solcuların "Allahsız" olduğu yönündeki propagandasının da elbette etkisi söz konusu. Ama tarih ve sınıf perspektifinden konu bilimsel olarak ele alınabilirdi. Bir Hikmet Kıvılcımlı var bu konulara kafa yormuş.
"Aleviler, anlatıyı gerçek İslam olarak görüyorlar"
Alevilere gelince, onların durumu daha da vahim. İslam konusunda bilgi sahibi olmadıkları gibi kendi kafalarında kurguladıkları anlatıyı gerçek İslam olarak görüp, tarihsel İslam'ın yerine koymak gibi derin bir trajedi yaşıyorlar. Anlatıları gerçekten de kendi yazdıkları anlatı bu kadarla kalsa çok değerli ve anlamlı itiraf edeyim ben bu anlatılara sahipleniyorum. Ama iş o anlatıyı komşu inancın üzerine giydirmeye gelince çıkmaza giriliyor. Aleviler İslam gerçekliğini kavradıkça kendi yollarının bu inançla en küçük bir akrabalığının olmadığının bilincine varacaklardır. İki ara bir derde kalma gibi sanal bir yanılgıdan kurtulacaklardır.
"Canımı en yakan Turan Dursun'un katledilmesi olmuştur"
İlahiyat diplomanızı neden Turan Dursun ve Arif Tekin'e armağan ettiniz?
Turan Dursun benim hemşerim, o da Şarkışlalı, köylerimiz yakın sayılır. 1990'lı yıllarda işlenen siyasal cinayetlerde benim canımı en yakan, yüreğimi acıtan Turan Dursun'un katledilmesi olmuştur.
Turan Dursun dinin içinden gelen bir alim olarak dinin gerçekliğini asli kaynaklara dayanarak ortaya koymaya çalışmış, inançlı, inançsız, dine karşı kayıtsız insanların dahi ilgi odağı olarak din konusunun anlaşılıp kavranmasına hizmet ederek bir yol açıcı olmuştur.
Biz bugün onun konularına, ele aldığı sorunlara, kaynaklarına çok kolay ulaşabiliyor, değerlendirmeler yapabiliyoruz. Ama o elindeki çerağ (mum-kandil) ile bundan 30 yıl önce bu yolu aydınlatmış olmasa idi biz asla bulunduğumuz noktada olamayacaktık.
O sıradan insanın gündemine çok yalın bir dille, kaynaklarının sağlamlığı konusunda şüpheye yer bırakmayarak dinin gerçekliğini sokmuş, büyük bir sorgulama, anlama çabasında toplum yaratmıştır.
Yaşasaydı, tanışabilseydim, çok soracaklarım, yazmasını isteyeceğim çok konular olacaktı.
Dün diplomayı aldığımda ilk aklıma gelen bunu ona armağan etmek oldu.
© The Independentturkish