Anayasa Mahkemesi (AYM) ile ilgili olarak yaşanan tartışmalar yeni değildir. Özellikle 2012 yılından itibaren iktidarın, bireysel başvuruların kabul edilmesiyle birlikte rahatsız olmaya başladığı bilinmektedir.
Siyasetçi, yazar, gazeteci ve birçok akademisyen hakkında verdiği "hak ihlâli" kararları iktidarın eleştirilerine ve sert tepkilerine neden olmuştu.
"Milli beka" gerekçesiyle tesis edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için tehdit ve engel görülen kurumları tek tek dağıtarak, tahrip ederek keyfi uygulamaların önünü açan iktidarın, kendisini sınırlama yetkisini hala koruyan Anayasa Mahkemesi'ni, sistem önünde en büyük engel gördüğü açıktır.
Sistematik bir program gereği sıranın AYM'ne geldiği ve sırf bu amaçla Anayasa Mahkemesi'ni hedef seçtiğini düşünülebilir.
Kişisel olarak Anayasa Mahkemesi'nin ne hukukun ne de kendisinin itibarını gereği gibi koruduğunu düşünmüyorum, ancak mevcut kaos ortamında güvence olarak itibar edilebilecek tek kurum olduğunu da ifade etmek istiyorum.
İtibar kaybına uğramasına rağmen, kısmen de olsa ayakta kalan belki de tek kurum AYM'dir. Üyelerinin çoğunun iktidar tarafından atandığı ve sistem değişikliğinde İktidarın yanında yer aldığı halde, ne oldu da hedef haline getirildi?
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin İstanbul Milletvekili hakkında AYM'nin verdiği "hak ihlali" kararını tanımaması ve arkasından ışık polemiği yeni bir gündem konusu oldu.
Bir alt mahkemenin AYM kararını tanımamasını tartışmak yerine ışık polemiğinin yankı bulması gerçekten büyük bir hukuk utancı olsa gerek!
Çünkü hukuksuzluk AYM'nin lambalarının açık bırakılmasında değil, AYM kararlarının bir mahkeme tarafından tanınmamasındadır.
Anayasa Mahkemesi, yargı ve hukuk hiyerarşisinde en üst kurum olarak yer almaktadır. Kuruluşundan günümüze kadar birçok kararı tartışılmış ancak hiçbir dönemde bu kararlar yok hükmünde sayılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin kararları Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra bütün kurumları bağlar. Bir alt mahkemenin siyasal iktidar desteğinde bu kararları hükümsüz kabul etmesi, yüksek mahkemeyi tanımamak değil midir?
Ne yazık ki tartışmalar karşısında tarafını bir 'hukuk' manifestosuyla açıklaması gereken Anayasa Mahkemesi, üyesine sahip çıkmadığı gibi "hukuk ve demokrasiye" de sahip çıkmamış ve mevcut düzeni meşrulaştıracak bir anlayış sergilemiştir:
Anayasa Mahkemesi'nin herhangi bir üyesinin şahsi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar Anayasa Mahkemesi'nin kurumsal görüşünü yansıtmaz. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz 2016 gecesi yaptığı basın açıklamasında ifade ettiği gibi anayasal düzene karşı her türlü demokrasi dışı girişimi reddetmekte ve demokratik hukuk devletinin yanında durmaktadır.
Bu ifadeler, söz konusu saldırı ve eleştiriler için yeterli bir cevap olarak kabul edilebilir mi?
Bu mudur Anayasa Mahkemesinin "anayasal düzene karşı her türlü demokrasi dışı girişimi reddetmekte ve demokratik hukuk devletinin yanında durmaktadır" anlayış ve duruşu?
Bu açıklamayı yetersiz, eksik ve ürkek bulduğumu ifade etmeliyim. Bir AYM üyesinin yanan ışıklar için "hukukun görev başında olduğunu" ifade eden bir mesajının söz konusu tartışmaların nedeni değil, bir fırsat olarak kullanıldığı açıktır.
Her ne kadar mesajın "bir hata olduğu" ve bundan dolayı özür dilense de "mal bulmuş mağribi" misali bu mesaj tartışmaların odağına yerleştirilmiştir.
Ne yazık ki Anayasa Mahkemesi, iktidarın hukuka yönelik tehditleri ve keyfi uygulamaları karşısında gerekli tepkileri verememiş ve iktidarı cesaretlendirmiştir.
Muhalefetin de tartışmaların esas nedenini gözden kaçırarak iktidarla polemiğe girmiştir.
Oysa konunun ciddiyetinin farkında olanlar da oldu. AYM üyesi ve Başkanlığı döneminde bürokratik oligarşi ve vesayete karşı onurlu duruşuyla toplumsal takdir toplayan ve bir oy fazlasıyla AK Parti'nin kapatılmasını önleyerek demokrasiyi kesintiye uğramaktan alıkoyan Sayın Haşim Kılıç, gelişmelerden üzüntü duyduğunu, "Engin Yıldırım'ın attığı tweetten daha çok, yerel bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'nin kararını uygulamamasının aslında konuşulması gerektiğini" söyleyerek işin esasına dikkat çekmiş oldu.
Siyaset-devlet ve uluslararası tecrübesi dışında sağduyu siyasetinin en önemli şahsiyetlerinden birisi olarak bilinen 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül de, "AYM'yi bugün yerden yere vurmayı hayretle karşılıyorum" ifadesiyle gelişmeleri hayretle karşıladığını ve "AYM'nin üstünlüğü tartışma götürmez… Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre düzeltecek bir mahkemenin olması hükümetin de çıkarınadır. Anayasa Mahkemesi'nin itibarı hükümetin de Türkiye'nin de itibarıdır" açıklamasıyla Anayasa Mahkemesi'ne sahip çıkarak tarafını hukuk ve demokrasiden yana yapmış olması bir teselli oldu!
Gerçekten de AYM üyesinin mesajını bir tehdit ve tehlike işareti saymak hastalıklı bir ruh hali değilse, yeni bir gerilim için fırsata çevirmek amacından başka bir şey değildir.
Bu bağlamda Mahkemenin yanan ışıkları değil, iktidarın tavrı ve tepkisi tehlike ve tehdit içerdiği çok açıktır.
Hiç sönmemesi gereken bir ışık varsa o da hukuk ve adalet ışığı olmalıdır. Bu ülkede hukukun üstünlüğü ve adalet tesis edilmediği için "tek adam" egemenliğine dayalı ceberut bir yönetim tesis edilebilmiştir.
Bir süre önce MHP Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin "Anayasa Mahkemesi yeni hükümet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır" açıklamasından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu'nun aynı doğrultuda açıklama yapmaları bugüne işaret etmekteydi.
AYM'nin her karar için iktidardan izin almasını mı istiyorlar? İçişleri veya Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kurum gibi bakanlardan talimat alan bir yapıya mı dönüştürmek istiyorlar?
AYM kararlarını tanımayan bir iktidar, ışıkların yanmasını kendisine yönelik bir tehdit olarak algılıyor. Aydınlıktan kim neden korkar?
Aydınlıktan korkan bir iktidar ve siyaset karanlık tünelden çıkmak istemez. Etrafında olup bitenleri, yakın ve uzak tehlikeleri, başına gelecekleri bilmeden karanlıkta yol almayı daha emniyetli görür.
En küçük bir ışık dahi aydınlık belirtisi taşıdığı için kendisi için bir tehdit olarak algılar. Esas itibarıyla yaşananlar, siyaset ve iktidar açısından bu korkuları ifade etmektedir.
Korkunun ecele faydası yok! Anayasa Mahkemesi'nin yanan ışıklarından bu kadar korkan bir iktidar, demokratik siyasetin yakacağı bir MUM ışığı ile gitmesi hiç de zor olmayacaktır!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish