Avrupalı sömürgeci devletler, Kuzey Afrika topraklarını işgal ederken salt yeraltı ve yerüstü servetlerini yağmalamak ve insanlarını köle gibi çalıştırmakla kalmadılar; aynı zamanda onları etnik temizlik yoluyla imha da ettiler.
İşgalci sömürgecilerin vahşet uyguladıkları ve "lanetli topraklar" tanımı içinde yer alan bu ülkeler şöyle sıralanabilir: Cezayir, Libya, Tunus, Fas ve Moritanya.
Bunlar arasında Libya'yı ele almamızın iki önemli nedeni var:
İlki, İtalyan işgaline direnen Libya'nın efsane önderi Ömer Muhtar'ın idam edilişinin (15 Eylül 1931) 89'ncu yıl dönümüne rastlaması;
İkincisi ise Libya topraklarının, günümüz emperyalist süper devletleriyle Avrupalı yeni sömürgecilerin pay kapma çabasının savaş alanına dönüşmüş olmasıdır.
Bu ölümcül rekabette İtalya ve Türkiye'nin, başkent Trablus'taki Milli Mutabakat Hükümeti'ni tutmaları dikkat çekicidir.
Bahsedeceğim esas konu, İtalya diktatörü faşist Benito Mussolini'nin hem kendi ülkesinde hem de işgal ettiği topraklarda 100'den fazla toplama kampı inşa etmesidir.
1938 ve 1943 yılları arasında, başta Hırvatistan, Slovenya, Dalmaçya, Arnavutluk ve Libya olmak üzere kurulan Nazi taklidi bu kamplara konulan kurbanlar; siyasi muhalifler, savaş esirleri, Yahudiler, Romanlar, homoseksüeller ve diğer tutuklardan oluşuyordu.
İçlerinden bazıları, Alp Dağları'nın kuzey kesimlerindeki bölgelere imha edilmek üzere naklediliyor veya Alman Nazilerine teslim ediliyorlardı ki, bu da toplu ölüm ve esirlerin imhasıyla sonuçlanıyordu.
İtalya'daki en meşhur toplama kampı, Modena bölgesinin 20 kilometre kuzeyine düşen Fossoli idi.
1942'de Kuzey Afrika'daki (Birleşik Krallık/İngiltere, ABD, Fransa gibi) Müttefik Devletlerin savaş tutsakları için inşa edilen Fossoli, bir yıl sonra Alman Nazilerinin kontrolüne geçti.
İtalya vatandaşı olan (41 bin 300 kişi) veya başka devletin uyruğunda olmasına rağmen İtalya'da yaşayanlar (9 bin 800 kişi) arasından seçilen 650 kadar Yahudi, 22 Şubat 1944 tarihinde Naziler tarafından toplanıp vahşet ve soykırımla (Holocaust) özdeşleşen Auschwitz toplama kampındaki özel olarak yapılmış imha tesislerine götürüldüler.
Hayatta kalabilenlerden biri olan Primo Levi, "If This is a Man" adlı kitabında bu konuyu işlemektedir. 1
Genelde Yahudi soykırımından çokça bahsedilir; çünkü İsrail ile Yahudi lobisinin Batı medyası ile siyasi çevreleri üzerindeki etkisi görünenden ve sanılandan daha fazladır.
Buna karşılık, Romanlara, siyasi muhaliflere, özellikle sosyalist ve komünistlere ne oldukları hakkında ya bilgimiz yoktur yahut da sınırlıdır: Egemen Batı medyası, onları görmezlikten gelir.
Sadece onları değil, Kuzey Afrika ülkelerinde yaşayan halkların başlarına neler geldiği de pek gündeme getirilmez; getirilse bile ayrıntılara girilmez, üstünkörü bahsedilerek geçiştirilir.
Libya'daki toplama kamplarındakilerin başlarına gelen felaketler de yakınıp durduğumuz ilgisizlik ve duyarsızlığın en somut örneğidir.
Esasında bu kamplar sadece o dönemlerin İtalyan faşistlerinin değil, aynı zamanda Avrupalı sömürgecilerin de utanç defteridir, kara sayfasıdır.
Sömürgeci ve yayılmacı İtalya, 1911 yılından itibaren Libya macerasına atılmış; halk direnişinin önünü kesmek amacıyla toplama kampları inşa etmişti.
Bu siyaseti, Faşist Mussolini yönetimi devraldı ve 1930'ların ortalarına kadar devam ettirdi. Libya'da inşa edilen Nazi modeli toplama kamplarının çoğu ülkenin doğu kesiminde, Mısır ile sınırı olan topraklardadır.
İngilizlerin denetimi/işgali altındaki Mısır ve Sudan'a bitişik bölgelerde, sınırları kontrol etmek maksadıyla, 271 kilometre uzunluğunda dikenli tel hattı çekilmişti.
Bu sınır boyları 1940 yılında İtalya-Almanya'nın ilan edilen savaş nedeniyle İngiltere ile ölümüne çatıştıkları muharebe meydanıydı.
İtalyan işgalcilerinin esas olarak Senusi Tarikatı mensuplarının ikinci direniş mücadelesini (1923-1931) baltalamak ve engellemek amacıyla çektiği bu hat, "Dikenli Teller Hududu" adıyla meşhur olmuştu.
Yine de Libyalı direnişçiler, konumlandıkları Mısır'dan sızarak geliyor ve eylemlerini gerçekleştiriyorlardı.
Sömürgecilik döneminde ve İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalya'nın işgali altındaki Libya'da kurulan bazı kampların adları ve tutuklananların sayısı şöyleydi: Abyar (3 bin 123 kişi), Ayn El Ğazale (8 bin), Acedaba (Ecdebya: 10 bin), El Ağeyla (10 bin 900), Marsa Briqa (21 bin 117), El Maqrun (13 bin 50), Suluq (20 bin 123)… 2
Kamplardan beşinin kapasitesi oldukça büyüktü: Berses, Ayn El Ğazale, El Aqile, El Briqa, Talmesiyye, El Merc ve Suluq bunlardandı. 10 kadarı nispeten küçük kapsamlıydı.
Etrafı dikenli tellerle çevrili bu kamplar çölün kavurucu sıcağıyla insan kemiklerini sızlatan öldürücü soğuğuna karşı korunaksızdı. Yaklaşık 100 bin Libyalı zorla kamplara götürüldü.
Toplama kamplarının fiilen baş sorumluları, oradaki İtalyan birliklerinin birinci komutanı General Pitro Badoglio ile operasyonel yardımcısı Radolfo Graziani idiler.
El Cebel el Ahdar (Yeşildağ) bölgesinden Hacı Abdulnebi Abldulşafi El Saidi, 23 Ocak 2008 tarihinde kayda alınmış ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlatır:
Tehcir öncesinde yaşadığımız yurtluklar/mekânlar, İtalyanların emrindeki Habeşistanlı askerler tarafından yakılıp yıkılırdı. Bu tür yangınlar neticesinde göçerlerin deve ve küçükbaş hayvanları telef olurdu.
Toplama kamplarına yalın ayak olarak sürüklenen çöl bedevileri veya çeşitli mıntıkalardaki kabilelerin mensuplarında dayanacak hal kalmazdı. Her 25 kilometrede bir kez konaklama molası veriliyordu.
Onlarca kilometre ve günlerce süren bu sürgün yolculuğu sırasında kaçmaya çalışanlar anında kurşunlanırdı. Kamp içinde kurallara uymayanlar; kadın erkek, büyük küçük, yaşlı çocuk demeden kırbaçlanırdı. Sahile yakın bölgelerdeki kamplarda yasakları ihlal edenlerin çıplak bedenlerine tuzlu deniz suyu bolca dökülür ve kavurucu sıcağın altında öylece bekletilirlerdi.
Kamplardaki aşiret reislerinden, direniş saflarına katılan akrabalarının adlarını yazmaları istenirdi. Direnişçilerin akrabaları adeta rehin alınır; tespit edilen Libyalı direnişçinin gelip teslim olması için şantaj aracı olarak kullanırlardı. İsim vermeyenler cezalandırılırdı. Bu yüzden kamptan firar eden çok olmuştur. Bir keresinde 11 erkek birden kayıplara karışmıştı.
Omar Muhtar'ın tutuklanıp idam edilmesine kadar olan süre zarfında gerek tehcir gerekse kamplardaki hayat şartları berbattan öteydi. Bir ara İtalyan yetkililer, bazı aşiret reislerini direnişçilere karşı kullanmak maksadıyla, havuç kabilinden göstermelik iyileştirme yolları denediler. Amaç, bizleri bölüp korucu yapmaktı.
Beklenen olmayınca, eziyet ve işkence yeniden başladı. Omar Muhtar idam edilince, sıkı ve sert tedbirleri biraz gevşettiler. Mesela bizlere taşları balyozla parçalama işi veya yol inşaatı yaptırıyorlardı. Karşılığında ise sadece birkaç frank ödüyorlardı.
1934 yılında kampların bir kısmını kapattılar ve toplu tutuklama işine son verdiler. Aynı zamanda Libyalı bedevi kabilelerle uzlaşma yoluna başvurdular. Maksat, onları orduya alıp Eritre, Etiyopya (eski Habeşistan) ve Somali'de paralı asker olarak kullanmaktı. Bazı Bedeviler onların emrine girdiler. Can kaybı konusunda farklı rakamlar veriliyor. Tahminim şu ki: Toplam 70 bin kamp tutuklusunun yarısı hayatını kaybetmiştir. 3
Toplama kamplarından sağ çıkmayı başaran bir arkadaşımın annesi anlatırken not aldım, özetle şunları anlattı:
Ben, 13 yaşında henüz ergen bir kızdım. Birkaç yıl sonra kampta evlendim. Şartlar ve muamele çok kötüydü. Kampın nöbetçileri İtalya Ordusu'na alınmış Eritreli askerlerdi. En ufak bir kusurumuzda üzerimize ateş açma emri almışlardı. Ben, eşim ve kardeşim dışındaki bütün aile efradı kötü şartlardan ötürü can verdiler veya öldürüldüler. Günde ortalama 40 ölüm vakası yaşanıyordu; cesetler sahildeki kum çukurlara dolduruluyor ve üstleri kapatılıyordu. 4
En vahşi muamelenin yapıldığı kamplardan biri, başkent Trablus'a 280 kilometre uzaklıktaki El Aqile köyünde kurulmuş olanıydı. Köyden ötürü aynı isimle anılıyordu.
Günümüzde petrol dolum tesisleri ve limanıyla bilinen El Sidra Körfezi'nin güney kesimine düşen bu köy ile Körfez mıntıkası, İkinci Dünya Savaşı'nın çatışma alanıydı.
Özellikle Alman birlikleriyle İngilizlerin tank savaşlarına sahne oluyordu.
Hitler'in generali Rommel'in başrolü oynadığı bu çatışmaların ceremesini Libyalı kabileler çekiyordu. Libyalı direnişçilere yardım ve yataklık etmenin cezası, toplama kamplarında envai çeşit eziyet, işkence, ölüm, açlık ve hastalığa maruz kalmaktı.
1970'li ve 1980'li yıllarda şansı yaver gidip de kamplardan mucize kabilinden sağ çıkanlar, Kaddafi yönetimi tarafından bir araya getirildiler; maruz kaldıkları işkence ve ölümler, onların tanıklıklarıyla belgelendi.
Anlatılanlar özetle şöyleydi:
Direnişçilerle irtibatı olan herkes anında infaz veya idam ediliyor; günde üç kez tekrarlanan sayıma geç kalan, kırbaçlanıyordu. Kurallara uymayanlar ve İtalyan yönetimi aleyhinde konuşanlara da benzer cezalar veriliyordu.
Toplama kampındaki tutsaklar taş kırma, gemi yüklerinin boşaltılması veya yüklenmesi, çöl kumlarının yer değiştirmesi sonucu oluşan kumlu tepeciklerin düzleştirilmesi, at ahırlarının temizlenmesi ve gübrelerle çöplerin taşınması gibi angarya işlerde çalıştırılıyorlardı.
En büyük angarya ise El Aqile yakınından geçecek olan sahil yolunun kazma ve kürekle yapılmasıydı. Çöl sıcağı veya soğuğunda yarım gün çalışmanın karşılığı bir avuç arpa veya bir dilim ekmekti. Çalışma sırasında bayılanlar, kasıtlı bayıldın bahanesiyle kırbaçlanıyorlardı.
Onca angarya ile meşakkatli işlere yiyecek eksikliği ve bakımsızlık da eklenince kamptaki kabile insanı arasında verem, felç, körleşme ve benzeri kronik hastalıklar baş gösteriyor; günde ortalama 50 kişi ölüyordu. Tek tek mezara defnetmek yerine kumlu arazide toplu mezarların çukurlarına ölü bedenler atılıyordu. Böylece kamptaki toplam 30 bin kişinin 18 ile 20 bini telef olup gitmişti.
Libyalı araştırmacı İsmail El Fellah, 'yaşananların El Aqile kampındakilerle sınırlı olmadığını; tersine, Bingazi ile Sirte'nin batısı arasındaki arazilerde çok sayıda toplama, aslında ölüm kampları kurulmuş olduğunu' söylüyor.
Ona göre; bu İtalyan işgalcilerinin imha planının bir parçasıydı. Çünkü onlar açısından asıl mesele, Libyalı direnişçilerin destek ve imdat kanallarını tümüyle keserek, onları teslim olmaya zorlamaktı.
Kaddafi devrindeki resmi verilere göre; toplama kampındakilerin sayısı 500 bin kadardı ve bunların 130 bini bir şekilde imha edilmiş veya açlık-verem gibi nedenlerle hayatını kaybetmişti.
Efsane direniş önderi Ömer Muhtar'ın aşireti El Menfe, bu insanlık trajedisini, şiir diline dökerek Libya lehçesiyle kamuoyuna duyurmuş; "Me bi marad ğeyr El Aqile" yani "Akile kampında olmaktan başka bir hastalığım yoktur" demişti. 5
İtalyan resmi rakamlarına göre; 1930'ların başlarında toplama kamplarına konulan birçok kabile nüfusundan 60 bin kişi katledilmiş; 20 bin kişi Mısır'a göçmüştür.
Bu nedenle 1920'de Briqa nüfusu 225 bin iken, 1931'de bu sayı 142 bine düşmüştür. Briqa'da yaşayan canlı tanık Salim Umran Bu Eşbur; "Kamptakilerden çoğunun idam edilme, kurşuna dizilme, hastalık ve açlıktan kırılıp gitme nedeniyle ortadan kalktığını" söylüyor. 6
Bu dönemde küçümsenemeyecek sayıda insan öldü. Bir veriye göre en az 80 bin kişi, çatışma yahut kıtlık/açlık nedeniyle hayatını kaybetti. Bu sayı, o tarihteki Doğu Libya nüfusunun üçte birine denk düşüyordu.
Demokrat ve nesnel tarih yazarlığıyla bilinen İsrailli İlan Pappé, "1928-1932 yılları arasında İtalyan askerlerinin Bedevilerin yarısını katlettiğini" açıkça belirtiyor.
İtalyan tarihçi Emilio Gentile ise, "Libyalıların direnişini bastırma operasyonları sırasında İtalyan birlikleri tarafından katledilen 50 bin insandan" söz ediyor. 7
Dr. Todesky, 1931'de İtalyan Ordusu Sağlık Dairesi Müdürü olarak çalışıyordu. Kitabında yazdıklarına bakılırsa;
Mayıs ve Eylül 1930 tarihleri arasında 80 bin Libyalı, yurtlarından yuvalarından çıkarılarak toplama kamplarına götürüldü. Kamp içindeki kıl çadırlarda yaşamaya mahkûm edilen Libyalıların yüzde 55'i çölün öldürücü soğuğunda can verdi.
Bütün bu gerçekler karşısında, dönemin İtalyan Başbakanı fanatik muhafazakar Silvio Berlusconi, "Toplama kamplarına götürülenlerin aslında ceza ve imha maksadıyla değil, tatile gönderilmek gayesiyle yurtlarından alındıklarını" iddia etti.
Bu skandalın üstü örtülemeyince, Libya eski lideri Muammer Kaddafi ile Berlusconi arasında 30 Ağustos 2008 tarihinde bir anlaşma imzalandı.
İtalya, bu toplu kırımdan ötürü özür diledi. Ayrıca İtalya, anlaşma gereğince, Libya'yı işgal etmenin tazminatı olarak 5 milyar dolar ödeyecekti.
Anlaşma, 6 Şubat 2009'da onaylandı ve 2 Mart'ta Berlusconi'nin Libya ziyareti sırasında hayata geçti. 8
Meraklısına birkaç not: Sovyet Birliği'nin kurucu lideri Lenin ile Vietnam Ulusal Kurtuluş mücadelesinin önderi Ho Şi Minh, sömürgeciliğe karşı mücadelede Ömer Muhtar'dan övgüyle bahsetmişler.
Ömer Muhtar hakkında idam cezası kararını veren Faşist İtalyan Generali Radolfo Graziani, hatıra defterine şunu yazmıştır:
İdamdan bir gün önce, 14 Eylül 1931'de, onu prangalı haliyle büroma getirtip sordum: 'Bize direnmekle ne yapmak istiyordunuz?'
Ö. Muhtar yanıtladı: 'Sizin defolup gitmenizi! Çünkü gelip topraklarımızı gasp ettiniz. Biz, savaş istemedik. Bu savaşı, siz bize dayattınız!'
Graziani: 'Arkadaşlarına çağrı yap, silah bıraksınlar.'
Ö. Muhtar: 'Biz, yemin billah edip kavl u karar eyledik: Vatan kurtulmadıkça, ölüm var ama silah bırakmak yok!
Faşist General, Ömer Muhtar'ı zindana gönderirken defterine şöyle bir not düşmüş:
Öylesine vakarlıydı ki, sanki alnında nur halesi vardı. Bu vakarını görünce dudaklarım titredi, nutkum tutuldu ve Muhtar'a bir türlü cevap veremedim. Oysa Libya'daki çatışmalarda gösterdiğim kahramanlıktan dolayı bana Çöl Aslanı lakabı takılmıştı.
Böylesine başı dik ve onurlu direniş önderi Ömer Muhtar, tutuklanmasından önceki aylardan birinde, arkadaşlarıyla dar bir vadiden geçerken, önlerini bir erkek aslan kesmişti; kükreyerek bize yol vermiyordu.
Vadi geçidinin diğer yolu ise vurguncu eşkıyalar tarafından tutulmuştu. Zayıf bir deveyi aslana yem edip kurtulmayı öneren arkadaşlarına, 'Bu et bizim direnişçilere lazım' diyerek, hızla aslana yaklaşıp onu bir vuruşta öldürmüştü.
Bu olayı, çeşitli sohbetlerde ballandıra ballandıra anlatan yoldaşlarına kızarak şöyle demişti:
'Sanki ava merakımdan ötürü aslanı öldürmüşüm gibi anlatıyorsunuz; doğru değil. O da bir can. Öldürmeyi asla istemezdim. Lakin hayat bize ya o, ya biz ve bizim lojistik desteğimizi bekleyenler seçeneğini dayattı. Mecburen katlettim hayvanı. Hepiniz bilirsiniz ki evcil veya yabani olsun, hayvanları çok severim. Onlar da hayatın bir parçasıdırlar.'
Kaynakça:
- World Munemonts Fund, World War II Concentration Camps in İtaly; Centro Primo Levi Online Monthly, The Fascist Concentration Camp, November 2015.
- Michael R. Ebner-Geoff Simons, Ordinary Violence in Mussolini's Italy, New York, USA: Cambridge University Press, 2011. P. 261; Wikipedia, "List of Italian concentration Camps" ve Wikipedia Arapça, aynı madde.
- Italian concentration camps in Cyrenaica- برقة وطني sitesi- معتقلات الفاشية في برق-3 Şubat 2012
- Aynı site yayını.
- Independent Arabia معتقل العقيلة "الهولوكوست الإيطالي المنسي" في الصحراء الليبية- 19 Temmuz 2020
- Facebook- صفحات سوداء في تاريخ ليبيا
- Baldinetti, Anna (2014). The Origins of the Libyan Nation: Colonial Legacy, Exile and the Emergence of a New Nation-State. Routledge. p. 48. ISBN 9781135245023; Ilan Pappé, The Modern Middle East. Routledge, 2005, ISBN 0-415-21409-2, p. 26; "Un patriota della Cirenaica". retedue.rsi.ch. 1 March 2011. Archived from the original on 11 May 2011. Retrieved 24 March 2011.
- Wikipedia İngilizce, "Italian concentration camps in Libya" ve "List of Italian concentration camps" maddeleri.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish