Bugün ortalama yaşı lise çağlarını gösteren ve hafızası yerinde olan herhangi bir insana sorarsanız, size, insanlık dramına dair anlatacağı bir hikayesi mutlaka vardır.
Şimdiden başlayıp geriye doğru gidebildiğimiz kadarıyla; tarihin, coğrafyanın, sanatın, edebiyatın, mimarinin binyıllardır hafızalarda canlı tuttuğu hikayelerdir bunlar.
Her birinin sahnesi farklı, rolleri farklı ancak öznesi aynıdır.
Yeryüzü sahnesinde tiyatro gösterileri devam ediyor.
Bir makalede okumuştum. Bilinen insanlık tarihinden başlayarak günümüze kadar savaşsız geçen zaman süresi sadece 250 yıldır diye.
Çok kolay doğrulanabilir bir saptamadır aslında. 100 yaşındaki bir insana sorun veya 20 yaşındaki bir insana sorun aynı oranı elde edersiniz.
Asr’a yemin olsun ki insanlar hüsrandadır.
(Asr Suresi 1-3.ayetler)
İnsanlık tarihi, bu hükmü doğrulamak için elinden gelen her çabayı(!) göstermiştir sanki. Antik çağlardan klasik çağlara, oradan modern çağa geldiğimizde hep aynı senaryoları yaşadı insanlık. Tarih, bu hikayelerin toplamıdır.
Yeryüzü, insanların evcilik oynama sahnesidir. Maalesef ki bu oyun çocuk safiyetiyle oynanmadı/oynanmıyor.
İnsanların kanıyla, sömürüyle, gaspla yükseltilen medeniyetler, hep insanlığın mutluluğu, refahı vaadiyle yazıldı çizildi.
Dünyada, dönem dönem rüzgarlar eser. Bu, kimi zaman Batı lehine, kimi zaman Doğu lehine esti. Rüzgarı arkasına alan ezdi geçti.
Sistemler, yasalar, tüzükler, ideolojiler, siyasî doktrinler; operasyonlar, manevralar, işgaller, katliamlar hep dünyayı cennete dönüştürmenin çabaları (!) olarak lanse edildi.
Dünyayı kutuplaştıran, kutuplar arasında kuledekiler ve kuleyi omuzlarında taşıyanlar olarak bölüştüren senaristler kendi cennetlerinde rol dağıtmaya devam ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çok eskilere gitmeye de gerek yok ancak günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce inşa edilen Babil Kulesi nasıl ki insanların omuzları üzerinde yükseltilmişse; günümüzde de insanlığın omuzlarında farklı kuleler inşa ediliyor.
İnsanın nefes aldığı her yer ve zamanda senaryo değişmemekle birlikte son 300 yıldır Batılı senaristler sahneye çok hakim. Dünyanın her köşesine kendi yöntem ve güçleriyle ayar veriyorlar.
Milyonlarca Afrikalının canı karşılığında beyazların ülkesinde yükselen kuleler, Doğu denizinin kıyısındaki Özgürlük Heykeli’yle temize çekildi.
Kendisinden olmayana insanlık evrimini tamamlayamamış canlı muamelesi yapan bu medeniyetfuruşlar, her savaşı, işgali, gaspı, katliamı, sizi insanlaştırmak için çabalıyoruz, gerekçesiyle yapıyorlar.
Çin’den tutun Kuzeybatı Afrika’ya kadar, oradan Balkanlara aynı düzenbazlığı görürsünüz.
Elbette ki hep borusunu öttüreni şikayet edecek değiliz. Bu, bir şeyi de değiştirmez. Banyodaki sabundan ayağımız kayar, düşeriz. Bunun için de komplo diyemeyiz. Ev sahibinin yapacaklar listesi ayrı bir yazının konusu…
Doğu-Batı arasındaki makasın iyice açıldığı bu çağda insanî olanın değer kazandığı asla söylenemez. Adına çağdaş, modern ne derseniz deyin realite hepimizin gözleri önünde.
Batı’nın bir projeksiyon gibi bütün dünyayı aydınlatma görevini üstlenmesi, diğer bütün toplumları bu ışığa (!) mahkum etmiştir.
Rönesans’tan bu yana devam edegelen insan hayatına dair her yöntem ve ideoloji bir kurtuluş reçetesi olarak sunuldu.
Ancak hiçbir “düşünce, sistem, izm” insanlığa mutluluğu veremedi. Son model demokrasiler gerçeği örtebilmek için sadece bir kılıftı.
Ne diyordu Albert Camus:
Biz, ideolojiler, hem de toptancı ideolojiler çağındayız. Bu ideolojiler, kendilerine, dar kafalarına, budalaca mantıklarına o kadar güveniyorlar ki, dünyanın esenliğini yalnız kendilerinin başa geçmesine ve başkalarının boyun eğmesine bağlı görüyorlar.
İnsanlığın içinde bulunduğu kaos, yeni değildir ama bu bir kader de değildir. Bir tarafta derin ama biçare Doğu, diğer tarafta güçlü ama yüzeysel Batı.
“Asr’a yemin olsun ki insanlar hüsrandadır” hükmünün devamında istisnalar olsa da bu istisna kaideyi doğrulamak içindir. Çünkü bu dünyada 'iyi'ler her zaman hep azınlıkta kalmıştır.
Matta İncili’nde şöyle bir söz geçer:
Skandalın (kepazeliğin, fitnenin, rezaletin) ortaya çıkması zarûridir. Ama bu rezaleti ortaya çıkarmakta vesile olan kimseye yazıklar olsun.
Evet, Batı merkezci tarih anlayışına göre insanlık, karanlık çağdan altın çağa doğru ilerliyor. Oysa aksi de iddia edilebilir.
Bir diğer yazımızda…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish