Erdoğanizm/ler

Rıfat Özcan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

AK Parti, ülkeyi 18 yıldır yönetiyor ve yönettiği yıllar boyunca en etkin ve ön plana çıkan isim kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan.

Onun tarz-ı siyasetini anlamak için birçok çalışma yapıldı. Ben de bu çalışmalara bir katkı olması dileğiyle, “siyaset makinesi” olarak da anılan bu liderin politika tarzını anlamayı deneyeceğim.

18 yıllık iktidarın 2028’e kadar devam etme ihtimali de düşük değildir. Erdoğan’ın bir dönem daha seçilme ihtimali her şeye rağmen hala gözardı edilemez.

Erdoğanizm ile De Gaullizm karşılaştırması yaptığım bir diğer yazımda, yedi noktada ortaklıklar tespit etmiştim. Tespit ettiğim benzerlikler, Erdoğan siyasetinin mutlak değişmezleri değildir. 

Bu yazıda da, 18 yılda inşa edilmiş Erdoğan kültünü ele almaya ve değişim noktalarını tespit etmeye çalışacağım.

Dikkat çekmek istediğim ilk nokta, 1980 sonrası oluşan ve kendini sağ, sol ya da liberal olarak tanımlayan isimlerin ortak katkıyla oluşturduğu post-Kemalist literatür ile oluşması beklenen bir post-Erdoğan literatürünün muhtemel benzerlikleridir.

Post-Kemalist literatürde tüm sorunların anası ve her şeyin ilk nedeni olarak karşımıza Kemalizm çıkıyorken, Erdoğan iktidarından sonraki dönemde oluşacak yeni literatürde de, tüm sorunların olmasa da önemli bir kısmının nedeninin “Erdoğanizm” olarak gösterileceğini öngörebiliriz.

Dolayısıyla yeni bir entelektüel savaşın eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum.


Özellikle iktidara kısa ya da uzun dönemde destek vermiş muhafazakarların, liberallerin ve İslamcıların buna hazırlıklı olması gerektiği kanısındayım.

Çünkü ülkenin yeni bir fikir mücadelesinin eşiğinde olduğunu görebiliyoruz. Özellikle muhafazakar camia için iktidarda tüketilen fikir mücadelesi, yeniden filizlenmek zorundadır.

AK Parti’nin temsil ettiği siyasi kimlik, özellikle 80 sonrası filizlenen ve giderek güçlenen bir fikir mücadelesiyle oluşmuştur.

O yıllardaki entelektüel üretim, bin yılın başında partiyi iktidara taşımıştır. Görünen o ki, AK Parti yeni bir söylem ortaya koymak istese de, artık iktidar gücünden başka bir vurgu yapmakta güçlük çekmektedir. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 AK Parti’nin iktidar yıllarında, özellikle 2010’dan sonra muhalefet kanadında da bir fikir mücadelesinin filizlendiğini görüyoruz. 

Siyasi alanda farklı kesimlere açılmaya çalışarak en azından değişmek için çabaladığını gösteren CHP, 2010’ların sonuna doğru bu çabasının meyvelerini alabildi.

2020 yılında Türkiye siyasetine baktığımızda; CHP kendi dönüşümünü yaşarken, HDP kitlesini genişletmiş ve daha merkezi bir rol oynamaya başlamıştır.

Milliyetçiler ikiye bölünmüş ve son olarak da AK Parti “ikiz doğurmuştur”

 
Rustow, Türkiye modernleşmesini ele alırken rahatlama ve kasılma dönemlerinden bahseder. Sürekli olarak bu döngünün tekrar ettiğini ve açılma-kapanma dönemlerinin yaşandığını kaydeder.

Erdoğan dönemi, hem rahatlama hem de kasılma dönemlerini tecrübe etmiştir.. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda, Rustow’un vurguladığı bu döngünün sürekli tecrübe edildiğini görüyoruz.

 
Tam burada, ikinci önemli noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Üzerinde düşünmeyi gerekli gördüğüm diğer nokta, 18 yıllık bir iktidar boyunca sadece bir Erdoğan’dan ve bir AK Parti’den bahsedemeyeceğimizdir.

Türkiye siyaseti için oldukça uzun bir iktidar süresince, partiyi içkin hale getirmiş olan “Erdoğanlar”ın ve bunların da bir araya gelmesiyle oluşan Erdoğanizm/ler’in söz konusu olduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla, birden çok “Erdoğanizm”in varlığından söz edebiliriz. AK Parti iktidarındaki rahatlama ve kasılma dönemleri, farklı “Erdoğanizmler” ortaya çıkarmıştır.

 
AK Parti dönemini şu üç başlıkta sınıflandırabiliriz:

  1. 2002- 2011 Muhafazakar-Liberal dönem
  2. 2011-15 Ara Dönem (Bir önceki dönem politikaları ile bir sonraki dönem politikaları arasında kalmışlık durumu)
  3. 2015-20: Devletçi, İslamcı, Milliyetçi dönem


Ara dönem

2011-15 arasında, hem bir önceki dönemin izlerini hem de sonraki dönemin izlerini görebilmek mümkündür. Bu döneme damgasını vurmuş olabilecek en önemli gelişme, elbette Gezi Parkı olaylarıdır.

Bu olaylar, iktidar üzerinde varoluşsal bir kriz yaratmış ve savunma pozisyonuna geçerek giderek daha da sağ bir siyaset izlemeye yönelmiştir.

Gezi Parkı olayları yaşanmasaydı, önceki dönem politikalarının devam edebileceğini ve farklı bir 2015-20 dönemi yaşayabileceğimizi göz önüne aldığımızda, bu dönemin AK Parti iktidarının en önemli dönem olduğunu söyleyebiliriz.

Her şeye rağmen, 2005’te Erdoğan’ın “Kürt sorunu vardır” söylemiyle başlayan “açılım süreci” paradigması bu dönemde “çözüm süreci”ne evrilmiş, ancak başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
 

2011 -15.jpg
Fotoğraf: Twitter


Gezi Parkı olaylarının ardından gelişen 17-25 Aralık operasyonları ve hendek süreci ile partiyi daha da savunma pozisyonuna çeken Erdoğan, iktidarını korumak için de çeşitli adımlar atmaya yönelmiştir.

Eski ittifakları bozulan AK Parti de, devlet içi ve devlet dışı bazı yeni aktörlerle işbirliğine girmiştir.

Tüm bu gelişmeler ışığında AK Parti iktidarının en önemli dönemi olduğunu düşündüğüm bu dönem, belki de en önemli yılı büyük kırılmanın yaşandığı 2013 yılıdır:

Çözüm sürecinin ile geri çekilmelerin başlangıcında patlak veren Gezi Parkı olayları IMF ile borcun bitirilmesi, Arap Baharı sürecinin belki de en kritik ülkesi olan Mısır’da darbe olması ve 17-25 Aralık olayları. 

Bu olaylar ışığında, hem AK Parti iktidarının en uzun yılı olmaya aday, hem de bu dönemin tam ortasındaki en kritik yıl sayılabilecek 2013’ün, partinin paradigmasında da kritik dönüşümler yaşatan bir yıl olduğunu görüyoruz.

2015 yılına damgasını vuran hendek süreci sonrası ise,gidişatın tamamen değiştiğini görmekteyiz.


2002-11: AK Parti’nin liberal muhafazakar yılları 

AK Parti iktidarının ilk iki seçim dönemi, mevcut rejimle mücadele ile geçmiştir. İktidarını tam sağlayıp muktedir olamadığı yıllardı.

İktidar olup muktedir olamamakla geçen bu yıllarda parti, demokratikleşme ve dönüşüm adımları atarak hem meşruiyet alanını genişletmeye çalışıyor, hem de kurulu düzeni geriletmeyi amaçlıyordu.
 


2010-11 sonrası belli noktalarda gücün yönü değişti ve tüm aktörler yeniden pozisyonlarını aldılar. CHP, AK Parti ve o günkü adıyla “cemaat” yapısı ile iktidar mücadelesine girerken; kendisi muhalefette olsa bile düşünce yapısı iktidarı çevreliyordu.

Ancak bu noktadan sonra, CHP için de değişimin başladığını, halka yöneliş politikalarıyla görmekteyiz.

Bu yıllarda AB ile yoğun ilişkiler geliştiren AK Parti, askerin gücünü sınırlandırmak için de yoğun bir çaba harcıyordu.
 

Eski Şansölye Gerhard Schröder ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AFP.jpg
Eski Şansölye Gerhard Schröder ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan / Fotoğraf: AFP


Hukuki alanda kendini daha güvende hissedecek ve paradigma değiştirecek 12 Eylül referandumunu yapacak; aynı zamanda medya alanında kendisine en yoğun muhalefet odaklarından biri olan Doğan Medya ile boy ölçüşebilecek bir medya desteğine kavuşacaktır.

Bu dönemin, AK Parti’nin mevcut rejimle savaşarak iktidarını kurma dönemi olduğunu söyleyebiliriz.

Bu dönemim sembolik olarak bitişini ise dönemin İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, liberal kesim ile ittifakın son bulduğunu ilan etmesiydi.

Buna benzer şekilde 1954 seçimlerinde kazanılan büyük zafer sonrası Celal Bayar da “ince demokrasiye paydos” demişti.
 

 
2015-20: Devletçi, Milliyetçi, İslamcı Erdoğanizmler

Bu sürecin en kritik noktası, ülkede önemli bir kesimin meclise girmesini önemsediği HDP’nin 7 Haziran seçimleri sonrası tutumu ve hendek sürecinin başlamasıdır.

Tam bu noktada, çözüm süreci bitmiş ve MHP ile ilk yakınlıklar da kurulmuş oluyordu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ise, bu yakınlık sadece partiler arası değil, devlet içi bir iktidar dağıtımına kadar uzanacaktır. 

Bu dönemde hendek eylemleri, DAİŞ ve PKK saldırıları, 15 Temmuz gibi güvenlik vakaları halkı da, AK Parti’yi de milliyetçileştirmiş ve daha da İslamcılaştırmıştır. AK Parti ayrıca daha devletçi bir pozisyon almıştır.
 

2015-20 1.fotoğraf.jpg
Fotoğraf: AA


Erdoğan’ın ve AK Parti’nin, başta yola çıkarken bu noktaya ulaşmayı istedikleri ya da hedeflerinin burası olduğunu söyleyemesek de, süreç içinde yaşananların Erdoğan’ı ve partiyi bu noktaya getirdiği söylenebilir.

Kritik 2013 yılı sonrası ve 2015’te çözüm sürecinin de çökmesiyle, AK Parti’nin liberal-muhafazakar damarı zaman içinde törpülenmiştir.

Öyle ki, liberal tutumlara düşmanca tavırlar bile takınılmıştır. Liberal söylemler hem parti içinde hem de medyada mahkum edilmeye çalışılmıştır. 


Erdoğan dışında Süleyman Soylu, hem  ara dönemin hem de son dönemin vücut bulmuş halidir diyebiliriz.

2015 öncesi her türlü liberal tutumdan yana tavır alan, çözüm süreci paradigmasını destekleyen bir siyasetçi iken, 2016 darbe girişimi sonrası başlayan içişleri bakanlığı ile son dönemin tüm söylemlerinin ana taşıyıcılarından olmuştur.
 

2015-20  2.fotoğrfa.jpg
Fotoğraf: AA


Nasıl ki post-Kemalist literatür tüm sorunların kökenini Cumhuriyet döneminde arıyorsa, yukarıda da vurguladığım gibi, post-Erdoğan dönemi de yakın sorunların önemli bir kısmının ana kaynağı olarak lanse edilecektir.

AK Parti’nin yukarıda bahsettiğimiz ilk iki döneminin bu tartışmaların temel referansı olacağını öngöremesek de, özellikle 2015-2020 arasındaki son dönemin yoğun tartışmalara zemin olacağını düşünebiliriz.

Ayrıca bu yıllar arasında AK Parti’nin başarısının ya da başarısızlıklarının, aynı zamanda MHP’nin başarı ve başarısızlıkları olarak kayıtlara geçmesi gerektiğini kaydedebiliriz. Zira iktidar ortaklığı, ortak sorumluluk gerektirir.


Sonuç olarak, Erdoğan’ı destekleyenlerin de eleştirenlerin de temel yanılsamalarından biri, 18 yılda tek bir Erdoğan’ın ve tek bir AK Parti’nin var olduğunu düşünüyor olmalarıdır.

Farklı “Erdoğanizmler” söz konusu olduğu için, bir önceki dönemdeki Erdoğan’ın söylemi ile bir sonraki dönemi eleştirmek Erdoğan için bir anlam ifade etmeyebiliyor.

Zira aynı bakış açısına sahip bir Erdoğan yok karşımızda. Söz gelimi İstanbul Sözleşmesi’nin baş aktörü olan Erdoğan, bugün onun kaldırılmasının tartışılmasına zemin hazırlıyor ya da “çözüm süreci” paradigmasının tam tersi adımlar atabiliyor.

Bu liste fazlasıyla uzatılabilir. İlk dönemdeki kazanımlar,son dönemdeki politikalarla bir bir kaybedilme ihtimali ile karşı karşıya.

Dahası muhafazakar kesim olası iktidar değişiminde bazı kazanımlarını da kaybedebileceklerinin korkusu içinde.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU