Kavramsal bir bakış bağlamında; Erdoğanizm ve De Gaullizm

Rıfat Özcan Independent Türkçe için yazdı

Bu yazıda, Fransız devlet adamı Charles de Gaulle ve Türkiye Cumhuriyeti’nin son çeyrek asırlık döneminin en önemli figürü olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın politik düzlemdeki ortak noktalarını, incelemeye çalışacağım.

Bu yazıda iki devlet adamı değil, iki “devlet adam” konu edilecektir.

Öncelikle daha az tanıdığımız isim olan De Gaulle’ün hayatından ve yapıp ettiklerinden bahsetmek istiyorum. 1
 

Charles de Gaulle.jpg
Charles de Gaulle / Fotoğraf: Wikipedia


Fransız ordusunda general olan De Gaulle, özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde ön plana çıktı ve bir kurtarıcı olarak görüldü.

Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düşmüş; ancak İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’yı Naziler işgal ederken İngiltere’ye kaçmayı başarabilmiş ve “gölge hükümet” kurarak “Özgür Fransa” hareketini başlatabilmiştir.
 

De Gaulle- BBC Radyosu-1940.jpg
De Gaulle, BBC Radyosu,1940


Bu dönemde 18 Haziran 1940’da BBC’ye verdiği ünlü demecinde, savaşın bitmediğini, mücadeleye devam edilmesi gerektiğini vurguluyordu.  

De Gaulle, İkinci Dünya Savaşı döneminde Özgür Fransa kuvvetlerinin başına geçer ve sonrasında karargahını da Cezayir’e taşır.

Fransa’nın 1944’te Nazi işgalinden kurtarılmasından sonra da, başbakanlık görevine gelir.

1946 yılında kurulmuş olan 4. Cumhuriyet’in devlet başkanına yeterli yetkileri vermediğini söyleyerek yönetimden uzaklaşır ve 1947’de kendi partisini kurup başarısız olunca, 1953’te siyasetten çekilir.

Siyasetten çekilmesinden sonraki dönemde ise, Fransa etkisinde olan ülkeleri 4 yıl boyunca ziyarete başlar.

1946–58 yılları arasında 4. Cumhuriyet yönetimi Fransa’da yürürlüğe girer.
 


Patlak veren Cezayir sorunu, sömürgelerin bağımsızlık istekleri ve 4. Cumhuriyet dönemindeki istikrarsızlıklar, yeni bir anayasa yapımını gerektirmiştir.

De Gaulle, kendisine tüm imkanlar sağlanacağı sözünü alarak, bunalımlı yılların ardından 1958 yılında Fransa’nın başına geçmiştir ve bugün 5. Cumhuriyet olarak bildiğimiz dönem de böylece başlamış olur.

De Gaulle, yeni bir anayasa yapmış, yeni bir sistem olarak yarı başkanlık sistemini yürürlüğe koymuştur. 

İlber Ortaylı, söz konusu sistemi şu sözlerle tarif eder:

Başkanlık otoritesini hukukçuların zarif metni değil ancak General de Gaulle’ün kuvvetli kişiliği sağlamıştır.


Yine sistemle ilgili bir başka görüşte 5. Cumhuriyet süreci şu şekilde tarif edilir: 

Bu uygulama Fransa’nın 1950'lerde kaybetmeye başladığı sömürgelerinin oluşturduğu küçülme döneminden de etkilenen siyasal bunalımın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Dördüncü Cumhuriyet’in istikrarsız hükümetlerinin ve güçlü fakat çok partili yasama organının Fransa’nın yönetilmesini zorlaştırdığı düşüncesiyle hareket ederek, bir ulusal askeri kahraman olan General Charles de Gaulle’ün liderliğinde istikrarlı hükümet uygulamasını yerleştirmek üzere yarı-başkanlık rejimi kurulmuştur

(Hayward, 1983: 14–17; Pickles, 1962)


Yapılan referandum sonucunda, yüzde 78 oranında eve oyu çıkarak anayasaya ve dolayısıyla De Gaulle’e büyük halk desteği sağlanmıştır. Bu da yürütmenin daha etkin olduğu bir sistemi devreye sokmuştur.

1965 seçimlerine gelindiğinde, De Gaulle, 1981-95 arasında cumhurbaşkanı olacak olan sol aday Mitterand ile yarışır ve yüzde 55 ile bu seçimi de kazanır.

De Gaulle’ün  geri gelişine halkın verdiği tepkiler kaynaklarda/kayıtlarda şu şekilde geçer: 2

Politikadan ve entrikadan nefes alamıyorduk. Generalin gelmesi bir tanrısal atıfet.
 

General en zor zamanda Fransa’yı kurtardı. Aslında Fransa çöküyordu, bunu sokaktaki adamdan evvel büyük liderler anlamalı. O da anladı.
 

İkinci Harp’te bu memleket bitmişti, Fransa’ya inanan sadece oydu. Şimdi de her şeyi o düzeltecek. 
 


Cezayir savaşı patlak verdiğinde, De Gaulle bu savaşı kazanabileceğini düşünür, ancak 1962’de Cezayir’in bağımsızlığını kazandığını da not etmek gerekir. Bu, De Gaulle adına bir başarısızlık olarak tarihe geçer. 

1958-1969 yılları arasında kesintisiz ülkeyi yönetmiştir. 1968 olayları sonrasında parlamentoyu fesheder ve yeni seçimler yapılır.

Ülke genelindeki yoğun muhalefete rağmen, De Gaulle’ün partisi ve müttefikleri parlamentodaki 487 koltuktan 358'ini elde eder.

28 Nisan 1969'da De Gaulle, Fransız senatosunun yetkilerini sınırlandırıp yerel meclislere daha çok yetki vermek isteyen değişikliğin, referandumda reddedilmesinden sonra devlet başkanlığından istifa eder.

Cumhurbaşkanlığından istifa ettikten kısa bir süre sonra da, evinde iskambil falı açarken 80 yaşında hayatını kaybettiği kaydedilir.

Ancak De Gaulle’ün etkisi Fransa toplumu ve siyasetinde uzun yıllar devam edecektir.

Kendisinden sonra Fransa’da yapılan her cumhurbaşkanlığı seçimininde “Guolist” adaylar çıkmıştır.

De Gaulle’ün bu etkisi, siyasi kariyeri boyunca kendine özgü bir siyaset yapma biçimi ortaya koymuş olmasıyla yorumlanabilir.

Bu yazıda, sonraki bir başka bir yazıda -muhtemelen- daha detaylı irdeleme imkanı bulana kadar, giriş mahiyetinde Erdoğan ve De Gaulle politikalarının benzerliklerine dikkat çekmek istiyorum.
 


İki siyasetçi-devlet adamı da sistemi zorlayan ve yeni bir sistem kurma hayali olan ve bunu gerçekleştiren liderlerdir.

İki ismin de; güçlerini sınamaktan çekinmeyen, halka gitmekten bir an bile tereddüt etmeyen ve referandumların/seçimlerin pekala olağan olduğu bir siyaset yapma biçimine sahip olduğunu görmekteyiz.

Siyasi olarak “muhafazakar” oluşları da ilk akla gelen ortak noktalardan, fakat burada asıl dikkat çekmek istenilen özellik, bazı benzer politikalarının olmasıdır.

ABD ve NATO’ya karşı sert bir tavır alan De Gaulle, 7 Mart 1966 yılında Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çekmiştir ve NATO Başkomutanlık Karargahı dahil tüm NATO üslerinin ve tesislerinin Fransız topraklarından çekilmesi kararını alır.

Bunun sonucu olarak, NATO’nun Paris’teki genel merkezi Belçika’ya taşınır.

Ancak Fransa, Türkiye’nin de onayı ile 2009 yılında Sarkozy başkanlığında tekrar askeri kanada dönebilecek ve ilk operasyonu da Libya operasyonu olacaktır.
 

Sarkozy, De Gaulle’ün Mezarında.jpg
Sarkozy, De Gaulle’ün mezarında


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da NATO ve ABD ile ilgili sert söylemleri ve her seferinde gücünü test etme/kanıtlama ve dış politikada özerklik arayışı, bu bağlamda çarpıcı bir benzerlik olarak karşımıza çıkmaktadır.

S-400 füze savunma sistemi meselesi, NATO ve ABD için Erdoğan cephesinden atılmış en sert adım olmuştur.

Bu mukayese bağlamında, Erdoğan’ın bu çıkışı Fransa’nın De Gaulle döneminde askeri kanattan çekilmesine benzetilebilir.
 

1994'te göreve başlayan Charles De Gaulle Nükleer Uçak Gemisi.jpg


1962’de ABD ve Sovyetler Birliği arasında yaşanan “Küba Füze Krizi”, De Gaulle Fransa’sını, bu iki ülke arasında dengeli bir politika yürütmeye iter ve De Gaulle ilk nükleer denemesini 1960 yılında Cezayir topraklarında yapar.

1965’te yörüngeye ilk uydusunu fırlatan Fransa, ABD ve Sovyetler’den sonra bunu yapmayı başaran üçüncü devlet oldu.

1968’de ise, Amerika’nın yardımı olmadan ilk hidrojen bombasını üretir ve patlatır.
 


Erdoğan dönemindeki “yerli” savunma sanayisine yönelik atılan adımlar göz önüne alındığında da, dışa bağımlılığı azaltma bağlamında De Gaulle dönemiyle ortak politikalarının olduğunu söyleyebiliriz.

De Gaulle’ün ABD karşıtlığına bir başka örnek ise, İngiltere’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girmesini, birliğin bu sayede ABD etkisine gireceğini düşündüğünden iki kere veto etmesidir (1961 ve 1967).

De Gaulle’unun ağırlığı, İngiltere’nin birliğe ancak De Gaulle öldükten sonra girebilmesine neden olmuştur. (1 Ocak 1973).

Topluluğun kurucularından olan Fransa, o dönemde Almanya’nın ikiye bölünmüş olmasından, İngiltere’nin de dışarıda kalmasından dolayı Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun lideri konumundaydı.

Fransa’nın İngiltere’nin topluluğa girmesini engellemesinin bir başka nedeni de aslında buydu.
 

 

Almanya’yı severim, iki Almanya’yı daha çok severim.

 
De Gaulle o yıllarda, Batılı bir devletin başkanı olarak, ABD’ye rağmen Çin ile yakın ilişkiler kuracaktır.

Benzer bir politika olarak, tarihsel süreçte Batı’ya daha fazla entegre olmuş NATO müttefiki Türkiye, Erdoğan’ın son dönem politikaları ile Rusya ile yakın stratejik ilişkiler geliştirmiştir.

De Gaulle’ün şu sözleri, dış politikasını çizgisini anlamak için yararlı olacaktır:

Fransa, Amerika’nın dostu ve müttefiki olmakla, değişen rejimlerin üstünde Rusya ile birçok tabii münasebetleri ve ehemmiyetli müşterek menfaatleri bulunmakla beraber, ne birine ne de ötekine tâbi olmayı kabul etmektedir.

Fransa, Çin ile sayısı artan bağlar kurmakta, Avrupa’da Altıların İktisadî birliğini tamamlamaya çalışmakta, bir gün bu birliğe diğer komşuların da katılabileceğini hesaba katmakta, Doğu memleketleriyle de bütün sahalarda münasebetlerini daha sıklaştırmakta, müstakil olmuş veya istiklâllerine tekrar kavuşmuş milletlerin millî şuurlarını kuvvetlendirmekte, devlet ve idare kuruluşlarını, ekonomilerini, kültürel, bilimsel ve teknik kabiliyetlerini, imkânları nispetinde, siyasî, manevî ve maddî bakımlardan yardımlarla desteklemekte ve bunların modern medeniyet camiasının eşit haklı üyeleri olmalarına çalışmaktadır.

Böyle bir faaliyet gösterebilmesi için Fransa’nın elleri serbest olmalıdır. Ve olmuştur.

(Nutuklar, 1962–1966)
 


Erdoğan, ABD ve Rusya dışında dış politikada çok yönlü girişimlerde bulunmakla beraber, ikisi arasında bir denge siyaseti de sürdürmeye çalışmıştır.

2008'de söylediği şu sözler bu bağlamda önemlidir:

Bazıları bizi tümüyle ABD’nin, bazıları tümüyle Rusya’nın tarafına itmeye çalışıyor. Oysa biri en yakın müttefikimiz olan ABD, diğeri ise enerji başta olmak üzere önemli ticaret hacmimizin bulunduğu Rusya. Ben Türkiye’nin tümüyle bir tarafa itilmesine müsaade etmem.


De Gaulle, İkinci Dünya Savaşı sonrası gelen Breton Woods ekonomik sistemi ile kavgalı iken, Erdoğan da İran ambargoları sırasında kurulu ekonomik sistemin dışında ticaret yapma girişimine koyulan engellere ve mevcut ekonomik sistemdeki aksaklıklara, adaletsizliklere getirdiği eleştiriler noktasında da benzerlik göstermektedir.

Dolayısıyla iki liderin de ekonomik sistemi zorlamaya çalıştığı görülmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, uluslararası arenada hemen hemen her programda söylediği “Dünya beşten büyüktür” söylemi de, mevcut uluslararası sisteme bir isyandır.

De Gaulle, Fransa’da ulusalcılığın ve merkeziyetçiliğin sembolüdür.

Toplumun pek çok kesiminde etkisi olmasına karşın, bugün daha çok aşırı sağ politikacılar tarafından takip edildiği söylenebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, ulusalcılık/milliyetçilik ve merkeziyetçilik konusunda benzer bir refleksi mevcuttur. 

İkisinin bir başka ortak noktası da, yeni bir siyasal sistem ortaya koymalarıdır.

Birinin yarı başkanlık, diğerinin de başkanlık sistemini yürürlüğe koymayı başardığını görürüz.

Bir diktatörlük kurduğu yönündeki eleştirenlere De Gaulle, “70 yaşımdan sonra neden bir diktatörlük kurmak isteyeyim” diye cevap vermiştir.

De Gaulle politikalarına karşı olarak 68 protestoları ortaya çıkarken, Erdoğan’ın politikalarına karşı da Gezi Olayları ile muhalif bir kesim tarafından tepki gösterilmiştir.
 

1968-Fransa.jpg
1968, Fransa

 

2013-İstanbul.jpg
2013, İstanbul


Özet olarak, bu yazıda ele alınan benzerlikler şunlardır:

  • NATO-ABD Politikaları
  • Mevcut Ekonomik Sistem ve Uluslararası Sistem Karşıtlıkları
  • Yerli Savunma Sanayii Atakları
  • Yeni Yönetim Sistemi Ortaya Koymaları
  • Ulusalcı/Milliyetçi ve Merkeziyetçi Semboller Oluşları
  • Çok Yönlü Dış Politika Arayışları
  • Gezi Parkı ve 68 Olayları gibi toplumsal tepkilerle karşılaşmaları 

Bu benzerliklere bakınca ilk akla gelenler, De Gaulle hala Fransız siyasetini etkileyen bir figürdür.

Kavramsallaştırma yerindeyse Türkiye siyasetinde “post-Erdoğan” dönemi diyebileceğimiz ilerleyen yıllarda, bir Erdoğan etkisi olacağını öngörebiliriz.

Bu çerçevede ortaya çıkan siyasetçileri “Erdoğanist” olarak tanımlamak mümkün görünüyor.

 

 

1- http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/7113/001605034015.pdf?sequence=1&isAllowed=y

2- https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/fransa-nin-besinci-cumhuriyet-anayasasi-1607869

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU