12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Millî Selamet Partisi kapatılmıştı.
Sonraları Millî Güvenlik Konseyince (MGK) siyasi partilerin yeniden kurulup faaliyet göstermesine izin verilmesi üzerine 19 Temmuz 1983'te avukat Ali Türkmen başkanlığında Refah Partisi (RP) kuruldu.
Eski siyasi liderlere yasak getiren darbeci Kenan Evren, birçok yeni adayı da veto ediyordu. Evren, Milli Güvenlik Konseyi, Refah Partisi kurucularını da birkaç kez veto etti.
Hazırlıkları ve kadrosu, kanunların öngördüğü yasal sürede tamamlanamadığından Refah Partisi, 1983 seçimlerine katılamadı. Daha sonra kurucu üyeler arasından veto edilmeyen Ahmet Tekdal parti başkanlığına getirildi.
Almanya’da teşkilat içerisinde ise ayrılık sesleri yükselmeye başlamış, hareketin İrşat ve Fetva Komisyonu Başkanı Cemalettin Kaplan çözümün siyaseten gerçekleşemeyeceğini dillendirmeye başlamıştı.
Kaplan, Türkiye’de ordunun egemen güç olduğunu ve İslami bir partinin hiçbir zaman demokratik bir yolla iktidara gelemeyeceğini savunuyordu.
Ona göre, Türkiye’de de İran örneğinde olduğu gibi bir devrim hareketine ihtiyaç vardı. Bununla beraber Kaplan, Erbakan’ın hareket içerisindeki liderliğini ve meşruiyetini de tartışmaya acıyordu.
Bir din adamı dururken, nasıl olur da bir mühendis, böylesi bir hareketin lideri olabilirdi?
Bütün bu tartışmalar devam ederken 13 Ağustos 1983 tarihinde Cemalettin Kaplan, Köln Barbaros Camisi'nde “İslam devletine giden yol parti mi, tebliğ mi?” konulu sohbetinde kendi cemaatini kurduğunu ilan etti.
Cemalettin Kaplan’ın argümanları Avrupa’daki Milli Görüş hareketi içerisinde cemaatin büyük bir bölümünü ikna etmiş, cemiyetlerin neredeyse üçte ikisi Kaplan’ın yeni kurduğu hareket içerisinde yer almayı tercih etmişti.
Bu ayrılma Milli Görüş hareketi için önemli bir travma olmuştu. Arkadaşlıklar yerini düşmanlığa bırakmış, aileler arasında ayrılıklar oluşmuş ve birçok cemiyet çoğunluğun tercihi dolayısıyla Kaplancılar hareketine entegre olmuştu.
Bu camilerin kurulması için geçmişte emek, para ve zaman harcayan ve hala Milli Görüş tarafında bulunan birçok kişide ise büyük bir hayal kırıklığı oluşmuştu.
Bunun yanı sıra Milli Görüş teşkilatı eski genel başkanı Yavuz Çelik Karahan’ın ifadesiyle hareketin sırtında bir kambur gibi duran İrancılık’tan bu vesileyle de bir arınma olmuştur.
Bu arada Refah Partisi, Türkiye’de örgütlenmeye başlıyordu. Toplumun farklı kesimleri arasındaki sosyoekonomik farklılıklar dolayısıyla yeni söylemler ortaya çıkıyor, parti köylerin ve kasabaların ardından 1980’lerden sonra hızla göç alan büyük şehirlerin varoş mahallelerine, banliyölerine ve gecekondularına da nüfuz ediyordu.
Parti sosyal-politik problemleri gündeme taşırken dini temelli adil bir toplumsal düzen diskuru geliştiriyor ve taraftar kitlesini her geçen gün artırıyordu.
Parti kapı kapı dolaşarak, herkese temas etmek suretiyle faaliyetlerini sürdürüyor ve çalışmaların hepsi harekete gönül vermiş insanlar tarafından yürütülüyordu.
Refah Partisi'nin etkisinin artmasında teşkilat içindeki en önemli faktörlerden biri ise Kadınlar Komisyonu'ydu.
Gecekondular içerisinde bulunan, eski geleneksel ortam ve öğrenci çevreleri, bir sentez oluşturmuş ve bu da yeni bir politik kültürün gelişmesini sağlamıştı.
Refah Partisi, artık kültürünü Kemalist kentlere karşı savunan taşra şehirlerinin veya İran İslam Devrimi'nden etkilenmiş öğrenci çevrelerinin partisi değildi.
Refah Partisi şehirlerde/banliyölerde yaşayan ve sosyal-ekonomik olarak dezavantajlı olan kesimin sosyal demokratik taleplerini İslami bir dil ile formüle eden bir siyasi harekete dönüşmüştü.
İslami yaşantı metropollere taşınıyor ve Kemalizm’in etkisi ile marjinalleştirilen ve ötekileştirilen kitleler (özellikle başörtülü kadınlar) Refah Partisi ile politik sürecin içine dâhil ediliyorlardı.
DAHA FAZLA OKU
Bu süreç devam ederken Milli Görüş hareketi Almanya’da yeniden yapılanma çabaları içerisindeydi.
Cemalettin Kaplan’ın cemiyetleri bölmesinin ardından, Türkiye tarafından teşkilatın yeniden yapılanmasını sağlayabilmek için girişimler başlamıştı.
Genç bir vaiz olan Şevki Yılmaz ve hukukçu, ilahiyatçı, hafız, öğretmen gibi sıfatlara haiz Osman Yumakoğluları, Almanya’ya gönderilerek teşkilatı toparlama misyonu ile görevlendirilmişlerdi.
1984 yılında Hannover’de gerçekleşen Genel Kurul için Almanya’ya gelen ikili cemaatte ortaya çıkan kaygıları gidermek ve motive etmek üzere çalışmalara koyuldu.
Osman Yumakoğluları, özellikle Türkiye’deki vakıf tecrübeleri (binaların alınması ve faaliyetlerinin kurumsallaşması meselerleri) dolayısıyla bu göreve uygun görülmüştü.
Söz konusu yeniden yapılanma sürecinde Milli Görüş hareketini Kaplancılardan ayıran en önemli karar, kimseyi şeytanlaştırmamak ve ötekileştirmemek oldu.
Bu süreç sonrasında ise Milli Görüş hareketinden kopan cemiyetleri ikna çalışmaları başladı.1985 yılında bu hareketin çatı organizasyonun adı Avrupa Milli Görüş Teşkilatı (AMGT) oldu.
Bu yeniden yapılanma süreci cemiyetleri Ankara’ya daha da bağlı hale getirdi.
1970’li yıllardaki Avrupa-Ankara flörtü artık bir evliliğe dönüşmüştü. Hareketin lideri konumundaki Necmettin Erbakan’ın Avrupa’daki genel merkez yöneticilerinin belirlenmesinde görüşleri etkili olmaktaydı.
Bölge başkanlarında çoğunlukla bu doğrultuda belirlenmekteydi. Genel Merkez cemiyetleri hukuki konularda ve ihtilaflı meselelerin çözülmesinde destekliyor, camilere hocaların gönderilebilmesi gibi birçok konuda yardımcı oluyordu.
Cemiyetler ise hac, fitre ve zekât gibi konularda önemli rol oynuyor ve bu çalışmalar artık kurumsal bir boyuta ulaşıyordu.
Osman Yumakoğulları’nın genel başkanlığa gelmesiyle, teşkilat içerisindeki hiyerarşik yapı tesis edilmiş oldu.
AMGT tüzüğü yavaş yavaş cemiyetlere indirgenerek kurumsal yapı daha da oturdu.
Bu arada Kaplancıların ayrılması dolayısıyla Dr. Yusuf Zeynel Abidin teşkilat işlerinden fiilen geri çekilmiş, teşkilatın genel başkanlığına ise damadı Haldun Algan vekâlet ediyordu.
6 aylık kısa vekâlet sürecinin akabinde Osman Yumakoğluları Avrupa Milli Görüş teşkilatlarının genel başkanı oldu.
Osman Yumakoğluları’nın ilahiyatçı kimliği, aynı zamanda Kaplancıların Milli Görüş hareketi yöneticilerinin meşruiyetini sorgulayan “din adamı olmamaları” yönündeki eleştirilerine verilmiş önemli bir cevap niteliğindeydi.
1985 yılına gelindiğinde Yavuz Çelik Karahan, Türkiye’den Fransa’ya gelmiş ve Fransa’da bir camide hem imamlık hem de bölge sorumlusu olarak görev yapıyordu.
Yine aynı yılın temmuz ayında Osman Yumakoğluları’nın da isteği ile Avrupa Milli Görüş Teşkilatları Gençlik Kolları Genel Başkanlığı görevini üstlenmek üzere Almanya’ya geldi. Bu dönemde gençlikte yapılanmasında önemli bir mesafe kat edildi.
Necmettin Erbakan’ın Almanya'da bulunan kardeşi Akgün Erbakan’ın iki çocuğu vardı ve çocuklarının bu teşkilatta yer almasını ve İslami bir kimlik edinmelerini arzu ediyordu.
Akgün Erbakan o dönemde daha çok genç olan Mehmet Sabri Erbakan’ı Yavuz Çelik Karahan’a emanet etti ve Mehmet Sabri Erbakan bu vesile ile teşkilat çalışmalarıyla tanıştı.
Mehmet Sabri Erbakan, Gençlik Teşkilatı Sekreterliği göreviyle çalışmalara başlamıştı.
Milli Görüş Kaplancılar hareketine kıyasla her zaman daha geniş kitlelere ulaşmayı denedi, Avrupa’da ortaya çıkan sorun ve meselelerin göç bağlamını göz ardı etmeksizin çözülmesini hedefledi.
Asketik bir hareket olmaktan öte, kitlelere kucak açan bir eğilime sahip oldu.
*Bir sonraki yazıda darbe sonrası DITIB ( Diyanet isleri Türk İslam Birliği) teşkilatlarının Almanya’da kuruluşunu ve kuruluşu ardındaki motivasyonu, bu yeni yapılanmanın Milli Görüş hareketi üzerindeki etkileri ve Milli Görüş hareketi içinde ortaya çıkan post-İslamcılık kavramını ele alacağız.
**Makalede kullanılan fotoğrafların tamamı Menderes Singin'in şahsi arşivinden alınmıştır. Fotoğrafları kullanmamız için arşivini açan Menderes Singin'e teşekkürlerimizi sunuyoruz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish