TSK’daki FETÖ yapılanması neredeyse isim isim biliniyordu.
MİT ve emniyet yaptığı çalışmalar sonucu hazırladığı 1200 kişilik bir listeyi 2014 yılında Genelkurmay Başkanlığı'na vermişti.
Bu listenin oluşturulmasında kumpas davalarla tutuklanmış ve TSK’dan tasfiye edilmiş mağdurların büyük gayreti ve emeği vardı.
Ancak TSK komuta kademesi bu konuda ikna olmuyordu. İçine sızmış, general olmuş, kurmay subay olmuş, komuta kademesinde ve karargahlarda önemli görevleri ifa edenlerin sayısı ve bazı isimler tereddüt uyandırıyordu.
Yapılan ikazlara rağmen bunun bir tasfiye operasyonu olabileceği ve amacın TSK’yı zayıflatmak olduğu değerlendiriliyordu.
Hatta zaman zaman yazılı ve görsel medyada bu konuda uyarılarda bulunan kumpas davaların mağdurlarına emir komuta sistemini zayıflattıkları gerekçesiyle davalar açılıyordu.
2014 yılında bir vesileyle ziyaretine gittiğim Sayın Necdet Özel (Genelkurmay Başkanı) konuşma sırasında söz konusu listenin kendisine iletildiğini; ancak listede ismi bulunanlarla ilgili herhangi bir delil, gerekçe olmadığını, faaliyetlerinin belirtilmediğini bu bakımdan yeni bir tasfiyeye yol açmamak için listelere ihtiyatla yaklaştığını ifade etti.
Sayın Komutan'ın yanından çıktıktan sonra Genelkurmay 2'nci Başkanı'na da bir nezaket ziyaretinde bulundum. Konuşma sırasında Sayın Genelkurmay Başkanı’nın ifadelerini kendisine aktardım.
Bana, listelerin geldiğini, üzerinde çalıştıklarını, MİT ve emniyete araştırma yaptırdıklarını söyledi.
Ancak kumpas davaların mağdurları ısrarla TSK’daki FETÖ yapılanmasının yayıldığını, generallerin yarısına yakınını kapsadığını, kurmay subayların ve pilotların büyük kısmının FETÖ’nün elemanın olduğunu belirtiyor ve tedbir alınmasını talep ediyordu.
Hatta bu amaçla emniyete, savcılara ifade verenler olduğu gibi, MİT’e de başvuranlar vardı.
Ancak TSK komuta kademesi direniyordu. Tabii bazı generaller pasif göreve atanmıştı; ama buzdağının görünmeyen kısmı tahmin edilenden çok daha büyüktü.
Arkadaşlarımla yaptığımız bir sohbet sırasında bana, kritik yerlerde görev yapan general dahil FETÖ’cülerin sayısını ne kadar tahmin ettiğimi sordular.
Ben kendilerine bunun miktarının yüzde 20-25 olabileceğini söyledim. Daha sonra o sohbete katılan arkadaşlarımdan biri aradı ve şunu söyledi:
Sizin tahmininizi emniyet genel müdürüne söyledim, 'Komutan çok iyimser tahmin yapmış' dedi, şu andaki miktarın yüzde 50 civarında olduğunu ifade etti.
Tabii bu arada TSK’daki FETÖ’cülerin darbe yapabilecek güce ulaştığı ve darbeye hazırlandıkları söylentisi yayılmaya başladı.
Böylesi bir söylenti, terörle mücadele eden ve güneyinde önemli gelişmeler olan bir ordu için çok kötüydü.
Söz konusu darbe söylentisi ne kadar araştırıldı ve üzerine nasıl gidildi bilemiyoruz. Üstelik 2015 yılındaki YAŞ’da, hakkında FETÖ’cü olduğuna dair emareler olan general/amiral/subaylar terfi ettirildi.
FETÖ’cü askerlerin darbe yapacağı söylentisi sadece yurt içinde dile getirilmiyordu. Söz konusu söylentiler diğer ülkelerin ilgilileri tarafından ifade ediliyordu.
Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya-Türkiye arasındaki diyaloğun başlaması için bir heyetle Moskova’ya gittim. Sanırım tarih 15 Aralık 2015’ti.
Orada Aleksandr Dugin ve onun vasıtasıyla da Sayın Putin’e yakın isimlerle (bazı iş adamları ve düşünce kuruluşlarının yöneticiler) görüştük.
Putin’e çok yakın olan Chasgrad televizyonu sahibi ve iş adamı ile birebir yaptığım özel görüşmede bana, "FETÖ’cü askerlerin Türkiye’de darbe yapacağı söyleniyor bu konuda ne dersiniz" diye sordu.
Cevaben kendisine Türkiye’de darbe ortamı olmadığını, eğer darbeye kalkışırlarsa halkın buna karşı çıkacağını ve darbenin başarı şansı olmadığını ifade ettim.
Türkiye’ye döndüğümde Moskova’da yaptığım görüşmeleri Dışişleri Bakanlığı'nın ilgililerine aktarırken bu konuşmayı da aktardım.
Darbe teşebbüsü göstere göstere geldi. Belki 'darbe yapamazlar' özgüveni ya da TSK’yı tasfiye etme kuşkusu, neredeyse 50 yıllık sinsi bir hazırlığın farkına varılması ya da 'ağlak bir vaiz' diye küçümseme, TSK’nın irticayı farklı yerlerde ve şekilde araması veya böyle bir konsept içinde eğitilmesi maalesef darbe teşebbüsünü engelleyemedi.
Bütün istihbarat birimleri bir şeylere hazırlanıldığını bilmesine rağmen, kuşku ve şüphe galip gelmedi ve olacak olan beklenildi. Her zaman yaptığımız gibi.
Üstelik 15 Temmuz günü gelen ihbara ya da bilgiye rağmen analiz yapılıp darbe teşebbüsünün olacağı istihbaratı istihsal edilmedi. Yarım tedbirlerle olacak olan beklendi.
TSK içinde MİT’in istihbarat yapma yetkisinin olup olmadığı, TSK’nın kendi içinde ve dışarıda mensupları hakkında istihbarat yetkisi olup olmadığı veya emniyet ve jandarma istihbaratının imkanlarından faydalanma konusunda tartışmalar oluyor.
Bunların hepsi mazeret.
Elimizde devlet olarak her türlü olanak vardı; ancak kullanmadık, savsakladık ve görevi ihmal ettik.
Göz göre göre darbe teşebbüsünü bekledik. Türkiye Cumhuriyeti çapında bir devletin bu şekilde bir gaflete düşmemesi gerekirdi.
Fail de mağdur da daha önceden belliydi.
Söz konusu darbenin başarılı olma ihtimali yoktu.
Bir süre başarılı olsa bile devleti idare etme, halk tarafından kabul görme olanağı da yoktu.
Peki, darbeyi yaptıranlar, yani kuklacılar bunu bilmiyor muydu?
Belki darbeyi yapan ve onları 'cemaat' adı altında idare eden kuklalardan daha iyi biliyorlardı.
Ama başarısızlığa mahkum olacakları bilinmesine rağmen darbe yaptırıldı.
Neydi amaçları? Ülkeyi iç savaşa sürüklemek.
Bir süre için başarılı olsalardı bile ülkede iç savaş çıkardı ve kargaşayı bastırmak için NATO ve ABD unsurları devreye girerdi.
Ülke istedikleri gibi birkaç parçaya bölünürdü. Ortadoğu’da düşündükleri haritayı daha kolay yürürlüğe koyma imkanları olurdu.
Başarılı olamadılar; ama ülkenin insan kaynaklarına kıydılar.
Başarılı olamadılar; ama TSK’yı hırpaladılar.
Başarılı olamadılar; ama ülke ekonomisini tarumar ettiler.
Başarılı olamadılar; ama ülke içinde kutuplaşmaya, düşmanlığa yol açtılar.
Başarılı olamadılar; ama devletin bütün kurumlarını lekelediler.
Başarılı olamadılar; ama vatandaşın devlete olan güvenini yok ettiler.
Darbenin başarısız olması ve önlemesinde ana aktör hiçbir şey beklemeden kendini tankın önüne atan sade vatandaşlarımızdır.
Eli öpülesi kahramanlarımız onlardır.
Bir darbenin nasıl önleneceğinin dersini hem Türkiye’deki darbe heveslilerine hem de bunların yurt dışındaki sahiplerine vermiştir.
Tabii darbe öncesi, esnası ve sonrasında olanlar, konuşmalar, değerlendirmeler, küçümsemeler, suçlamalar vb. konularla ilgili sorulacak, araştırılacak çok husus var.
Zaman içinde her şey yerli yerine oturacak ve cevapları verilecektir.
Yeter ki olan bitenden ders alalım!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish