Son yüz yıl boyunca iktidarların muhalefete karşı suçlama konuları

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Günümüzün iktidar partisi, kendilerini çeşitli konularda eleştiren muhalefet mensuplarına olmadık suçlamalarda bulunuyor.

Bu o kadar yaygın bir uygulama ki, yakın zamana kadar hükümette bulunduğu kişilere karşı bile aynı suçlamaları yöneltiyor.

Onları düşman cephede göstererek taraftar toplamaya çalışıyor.

Bu suçlamaların başında “PKK yandaşlığı” ve “FETÖ Terör örgütüne yardım etme” geliyor.

İktidarın kullandığı bu muhalefeti düşmanlaştırarak kendi durumunu tahkim etme yöntem yeni değildir, yalnızca suçlama konuları değişmektedir.

Son yüz yıllık siyasi tarihimizi gözden geçirerek hangi iktidarlar tarafından muhalefete hangi suçlamaların yöneltildiğini gözden geçirelim.

 İstanbul'un Ankara'ya yönelttiği suçlama: Sergerde, eşkıya, Bolşevik...

Son yüz yılı ele alacağımızı belirttiğimize göre, 1920 yılından başlayabiliriz.

1919’da emperyalist işgale karşı gelişen bağımsızlık hareketine zamanın İstanbul Hükümeti’nin (Hürriyet ve İtilaf Partisi, Damat Ferit Paşa Hükümetleri ve Padişah Vahdettin) Kuvayı Milliyetçilere karşı kullandığı suçlama onların “Bagi, sergerde ve Bolşevik” olduklarıdır.

Bu nitelemeler yalnız hükümet kararlarına ve fermanlarına geçmekle kalmamıştır, o günün iktidar yanlısı basınında da sık kullanılmıştır.

İstanbul’un 1919-1920 iktidarlarına göre, bağımsızlık için mücadele eden Büyük Millet Meclisi'nde toplananlar birer eşkıyadır.

Yol kesmekte, adam öldürmekte, halkı haraca bağlamakta ve örneğin Mustafa Kemal denen “sergerde” Ankara’da geceli gündüzlü karı ve oğlanlarla eğlenmektedir!

Bu çevreler için suçlama konularından biri de onların İttihatçı olduğudur.

İttihat ve Terakki’nin politikaları milleti büyük felaketlere uğrattığından bu korkutucu bir suçlama idi.

Öyle ki, bir kısmı eski İttihatçı olan Sivas kongresi delegeleri, kongrede İttihatçı olmadıklarını kürsüye çıkarak yeminle temin etmişlerdi.

1923'ten sonra "Cumhuriyet düşmanı, padişahçı..." 

Cumhuriyet kurulduktan sonra, hükümete muhalefet edenleri bekleyen suçlama onların padişahçı ve cumhuriyet karşıtı olduklarıdır.

Yeni rejim, muhaliflerini ancak böyle itibarsızlaştırabilirdi. Kurtuluş Savaşı'nda önemli hizmetlerde bulunmuş; fakat CHP iktidarına karşı muhalefete geçerek yeni bir parti kuran Karabekir, Rauf Bey, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa gibi komutanlar ve siyasiler, gerçekte ne cumhuriyet karşıtı ne de padişahçı idiler.

Yeni rejimin farklı görüşlere yer vermeyeceği ve bir şeflik sistemi olacağından kaygılanıyorlardı.

Adnan Adıvar ve Halide Edip gibi aydınlar bile yeni rejimin bu karakteriyle uyuşamayarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlar ve hepsinin itibarının iade edilmesi çok sonra olabilmiştir.

Fakat bu yargı Cumhuriyet dönemini ele alan kitaplarda hâlâ yerini koruyor.

Tek Parti dönemi: Komünist... 

Tek Parti döneminin yerleşmesi sürecinde iktidarın en büyük düşmanı komünizmdir.

Yeni rejimin sahibi bürokrat-burjuvazi hızla zenginleşmesinin önünde en büyük engel olarak komünistleri görmüş, komünistleri “Türk âleminin en büyük düşmanı” ilan etmiş her görüldüğü yerde "ezilmesi" gerektiğini buyurmuştur.

Bu buyruk, uzun yıllar hiç tavsamadan yerine getirilmiştir. Öyle ki 1945’ten sonra bile zamanın iktidar partisi, yeni kurulan Demokrat Parti ve Millet Partisini bile komünistlikle suçlayabilmiştir.

İlk kurulduğu yıllarda solculara yakın yürüyen DP ve MP kurucuları, bu suçlamadan kurtulmak için solcularla ilişiği kesme yoluna gittiler.

Demokrat Parti döneminde: Yıkıcılar

CHP’den ayrılanlar tarafından kurulup 1950’de iktidara gelen ve on yıl iktidarda kalan Demokrat Parti, muhalefete düşen CHP’yi, iktidar döneminde milleti aç bırakmakla, camileri ahır yapmakla ve din kurumlarına darbeler indirmekle suçlamıştır.

Artık demokrasi ve hürriyet devri açılmaktadır ve iktidara muhalefet eden CHP ve aydınlar “yıkıcı”lık yapmaktadır.

Solcu aydınlara karşı “Komünist” suçlaması da devam etmiştir.

27 Mayıs 1960'tan sonra: Düşükler

Asker ve gençliğin işbirliği ile yapılan 27 Mayıs 1960 devriminden sonra Millî Birlik Komitesi’nin elinde olan iktidar, Demokrat Parti’yi kapatmışlar, Demokrat Parti hükümetleri ve milletvekillerini toptan yargılarken, DP taraftarları için de “Düşükler” sıfatını kullanmıştır.

“Sabık ve sakıt (Eski ve düşük) iktidar” nitelemesi, akan suların durmasına neden olmaktaydı. Demokrat Partili olmak siyaseten gözden düşmüş, eski iktidar taraftarları 1961’de yeni partiler kurulurken partilerine aynı adı verememişler, hatta ikiye ayrılarak Adalet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi adıyla kurulabilmişlerdir.

Bu suçlamalar, Adalet Partisinin 1965’te tek başına iktidara gelmesiyle etkisini kaybetmiştir.

Adalet Partisi iktidarında: Komünistler Moskova'ya! 

Adalet Partisinin iktidarı döneminde, muhalefet için yeniden “Komünistlik” suçlaması başköşeye oturmuştur.

1960 sonrası yayılıp güçlenen sol muhalefete karşı iktidar kanalından gelen suçlamanın esası solcuların komünist olduğu ve Rus ajanı oldukları yolundadır.

Bu dönemde iktidarla ideolojik yakınlığı bulunan ve solcuların bastırılması konusunda hükümetle işbirliği yapan MHP’li ülkücülerin “Komünistler Moskova’ya” sloganı ünlüdür.

1971 Darbesinden sonra: Anarşistler

12 Mart 1971 darbesinden sonra solcular için kullanılan suçlama “Anarşistler”dir. 

1961 Anayasasının topluma dar geldiğini ve bunun yerine bürokrat burjuvazinin iktidarını güçlendirecek değişiklikler yapmak isteyen askerlerin iş başına getirdiği yönetim, solcu-sosyalist örgütler hakkında 141 ve 142 gibi komünizmle ilgili davalar açmakla birlikte bu kez “komünist” suçlamasını nedense bırakarak “anarşist” sözcüğünü tercih etmiştir.

Köylüler “anarşist” sözcüğünü “anarşit” olarak söylerlerdi.

12 Eylül 1980: Millet ve devlet düşmanları

12 Eylül 1980’de Kenan Evren’in başında bulunduğu askerî darbeden sonra, örgütleri kapatılan ve yargılama altına alınan muhalefet için “komünist” ve anarşist” suçlamanın yerini “devlet ve millet düşmanları” suçlaması almıştır.

Bu devlet ve millet düşmanları aynı zamanda “bölücü” idiler.

Türk devletini yıkmak ve parçalamak için yabancı devletler tarafından kışkırtılıyorlardı!

Türkiye Atatürkçülüğe geri dönmüştü…

Özal döneminde: Devletçiler

1982 Anayasa oylamasıyla 1983’te Cumhurbaşkanı seçilen Evren’le işbirliği halindeki Turgut Özal, dört eğilimi temsil ettiğini ileri sürerek liberal ekonomi ve dünya sermayesiyle bütünleşme devrini açmıştır.

Özelleştirmelere karşı çıkanları, “devletçi” olarak suçlamıştır. İktidar yanlısı yazar ve programcılar, liberalizme karşı çıkanları eski devri geri getirmek, kalitesiz mal ürettiklerini ve bunları millete satmakla eleştirdiler.

28 Şubat 1997'den sonra: Şeriat yanlıları

Necmettin Erbakan iktidarının sona ermesiyle sonuçlanan 28 Şubat 1997 muhtırasından sonra iktidar çevrelerinin dinci muhafazakar çevrelere yönelttiği suçlama “şeriat yalısı”, “laiklik düşmanı” olmaktır.

Bu suçlama, 2002’de muhalefete düşen bu çevreler tarafından AKP iktidarına da yöneltilmeye devam edecektir.

Hatta AKP hakkında açılan kapatma davasında AKP’nin “şeriatçı faaliyetlerin odağı” olduğu tescil edilecek ancak bu karar AKP’nin sonraki seçimleri kazanmasına engel olamayacaktır.

AKP iktidarında

2002’de tek başına iktidara gelen AKP Hükümetlerinin muhalefete yönelttiği suçlamalar da Özal dönemini andırmaktadır.

En önemli hedef CHP idi ve bu parti milleti aç bırakmıştı. Ülkeyi Tek Parti döneminde “iki ayyaş” yönetmişti. Millet “askeri vesayet” ten kurtulmalıydı.

AKP’nin en büyük düşmanı sivil ve askerî bürokrasi idi. Hükümete karşı bir darbe hazırlığının yapıldığını ileri süren hükümet, devlet içinde yuvalanmış Fetullahçı örgütle elbirliği halinde  “Ergenekon” davası için geniş tutuklamalara girişti. Muhalefet “darbeci” diye suçlandı.

15 Temmuz 2016'dan sonra

Devlet içinde iplerin bir kısmını ele geçiren Fetullah Gülen örgütüyle AKP’nin devletin tümüne tek başına sahip olmak için başlayan kapışmadan sonra Fetullahçılar 15 Temmuz 2016’da bir darbe girişiminde bulunmuşlar ve yenilmişlerdir.

AKP Hükümetinin Kürtlerle yapmak istediği “açılım” politikasının başarıya ulaşmaması üzerine hükümet bu kez hemen bütün muhalefeti, “PKK veya FETÖ Terör Örgütleri” ile bağlantılı olmakla, onlarla işbirliği yapmak hatta onlardan talimat almakla suçlamaktadır.

Sonuç  

Görüldüğü gibi son yüz yıldır, iktidarda bulunanların muhalefete yönelttiği suçlamalar bir hayli değişmiştir.

Türkiye son yüz yıl boyunca birçok çalkantılardan geçmiş, darbelerle sert yönetim değişikliklerine uğramıştır.

Her iktidar, seçimle veya darbe ile geldiği iktidarını sağlamlaştırmak ve kamuoyunu kendi çevresinde toplamak için hem iktidarı devraldığı siyasi kadrolara, hem de iktidarı için tehlikeli gördüğü muhalefete karşı suçlamalarda bulunmuştur.

Hatta onları suçlu göstermiştir.

Bu konuda akla gelen bir soru olmalıdır: İktidarlar yönelttikleri bu suçlamalarda haksız mı idiler?

Şüphesiz bu suçlamaların bir mantığı vardır. O da suçlama konusunun siyasette bir karşılığının bulunmasıdır.

Damat Ferit Hükümetleri Anadolu direnişçilerini İttihatçı diye suçladığı dönemde bazı eski İttihatçılar bu mücadelede yer alıyorlardı.

Cumhuriyet kadrolarının Padişahçı diye suçladıkları arasında az da olsa padişahçı ve Halifeci bulunuyordu.

27 Mayısçıların Demokrat Parti yanlılarına karşı yönelttikleri suçlama temelsiz sayılmazdı.

Erbakan’ın niyet ettiği ve iktidara tam yerleşemediği için uygulamadığı politikalar da eleştiri konusudur.

Günümüzde de PKK ile devlet güçleri arasında silahlı çatışmalar devam etmektedir ve iktidarın bütün çabalarına rağmen Fetullahçıların henüz kökü kazınamamıştır.

Üzerinde durulması gereken, bu örgütlerle bir bağlantısı olmadığı, hatta onlarla mücadele etmiş olduğu halde bütün muhalefetin suç örgütleriyle bağlantılı gösterilmesidir.

Suçlamaların mantığı, muhalefetin tümünü en korkutucu bir akımla birlikte göstererek iktidarı takviye etmektir.  

1920 yılı sonlarından başlayarak uzun yıllar en tehlikeli düşmanın komünistler olduğunu ileri sürerek bütün gerçek halkçı akımların yasak kapsamına alınmasının mantığı ise burjuvazinin kısa zamanda zengin olmasına ve toplumsal zenginliklerin yağmalanmasına karşı muhalefet edebilecek olanlara göz açtırmamaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal  politikasını yansıtmayabilir

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU