Bir süredir Ralf Rangnick'in, yılladır ayağa kalkamayan Milan'ın başına geçeceği ve kulübü yeniden yapılanmaya götürebilecek tek şans olduğu konuşuluyor.
Rangnick bir proje adamı.
Feda sezonunda İbrahim Altınsay ile birlikte kısa bir süre scout olarak görev yaptığım Beşiktaş'ta kulübün başına gelmesini en çok istediğimiz iki isimden birisiydi.
Çok uğraşmamıza rağmen yöneticiler bir sezon önce tükenmişlik sendromu yaşadığını bahane ettiler.
Kaçınılan şey uzun vadeli profesyonel yapılanmaydı.
Beşiktaş o fırsatı kaçırdıktan bir süre sonra Rangnick Leipzig'in önce sportif direktörü ardından teknik direktörü oldu: Beşiktaş Samet Aybaba ile anlaştı.
8 sezonun sonunda Leipzig doğru bir yapılanmayla 4. ligden dünya futboluna damga vuran ve genç oyuncu keşfedip kısa sürede parlatan bir takıma dönüştü.
Beşiktaş ise olmayan paralarla yapılan gösterişli transferler ve göz boyayan 2 şampiyonlukla sürdürülemez bir borç batağına saplandı.
Milan'ın neden Rangnick ile çalışmak istediği Alman futbol adamının The Coaches' Voice için yazdıklarında saklı.
Bu yazıyı sizin için çevirmeye çalıştım:
Kitaplar yoktu. Egzersizler yoktu. Sahada olup bitenleri tanımlamak için kelime dağarcığımız bile yoktu. Geleceğin böyle olacağını biliyorduk. Ve bunu çözmemiz gerekiyordu.
O zamanlar Stuttgart sınırları dışında altıncı küme takımlarından FC Viktoria Backnang'da oyuncu menajer olarak yer alıyordum.
Çok iyi değildik, ama son derece şanslıydık - 1983 yılının soğuk bir Şubat gününde, bir dahiyle tanışma şansı yakaladık.
Efsanevi teknik direktör Valeriy Lobanovskyi'nin ekibi Dinamo Kiev, yakınlarımızdaki bir antrenman kampında kalıyordu ve dostluk maçı için kolay bir rakip olarak bizimle oynayacaklardı.
Topu oyuna sokmak için dışarı çıktığımda, bir an durup oyuncularını saymak zorunda kaldım. Sanki bir şeyler yanlıştı. Sahada 13 ya da 14 oyuncuları var gibiydi.
Daha önce çok iyi takımlara karşı oynamıştım - elbette onlara karşı her zaman kaybettik - ama en azından size ara sıra nefes alabileceğiniz anlar veriyorlardı. Dinamo Kiev ise, o güne dek gördüğüm sistematik olarak topa baskı yapan ilk takımdı.
Bu benim futbol anlayışımın bir yansımasıydı. Oyunu farklı oynamanın bir yolu olduğunu keşfettim. Birkaç yıl sonra VfB Stuttgart’ın amatör ekibinin hocası oldum.
Oradayken, futbol taktikleri üzerine kafa yoran, alan savunmasıyla agresif presi birleştiren ve Ballorientierte Raumdeckung sistemini Alman futboluyla tanıştıran eğitimli bir yapı mühendisiyle tanıştım.
Adı Helmut Groß'du. Birlikte antrenörlük kılavuzları yazmaya başladık. İtalya'dan bize Arrigo Sacchi’nin Milan’ının videolarını gönderen arkadaşlarımız vardı. Video kasetleri o kadar çok duraklatıp geriye sararak çalışmıştık ki bir süre sonra kasetler bozulmuştu.
1998'de, Bundesliga ikinci liginde SSV Ulm'un sorumlusu oldum. Bir gün düz bir geri dörtlüyle oynamanın faydaları hakkında konuşmak için televizyon programına katılmıştım. Dünyaya liberoyu armağan eden bir ülkede, anlattıklarım ilginç hatta neredeyse aykırı gelmişti.
Felix Magath eskiden “Taktikler kötü oyuncular içindir" diyordu. Neyse ki Bundesliga için bu tutum şimdi değişti.
RB Leipzig olarak karşılaştığımız birçok takım ateşle ateşle karşılık vererek bir nevi pres oyunu oynuyor. 10-15 yıl öncesi için devrim niteliğinde olan birçok şey bugün standart hale geldi.
Ama yine de farklılıklar olduğunu söyleyebiliriz. Son zamanlarda, 3-5-2 sisteminin geri dönüşüne ve daha adam adama savumaya tanıklık ediyoruz.
Bazen, rakipler kendi ceza alanlarının önüne iki otobüs çekerek bizi topla çok fazla oynamaya zorluyorlar, bu da hız kazanmamızı ve net gol fırsatları yaratmamızı zorlaştırıyor. Eğer topa çok fazla sahip olursanız, oyununuz hentbolu andırır ve hiçbir yere ulaşamazsınız.
Hedefini bulmasa bile biz riskli paslarla oynamaya hazırız, çünkü bu ikinci topa atak yapma olasılığının önünü açıyor.
Benim için en heyecan verici şey, geçiş oyununun nasıl geliştiğini ve hızlandığını görmek. Top kazanıldıktan veya kaybedildikten sonra 8-10 saniye içinde çok fazla şey oluyor.
İşte bu anlar oyunun gidişatını belirliyor ve antrenmanlarımızın büyük bir kısmının, oyuncuların senkronize hareket etmesini sağlayan bu kolektif davranışa adandığını söyleyebilirim.
Beş yıl önce, bir atletizm koçunun bana bugün takımımın antrenmanda kaç metre koşması gerektiğini ve ne kadar hızlı olacaklarını söylemesinin imkansız olduğunu düşünürdüm. Fakat bu gerçek oldu.
Geçmişte, antrenmanda yeterli yüklemeyi yapmak için gözünüze güvenmeniz ve bir yönetici olarak iç sesinizle karar vermeniz gerekiyordu.
Bu artık biraz kiralık bir araba almaya benziyor. Size depodaki yakıtın yolunuza yetip yetmeyeceğini söylüyorlar.
Atletizm antrenörleri, herhangi bir günün yoğunluğu açısından bütün haftayı planlamaktan sorumludur. İpuçlarımızı onlardan alıyoruz.
Oyunun hızını artırmak istiyorsanız, daha hızlı ayaklar yerine daha hızlı zihinler geliştirmelisiniz. İyileştirme, işleri daha hızlı almak, daha hızlı analiz etmek, daha hızlı karar vermek, daha hızlı hareket etmek anlamına gelir.
RB (Rasenball Leipzig) olarak, bellek alanını ve işlem hızını artırmak için çalışıyoruz. Örneğin, oyuncularımızı Soccerbot'a yerleştirdik.
Bu, önceki oyunları simüle eden ve oyuncuların maçların önemli anlarını yeniden yaşamalarına izin veren bir makine. Hatta ayaklarınızla oynadığınız bir nevi PlayStation futbolu denilebilir...
Oyuncular o kadar çok keyif alıyor ki, bazılarını durdurmak için zorlanıyoruz. Menajer olarak ben biraz daha sakinim.
Pek çok hatanın oyun sırasında duygusal olarak aşırı evrimleşmekten kaynaklandığını öğrendim, çünkü takımınızın performansına ya aşık olursunuz ya da kızarsınız.
Dengenizi korumak ve oyuna kayıtsız bir şekilde bakmak, gerçekten neler olup bittiğini analiz etmek ve belki de neyin değiştirilmesi gerektiğini görmek önemlidir.
Deneyim bana oyuncuların açık kurallara ihtiyaç duyduklarını da öğretti. Ancak onlara ne yapamayacaklarını ve ne yapmaları gerektiğini söylemek yeterli değildir.
Onları kurallara uymanın onlar için işe yaradığına ikna etmelisiniz. Soyunma odası buna ihtiyaç duymalı. Akran baskısı patron baskısından daha güçlüdür.
Ve bu kurallar yöneticiye de uygulanmalıdır. Her zaman vaaz ettiğiniz şeyi pratikte kendiniz de yapmalısınız.
Şimdi 60 yaşındayım ve şükürler olsun ki kendi ofisim var ve -çoğunlukla oyuncularımın soyunma odasında çaldıkları müzikten kaçmak için buradayım.
Oyuncu olsaydım bu gürültüye dayanamazdım. Ancak müzik zevkleri bir yana, oyuncularımla güçlü bir bağım var.
Onları, korkularını ve isteklerini anlamayı bıraktığınızda, yönetmeyi de bırakmalısınız. Oyuncularımın yaşlarında iki oğlum olduğu için şanslıyım.
Delikanlılar çok para kazanırken karşılaştıkları tüm cazibelerle ve sahte gerçeklerle başa çıkmalarına yardımcı olmayı görevim olarak görüyorum.
Bazıları hala ergenlik çağındaymış gibi davransa bile, esas olan onları yetişkin olarak görüp öyle davranmaktır.
Olayları mantıklı bir şekilde açıklamalısınız - onlara beslenme veya uyku gibi şeylerin refahları ve performansları için neden önemli olduğunu açıklayın.
Genelde Leipzig'de herkesin ayakları yere basıyor. Onların son derece makul oyuncular olduklarını söyleyebilirim.
Alman futbolunda yer yer hala takım kampından kaçan, gecesi gündüzüne karışmış çılgın karakterler için nostaljik bir özlem olsa da, o günler geride kaldı.
Bu şekilde davranan oyuncular, gelişen oyunun fiziksel talepleri nedeniyle artık bunu yapamazlar. Futbol o kadar hızlı ve acımasız bir hale geldi ki, artık sadece en iyi fiziksel kondisyona sahip olan sporcular başarılı olabilir.
Taktikler, zindelik ve kurallar son derece önemli olsa da bunlar sadece sonuca ulaşma aracıdır. Benim esas işim oyuncuları geliştirmek.
Oyuncular, onları daha iyi hale getirdiğinizi düşünürlerse sizi yönetici olarak takip ederler. Bu en büyük, en samimi motivasyondur.
Ralf Rangnick
*Bu yazı The Coaches' Voice isimli siteden çevrilmiştir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish