Kovid-19 ve İtalya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılma çabaları

Dr. Saeed Bagheri Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Kovid-19'un ölümcül etkisi, geniş çaplı bir sağlık kriziyle sonuçlandı. Kriz sonrası AB ülkelerini virüsten koruma çalışmalarının ekonomik sonuçlarına dair kanıtlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Fakat söz konusu krizin siyasi etkileri çok daha derin olabilirler. 

Kovid-19’un AB üyesi olan İtalya’yı ciddi anlamda etkiledi. İtalya her zamankinden daha fazla birlik beraberlik gösterisine ihtiyaç duyduğu halde AB ülkeleri toplu olarak hareket edemedi ve İtalya’yı gerektiği gibi destekleyemediler.

Aksine, her AB ülkesi kendi kısıtlamalarını ve sınır kontrollerini uygulayarak ihtiyaç duyulan tıbbi malzemelerin ihracatını yasakladı.

İtalya ise AB ortaklarından alamadığı yardımı çok hızlı bir şekilde Çin'den temin edebildi. Devam eden bu süreç sonucunda ilk defa İtalya'dan AB'ye olan muhalefet sesleri yükselmeye başladı.

Geçen günlerde İtalya’nın Liberal Parti’si, İtalya'nın AB'den ayrılması için referandum yapılması gerektiği yönünde Yargıtay’a bir tasarı sundu.

Kaç yıldır devam eden tartışmaların ardından, İtalyanların AB'de kalmak istedikleri mi yoksa AB’den ayrılmak istedikleri yönündeki tartışmalar için temel taşların atıldığını görebiliriz artık.

Liberal Parti’nin Yargıtay'a sunduğu tasarı taslağı ise “Devletin Avrupa Birliği'nden çekilmesi üzerine referandum çağrısı” başlığını taşımaktadır.

Adı geçen siyasi partiye göre, İtalya vatandaşlarının AB'de kalmak isteyip istemediklerine karar vermelerine izin vermek için kurumsal bir yol izlenimi gayet mümkündür.

Keza İtalya'nın Kovid-19 ile baş başa terk edildiği pandemi süreci AB’den ayrılmak isteyenler için en kritik zaman aralığı olabileceği de önem arz etmektedir.

Partiye göre, sıradan İtalya vatandaşlarına ulaşabilmek ve gözlerini etkin bir ruha sahip olmayan AB’ye açmak gerekmektedir.

Kaldı ki sadece ekonomiye dayanan bir Birliğe katılmanın negatif etkileri ve doğuracağı sonuçları da göz önünde bulundurmak gerekir.

Ancak söz konusu tasarı teklifinin parlamento sürecini başlatmak ve AB kapsamının dışına çıkabilme fırsatı konusunda çok yönlü bir tartışma sürecinin başlaması da kaçınılmazdır.

Kovid-19’un zirvesi sırasında AB'nin İtalya'yı ortada bırakması, bu ülkeyi finansal olarak ciddi anlamda etkilemiştir.

Kovid-19’un verdiği zarar nedeniyle İtalya’nın ekonomisinin 2020 yılında yüzde 9'dan fazla küçülmesi ve borç oranının yüzde 20 artması bekleniyor.

Bu tahminler her ne kadar iyimser görünüyor olsa da Avrupa Merkez Bankası'nın yardımıyla bile İtalya’nın dış borcunun sürdürülemez hale gelmesi de çok muhtemeldir.

Genel olarak bakıldığında AB'nin üye ülkeler için birçok olumlu yönleri vardır. En önemlisi ise halkın serbest dolaşımı ve suçlarla mücadele için koordine edilmiş bir Europol sisteminin mevcut olmasıdır.

Ancak Liberal Parti’ye göre bu çok taraflı ve iş birliğini gerektiren anlaşmalar bir Avrupa Parlamentosu ve Brüksel ve Strazburg merkezli otoriter kurumlar olmadan da var da olabilir.

Kaldı ki İtalya AB'yi bankacılar değil, bir halklar topluluğu olarak görüyordu.

AB’nin 2010’lu yıllarda Yunanistan, İspanya, Portekiz ve daha az ölçüde İtalya gibi devletlere ekonomilerinin çöküşünü engelleyebilmek adına gerçek yardım sözü vermesine rağmen, 2020 yılında İtalya’da gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 13'lük bir düşüş göreceği bekleniyor.

Bu durumun İtalya'yı giderek uluslararası borsa yatırımcılarının eline geçireceği oldukça muhtemel görünüyor.

Bununla birlikte, İtalyanlar pandeminin AB genelinde en çok İtalya’yı etkilediğini de vurgulamışlardır.

Bu durum İtalya vatandaşlarının AB bayraklarını kamusal ekrandan kaldırmasına ve İtalya’nın Brüksel ve Almanya tarafından terk edildiği için AB bayrağının yerini Rus ve Çin bayraklarıyla değiştirdiğine yol açan bir katalizör olmuştur.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, Birleşik Krallık’tan hemen sonra İtalya’nın AB’den ayrılması Birliğin prestijine çok daha büyük bir darbe olacaktır.

Fakat İtalya, bir G20 ülkesi olarak para birimi egemenliğini koruyan ve İngiltere'den farklı olarak Eurodolar'ı kullanması söz konusudur.

Bu nedenle, önümüzdeki yıllarda İtalya'nın AB'den ayrılma olasılığını önlemek için, Brüksel ve lider ülke olan Almanya’nın kendi siyasi başarısızlıklarını ele almaları ve ulusal egemenlik ve kimliğe saygı duyan yeni bir topluluk tasarlamaya ve karşılıklılık esasına dayanarak çalışmaları gerekecektir.

Bahsi geçen sıkıntılı bir yönetim süreci sonrasında Almanya'nın AB'nin hâkim ülkesi olarak kalması ve Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Parlamentosu üzerinde yönetilmesi tartışmaya hep açık kalacaktır.

Şu an AB küçük bir bütçeye sahip olan bir birliktir ve toplu borç vermenin de bir yolu bulunmamaktadır.

Kovid-19 kriziyle karşılaşan zengin AB ülkeleri, Birliği bir arada tutabilecek borç eylemine direniyor.

AB’nin bugünkü durumu 1930'lardan beri yaşamakta olduğu en zor zamanlardan biridir aslında.

Entegrasyonla baskı yapıp yapmayacağını veya gevşek bir ulus devlet koleksiyonuna dönüp dönmeyeceğine karar vermek de oldukça zor görünüyor. 

Dolayısıyla kendi kendine referans alan bürokratlardan ve yetersiz politikacılardan arındırılmış bir Avrupa, üyelerinin AB'den çıkmasını veya reformunu istemesini talep edenlerin başında geliyor.

Bununla birlikte, böyle bir sürecin başlatılması için, büyük bir devletin rol alması gerekmektedir.

Bu nedenle, İtalya'nın bu rolü üstleneceği ve köklü reformlar yapılmazsa AB'den ayrılan ilk Eurodolar devleti olabileceği anlaşılıyor.

Fakat İtalya’nın AB’den ayrılması kesinlikle tüm Avrupa'da hissedilen bir domino etkisi yapacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU