André Lalande'nin, bazılarına geçen hafta değindiğimiz açıklamalarına göre, "oluşturulmuş akıl", bilgelik ve sosyal deneyimin toplamıdır ve insanların akıl dedikleri şey budur.
Bu fikri anlamak için, insanların "filanca akıllıdır" derken veya "akıllıca söz" veya "akıllıca davranış" ve benzeri şeyler söylerken işaret ettiklerinin anlamını düşünün.
Bu sözler, insanların o kişiden, fiillerinden veya sözlerinden memnun olduklarına işaret eder.
Ama insanlar bir insandan ne zaman memnun olurlar; onların davranışlarına uygun bir şey yaptığında ya da içerik veya biçim olarak onlar gibi konuştuğunda, ya da onlar gibi giyindiğinde, onlar gibi yediğinde değil mi?
Farkı anlamamız için, diyelim ki bir kişi, günümüzün gençleri arasında yaygın olarak giyilen yırtık bir pantolon giyip, bir bakanla ya da üst düzey bir yöneticiyle görüşmeye gidiyor.
Onu içeri almaktan ve görüşmesini ayarlamaktan sorumlu kişilerin içeri girmesine izin vereceğini düşünüyor musunuz?
Neden bunu normal karşılamıyorlar, kıyafetlerin kişinin ne olduğunu göstermediğini söylemiyorlar?
Cevap basitçe, onların örfüne uymadığı, yani onlara benzemediği için onu akıl dışı olarak değerlendirdikleridir.
Dahası onlara tuhaf ve aykırı görünecektir. Bunun "uygunsuz" olduğunu da söyleyebilirler.
Peki acaba neden uygunsuz saydılar, kendi giyimlerine ya da kendilerine veya ait oldukları kültüre mi uymuyordu?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
- Peki ya siz?
Üst düzey bir kişiyle görüşmeye, hatta bir iş görüşmesine davet edilseniz yırtık kot pantolon mu giyerdiniz yoksa toplumda kabul gören kıyafetleri mi seçerdiniz?
Bunu değil de diğerini seçmenizin nedeni nedir?
Gruba ayak uydurmak "pratik aklın" en belirgin işlevidir.
Pratik akılsa, "oluşturulmuş aklın" en belirgin örneğidir.
André Lalande'nin görüşüne göre aklın çalışmasının en büyük kısmı, kültürden ve sosyal deneyimlerden ilham alarak, bunları bireyin kendiliğinden takip ettiği davranış kurallarına dönüştürerek bireyin sosyal çevreyle ilişkisini sağlamlaştırmaya ayrılmıştır.
Bu temele dayanarak birey, sosyal çevreye entegre olmuş bir "üye"ye dönüşür.
Yabancı bir ülkeye göç eden ve tam anlamıyla sakinlerine benzemek için o ülkenin dilini öğrenmeye, lehçelerini taklit etmeye çalışan insan, buna bir örnektir.
İnsan böyle davranır çünkü doğası gereği, gruptan ayrı kalmayı, farklı ve yabancı muamelesi görmeyi sevmez.
Yukarıdaki açıklama aynı zamanda sık sorulan bir soruya da yanıt olabilir; insanlarımız yurt dışına gittiklerinde neden sıraya, trafik düzenine, parkları temiz tutma kuralına uyuyor da kendi ülkelerinde olduklarında uymuyorlar?
Burada mesele başkalarının beklentilerini anlamak ve bu beklentilere uygun bir şekilde kendini onlara sunmaktır.
Yabancı toplumlara göç edenlerde bu süreci açıkça görebiliriz. Ama siz fark etmeseniz bile bu, kendi toplumunuzda da oluyor.
Siz ve ben, çevremizdeki toplumu, bu topluma üye olmak için yeterli olduğumuza ikna etmek amacıyla yorulmadan çalışıyoruz ve aynı zamanda ondan ayrılmamıza veya ondan dışlanmamıza yol açacak her türlü eylemden kaçınıyoruz.
André Lalande, "oluşturulmuş akıl" hakkındaki tartışmasının çoğunu, onun temel işlevinin yeni fikirler yaratmak değil, daha ziyade insanlar, fikirler ve beklentiler de dahil olmak üzere sosyal çevreyle iletişim kurmak olduğunu doğrulamaya ayırdı.
Akıl bu görevini, hakim kültürden ilham alarak, sanki sahibinin yetkinliğinin bir kanıtıymış gibi onu çevrenin kabul edeceği şekilde yeniden üreterek yerine getirir.
Bu uygulama nispeten erken yaşlarda başlar, ancak ergenliğin sonu ve erkekliğin başlangıcına doğru ve özellikle de çalışma çağında artış gösterir.
Aklın bu aşamadaki etkileşimleri, "genel örf" ya da "akıllı insanların örfü" dediğimiz şeyin oluşmasına katkıda bulunur.
"Örf" kavramı, gündelik yaşamda karşımıza çıkan her bir konuya ilişkin genelin tutumunun genel ortalamasını ifade etmektedir.
Örfün önemini bilmeyenler için o, kamu hukuku uygulamalarının ve şeriat hükümlerinin ona göre yorumlandığı araçtır.
Onun yorumları çoğu durumda kanun hükmündedir. Batı kültüründe neyin doğru neyin yanlış olduğunun belirlenmesinde temel olarak kullanılmıştır.
"Oluşturulmuş akıl" basitçe budur ve bana göre eski tanımlamaya göre "pratik akla" karşılık geliyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.