Beşşar Esad'ın kaçışının üzerinden 1 hafta geçti.
Ancak ne Doğu'da ne de Batı'da kimse bu konu, konunun bölgesel ve uluslararası etkileri ve Suriye'nin geleceği hakkında bir şey yazmadı.
Başından beri Arap siviller el-Colani'den korkuyordu… tıpkı azınlıkların aşırılık yanlılarının kontrolünden zarar görmemesini ya da zulme uğramamasını isteyen bazı enternasyonalistler gibi!
Endişemi neyin tetiklediğini bilmediğim bir nedenle, Amerikalıların Suriye'de IŞİD'le savaşmak istediklerinde (2016-2018) PKK'yı kullandıklarını ve halen kullanmaya devam ettiklerini hatırladım.
Çünkü Türkiye'nin komşuları ve bizzat ABD tarafından terörizmle suçlanmasına rağmen PKK'yı hazır bir savaş gücünün çekirdeği olarak gördüler.
ABD'yi PKK'yı kullanmaya iten pratik ihtiyaç buydu… tıpkı Türkiye'yi (ve ABD'yi?) Esad'ı devirmek istediğinde Heyetu Tahriru’ş-Şam'ı (HTŞ) kullanmaya iten pratik ihtiyaç gibi.
Türklerin elinde Suriye Milli Ordusu (SMO) taburları ve Suriye Kurtuluş Hükümeti var ama tüm değerlendirmeler el-Colani'nin diğer taburları da yanına alması yönünde.
Bu nedenle takip gerekli, ancak muhaliflerin öldürülmesi ya da azınlıklara karşı ayrımcılık yapılması gibi doğruluğu henüz kanıtlanmamış korkulara gerek yok.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Muhammed el-Beşir ismini daha önce duymuştum. Zira kendisi İdlib'de yerel bir hükümetin başındaydı.
İslamcı bir eğilimi olduğunu biliyorum ve İslamcılar uluslararası alanda tanınan muhalefeti oluşturan koalisyonda temsil ediliyor.
Benim dikkatimi çeken, el-Colani'nin Şam'a vardığında şehrin sembollerine saygı gösterme girişimi, Emevi Camii'ni ziyaret etmesi, orada dua etmesi ve kısa bir vaaz vermesiydi.
Baasçıların 1963'te iktidara gelmesinden bu yana dini sembollere hakaret edildiğini ve bunun hoşnutsuzluk ve isyanlara neden olduğunu unutuyoruz.
Yeni otoritenin memurları dindar değildi ve solcu ideologlar kasıtlı olarak kışkırtıcıydı.
Hafız Esad 1970'ten sonra Rıfat Esad öne çıkana ve hareketleri sarsıntılara neden olana kadar bundan kaçındı.
1990'larda İran'ın hücumu, daha doğrusu İran'ın Lübnan'dan ve Irak'tan daha fazla Suriye'ye akın etmesi(!) nedeniyle mesele krize dönüştü.
Bu, mevcut dinin yerini alacak yeni bir din gibi görünüyordu. Diğer şehirlerdeki Hüseyniyeler, okullar ve enstitülerin yanı sıra Seyyide Zeynep mahallesi devasa bir şehir haline geldi.
Şam ve kırsalında, Kalamun'da ve hatta Humus'ta binlerce mülk satın alındı.
Baasçılardan ve Cemal Abdunnasır'dan önce bile bilinmeyen birçok sembolik İslami tezahür göreceğiz.
İranlılar ve onları destekleyen Baasçılar mezhepsel ve demografik değişime odaklandıktan sonra bu, öze ve tanıdık olana bir geri dönüştür.
Esad yönetiminden kurtulmanın tek etkisi yerinden edilenlerin (çoğu Sünni) geri dönmesi (Dünya Sağlık Örgütü'ne göre bugüne kadar bir milyonu geri döndü), korkunç hapishanelerin kaldırılması ve İran zarının ortadan kalkması olsaydı, bu kadarı bile yeterli olurdu… Hem de fazlasıyla.
60 yıllık korkunç bir diktatörlükten sonra ve yine yaşam, özgürlük, haysiyet ve insanlık onuruyla oynandıktan sonra aylar içinde parlak bir demokrasi bekleyemeyiz.
Önemli olan güvenlik, emniyet, intikam duygusunun olmaması, kimlik ve aidiyetin yeniden tesis edilmesi, ordunun kurulması ve Amerikalılar tarafından himaye edilen Kürtlerle çatışmaya girilmemesidir.
Artık Kürtlerin dış korumaya ihtiyaçları olmamalı. Suriye'de çözümü talep edenler arasında nasıl olur da tek bir Arap olmaz da Ruslar, İranlılar ve Türkler olur?!.
2011 yılında bir akşam Beyrut'ta arkadaşım ve eski bakan Tarık Mitri ile oturmuş, Cuma namazından sonra Dera'daki Hz. Ömer Camii'nden çıkan göstericileri televizyondan izliyorduk.
Devrimin başladığı yer orasıydı. Üzerlerine makineli tüfek ateşi açılmış ve kaçmaya başlamışlardı.
Tarık bana döndü ve şöyle dedi:
Devrim başarıya ulaştıktan sonra Şam'a gittiğimizde, önce Dera'daki Hz. Ömer Camii'ne gideceğiz ve sonra Şam'daki Emevi Camii'ni ziyaret etmek için geri döneceğiz!
Eğer bir Ortodoks Hıristiyan İslam'dan korkmuyorsa, siz Arap entelektüeller neden korkuyorsunuz?
İslam adına köktencilik ve partizanlıkta hayır yoktur. 20 yıl içinde çocukların saçlarını beyazlatacak şeyler gördük.
Ama ben ne Dera'da benim yaşımda ibadet edenlerden ne Humus'taki Halid bin Velid Camii'nin ziyaretçilerinden ne de Emevi Camii'nde toplanan çeyrek milyon insandan korkuyorum.
İslam'dan korkmaktan sakının. Dünyanın en eski şehirleri olan Halep, Musul ve Şam'ın ruhunu bu şekilde kerih görmek de neyin nesi?
Endülüslü Lisanüddin İbnü’l-Hatib şöyle der:
Şehrin havası insanı özgür kılar!
Biz Araplar yokken köktendinciler, İsrailliler, Amerikalılar, Ruslar, İranlılar ve Türkler var.
Katliamlara rağmen Suriye halkının cesaretine sahip olalım. Çünkü Şevki'nin dediği gibi:
Doğu'nun ihtişamı Şam ile başlar!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.