"Her bir vicdanlı yazar, bana göre, kaderin, insan varlığının trajedisini hissediyor..."

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Thomas Wolfe ve annesi Julia E. Wolfe  / Fotoğraf: Pack Memorial Library​​​​​​

Hayatını erken yaşta kaybetmesine rağmen Thomas Wolfe, en güçlü ve insani enerji kaynağı olarak kalmayı sürdürüyor.

Hem edebi eser hem de bir belge olma niteliği bakımından, Thomas Wolfe'un annesine yazdığı bu mektup, bir kalem sahibinin sadece kendi annesine değil, aynı zamanda ata yurdu topraklarına nasıl içten bağlı olabileceğinin çok çarpıcı bir örneği olmasının yanı sıra meslektaşları için de bir manifesto niteliği taşıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Amerikan yazarları içinde kendi ata yurduna bağlılığın simgelerinden biri haline gelmiş Thomas Wolfe'un en çok etkilediği yazarların başında kuşkusuz William Faulkner gelirken, ülkesinin trajedilerini büyük ustalıkla kaleme almış John Dos Passos ve Erskine Caldwell üzerinde Thomas Wolfe'un derin etkisini hiç kimse inkâr edemez.

Bu bakımdan Amerikan edebiyatındaki 1900-1970 dönemine ait yazarlara benzer kalem sahiplerinin, radikal edebi devrimler yaşanmadığı sürece yeniden ortaya çıkma olasılığının çok zayıf olduğu da yaklaşık yarım yüzyıldan bu yana konuşuluyor ve yazılıyor.

Thomas Wolfe, Amerikan edebiyat geleneğinde yerelliğiyle evrenselliğin en güçlü sentezini yaratabilmiş bir kalem sahibi olarak tarihteki yerini aldı.

Bu sentezde yazarın "Evine Geri Dönemezsin" romanının rolü ne kadarsa, en küçük mektubunun bile rolü ondan asla az değildir.

Bu duygularla Thomas Wolfe'un bir mektubunu daha Independent Türkçe okurlarıyla paylaşırken, özellikle genç okurların Amerikan edebiyatının en üst sıralarındaki bu kalem sahibine yakından ilgi göstereceğini umuyoruz.
 

Thomas Wolfe _ Fotoğraf_ Pack Memorial Library.jpg
Thomas Wolfe / Fotoğraf: Pack Memorial Library​​​​​​

 

Julia E. Wolfe'a

Harvard Kulübü, Batı kısmı, 44. Sokak, No: 27
30 Nisan 1930, Cumartesi

Aziz anacığım,

Burada aldığım uzun ve güzel mektubuna kısa bir yanıt veriyorum. Miami'de bu kadar uzun zaman geçirmen iyi olmuş, ancak evde seni soğuk hava ve envaiçeşit işin beklemesi esef vericidir. Kendini aşırı yorma lütfen. Bu mektubu aldığın sıralarda sizin oraya baharın geleceğinden ümitliyim. New York'ta hava soğuk ve nemli, bu sene ilkbahar çok geç kalıyor. Senin enerjik ve yaşam dolu mektubunu memnuniyetle okudum; vücut ve ruh itibarıyla senden yirmi yaş küçük olanlardan çok daha gençsin ve ben sana yürekten uzun ömür, sağlık ve mutluluk diliyorum.

Kitabımın çıkmasının senin moralini bu kadar bozmasından üzüntü duyuyorum. Benim edebi planlarımın içinde kesinlikle böyle bir şey yoktu. Sadece bundan sonraki kitaplarımın (yazıp ortaya çıkarabilmem durumunda) senin hoşuna gideceğini ümit ediyorum. Asheville'de sana herkesin 'sorgulayıcı bakışlarla' bakması benim moralimi bozuyor. Kafa yormaya değmez; sen hepsinden yüksektesin ve seninle kıyaslanabilecek kim var? Dünya bunu ne zaman idrak edecek?

Gant ailesinin öyküsünü ben sonlanmış saymıyorum. Bence bu konuda bir şeyler daha söylenebilir ve ne zamansa bu konuya yeni duygularla zenginleşerek döneceğimi ümit ediyorum: yaşamın yeni, daha olgunlaşmış ve derin anlamıyla. Eleştirmenlerin büyük çoğunluğu, orada tasvir edilen insanların çarpıcı özelliklerinin altını çizdi. Kitabımdaki kimi yerlerin hayrete düşürdüğü insanlar benden yaşlı kuşağa ait, ancak ben bizim kuşağın onlardan kötü olduğunu düşünmüyorum. Birçok bakımdan biz çok daha vicdanlıyız. Her bir vicdanlı yazar, bana göre, kaderin, insan varlığının trajedisini hissediyor. Ancak ben kitaplarımda insanlara karşı nefretin olmayacağını ümit ediyorum. Bana göre, Asheville'deki bazı okurlar müellifin insanlara karşı acımasızlaştığını düşünerek hata yapmışlar; bu böyle değil. Yazarın acımasızlaşmasına neden olan bir şey varsa, o da insan varlığındaki güçlükler, kibir ve feciliktir.

Şimdi diğer ve muhtemelen daha ilginç şeylere dair: 10 Mayıs'ta ben Amerikan-Holland yolcu şirketinin Volendam gemisiyle buradan ayrılıyorum. Dehşetli derecede yorgunum ve New York'tan yeniden heyecan kapmış durumdayım. Gemiye bindiğim sıralarda arkadaşlarım benim gelmem için sabırsızlanacak. İtiraf etmem gerekirse, ben kendim de bunu sabırsızlıkla bekliyorum. Gözümü kırpmadan dinlenmem gerekir. Şimdi sakince çalışma fırsatım olursa duvara tırmanmaya başlayacağım. New York seni ya tamamen unutuyor ya da seni tamamen yutmaya yelteniyor.

Ama şimdi benim param var; az olmasına rağmen mütevazı bir yaşam için, yeni kitap üzerinde çalışırken yeterli olacak. Kitabı gerektiği gibi yazmak dışında hiçbir şey istemiyorum. Erken gitmek isterdim, ancak dişimle ilgili bir dizi problem çıktı: arkadakilerin bir kısmı sorunlu çıkınca birinin çekilmesi için oymak, kesmek, delmek, çeneyi yıkamak ve ardından uzun süre iyileşmeyen yarayı dikmek gerekti. Ancak genel olarak benim durumum normal. Sadece aklım ve ruhum biraz yorgun. Fakat ben kesinlikle büyük, mükemmel bir kitap yazacağım. O kitabın üzerinde acele etmeden çalışacağım ve hiç kimse beni erken bitmiş bir saçmayı yayınlamaya zorlamayacak. En iyisi bir düzine dolaylı kitap yazmaktansa bir büyük kitap yazmaktır.

Bu sene içinde tanıştığım insanların çoğuyla teması asla sürdürme niyetinde değilim. Onlar beni kişilik olarak değil, herkesin konuştuğu bir modaya uygun garip bir varlık olarak görüyordu. Ama dostluklarına çok değer verdiğim bazı kişiler de var. Sen tamamen haklısın: bizde manevi ve entelektüel emeğin karşılığı her şeyden daha kötü ödeniyor. Ancak benim yayıncılarıma karşı sen adaletsizlik ediyorsun. Evet, onlar iş insanları ve kâr elde etmek istiyorlar. Ancak aynı zamanda, üst düzey ilkeler ve büyük asalet sahibi insanlardır. Bu anlamda günümüz kitap yayıncılarından kendileriyle kıyaslanabilecek çok az insan vardır. Onlar eski ve çok saygın bir şirketi temsil ediyor ve bana karşı her zaman cömertlik ve geniş gönüllülük sergilemişlerdir.

Senin hâlâ seyahat edebilmen, dünyayı görmen ve etrafta yaşananlara büyük bir ilgiyle yaklaşman beni çok memnun ediyor. Sen her zaman tam, dolu dolu bir yaşam sürmüşsün ve bundan sonra da böyle olacağına inanıyorum. Asheville ile birlikte büyümüş, temsilcilerinin burada doğduğu, evlendiği ve öldüğü Wolfe ailesinin burayı ebediyen terk edeceği düşüncesinin can sıkıntısı yaratmasına rağmen, elbette Miami'de yaşamaya gitme niyetinde haklısın. Asheville ile kıyaslandığında orada hava daha sıcak ve ortam daha rahattır. Birilerinin kalması veya bir süre sonra yaşamak için oraya dönmesi iyi olacaktır.

Aralarında izcilerin, dağlıların ve Pensilvanyalı Hollandalı kölelerin bulunduğu dedelerimle gurur duyuyorum. Orada beni beklememelerine ve geri dönmem durumunda beni kucaklarını açarak karşılamayacaklarını bildiğim halde kendi şehrimle gurur duyuyorum. Bu uçsuz bucaksız şehrin gürültülü, kalabalık sokaklarını hayal ediyorum. Yahudilerin, İtalyanların, Yunanlıların ve Yeni Amerika'yı temsil eden diğer tüm insanların tutkulu, karanlık yüzlerini görüyorum. Ve hiçbir zaman olmadığı kadar kendimi Eski Amerika'ya ait hissediyorum. Batıya doğru hareket ediyorum.

Atlantic City dönüşümde Philadelphia'ya uğradım ve kaldığım evin sahibi beni Pensilvanya'nın Hollandalıların yaşadığı kısmına götürdü; babam da orada doğmuştur. York Springs'e gitmesem de babamın sayısız öykü anlattığı Lancaster'da bulundum. Ben 'bir yarımın' çıktığı yerleri gördüm: zenginden daha zengin, ürünün sığmadığı bir bolluk diyarı. Hollandalı kölelerin evlatlarının aynı safta 4 atın çektiği sabanlarla tarlaları nasıl sürdüklerini gördüm. Evlerden dört misli daha fazla ve fotoğraflardaki gibi tertemiz kırmızı ambarları gördüm. Orada ilk kez bulunuyordum ancak eski bir rüyamın gerçekleştiğini hissettim; her şey aynen babamın tasvir ettiği gibiydi.

Benim bir yarım geniş tarlalar ve sağlam ambarlar, öbür yarım ise Kuzey Carolina'nın yüksek dağlarıdır. Yola çıkmadan önce mutlaka yine yazacağım. Mektubumun seni sağlık ve iyi bir moral içinde bulmasını istiyor ve buna inanıyorum.

Oğlun, Thome

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU