Suriye-Türkiye sınırının iki yakasında (Serê xettê bine xettê) çılgınca gelişmeler yaşanıyor, adeta ses duvarını aşan bir hızla ilerleyen gelişmeler beyinlerdeki kalıpları yıkıp geçiyor.
Sürprizlerle geçen günlere tanık oluyoruz.
SDG (Suriye Demokratik Güçleri) komutanı Mazlum Abdi ile HTŞ lideri ve komutanı Ebu Muhammed Colani (Ahmed Hasan eş-Şera) buluşması da bu sürprizlerden biriydi.
İkili görüşme Arap, Türkiye ve dünya basınında gündeme oturdu. Kimi yazarlar yorumlarını köşelerine yansıttı.
Ben de ikisi Katar merkezli, biri Suudi Arabistan, üçüncüsü Kürtlerin Rojava dedikleri Kuzeydoğu Suriye'deki olmak üzene 4 ayrı yazılı kaynaktan okuyup izleyebildiğim kadarıyla görüşmenin bilinen ve bilinmeyen arka planını ele alacağım.
İlkin Rojava'dan iki örnekle olayın nasıl karşılandığına bakacağız.
Siyasi yorumcu Şoreş Derviş'in tespitleriyle başlayalım:
HTŞ lideri Colani, belli ölçüde Türkiye'den bağımsız hareket edebilirse ikili görüşmeler olumlu yönde seyredecektir. Colani ile Mazlum Abdi arasında herhangi bir uzlaşma ve SDG'nin de sürece katılması Suriye'nin milli barışının acil ihtiyacıdır.
Taktik veya manevralarla zaman kazanmak için değil, gerçekten ciddi bir mutabakat zemini yaratmak için görüşme şarttır. Bu, aynı zamanda ülkenin askeri ve emniyet düzeninde birlikte yer almanın yolunu da hazırlayacaktır.
Karmaşanın egemen olduğu ülkede istikrar ve huzurun sağlanması için SDG gibi bir yapıya Suriye'nin büyük ihtiyacı vardır.
Aslına bakılırsa HTŞ ve SDG liderlerinin anlaşıp ortak paydada karar kılmaları, Türkiye'nin de meselesi haline gelmiştir.
- Suriye Devrimci Sosyalist Akım Koordinatörü Giyas Naise'nin tespitleri ise şöyle:
Esad rejiminin düşmesi, ülkemizin daha iyi bir geleceğe kapı açması için hayırlı oldu. Kapsamlı özgürlük alanlarının yaratılması fırsatını doğurdu.
Bu zeminde farklı çevreleri kucaklayabilecek bir geçiş hükümetinin kurulması elzemdir.
SDG, Suriye'de kurulacak milli bir ordu bünyesinde yer almalıdır.
Benzer buluşmalar, Suriyelilerin farklı kesimleri arasında olmalıdır. 1
Ebu Muhammed Colani ile Mazlum Abdi buluşmasına dair kulisler
İlk buluşma, bir Amerikan helikopteriyle taşınan Mazlum Abdi ve ekibinin başkent Şam yakınlarındaki El Dumeyr havaalanına götürülmesi sonucu gerçekleşti.
Kürt heyetinin helikopterle taşınması iznini Beyaz Saray yönetimi verdi.
Bu doğrultuda hareket eden Amerikalı askerler çok sıkı güvenlik önlemleri aldılar ve herhangi bir asayiş ihlali olmaması için Colani'nin ekibine tembihte bulundular.
Coventry (İngiltere) merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Genel Müdürü Rami Abdurrahman da bahsedilen iki şahsiyetin "askeri bir havaalanında buluştuklarını" söyledi.
İlk ziyaretin asıl amacı, "belli bir çerçevede anlaşarak diyalog yolunun açılması olarak" belirlendi.
Mazlum Abdi, hızla değişen koşullar nedeniyle Colani ile buluşma gereğini duydu.
HTŞ lideri ise kendisini daha önce ziyaret eden Amerikalı ünlü diplomat Barbara Leaf'ın ısrarı sonucu M. Abdi ile görüşmenin kaçınılmaz olduğunu idrak etmişti.
SDG sorumlusunun acil ihtiyacı şuydu:
Kuzeyden askeri gücüyle bastıran Tayyip Erdoğan-Hakan Fidan ikilisinin sıkça tekrarlanan tehditlerinin neden olduğu sıkışmışlığı aşabilmenin biricik yolu olan Türkiye'nin müttefiki ve şimdiki gözdesi sayılan HTŞ ile makul bir diyalog kurmak.
SOHR Müdürü'ne göre Mazlum Abdi, şu öneriyi dile getirmişti:
SDG milisleri yeni oluşturulacak Suriye ordusu çatısı altında özerk bir tümen olarak görev alıp faaliyette bulunabilir. Buna karşılık bizim denetimimizdeki petrol kuyularından birlikte belirleyeceğimiz akaryakıt kotasını size verebiliriz.
Ancak konu kesinlik kazanmadı; önerinin kabul görüp görmediğine dair herhangi bir işaretten de söz edilmiyor.
Türkiye'ye sıcak bakan Katar gazetesi El Quds El Arabi'nin HTŞ kaynaklarından edindiği bilgiye bakılırsa; Suriye ölçeğindeki yeni Şam yönetimi, Rojava'daki özerk idareyi de kapsayacak bir kuralı genelge haline getirmiş.
Genelge şöyle: "Suriye'nin meselelerini Suriyeliler kendi aralarında konuşup çözülmeli!"
Bu kural başarıldığında, Fırat'ın doğusundakilerle merkezi hükümet arasında bir çözüm yöntemi sağlanmış olabilir.
Esasen Suriye devleti asla parçalanıp ayrı ayrı devletler kurulamaz.
Hiçbir şekilde federal bir sistem olamaz.
Zira Suriye toplumu tarihsel açıdan ve günümüzde böyle bir bölünmüşlüğe alışkın değildir.
Rojava ekibi ise şunları savunmuş:
a- Yeni bir ülkenin inşa sürecinde Suriyeli-Suriyeli görüşmeleri esas alınmalı;
b- Ancak bu görüşmeler Esad yönetiminde yaşandığı gibi oyalayıcı bir mantıkla ele alınmamalı;
c- Özerk idare ve askeri varlık hususunda varılacak anlaşma anayasada yazılı hale getirilmeli;
d- Devlet sistemi âdemi merkeziyetçilik esası üzerinde kurulmalıdır. (2)
SDG-HTŞ ilişkisinin geçmişi
Colani ile M. Abdi görüşmesi ilk defa gerçekleşmesine rağmen bölgedeki Kürtlerin askeri-siyasi temsilcisi SDG (ve PYD) ile İdlib merkezli cihatçıların çatı örgütü HTŞ arasındaki ilişkiler yeni değildir. Son yıllarda iki taraf arasında heyetler gidip gelmiştir.
Asayiş ve emniyet açısından her iki taraf, IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) unsurlarına karşı belli hususlarda anlaşmışlardı.
Mesela SDG'nin 2019 yılında Koalisyon Güçleri ile birlikte Bağuz bölgesinde IŞİD'i hezimete uğratması sonucunda çok sayıda cihatçı unsur bölgeden kaçıp İdlib ve Türkiye sınırına yakın bölgelere sığınmıştı.
Bu düzlemde HTŞ ile SDG arasında IŞİD hakkındaki istihbarat bilgileri paylaşılıyordu.
Mesela HTŞ, elde ettiği bilgiler üzerine IŞİD benzeri unsurları takip ediyor, alıkoyuyor, sorguya alıyordu.
Keza IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi'nin Türkiye sınırına yakın bölgedeki varlığını haber alan HTŞ, bu bilgiyi SDG tarafına iletmiş; onlar da koordinatları bölgedeki Amerikan askeri yönetimine vermişti.
İkili ilişkilerin ekonomik boyutu da söz konusuydu.
Örneğin HTŞ, PYD yönetiminden ihtiyaç duyduğu petrol ürünlerinin önceden belirlenmiş özel bir fiyat üzerinden kendi bölgesine aktarılmasını istemişti.
O süreçte hem HTŞ hem de SDG, Türkiye'nin dayanılmaz baskılarından hoşnut değillerdi.
Nitekim aynı süreç içinde iki taraf arasındaki bazı siyasi sorun ve dosyalar da ele alınarak ortak çözüm noktasında mutabakata varılmıştı.
Söz gelimi ABD'nin başını çektiği Koalisyon Güçleri'nin "terörle mücadele" politikası kapsamına aldığı HTŞ, Batılı ülkeler nezdinde örgütün ve liderinin "terörist örgüt/kişi" listesinden çıkarılması için PYD ve SDG'nin gayret göstermesi talebinde bulunmuştu.
Benzer bir anlaşma da şu noktadaydı: Suriye Milli Ordusu'nun denetiminde bulunan bölgelerin HTŞ tarafından ele geçirilmesi sonrasında HTŞ ve SDG bahsi geçen bölgede ortak bir sivil idare kuracaklardı.
Kürt meselesinde uzman araştırmacı Bedir Mele Reşid, iki örgüt arasındaki ilişkinin 2016 yılında başladığından bahisle şunları söylüyor:
O tarihte iki örgüt arasında varılan mutabakat gereği HTŞ, İdlib ve çevresine hükmediyordu. SDG güçleri ise Afrin şehrini denetimine almıştı.
Halep'e yönelik son 'Saldırıyı Caydırma' operasyonu sırasında yeni mutabakat uyarınca HTŞ ile SDG silahlı çatışmadan titizlikle kaçındılar.
Halep'teki Şeyh Maksut ve El Eşrefiye semtlerinden çekilen SDG, esas gücünü Türkiye'nin resmi milisi sayılan Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) Kürtlere yönelik saldırılarını önlemek için harcadı.
Benzer çatışmazlık kuralı Türkiye'nin SMO silahlı gruplarını da yanına alarak başlattığı Zeytin Dalı (Ocak 2018) ve Barış Pınarı (Ekim 2019) operasyonları sürecinde de yaşandı.
HTŞ Şam'daki yönetimi eline alınca bu sefer SDG, artık bir örgütten ziyade bir devlet ile karşı karşıya olduğunu anlayarak yeniden inşa edilecek ülkeye ve ordusuna nasıl katkı sunacağı noktasına yoğunlaştı.
Aynı süreçte HTŞ ile SDG, Halep ve Deyrizor illerinin durumunu ele alarak Deyrizor'un doğu ve batı yakalarındaki konumlarını gözden geçirerek yeni bir uzlaşma yolu aradılar.
HTŞ, SDG denetimindeki bölgelere dokunmayacağını yeniden taahhüt edince de şimdiki buluşma ve diyalogun zemini hazırlanmış oldu.
İlk görüşmede, devlet çarkının döndürülmesine yarayacak ortak bir mekanizma kurulması suretiyle -Suriye halklarına hizmet esas alınmak şartıyla- ikili görüşmelerin kademeli olarak ilerlemesi noktası da ele alındı. 3
SDG'nin mutabakat için sunduğu tavizler
Esad rejiminin devrilmesinin ardından SDG, yeni yönetimle ilişkilerinin çerçevesini çizmekle kalmadı.
Aynı zamanda olası bir ortak noktada buluşmak maksadıyla bazı tavizler verdiğini ve verebileceğini açıkladı.
- SDG sorumlusu, ülkenin genel durumu ve gidişatını analiz ederek kaygan zeminde değişen şartların da ışığında her kesimle buluşup diyalog kurmaya hazır olduğunu açıkladı. Dolayısıyla gerek ülke içindeki çok yönlü toplantı ve buluşmalarda gerekse Suriye'nin geleceğinin görüşüleceği uluslararası organizasyonlarda hazır bulunacağını beyan etti.
- SDG merkezi, Esad dönemindeki ordu ve emniyet kuvvetlerinin çekilmesi sonucunda Suriye'nin gözden ırak kırsal kesimlerinde doğan iktidar boşluğunun doğuracağı muhtemel tehlikelere dikkat çekti.
- Yeni yönetimle işbirliği yapacağını duyuran SDG Suriye'nin inşa sürecinde diğer güçler ve kesimlerle beraber ortak çaba harcayacağını yineledi. Bu arada farklı ve kapsamlı diyaloglar yoluyla yerel nitelik ve özgünlüklerini koruyan bölgelerin temsil edilmesinin şart olduğunu, HTŞ ile temas güçlüğü çeken kesimlerin bölgedeki ABD yetkilileriyle irtibata geçmelerini önerdi.
- Suriye'nin yeni bayrağının (Bu münasebetle belirtilmeli: Yeni bayrak, esasen Fransız sömürgesine karşı mücadele döneminden kalan tarihi ve simgesel bir mirastır-FB) kendi denetimindeki her kurum, kuruluş ve tesiste asılması gereğine işaret eden Rojava Özerk Yönetimi şu şartla ülkenin birliği için gayret edeceğini açıkladı: Toplumun sosyal (Suriye'de yaklaşık 22 inançsal ve etnik azınlık bulunuyor-FB) ve siyasal dokusunu oluşturan çevrelerin demokrasi, eşitlik ve adalet kuralları temelinde yönetilmesi elzemdir.
- Özerk yönetim, kendi denetimindeki bölgelerin çıkış kapılarında alınan gümrük rüsum ve harçlarını iptal etmiştir. Bu adım, ülke topraklarının parçalanmaması maksadıyla atılmıştır.
- Mazlum Abdi, emri altında bulunan yaklaşık 100 bin milisin şu şartla mevcut konumundan vazgeçip Suriye milli ordusuna katılabileceğini açıkladı: Öncelikle Kürtler ile diğer azınlıkların doğal/temel hakları garanti altına alınıp resmi kayda geçilmelidir.
- Suriye'nin sınır boylarında Özerk Yönetim denetimindeki askeri noktalar merkezi hükümete teslim edilecektir. Yabancılar, dışarıya gönderilecektir. 4
Suudi gazetesinde arka plan bilgileri
Suudi Arabistan merkezli Independent Arabia muhabiri Abdulhalim Süleyman'ın ikili görüşme konusunda derlediği kulis haberlerinin El Quds El Arabi'ninki ile benzeşen ve farklı yönleri bulunuyor.
Olaya vakıf bir kaynağa göre; başkent Şam'ın kuzeydoğu yöresindeki askeri havaalanındaki görüşme, müzakere ve pazarlıktan ziyade istişare ve istikşaf (nabız yoklama) niteliğinde olup tanışma ve yüz yüze konuşma çerçevesinde gerçekleşmiş.
Amerikalı refakatçiler görüşmede hazır bulunmuş; bu aşamadan sonra da karşılıklı ziyaret ve görüşmelerin sürmesine karar verilmiş.
Görüşmeye ilişkin görüntüler verilmediği gibi herhangi bir resmi açıklama da yapılmamış.
Buluşmanın ardından yeni hükümetin Ticaret Bakanı Mahir Halil, SDG ile müzakere için ortamın henüz müsait olmadığını ve iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin sadece teknik olmayıp siyaseti de içerdiğini belirterek şöyle demiş:
Tarım ve petrol ürünleri egemen bir devletin topraklarından elde edilmektedir. Dolayısıyla iki taraf arasındaki sıradan bir mesele olmayıp yeni devletin katılımcısı olabilecek herkesin meselesi sayılır. Kürtler de bu aşamada önemli bir topluluk sayılmalıdır.
Kürt Araştırmaları Merkezi Müdürü Navvaf Halil, Almanya'dan verdiği özel demecinde Colani ile M. Abdi buluşmasını, "Daha önce temeli atılmış ilişkinin taçlandırılmış hali" olarak niteliyor ve ayrıntılı ek bilgiler sunuyor:
Gerek Halep'e yönelik büyük taarruz gerekse Halep yöresindeki sığınmacı Afrinli Kürtlerin tahliye edilmesi sürecinde HTŞ ile SDG arasında bir mutabakat vardı. Esad devrildikten sonra SDG, IŞİD unsurlarının boşluğu doldurmasını önlemek maksadıyla Deyrizor ve çevresinde kontrolü sağladıktan sonra bu bölgeyi HTŞ yönetimine teslim etti.
Bazı Arap ülkeleri, Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyorlar
Bazı Arap ülkeleri ile Türkiye arasında Suriye yönetimini etkileyip hükmetme hususundaki rekabete ilişkin kulis haberini 2 hafta önce bir Arap gazetesinde okumuştum.
Kulis bilgisine dayandırılan haberdeki iddia şuydu:
Mısır yönetimi HTŞ saflarında yer alan kendi vatandaşı cihatçıları gerekçe göstererek Şam yönetimine destek konusunda hâlâ tereddütlü ve mesafeli. Bunu gören Suudi Arabistan yönetimi, Kahire'ye şu mealde bir teklif sunmuş: Arap olmayan Türkiye, Suriye'yi kendi tekelinde ve avucunda görüyor. Bizler de harekete geçip farklı yollarla bunun önlemini almalıyız.
Aynı konuya değinen Kürt Araştırmaları Merkezi Müdürü Navaf Halil, Türkiye'nin bölgedeki rolüne de değiniyor:
Esad rejiminin bitmesinden sonra gelen HTŞ'nin Şam'daki idareyi ele almasının ardından Arap ülkeleri harekete geçtiler. Maksat, Türkiye'nin Suriye'deki biricik nüfuz sahibi güç olmasının önüne geçmekti.
Aralarında Suudi Arabistan'ın da bulunduğu bazı Arap ülkeleri Türkiye'nin gerek Suriye gerekse bölgedeki siyasetinin önünü kesmek isteğindeler. Misal, S. Arabistan'ın Şam'a havadan ve karadan sınırsız yardım göndermesi Suriyeli yöneticilerin ağır yükünü önemli oranda hafifletecektir.
Unutulmamalıdır ki; Suriye'ye yapılan Arap yardımları ABD ile İngiltere'den destek de görmektedir.
Daha önce Türkiye, HTŞ ile Batılıların ve Arap ülkelerinin arasını bulmaya yardımcı olabileceğini söylemişti. Ancak hem Batılılar hem de Araplar, karşı hamle yapıp bu taktiği boşa çıkarmışlardı.
Diğer yandan Türkiye yeni Suriye yöneticileri üzerinde etkili olmaya çalışıyor. Kendi çapında Suriye Milli Ordusu'nu (SMO) yeniden düzenleyip maaşlarını artırmayı düşünüyor. Böylece yeni kurulacak Suriye ordusuna desteklediği milisleri yerleştirme gayretinde.
Yeni bir milli ordunun temelleri Şam'da atılırken, Türkiye'nin SMO milislerini güçlendirmesinin asıl sebebi irdeleniyor.
Ankara'ya müzahir olan (Türkmen) asıllı Abdurrahim Mustafa mevcut hükümette yer aldı. Bu arada Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yakın gelecekte Suriye'yi ziyaret edeceği de söyleniyor.
Bilindiği üzere Ankara, Şam yönetiminin mevcut zayıf konumundan yararlanarak her şeyi eline alıp hükmetmeyi arzusundadır. Örneğin Ankara, Şam yönetimiyle ilaveten deniz yetki sınırlandırma anlaşması imzalama niyetini açıkladı. 5
Bu noktada Cihad İslam Yılmaz'ın bu husustaki değerlendirmesi dikkat çekici:
Türkiye ile Suriye arasında imzalanması planlanan deniz yetki sınırlandırma anlaşması, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden tanımlamakla kalmayacak, aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki dengeleri Türkiye lehine değiştiren tarihi bir adım olacaktır.
Bu anlaşma, Türkiye'nin bölgedeki jeopolitik gücünü artırırken, enerji kaynaklarının paylaşımı ve ekonomik çıkarlarının korunması açısından stratejik fırsatlar sunuyor.
Türkiye'nin Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını genişletirken, enerji kaynaklarının araştırılması ve işletilmesi için de yeni fırsatlar sunacaktır.
Doğalgaz ve petrol rezervlerinin etkin bir şekilde değerlendirilmesi, Türkiye ekonomisine uzun vadede önemli katkılar sağlayacaktır.
Ayrıca, bu anlaşma Türkiye'yi bölgedeki enerji transfer yollarının merkezine yerleştirerek, stratejik bir enerji koridoru oluşturmasına olanak tanıyacaktır.
Türkiye ile Suriye arasında deniz yetki sınırlarının belirlenmesi, iki ülke arasındaki güveni artıracak ve bölgesel işbirliğini güçlendirecektir.
Anlaşma, Türkiye'nin diplomatik gücünü artıracak ve bölgedeki diğer aktörlere karşı stratejik bir üstünlük sağlamasına yardımcı olacaktır. 6
SDG'nin kozu: Uluslararası tecrübe ve itibar
Kürt Araştırmaları Merkezi Müdürü N. Halil, SDG'nin mevcut ortamdaki önemine değiniyor:
IŞİD terörüyle mücadelede Batılı Koalisyon Güçleriyle ortak çalışan bir yapı olması hasebiyle SGD Batılı ülkelerde itibar kazanmıştır.
Bu haliyle bakıldığında SDG'nin yeni kurulacak bir Suriye ordusuna katkısı olacak ve ona uluslararası bir alan açacaktır. Dolayısıyla mevcut ikili görüşme (Colani-M. Abdi) ister istemez başka buluşma, konuşma ve diyalog zeminlerini de yaratacaktır.
Özetle Kürtlerin mevcut olgusunun anayasada kabul edilip kayda geçirilmesi esas olmalıdır. Çünkü Şam ile Kürt yönetiminin diyalektik ilişkisi de bunu gerektiriyor.
Suriye yönetimi Kürtlerin haklarını tanırsa ve âdemi merkeziyetçiliği kabul ederse demokratik sürece girilebilir. Başka türlüsü zaten imkânsızdır.
Kaos sürecinde ayrışma ve kopmalar
PYD yönetimindeki bazı Arap yerleşim birimlerinde yaşayan Arap aşiretlerine ek olarak Suriye ve İran yanlısı milisler, öteden beri SDG denetimine karşı faaliyet gösteriyorlardı.
Buna Türkiye ile temasta olan bazı Arap aşiret reisleriyle milislerini de eklemek lazım.
Esad yönetiminin devrilmesi sonucunda, İsrail'in acımasız ve ölümcül darbeleri karşısında gerileyen İran ordusu ve milisleri (ki resmi açıklamaya göre Devrim Muhafızları Ordusu mensubu yaklaşık 6 bin subay İsrail bombaları nedeniyle hayatını kaybetmişti) geri çekildiler.
HTŞ ile Türkiye destekli SMO milislerinin faal olduğu bu dönemde Türkiye, Deyrizor, Rakka, Kamışlı, Haseke gibi bölgelerdeki Arap aşiretleri ve milislerin PYD-SDG saflarından kopup aslen Arap/Müslüman olan HTŞ ve SMO tarafına geçmelerini tavsiye ve teşvik etmektedir.
Türkiye bu konuda belli oranda sonuç da aldı.
Örneğin Hecin Meclisi, SDG kontrolündeki askeri meclislerden ayrıldı. Askeri alandaki komuta mevkilerinde bulunan bazı Arap şahsiyetlerle komutanlar da benzer bir yol izlediler.
Deyrizor çevresindeki El Buseyra iç istihbarat sorumlusu Muhammed El Ahmed ile Askeri Konsey komutanı Musa Salah SDG biriminden kopup HTŞ Ortak Operasyon safına katıldılar.
Keza Deyrizor Askeri Konseyi Başkanı Türki El Dari görevinden istifa ederek bunu resmen bölgedeki Koalisyon Güçlerine bildirdi.
Rakka, Haseke ve Deyrizor bölgelerindeki bazı Araplar, PYD-SDG denetiminde yaşamak istemediklerini açıklayıp protesto babından sokaklara dökülseler de olayların önüne geçildi.
Amerikalı yetkililer, aşiretlerle toplantı yapıp kaos ve kargaşanın mevcut ortamda fayda getirmeyeceği ve SDG saflarında kalmanın daha iyi olabileceği yönünde telkinde bulundular.
Bölgedeki işlerin ne kadar değişken ve karmaşık olduğu yukarıdaki tablodan anlaşılabiliyor.
Askeri konulardaki uzmanlığıyla bilinen Yüzbaşı Reşid El Horani, El Quds El Arabi dergisinde yayımlanan görüşünde şöyle bir tespitte bulunuyor:
Suriye'de nüfuz sahibi olan veya olabilecek konumunda çok sayıda aktör var: Türkiye, İsrail, ABD, Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri vb. Rusya ile İran'ın bile farklı bir müdahale imkânı bulunuyor.
Dolayısıyla ülkedeki sorunlara kolay çözüm bulunması imkânsız gibidir. Her kesimin çıkar ve müdahalesi bir diğerininkiyle iç içe geçip kördüğüm haline gelmiştir.
Söz gelimi SDG gelişmeleri yakından izlerken, merkezi yönetimi temsil eden HTŞ bazı yumuşak yöntemlerle SDG saflarında bölünmeye yol açabilecek girişimlerde bulunabiliyor.
Türkiye ise SDG'den vazgeçmeleri için ABD ile Avrupa ülkelerindeki ikna turlarını sürdürüyor. Ayrıca askeri gücünü göstererek gözdağı veriyor.
Biz kulis bilgilerini aktardık, yorumu okuyuculara bırakıyoruz.
Kaynaklar:
1. https://npasyria.com/201250/. https://npasyria.com/201919/, 2 Ocak 2025.
2. لقاء الشرع مع «سوريا الديمقراطية»: «قسد» طرحت انضمامها للجيش ضمن فيلق معين واقتطاع نسبة من موارد النفط, Hibe Muhammed, 1 Ocak 2025.
3-4. بعد مفاوضات شملت النفط والجيش.. ماهو مستقبل الإدارة الذاتية شرقي سوريا وذراعها العسكري "قسد"؟, Hibe Muhammed, 2 Ocak 2025.
5. https://www.independentarabia.com/node/615012/, 3 Ocak 2025.
6. https://www.indyturk.com/node/751111, Cihat İslam Yılmaz, 25 Aralık 2024.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish