2025'e girerken Türk dış politikası (2)

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Geçen haftaki yazımda 2025 yılında Türkiye'nin; Ukrayna-Rusya savaşı bağlamında oynayabileceği role, Kafkaslar'da kalıcı barışın her zamankinden daha da önemli olduğuna, Asya'nın artan önemi karşısında Türkiye'nin Çin başta olmak üzere bölge ülkeleriyle ilişkilerini hangi parametreler çerçevesinde geliştirebileceğine ve Ortadoğu'da dengeler değişirken nasıl konumlanması gerektiğine değinmiştim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu hafta, Türkiye'nin kırılgan bir yapıya sahip olan Balkanlar'la olan ilişkilerine, Türkiye-AB ilişkilerine, Yunanistan ve Kıbrıs meselesine, ABD'yle güven bunalımının aşılması için atılması gereken adımlara, kuzey-güney ile doğu-batı arasında köprü görevi gören bir ülke olarak enerji ve ticaret koridorları rekabetini avantajına nasıl çevirebileceğine yönelik görüşlerimi paylaşacağım.


Avrupa ve Rusya'nın satranç tahtasındaki Balkanlar

Kosova-Sırbistan gerginliği 2024'te daha da artarak hem Avrupa hem de NATO için bir endişe kaynağı oldu.

Bosna-Hersek'te iki entiteden biri olan Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) yöneticilerinin ayrılıkçı söylemleri de zaman zaman tansiyonun yükselmesine yol açtı.

Türkiye tarihi ve kültürel bağları olan bu bölgeyle ilişkilerini geliştirmeye devam ederken, sorunlara tarafsız yaklaşarak diyaloğu teşvik eden yaklaşımını sürdürdü.

2025'te Ukrayna-Rusya savaşının devamı ve dünyada genel olarak istikrarsızlığın artması halinde Balkan coğrafyasının bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmazdır.

Balkan ülkelerine baktığımızda bazıları hem NATO'ya hem de AB'ye üye, bazıları sadece NATO ittifakı içerisinde, bazıları da AB'ye aday ülke statüsünde.

Genel itibarıyla batıyla entegrasyon yönünde bir irade ortaya koyan balkan ülkelerinin Rusya'yla değişen nitelikte bulunuyor.

Bölgede Sırbistan Rusya'nın truva atı olarak görülürken, Rusya'nın doğrudan ya da Sırbistan üzerinden diğer ülkeleri etkilemeye devam etmesi olasıdır.

Moldova, Kosova ve Bosna-Hersek 2025 yılında Türkiye'nin yakından takip etmesi gereken ülkelerdir.

Ukrayna savaşının etkisiyle Türkiye enerji tedariki açısından balkan ülkeleri için daha da önem kazandı. Savaş sonrasında Türkiye birçok ülkeyle doğalgaz ihracat anlaşmaları imzaladı.

Rusya'nın 1 Ocak 2025 itibarıyla Ukrayna üzerinden AB ülkelerine doğalgaz sevkiyatını durdurmasıyla Türkiye'nin hem transit ülke hem de kaynak ülke olarak rolü artacak, bu da daha fazla ülkeyle ikili anlaşmalar imzalanmasına ve enerji işbirliğini derinleştirmesine vesile olacaktır.

Türkiye'nin önümüzdeki süreçte balkanlardaki olası gerginliklerin azaltılması yönünde arabuluculuk rolünü üstlenmeye, bölgenin kalkınması yönünde bölge ülkeleriyle ilişkilerini derinleştirmeye ve enerji işbirliğini artırmaya devam etmesi yararına olacaktır.

Balkanlar Avrupa'ya açılan kapıdır, bu çerçevede Türkiye'nin AB'yle Balkanlar konusunda işbirliği yürütmesi de çıkarına olacaktır.


AB için Türkiye aday ülke mi, yoksa stratejik partner mi?

2024 yılında Türkiye-AB ilişkilerinde bazı kıpırdanmalar olsa da taraflar arasında sorunlu olarak görülen konularda hiçbir ilerleme kaydedilemedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, Macaristan'ın AB dönem başkanlığını deruhte ediyor olmasının da etkisiyle, AB Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısına (Gymnich) 5 yıl aradan sonra katılması, Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi sonrasında AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in Ankara ziyareti sırasında siyasi diyalogun yeniden başlatılması ile ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi yönünde verdiği yapıcı mesajlar olumlu gelişmeler olsa da, AB artan oranda Türkiye'nin bir aday ülke olduğuna değil, değişen dünya düzeninde önemi artan stratejik bir partner olduğuna vurgu yapmaktadır.

Bu da Ankara-Brüksel hattındaki ilişkilerin farklı bir yola evrildiğine işaret etmektedir.

Son dönemde üst düzey yetkililerimizin de vurguladığı üzere, Türkiye'nin AB üyeliği stratejik bir hedeftir, öyle de olmalıdır.

2025 yılında özellikle iki taraf arasında ivedilik arz eden vize konusu ve gümrük birliği modernizasyonu başta olmak üzere çözüm bekleyen konularda yapıcı ve somut adımların atılması ilişkilerin sürdürülebilirliği açısından elzemdir.

Zira, Türkiye'nin birincil ticaret ortağının AB olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye'nin reform sürecine yeniden dönmesinin de üyelik müzakerelerinin yeniden canlandırılmasının önünü açacağı aşikardır.


Türkiye-ABD ilişkileri

2024 yılında Türkiye ile ABD arasında temaslar artsa da taraflar arasındaki güven bunalımının aşılması konusunda olumlu yönde bir gelişme olmadı.

Gazze'deki savaş ve Türkiye'nin Filistin yanlısı net tutumu ABD'deki İsrail yanlısı lobileri harekete geçirerek, Ankara-Vaşington ilişkilerini baltaladı.

Suriye'de Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte, Türkiye-ABD ilişkileri büyük bir testten geçecek.

ABD sahadaki gerçekliğin değişmiş olmasına rağmen, PKK/PYD'yi desteklemeyi sürdürecek mi, yoksa müttefiki olan Türkiye'yle ilişkilerini onarmayı mı seçecek?

20 Ocak itibarıyla yeniden Beyaz Saray'a dönecek olan Trump'ın Suriye'yi Suriyelilere bırakma ve Türkiye'nin Suriye'de kilit rol oynadığı yönündeki açıklamaları olumlu olarak değerlendirilse de Trump'ın seçtiği ekibin İsrail ve Kürt lobisi güdümünde hareket eden isimlerle dolu olduğu değerlendirildiğinde, Trump döneminde ilişkilerin 180 derece değişmesini beklemek gerçekçi değildir.

Türkiye-ABD ilişkilerinde çözüm bekleyen diğer konular ise F-16 satış sürecinin tamamlanması, Türkiye'nin CAATSA yaptırımlarından çıkartılması ve F-35 programına dönmesi, ABD'nin Türk ile Yunanistan arasında bozulan dengenin yeniden kurulması olarak sayılabilir.

Trump'ın en öngörülebilir tarafının öngörülemezliği olduğu düşünüldüğünde, iki ülke ilişkilerinin ne yöne evrileceğini bu aşamada kestirmek oldukça zordur.

Türkiye'nin her hal ve karda Beyaz Saray, Kongre ve Dışişleri Bakanlığı nezdinde etkin bir lobicilik kampanyası yürütmesi ve Türkiye'nin bölgesinde oyun bozucu olmadığını, aksine istikrar unsuru olduğunu ısrarla anlatması gerekecektir.


Yunanistan ve Doğu Akdeniz

6 Şubat depremleri ve iki ülkede düzenlenen seçimler sonrasında Türk-Yunan ilişkilerinde yeniden olumlu bir döneme girildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Aralık 2023'te Atina'ya gerçekleştirdiği ziyaret çerçevesinde imzalanan Atina Bildirgesi ilişkilerin yapıcı bir seyirde ilerlemesi için atılmış önemli bir adımdı.

Ancak Yunanistan'ın Türkiye'nin bilhassa savunma sanayi alanında attığı adımlar karşısında kendisini tehdit altında hissetmesi ve Gazze savaş sonrasında GKRY'yle birlikte İsrail'le ilişkilerini geliştirerek bölgede Türkiye'yi istikrarsızlık unsuru olarak göstermeye çalışması, Atina bildirisinin ruhuna ve lafzına aykırıdır.

Türkiye'nin ulusal çıkarları ve uluslararası hukuktan doğan hakları temelinde Yunanistan'la ilişkilerini pozitif gündem temelinde ilerletmesi ve Ege sorunları ile Batı Trakya Türk Toplumu'nun durumu başta olmak üzere çözüm gerektiren konularda diplomasiyi öncelemeye devam ederek, Atina'nın Ankara için batı başkentlerinde yaratmaya çalıştığı izlenimini boşa çıkarması stratejik bir hamle olacaktır.

GKRY 2024 yılında ABD, Fransa, Birleşik Krallık (BK) ve İsrail'le askeri ve diplomatik ilişkilerini geliştirdi ve Gazze savaşı bağlamında kendi topraklarını farklı amaçlarla üçüncü taraflara kullandırarak Doğu Akdeniz'deki konumunu güçlendirme gayretine girdi.

Esad'ın devrilmesi ve Şam'daki yeni yönetimin Türkiye'yle yakın ilişkiler içerisinde olması Yunanistan ve GKRY'nin Doğu Akdeniz'deki planlarını bozacak gelişmelere gebe.

2024'te KKTC tanınma yönünde bir politika izlerken, GKRY'ye federasyonda ısrarcı olmaya devam etti.

İki tarafın lideri Ekim'de New York'ta BM Genel Sekreteri'nin himayesinde görüştü.

2025'in ilk aylarında ise tarafların adanın garantörleri olan Türkiye, Yunanistan ve BK'yla birlikte bir araya gelmesi söz konusu.

Her ne kadar bölgesel dinamikler dikkate alındığında yakın gelecekte Kıbrıs'ta taraflar arasında bir çözüm beklemek gerçekçi olmasa da, Türkiye'nin 2025'te, yine diplomasiyi önceleyerek bir yandan KKTC'nin tanınırlığı yönünde adım atmaya devam etmesi, diğer yandan da KKTC'ye olası bir müzakere sürecinde, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesi şartıyla, destek olması adada adil ve kalıcı barışın tesisi açısından gereklidir.
 


Enerji alanında yükselen güç Türkiye

Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle üçüncü ülkelerin alternatif kaynak arayışına girmeleri, Rusya'nın 1 Ocak 2025 itibarıyla Ukrayna üzerinden AB ülkelerine gaz sevkiyatını durdurması Türkiye'nin hem transit ülke hem de kaynak ülke olarak 2025'te daha da ön plana çıkmasına neden olacaktır.

Türkiye'nin LNG terminalleri, doğalgaz depolama tesisleri ve yüzer depolama ve gazlaştırma üniteleri (FSRU) enerji arzı güvenliği bağlamında Türkiye'ye avantaj sağlamaktadır.

Türkiye'nin bu imkanlara yenilerini ekleyerek ve kaynak çeşitliliğine giderek önümüzdeki dönemde kilit ülke olma konumunu konsolide etmesi özellikle Batı'yla olan ilişkilerinde stratejik bir avantaj sağlayacak, ayrıca Rusya'ya olan bağımlılığını da azaltacaktır.

Öte yandan, Doğu Akdeniz havzasının dünyada en hızlı ısınan bölge olduğu düşünüldüğünde, Türkiye'nin yeşil dönüşümü bir öncelik haline getirerek gerekli adımları gecikmeksizin atması önemlidir.


Yeni ticaret yolları

Bağlantılılığın giderek önem kazandığı bir dönemde, 2025'te Türkiye jeostratejik konumunun sağladığı çok önemli avantajları doğu-batı ve kuzey-güney eksenindeki ticaret koridorlarının merkezi haline gelme yönünde kullanmalıdır.  

Orta Koridor ve Kuşak Yol Girişimi'nin uyumlaştırılması, Basra Körfezi'nden Türkiye'ye ulaşacak Kalkınma Yolu Projesi, Katar gazının Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınacak yeni bir koridorun oluşturulması ve er ya da geç açılacak olan Zengezur Koridoru'nun Londra'yı Pekin'e bağlayacak bir hattın parçası haline gelecek olması Türkiye'nin bağlantılılığını artıracak ve dünya ulaşım ağlarındaki konumunu pekiştirecektir.

Türkiye'nin bu amaç doğrultusunda gerekli fiziki ve finansal yatırımları yapması, buna ek olarak etrafında oluşan diğer koridorları kendi üzerinden bölgedeki diğer ticaret yollarına bağlamanın yollarını araması Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlayacak, merkezi konumunu daha da pekiştirecektir. 

Türkiye çok yönlü bir denge politikası izlediği oranda değerlidir ve bu sayede kendine azami kazanç elde edebilir.

Türkiye'nin bu doğrultuda 2025 yılında, hiç değilse kendi etrafındaki tehditleri asgariye indirebilmek amacıyla, bölge ülkeleriyle ilişkilerini pekiştirmeye devam etmesi, yeni gerginliklerin/çatışmaların çıkmasını engellemesi, mevcut çatışmalarda çözümün bir parçası haline gelerek bu doğrultuda aktif rol oynaması ve son olarak da ABD-Çin arasında yaşanmakta olan rekabette kendini doğru şekilde konumlandırması önemlidir.

Tabiatıyla, ikinci Trump yönetiminin atacağı adımlara göre Türkiye'nin dış politikada esaslarından taviz vermeden bazı konulardaki tutumunu gözden geçirmesi sözkonusu olabilecektir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU