Yılkı atı

Tecelli Sercan Sırma Independent Türkçe için yazdı

Yılkı atları / Fotoğraf: Vahit Hamdi Öz

Yılkı atının ne olduğunu ilk kez besteci ve piyanist Fazıl Say'ın babası Ahmet Say'ın "Bingöl Hikayeleri"ndeki "Kamil'in Atı" adlı öyküsü ve Abbas Sayyar'ın "Yılkı Atı" adlı romanındaki "Doru Kısrak" atından öğrenmiştim.

İkisi de TRT'den ödül almışlardı. Yıllar sonra Antalya'nın İbradı ilçesindeki Eynif ovasında yılkı atlarını görünce hem Kamil'in Atı'nı hem de Doru Kısrak'ı tekrar anımsadım…
 

Saklıkent
Saklıkent

 

Eylül ayının ilk pazar günü Saklıkent'te yazlığı olan bir arkadaşın misafiriydim.

Bir ara bahçede sohbet ederken ev sahibi kadın "Aaa yılkı atları!" diye haykırınca herkes karşı yamaçtan hızla geçip gözden kaybolan at sürüsüne odaklandı.

Arkadaşımın anlattığına göre, o bölgede sekiz dokuz sürüden geriye sadece iki sürü kalmış.

Yazlıkçılar, maden ocakları, seracılar dağlardaki gözelerden, göletlerden, sızıntılardan, onlar da yetmeyince açtıkları kuyulardan suyu çekince ne yılkı atlarının ne de tavşanların su içeceği yer kalmış.

Susuzluk ve insan yoğunluğundan, yangınlardan Beydağları'nda tutunamayan atların sayıları zamanla azalmış.

Ayakta kalmayı başaranlarsa dağların doruklarına sığınmış, orada da susuzluktan, soğuktan ölmüşler…

Hani Yaşar Kemal, "Demirciler Çarşısı Cinayeti" romanında "O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler…" demişti ya gerçekten de dönmemek üzere O GÜZEL ATLAR ÇEKİP GİDİYORLAR.

Aslında yazıya başlarken amacım insanların dağları işgal eden macerasıydı. Bu kıyameti anlatırken yılkı atlarını da anmadan olmazdı.

Birkaç yıldır Antalya bölgesinde iklim değişikliğini, turizm ve tarımın yer altı -yer üstü su kaynaklarına olan olumsuz etkilerini izlemeye çalışıyorum.

Fırsat buldukça Feslikan Yaylası, Saklıkent, Kumluca, Korkuteli ve diğer yaylaları dolaşır, Bucak dağ köylerine uzanırım. Her gidişimde mutlaka inşaatları devam eden yazlıklara rastlarım.
 

Kumluca’da bir üretim serası
Kumluca’da bir üretim serası

 

Önceleri küçük köy evlerine benzeyen yazlıklar, şimdi gösterişli villalara dönüşüyor.

Bu konuya daha önce Antalya örneği üzerinden "Kefen Suyu" başlıklı bir makalede de değinmiştim (Sırma, 2023).

Yıllardır yurdun her tarafından kıyı bölgelerine akın ederek yazlık evler yapan iç göç istilasına turistik tesisler de eklenince bu bölgelerin yerüstü, yeraltı tüm suları tükendi.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi 2T'nin yani turizm ve tarımın özellikle Antalya‘ya faydadan çok zarar vermeye başladığına dikkat çekmiştim.

Bir yılda on altı milyon turist, ortalama yedi gün gecelemeyle yaklaşık seksen milyon metre küp su harcıyor.

Tarım için kullanılan su da bundan fazla. Bu demek oluyor ki Antalya sanal su ihraç ediyor.

Maalesef yeraltı kaynaklarından kullanılan bu suyu yerine koyacak ne yağış var ne de doğa yapımız elverişli.

Bazı girişimcilerin öncülük ettiği dağ ve yayla turizmi de aynı kaderi paylaştı.

Onları maden ocakları ve yaz seracılığı izledi.
 

Finike maden ocağının talan ettiği ormanlık alan
Finike maden ocağının talan ettiği ormanlık alan 

 

Antalya'nın Finike İlçesi'ne bağlı Alacadağ ve Gökçeyaka köylerindeki Kızılcık Yaylası'nda mermer ve taş ocakları 100 hektarın üzerindeki ormanı tahrip etti.

OGM'nin rehabilitasyon için hala bir çalışma yürütmediği biliniyor (Politeknik, 2014). Elbirliğiyle dağların da suyunu kuruttular.

Konuyu daha iyi anlatabilmek adına Antalya örneği üzerinden Beydağları yaylaları ve Elmalı ilçesindeki seracılığını yakından görmeye çalışalım.

Antalya kent merkezinden batıya doğru gidince düzlükler biter bitmez dağlar yükselir.

Dağlara tırmandıkça kıyılardan oldukça farklı bir dünya karşınıza çıkar. Rakımı 3 bin metreyi aşan Teke Doruğu, Bakırlı, Tahtalı ve Kızlar Sivrisi zirveleri arasında onlarca, yayla, vadi yayılır.

Buralar asırlardır Yörüklerin yazlığıdır. Tahtacı Türkmenler ise kışın da oralarda yerleşiktir.

Ağacı, ormanı kutsal bilir, korur saygı duyarlar. Günümüzde Yörükler ve Tahtacılar kentleşmeye yenilip dağlardan inince yerlerine kentli, zengin yazlıkçılar yerleşti. Antalya'nın su deposunun işgal ettiler.

Oysa dağ etekleri ve düzlükler dağların kaynakları ile beslenir. Oralardan gelen sular kentlerin, ilçelerin, köylerin ana sütüdür. Turizmi, tarımı, sanayiyi besleyen kan damarı olur. Herkesin ekmeği olur…

İklim değişikliği dolayısıyla dağların zirvelerinde ne beyaz bulutlar dolaşıyor ne de karlı zirveler görülüyor artık.

İlkbahar yağışları da ileriye alınan saat gibi yazın sellere dönüşüyor, meyve sebzenin hasat zamanında mahsulü çürütüyor. Artık o yağış can suyu değil kırmızı kandır.

Birkaç yıldır Elmalı - Bucak arasındaki dağların kentleşmesini izliyorum. Yamaçlara, tepelere yazlık, düzlüklere vadilere sera, kayalıklara da madenciler yerleşmiş durumda.

KARINCANIN SU İÇTİĞİ pınarı bile kuruttular.  

Çevrede akan su kalmayınca yeraltında akmayan kuyu sularına göz diktiler.

Sondajlarla toprağın kanını emdiler. Toprağa geri verdikleri deterjanlı, şampuanlı zehirli su oldu. Yaz seracıları da ilaç kimyasalları ve suni gübreleri ile toprağı uzay toprağına çevirdiler.

On yıllardır Korkuteli ve Elmalı'nın ilaçlı suları ile kirlenen kent içme sularında ne kadar bor veya siyanür olduğunu bilmiyoruz!
 

Elmalı’da örtü altı tarım
Elmalı’da örtü altı tarım

 

Şimdi esas değinmek istediğim "Yayla Seracılığı" konusu.

Örneğimiz Antalya'nın Elmalı ilçesi.

Elmalı ilçe tarım müdürlüğünden aldığım bilgiye göre, bu yıl itibarıyla kayıtlı olarak Elmalı'da 17 bin dönümlük arazide örtü altı tarımı yani seracılık yapılıyor (kayıt dışı olanların alan miktarları bilinmiyor).

Bunların tamamı yaz aylarında yapılan sebze üretim seralarıdır.

Yine ilçe tarımdan aldığım bilgilere göre, bu seraların yüzde 70'ten fazlasında domates üretimi yapılıyor ve dönüm başına da 15-16 ton domates hasat ediliyor.

Sadece bu ürün üzerinden yaz sezonunda kullanılan su miktarını hesaplayıp ortaya çıkan felaketi beraber izleyelim.

Bu ilçede yapılan toplam örtü altı tarımın yüzde yetmişinden fazlası, yani yaklaşık 12 bin dönümde, örtü altı domates tarımına ayrılıyor.

Toplamı hesaplanırsa bir sezonda rekoltenin 180 bin ton olduğu görülecektir.

Bu durumda 1 kilogram domates için harcanan 180 litre su, toplam üretimle çarpıldığında bir sezonunda SADECE DOMATES ÜRETİMİ İÇİN 33 MİLYON TON SU yani orta ölçekli bir baraj kadar suyun kullanıldığı görülecektir.

Bir de bu suyun yüzde doksanının yeraltı sularından kullanıldığını unutmayalım.

Üstelik bu her yıl katlanarak devam eden bir döngü.

Toprakta kalan kimyasallarla kirlenen su ise yeraltına inip tekrar bir göze veya yeraltı suyu olarak ortaya çıkabilirse dahi artık insana, hayvana, bitkilere zehirli sudur.

Oysa dağlar kadim su depolarıdır. Zemzem suyu kadar kutsaldır. Kirletilmez, kurutulmaz.

Kıyılar Kerbala'ya döndü. Yeraltı tatlı suları denizin tuzlu suyuyla kirlendi.

Yeraltındaki tatlı sularını ebediyen yitirdiler. Şimdi sıra dağlarda.

SU VATANSA ,SUYA SALDIRANLAR VATAN HAİNİDİR!

Bilerek veya bilmeyerek.

Antalya akarsuları göller bölgesinden besleniyor.

Beyşehir Gölü, Eğirdir Gölü  ve diğer  yeraltı akıntıları.

Göller sürekli küçülüyor. Onlar küçüldükçe Manavgat, Köprüçay, Aksu, Dim Çayı ve diğer akıntıların debisi giderek düşüyor. 
 

Tarlalar çöküp obruklara dönüşünce sondaj kuleleri petrol yerine, yerin derinliklerinden kefen sularımızı çekmeye başladılar. Bunlara da "Yeraltı Barajları" dendi.

Üstelik bunların tatlı suyun tarımda ve içme suyu olarak kullanılması için kuraklığa karşı DSİ tarafından yapıldığı gündeme sevindirici bir haber olarak verildi (TRT HABER, 2023).

Medyadaki bilgilere göre geçen yıl inşası süren yeraltı barajı sayısı 246'yı bulmuş.

Bu barajlar yerin 500 metre hatta daha derinlerde yeraltı su akıntılarının akım doğrultusu yönünde, beton setleri çekerek yeraltı akıntılarını engellemek olarak tarif ediliyor.

Amaç, yeraltı akıntılarının daha düşük kotlara akımlarını engellemek.

Konya'da 3, Isparta'da 2 olmak üzere tamamlanan yeraltı barajlarının Antalya su kaynaklarını ileriki yıllarda ne kadar etkileyeceğini bekleyip göreceğiz.

Umarım su sınırdaşı olan kentler su yüzünden mahkemelik olmaz!


Özetle uyarım şudur: Ellerinizi su depolarımız olan dağlardan, yaylalardan çekin. Kıyıları kuruttunuz bari dağları, yeraltı kefen suyumuzu çocuklarımıza, torunlarımıza bırakın.

Elbette her yere yerleşme, yaşama hakkımız vardır. Ama bunu yaparken doğaya saygı duymalıyız.

Unutmayalım ki su bir milli meseledir…

Gerçi son yıllarda ilgili bakanlıklar, üniversite ve belediyeler yanında STK'lar konuya dikkat çekmek için ciddi çalışmalar yapıyorlar.

Umarım şimdilik alçak perdeden çıkan bu seslere halk da bilinçlenerek katılır. 

Fred PEARCE'ın NEHİRLER KURUMADAN!

YILKI ATLARI DA ÖLMEDEN!  diye destek olalım.

 

 

Kaynakça:

ÇED VE ÇEVRE İZİNLERİNDEN SORUMLU ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ . (2024). BURDUR İLİ 2023 YILI ÇEVRE DURUM RAPORU . TÜRKİYE CUMHURİYETİ BURDUR VALİLİĞİ ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İL MÜDÜRLÜĞÜ.
Politeknik. (2014, 08 11). Taş Ocakları Talan Ediyor, Orman Bölge Müdürlüğü Uyuyor. ww.politeknik.org.tr: https://politeknik.org.tr/tas-ocaklari-talan-ediyor-orman-bolge-mudurlugu-uyuyor/ adresinden alınmıştır
Sırma, T. S. (2023, 08 17). Kefen Suyu. www.indyturk.com. adresinden alınmıştır
TRT HABER. (2023, 01 25). DSİ kuraklığa karşı 105 yer altı barajı yaptı. www.trthaber.com. adresinden alınmıştır

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU