Trump'ın gelişini Türk-Amerikan ilişkileri açısından gerçekçi bir analize tabi tutmak gerekirse, ilk söylenecek olan bu dönemin normal şartlarda Biden yönetiminden daha kötü ol(a)mayacağıdır.
Daha doğru bir ifade ile olmaması gerekir; çünkü Biden neredeyse ırkçı denilebilecek ölçüde Türk ve Türkiye düşmanıydı (karşıtı değil).
Göreve getirdiği ekibin Türkiye'yi ilgilendiren önemli konuların herhangi birine "olumlu" baktığı/düşündüğü vaki olmadı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Biden onlarca yıllık siyasi hayatı boyunca başta Kıbrıs ve Yunanistan ile yaşadığımız sorunların hepsinde kendisine Bidenopoulos ismi yakıştırılabilecek derecede Türk düşmanıydı.
Türkiye'nin Kıbrıs'tan süklüm püklüm çıkarılıp atılması en büyük hayaliydi. Sonraki yıllarda PKK destekçisi oldu ve Türkiye'ye o cepheden de zarar vermek için elinden geleni ardına koymadı.
Beyaz Saray'a 2021 yılının ocak ayında yerleşir yerleşmez ilk verdiği talimatlardan birisi 24 Nisan tarihinde Amerikan başkanlarının Ermeni soykırımı iftiralarına dair yaptıkları açıklamalara o münasebetsiz kelimeyi ekletmek oldu.
Kıbrıs konusunda iki devletli çözümü asla kabul etmeyeceğini söyleyerek geldi ve aynı pozisyonu hala muhafaza ediyor.
Öte yandan PKK/PYD'ye desteği olabildiğince artırdı ve Kürdistan kurma hayallerini mümkün olduğunca canlı tutmaya özen gösterdi.
Obama'nın başkan yardımcısıyken o zamanki Başbakan Erdoğan ile göreceli iyi ilişkiler kurmuş olması Türkiye'nin izlediği dış politika yüzündendi.
Erdoğan hükümetinin o yıllarda bölgede bir Kürdistan kurulmasına katkıda bulunan PKK açılımının içine gömülmüş olmasından ve Kıbrıs'ta da inadına çözüm/inadına federasyon denilebilecek o güne kadar hiçbir hükümetin düşünemeyeceği tavizler içeren müzakereler süreci içerisinde bulunmasından dolayıydı.
Biden'ın Türkiye'ye gönlünden geçtiği oranda zarar verememiş olmasını çok kutupluluğa borçluyuz.
Demokrat başkanlar ve yönetimler zamanında Türk-Amerikan ilişkileri genellikle daha gergin olurdu; çünkü Amerika'daki etnik gruplardan Kübalılar hariç diğerleri (Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler) genellikle Demokratlara oy verirler ve bunlardan özellikle Rum ve Ermeni lobileri Amerikan başkanlarını ülkenin çıkarına olup olmadığına bakmaksızın Türkiye'ye karşı doldurmak için ellerinden geleni yaparlardı.
İsrail/Yahudi lobisi ise genellikle Türkiye lehinde veya tarafsız kalırdı; fakat bu hükümet döneminde İsrail ile aramızda yaşanan ve adeta süreklilik kazanan söz düellosu yüzünden o lobi de kaybedildi.
Hatta İsrail/Yahudi lobisi adeta Türkiye'nin baş düşmanlarından birisi haline geldi.
Oysa eskiden Türkiye hem İsrail ile ilişkilerini Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarına fırsat vermemek amacıyla iyi tutmayı başarır hem de Amerika'da İsrail/Yahudi lobisinin Rum ve Ermeni lobilerine karşı Türkiye'nin yanında olmasını sağlardı; ama, açıkçası o günler artık çok geride kalmış gibi görünüyor.
Trump dönemi daha kötü olamaz/olmamalı; ancak…
Biden dönemi hem bütün lobilerin ve dolayısıyla Kongre'nin hem yönetimin hem de özellikle İsrail/Yahudi lobisinin de büyük etkisiyle tam anlamıyla Türkiye karşıtı bir dönem olarak tarihe geçmiş oldu/olacak.
Bunun üzerine gelen Trump yönetimi, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongre'nin daha da Türkiye karşıtı hatta düşmanı olması normalde beklenmemelidir.
Trump'ın seçim kampanyaları sırasında söylediklerinin muhteva analizini yaptığımızda Türkiye konusunda Vaşington'un genel tavrının daha olumluya dönmesinin muhtemel olduğu söylenebilir.
Fakat bunun tersi de olabilir.
Trump'ın seçim kampanyası sırasında yaptığı vaatlerden savaş çıkarmama ve mevcut savaşları sona erdirme sözleri resmi politikaya dönüşürse Türkiye'nin bundan rahatsız olması düşünülemez hatta oldukça lehimize sonuçlar verebilir.
Örneğin Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için atılacak hiçbir adım Türkiye açısından olumsuz sonuç çıkarmayacağı gibi özellikle Ukrayna'nın yeniden yapılanması işinden Türkiye belirli oranlarda pay da kapabilir.
Trump'ın Çin ile Tayvan üzerinden bir vekalet savaşına tutuşması ihtimali pek yüksek görünmüyor.
Bunun yerine ciddi bir ticaret savaşı başlatması çok daha yüksek ihtimal.
Çin ile ticaret savaşlarını kısa ve orta vadede Amerika kazanabilir mi yoksa her şey Amerika açısından daha da kötüye mi gider bunları dikkatlice ele alırken ticaret savaşlarından nasıl fayda temin edebileceğimize odaklanmak daha yerinde olur.
Örneğin ABD ve AB'nin politikalarına göre Çin firmalarının Türkiye'ye yatırım yapmaları sağlanabilir mi?
Veya Ukrayna yüzünden Amerika ile ayrışabilecek Avrupa ülkelerinin Rusya'dan ucuz enerji almamakta ısrarları yüzünden Avrupa'da üretim yapamayan başta Almanya olmak üzere sanayi şirketlerinin Türkiye'ye gelmesi temin edilebilir mi?
Esas kırılma noktası Ortadoğu ve İsrail olabilir
Yukarıda sözü edilen alanların hiçbirisinde Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi muhtemel görünmüyor.
Hatta Trump döneminde Türkiye çok kutuplu dünya düzeninin ruhuna uygun olarak daha geniş bir hareket alanı da bulabilir.
Ve bu alanlar örneğin Kıbrıs ve Yunanistan konularında Türkiye lehine sonuçlar da doğurabilir.
Neticede Trump, Biden ve ekibi gibi Yunanistan ve Rumlar konusunda kategorik olarak Türkiye düşmanı değil.
Birinci döneminde Türkiye'den yakınan Mitsotakis'e "sakın Türklerle savaşa girme, çok feci yenerler" anlamına gelen sözleri hafızalarımızda. Örneğin Kıbrıs konusunda iki devletli çözüme Trump yönetimi itiraz etmeyebilir veya bu konuyu fazlaca didiklemeyebilir.
Ukrayna savaşını durduracaksa Yunanistan'a daha önceki yönetimin yaptığı askeri yığınağa son verebilir.
Sonuçta Trump Amerikan vergi mükelleflerinin parasının çarçur edildiği savaşları sona erdirmek ve bu kaynakları Amerikan halkı için harcamak vaatleriyle kazandı.
Bu çerçevede bakıldığında Trump yönetiminin İsrail konusunda da temkinli hareket etmesi beklenir.
Yani bir yandan İsrail'e tam destek verip öte yandan da İran ile savaş çıkarmasına izin vermemek arasındaki ince bir çizgi arasında şekillenen bir politika söz konusu olabilir.
Bu çizginin nihai amacı da Abraham Antlaşmalarına geri dönüş anlamına gelebilir.
Bu noktada Türkiye'nin tavrı belirleyici olacaktır. Örneğin şu ana kadar olduğu gibi Türkiye İsrail'i en ağır ve ideolojik unsurlar içeren cümlelerle eleştiren ülke olmaya devam ederse o zaman Amerika'daki lobi Türkiye'yi hedefe koymayı sürdürür.
Türkiye'nin İsrail'i özellikle Gazze'de yaptıkları ortadayken eleştirmemesi düşünülemez; ancak bu eleştirilerde kullanılan kelimeler ve üslup çok önemlidir.
İsrail'i Amerika ile yakın ilişki içerisindeki Arap devletleri (özellikle Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE) de eleştiriyor; ama hiç birisi bizim kadar sert içerikli değil.
Daha da önemlisi bu konuyu dış politikalarının birinci meselesi haline getirmiyorlar.
Amerika nezdindeki etkilerini kullanarak Abraham Anlaşmaları veya benzeri bir çerçevede Filistin sorununun çözülmesine yönelik çabalarına Türkiye'den hiçbir beklentileri de yok.
İsrail'i orta vadeli bir yıpratma savaşına zorlayan ve kendilerini Direniş Ekseni olarak tanımlayan başta Hizbullah, Ensarullah (Yemen), Irak ve Suriye'deki gruplarla İran'ın da Türkiye'den özel bir beklentisi söz konusu değil.
Dolayısıyla Türkiye'de hükümetin İsrail'i eleştirmekle İsrail'e düşmanlık şeklinde algılanan politika tercihlerini yeterince analiz edememekten kaynaklanan mevcut tavırlarının sonuçlarının Trump döneminde ABD ile ilişkilerimizi etkileyeceğine kesin gözüyle bakabiliriz.
Eğer Türkiye mevcut çizgisini sürdürürse Amerika ile Suriye'den çekilmesini müzakere etmek zorlaşabilir.
Oysa ilk döneminde Trump 2019 yılının sonlarında Türkiye'nin Barış Pınarı operasyonu sorasında hiçbir Amerikan çıkarına hizmet etmediği gerekçesiyle Pentagon ve Amerikan sivil bürokrasisine Suriye'den çekilme emri vermiş; fakat Pentagon ve sivil bürokrasi çekilmiş gibi yaparak ama çekilmeyerek başkanı aldatmışlardı.
Şimdilerde Amerika'nın çekilmemesini gerektiren hiçbir çıkarı yok/olamaz.
Türkiye'nin de atması gereken adımlar olduğu açık.
Örneğin Biden yönetimi seçimi kaybetmiş ve Trump yönetimi henüz fiilen göreve başlamamışken bu ara dönemde Suriye hızla normalleşmek Trump ve ekibinin yapacağı değerlendirmede bir veri olarak kabul görür.
Biden yönetimi Türkiye'ye karşı fazlaca bir şey yapamaz.
Öte yandan Türkiye'nin Filistin meselesi konusunda da yeni bir değerlendirme yapmasına şiddetle ihtiyaç olduğuna hiç şüphe yok.
Örneğin Filistin konusu Türkiye'nin bir milli davası ve göz ardı edemeyeceği bir ulusal çıkarı olmadığına göre Arap ülkelerine genel hatlarıyla diplomatik ve siyasi destek vermenin ötesinde bu konuda adeta liderlik yapıyormuş gibi hareket etmemiz ne kadar doğru?
İsrail'i yaptıklarından dolayı mutlaka eleştirip yapılacakları/yapılması gerekenleri büyük ölçüde Arap devletlerine havale etmek daha yerinde olmaz mı?
Bizim aşırı ifadelerle dolu eleştirilerimizin ve İsrail karşıtı girişimlerimizin İsrail'in politikaları üzerinde hiçbir etkisi yokken aynı çizgide devam etmek belki iç politika açısından önemli gibi görülse de mevcut ekonomik kriz ve bileşenleri dikkate alındığında kamuoyunun ezici bir çoğunluğu nezdinde bu konunun fazlaca bir karşılığı olmadığı açık.
Amerika ile ilişkilerimizi Filistin meselesinden dolayı sarsıntılı yaşamayı göze alıyorsak o zaman neden Suriye ile bugüne kadar normalleşmedik ve neden bakanlarımız hala tepeden bakan tavırlarla Suriye hükümetine hangi şartlarda uzlaşabileceğimizi daha doğrusu uzlaşmaya niyetimiz olmadığını anlatıyorlar?
Bu soruları daha da artırmak mümkün ancak gereksiz.
Mesele şu ki, Türk dış politikasının özellikle Suriye, Filistin ve İsrail kısımlarının kökten bir gözden geçirmeye ve ince ayara ihtiyacı var.
Bunlar yapılırsa Amerika'dan ne isteyeceğimizi ve Amerika'ya karşı kozlarımızı daha iyi biliriz.
Ayrıca unutmamak gerekir ki, Trump kabinesine kimleri tayin ederse etsin hiçbir bakana geniş bir politika belirleme alanı bırakmayıp kararların büyük bir kısmını doğrudan kendisi almayı tercih edecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish