Denge (Aequilibrium)

Tarkan Konar Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pixabay

Adalet, teraziyi elinde tutan Themis ile sembolize edildi; gözleri bağlı ki taraf tutmasın.

Terazinin iki kefesi eşit (dengede) olduğunda hak geçmemiş sayılır.

"Bildiğimiz ve henüz bilmediğimiz hayatın sırrı denge faktöründe yatıyor" diye iddia edenler de var.

O derece bir sır kapısı mıdır; bilemem ama dengenin olmadığı her durumda her şeyin alt üst olduğu belli.

Fizik disiplininde, ∑ F = 0 ve ∑ T = 0 ile ifade edilen denge, bu yazının dışında bir mevzu (şimdilik).

Fakat konuyu anlatabilmek için fizikten basitleştirerek şöyle basit bir çizim ile yardım alabiliriz sanırım (fizikçilerin affına mağruren :)

F1 ^====X====v F2

Zıt kuvvetler aynı anda devreye girdiğinde oluşan tablo, saat yönünde bir dönüşü tamamlayıp sürdürüyor.

Devrimcilerin tarih boyu bu "eşitlik" kavramına o kadar vurgu yapmaları hep şunu anlatabilmek için:

Terazinin bir kefesine bir parça demir koyup, binbir emekle yetiştirilmiş güllerin yapraklarını eşit ağırlık sağlayana kadar terazinin diğer tarafına koyarsanız, bu adalet değildir! Emeğin hakkını ölçmeyi, adil olmayı öğretir EŞİTLİK!


İşte kapitalizm bize ahlaki değer olarak "başarılı" olmayı aşılıyor ve başarılı olduğumuzu da iyi para kazanıp kazanmadığımızla ölçüyor.

Yani para denilen madeni, demiri terazinin bir tarafına okkayla koymuş, diğer tarafa sen sanat, ahlak, felsefe, erdem, bilim ne koyarsan koy "boş" diyor.

Tam da bu yüzden sola karşı en çok eşitlik argümanına saldırıyor.

Efendim, çöpçü ile profesör bir olur mu?


Sanki bir olsun demek istiyoruz, o başka konu; verdiği örnek de tam çakallık, "vergi kaçıran, ihale zengini, emek sömüren patron" örneği vermiyor da bilimciyi kendine kalkan yapıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sistemi büyük bir ilüzyon üzerine kuruyor: "Başarılı olmak".

Ve bunun da kriteri para.

Yalan arkadaşlar, insan gibi yaşamak, beslenmek, barınmak için başarılı olmak, çok para kazanmak zorunda filan değiliz!

Toplumun yüzde 90'ının iktisadi bir hesapla başaramayacağı bir şeyi bireylerin kendi hatasıymış gibi yutturuyor; sahtekarlık bu.

Ve yine tam da bu yüzden dünyada din eksenli rejimlerin hiçbiri ahlaklı insanı yaratamadı (kapitalizm ile yönetildikleri için).

Kolluk gücüyle ancak iktidarlarını koruyan rejimler büyük çoğunluğu.

Dengenin felsefi kısmına biraz dönelim:

Sözlük karşılığı belki de aynı anlama gelmek üzere daha yalındır:

  1. Bir insanın ya da bir nesnenin devrilmeden, dikey durma durumu (muvazene).
     
  2. İki karşıt gücün denk gelmesinden doğan durum.

Şimdi ikinci tanımda geçen "karşıt gücün" altını çizin!

Felsefede diyalektik bunu "zıtların birliği" ilkesi ile açıklıyor.

Efesli Heraklit, takriben 2500 yıl önce, "Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olan şeylerden en güzel uyum doğar. Her şey çatışma sonucunda meydana gelir" der.

Heraklit için aslolan bu (devinim) savaştır.

Darwin'de doğal seleksiyon biçiminde bu savaşın yansımasını görüyoruz.

Faşizme varan iradi müdahale (sosyal darwinizm) ile karıştırmamak gerekir tabii.

Diyalektik tarihsel maddecilik (eytişimsel özdekçilik) zıtların birliğini tez-anti-tez-sentez metodunda ele alır.

"İlerleme" olumsuzlanmanın olumsuzlanması olarak pratiğe geçer.

Bir problem karşısında olumsuzluk ortadan kaldırıldığında aslında durumun ilk haline dönmüş olmaz; onu artık bir soruna karşı bağışıklık kazanmış hale getirmiş, güçlendirmiş olursunuz.

Helezonik yay benzetmesinde olduğu gibi; bir tur atıp aynı yere gelmiş gibi görünüp, gerçekte bir üst evreye geçmişsinizdir.

Zıddı/anti-tezi olmayan şey durağandır, durağan olan her şey çürür.

Bu devinimden dolayı Heraklit, "Varlık yoktur, her şey bir oluşum halindedir" der.

Bu uzun oluş halinde insan nerededir?

Hayatın, tarihin ve hatta kainatın tam ortasında/denge noktasındadır insan.

Bir yanılsama olarak elbette...

Beyin bir savunma mekanizması olarak içinde olunan anı her şeyin ve tüm zamanların merkez noktası sayma (sahibini kandırma) eğilimindedir.

"Böyle gelmiş, böyle gider" gibi.

Aksi takdirde milyarlarca yıllık kainatın içindeki bu genç mavi topun içinde bir önem arz etmeyen ve birkaç yüz bin yıla kadar muhtemelen yok olacak olduğunu sürekli bilince çıkarması gerekir ki bu, varoluşsal bir krize neden olur...

Beşeri ilişkilerde denge neye yarar?

Latince anlamlarından biri: aequilibrium.

Kelime kök olarak: "aequi" = "adil" demek.

"Aequili" ise; "eşit" anlamındadır.

Etimolojik olarak adalet-eşitlik-denge birbirlerinden beslenen ve türeyen olgulardır.

İyinin kötüyü, gecenin gündüzü, cennetin cehennemi, şeytanın meleği, sıcağın soğuğu anlam bulması gibidir zıtların birliği.

Zıddı olmayan şeyin kendi manasının ortadan kalkacak olmasındadır denge...

Öyleyse günlük hayatta "zıt" dediğimiz şeyler bir karşıtlık ifade etse de makro ölçekte "varoluşsal önkoşul"dur, tamamlayıcıdır.

Doğu felsefelerinde en yaygın sembollerden biri olarak "yin-yang", denge ve zıtlığı anlatır.

Siyahtaki beyaz, beyazdaki siyah...

Siyah ve beyaz iki köpeği olan Kızılderili, "hangisini beslersem o kazanacak" der.

İnsanın içinde verili olarak siyah da mevcut, beyaz da...
 


Devletin tasarladığı değerler sistemi, aile, eğitim, inanç, sosyo-politik durum vb. hangisini beslerse içimizde o daha güçlü olacaktır.

İnsanın default olarak salt bencil, hırslı, egosentrik, zalim ve haset olduğuna dair anlatılan "insan doğası" psikanalizleri, kapitalizmin piyasacı uydurmalarıdır.

Dayanışma, merhamet, vicdan, iyiniyet, güven de en az diğerleri kadar vardır.

Dengenin nerede bozulduğuna bakmak yeterlidir.

Hasılı mesele sadece fiziksel ve felsefi olamıyor, yine politik yönü var...

Karşıtını yok eden ideolojiler de diğer her şey gibi kendi varlık nedenini ortadan kaldırmış oluyor.

Sosyalizmin olmadığı bir dünyada kapitalizm, ekolojiyi ve emeği sınırsızca tahrip eden, dünyayı kesinlikle daha yaşanılası kılamayan bir saçmalığa dönüşmedi mi?!.

Zorba ve baskıcı olan her iktidar kendi rövanşını hazırladı sadece.

Buna "tahteravalli teorisi" diyorum :)

Parkta sallanan 2 arkadaştan daha ağır olan diğerini zor ile havada tutabilir ama bunun doğal bir sınırı var.

İlelebet orada oturamayacaktır!

(Komünist bir dünya oluşup kapitalizm silinseydi, zıddı olmayan komünizm neye evrilirdi, onu bilmiyorum.)

Denge, dünyanın neden uzayda rastgele savrulmadığından karma felsefesine, semavi dinlerden diyalektik materyalizme ve edebiyata kadar hayatımızın her anında, her yerinde gizli bir düzenleyici gibi!

Yazılı tarihimiz ve yazın dünyamız vuslatı hasretle, aşkı nefretle, dostluğu ihanetle, hakkı ve adaleti zulüm ile betimlemiyor, anlamlı kılmıyor mu?

İnancımı yitirdiğimde gök yeniden aydınlanıyor, her şeyin mümkün olduğunu düşündüğümde ufuk feci bir fırtına gelecekmiş gibi kararıyordu. Işıktan kurşun ağırlığına, kurşun ağırlığından ışığa gidip geliyordum. Tam bir dengesizlik içindeydim ya da belki de asıl denge buydu.

Frida Kahlo

Tekrar olsun, "varlık" ile "yokluk" zıt halleri ifade etmekle beraber bir şeye "var" dememizin önkoşulu önce "yok" olmasıdır.

Bu oluş sürecinin "hiç" ile olan ilişkisini kuran, hepsini "olması gerektiği kadar" olduran faktör tam olarak "denge"dir...

Kafka'ya soracak olursak, güzelliktir... 'Sen de kavga etmiyorsun, sen de sineye çekiyorsun ve bu sineye çekiş belki bir denge sağlamak uğruna, masumca, hem de bu yüzden de benimkinden çok daha ağır.'

Franz Kafka


On binlerce yıldır kötülerin hazırladığı her savaş, felaket senaryosundan ağır bedeller ödeyerek yeni kazanımlar ve ilerleme ile çıktı insanlık; tek sorun ömrümüzün bu makro döngülerin tamamını görecek kadar uzun olmayışı; sadece sürecinde yer alıyoruz.

Bu yüzden bu misafirlikte doğru tarafta durmaya, dengemizi, adaleti, eşitliği korumak için yaşamaya devam etmeliyiz.

Hayat bisiklet sürmek gibidir. Dengenizi korumak için devam etmelisiniz."

Albert Einstein

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU