Ortadoğu’da savaş çanları: İran ve İsrail arasındaki gerilim tırmanıyor

Memmed İsmayılov Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

31 Temmuz’dan bu yana dünya, İran’ın İsrail’e misilleme yapmasını beklemektedir. Hamas’ın Siyasi Büro lideri İsmail Haniye’nin İran’ın başkenti Tahran’da suikasta uğraması, Ortadoğu’da Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ertelemeye çalıştığı savaşı daha da yakınlaştırmıştır. ABD, Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde, Rusya-Ukrayna cephesi dışında başka bir büyük ölçekli savaşın dolaylı da olsa tarafı olmak istememektedir. Ancak savaş koşulları her geçen gün daha da olgunlaşmaktadır.

1 Nisan’da İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’daki İran diplomatik temsilciliklerine saldırması, İranlı generallerin ölümüyle sonuçlandı. İran, 13 Nisan gecesi İsrail topraklarına 100’den fazla insansız hava aracıyla saldırı düzenledi. İran’ın bu saldırısı, bölgede konuşlanan ABD unsurları, Ürdün ve İsrail tarafından büyük oranda püskürtüldü.

İran’ın bu misillemesi oldukça sınırlı görünse de, İsrail’in güvenliği açısından iki kritik sonuç doğurmuş ve İran’ın bir sonraki hamleleri için teşvik edici olmuştur. Birincisi, bu misilleme İran’ın 1979’dan bu yana İsrail’e yönelik ilk doğrudan saldırısıdır. İkincisi, İran’dan fırlatılan insansız hava araçlarının ve füzelerin çoğu İsrail tarafından değil, ABD tarafından düşürülmüştür. Pentagon sözcüsü Patrick Ryder, ABD Merkez Komutanlığı’na (CENTCOM) atıfta bulunarak, İran, Irak, Suriye ve Yemen’den İsrail’e yönelik 110 orta menzilli balistik füze, 30 kara seyir füzesi ve 150’den fazla İHA saldırısı yapıldığını ifade etti. Ryder, bunlardan 81 İHA’nın ve en az 6 balistik füzenin ABD tarafından düşürüldüğünü belirtti.

Sözcünün verdiği bilgilere dayanarak, ABD olmasaydı İsrail’in, İran ve direniş ekseninden gelen saldırıları tek başına durduramayacağı sonucuna varabiliriz. Bu misilleme, İran’ın herhangi bir İsrail saldırısına tek başına değil, direniş ekseniyle birlikte karşılık vereceğini göstermiştir.

Uluslararası basında, İran’ın 13 Nisan misillemesinin yalnızca sembolik bir nitelik taşıdığı ve bu nedenle 31 Temmuz’da gerçekleşen İsmail Haniye suikastına da benzer bir karşılık verileceği algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak kanaatimizce, 13 Nisan misillemesi yukarıda ifade edilen iki nedenle İran açısından teşvik edici niteliktedir. Ayrıca İsmail Haniyye gibi İslam dünyasında etkin bir liderin İran İslam Cumhuriyeti’nde İsrail tarafından suikasta uğraması, Tahran yönetimini karşılık vermeye zorlamaktadır. Çünkü İran’ı Ortadoğu’da etkin bir aktör haline getiren unsur, Müslüman dünyası gözünde Arap liderlerinin aksine İsrail’e karşı takındığı aktif düşmanlık tutumudur. İran’ın karşılık vermemesi, Hizbullah, Hamas, Iraklı Şii milisler ve Husiler gibi direniş eksenindeki devlet dışı aktörler nezdindeki imajını olumsuz yönde etkileyecektir. Nitekim İran’ın Ortadoğu’da etkin bir aktör olarak varlığını sürdürebilmesi için İsrail’e ağır bir bedel ödetmesi gerekmektedir.

İran’ın misillemesine İsrail de sert bir şekilde karşılık verecektir. İsrail, 1948, 1956, 1967 ve 1973’te Arap devletlerine karşı giriştiği tüm savaşları kısa sürede ve kesin zaferlerle kazanmıştır. Bu da mevcut Tel Aviv yönetimini hem İran hem de direniş ekseniyle eş zamanlı olarak savaşabileceği konusunda cesaretlendirmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Netanyahu iktidarı İsrail ordusunun eski günlerdeki gibi halen çok güçlü ve yetenekli olduğuna inanmaktadır. Ancak günümüzde durum oldukça farklıdır. Şimdi bunun nedenlerini sırasıyla anlatalım.

Her şeyden önce, İsrail’in bu seferki düşmanları Arap devletleri değil, İran ve İran destekli direniş güçleridir. İsrail, Arap devletleriyle sürdürdüğü savaşları kısa süre içerisinde kesin zaferle sonuçlandırmıştı. Ancak İsrail’in İran ve direniş ekseniyle girişeceği olası bir savaş, yıllarca sürebilir. Örneğin, İsrail 7 Ekim’den beri Hamas’ı halen tasfiye edememiştir. İsrail’in nüfusunun oldukça az olması da uzun süreli bir savaş için İsrail’in aleyhinedir. Çünkü savaşı sürdürebilmek için insan kaynağına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda Rusya-Ukrayna savaşı örnek olarak gösterilebilir. Ukrayna’nın, Rusya’yla devam eden savaşta karşı karşıya kaldığı en önemli sorun, savaşabilecek yeterli insan kaynağına sahip olamamasıdır.

Ayrıca İsrail’deki Ultra-Ortodoks Yahudiler (Harediler) orduda hizmet etmeyi reddetmektedir. Uzun soluklu bir savaş ihtimalinde, İsrail nüfusunun yüzde 12’sini oluşturan bu grubun tutumu, İsrail’in insan kaynağı kapasitesini olumsuz yönde etkileyecektir.

İsrail’i olası bir savaşta yenilgiye götürebilecek bir diğer önemli husus, Hizbullah başta olmak üzere diğer direniş ekseni gruplarının sahip olduğu uzun menzilli hassas güdümlü füzeler ve insansız hava araçlarıdır. Yalnızca Hizbullah’ın 150.000 ile 200.000 arasında roket ve füzeye sahip olduğuna inanılmaktadır. İsrail’in coğrafi olarak oldukça küçük bir ülke olduğu dikkate alındığında, İran ve direniş ekseni tarafından eş zamanlı olarak yapılacak hava saldırılarını püskürtmek İsrail için oldukça zor olacaktır.

İsrail’i yenilgiye götürebilecek bir diğer etken, İsrail’in iç yapısından kaynaklanmaktadır. İsrail ordusu ve istihbaratı, Başbakan Netanyahu’ya karşı aynı safta yer alırken, Netanyahu ise onların karşısında yer almaktadır. İsrail halkının büyük bir çoğunluğu, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü işgali meşru görmemekte ve derhal ateşkes yapılması gerektiğini savunmaktadır. Bu görüş, yalnızca sıradan halk tarafından değil, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) içerisindeki üst düzey komutanlar ve İsrail istihbaratı tarafından da savunulmaktadır.

Peki, İsrail kendisini bekleyen bu karanlık senaryonun farkında değil mi? Başbakan Netanyahu, eski zaferleri hatırlayarak, İsrail’in başı beladaysa tek çözümün silaha sarılmak olduğuna inanmaktadır. Ayrıca Hamas’la ateşkes yapılmasının veya savaşa son verilmesinin, kendisinin iktidardan düşürülmesine ve yargılanmasına neden olacağını da bilmektedir.

Sonuç olarak, İran ve direniş ekseni İsrail’e önceki dönemlerle kıyaslandığında çok daha sert bir karşılık verecektir. Ancak bu karşılık, İsrail devletinin varlığına tehdit oluşturacak nitelikte olmayacaktır. Çünkü ABD, Kasım’daki seçimlere odaklanmak isterken Ortadoğu’da kendisini saf dışı bırakacak tam ölçekli bir savaş istememektedir. Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Sergey Şoygu’nun İsmail Haniye suikastından sonra hemen İran’ı ziyaret etmesi, muhtemel bir savaşta Ortadoğu’da ABD’den kalan boşluğu doldurma amacı taşıyabilir. İsrail’in sahip olduğu nükleer silahlar da İran’ı, İsrail’in varlığını tehdit edebilecek nitelikte bir misilleme yapmaktan kaçındırmaktadır. Çünkü İran, bu türden bir saldırıya İsrail’in nükleer silahlarla karşılık vereceğini bilmektedir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU