“Hiçbir güç, insanı dünyanın özünden gelen acılardan koruyamaz; fakat insanı kendi eliyle yarattığı acılardan koruyacak en büyük güç sanattır.”
Zeus’un en sevdiği kızıdır, Zeus’un kalkanını ve şimşeğini ondan başka kimsenin taşımasını istemez, çok yetenekli, savaşçı ve stratejik bir akla sahiptir…Barış yanlısı olduğundan zeytin dalı onu simgeler. Hakkaniyetin ve doğrunun tanrıçası; bilgeliğiyse baykuşla simgelenen bir karakterdi Athena…
Yunan mitolojisinde zekâ, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçasıdır aynı zamanda. Roma tanrıçası olan Minerva, Eski Yunan mitolojisinde yer alan Athena’nın Roma mitolojisindeki karşılığıdır.
Minerva; baykuşu simgeler, baykuş bilgeliği ve hileyi anlamada mahir olan özelliklerinin öğreticisidir. Çünkü baykuş kimsenin görmediğini görür, bilmediğini bilir, herkesin uykuya daldığı zamanda kanatlarını açar ve en doğru tezleri o zaman diliminde tahlil eder.
Yunan Mitolojisindeki Bereket ve Toprağın Tanrıçası Demeter'e kurban edilen bir kuş olarak geçmektedir.
Minerva’nın baykuşu metaforunu Hegel Hukuk Felsefesi kitabının önsözünde kullanır. Minerva’nın baykuşu ancak karanlık çöktükten sonra uçar”. Tüm düşünürlere ilham olacak olan bu metaforu şöyle özetler:
Tarihin maddi pratiği ortaya çıktıktan sonra Minerva’nın baykuşu kanatlarını açar ve uçmaya hazırlanır. Dünyanın nasıl olması gerektiğini öğrenmek iddiası üzerine bir söz daha söyleyelim: Felsefe bu konuda daima geç kalır. Dünyanın düşüncesi olarak felsefe, ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar. Kavramın öğrettiğini tarih aynı zorunlulukla gösterir. Ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki, ideal reel’in karşısında boy gösterir ve aynı dünyayı, cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler alemi şeklinde yeniden inşa eder. Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman, hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir. Felsefenin soluk rengiyle o gençleştirilemez, sadece bilenebilir. Minerva’nın baykuşu, ancak gün batarken uçmaya başlar.
Uygarlıklardan yükselen ve gün yüzüne çıkmamış onlarca çığlığa bezenmiş insan hikayeleri, daha hümanist ve güzel bir çağa evrildiğimiz riyakâr illüzyonu, adeta açığa çıkarıyor.
Dünyanın içinde bulunduğu kültürel ve manevi buhranın sual edildiği günleri yaşıyoruz. Teknolojik gelişmelerin muazzam bir şekilde yükselişi, kolektif insan yaşamının alaşağı edildiği bir kuşağın dünya denkleminde ne kadar yararlı bir kimlikle pazarlandığına hepimiz şahitlik ediyoruz. Artık ne teknoloji insan hayatını arşa çıkarabiliyor, ne de teknolojiye olan güven ilerleme kaydedebiliyor.
Minerva metaforu ideoloji, beğeni, inanç ve duygu dünyamızla ilgili yaşadığımız her şeyi bugünden yorumlamayı ve yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini sorgular. İnsanın süreç içindeki rolüne vurgu yapar. Eylem gerçekleşmeden arkasından bilgeliğin gelmeyeceğini savunur.
Yaşama dair olaylar hakkındaki düşüncelerimizin ancak olaylar bittikten sonra ortaya çıkacağı bir gerçek. Bu yüzden baykuş metaforu alacakaranlıkta gerçeği daha iyi tahlil eder.
Oysa yaşamın en yüzeysel perspektifinden bakarsak; o kadar kolay ve basit kararlar gözümüzün önündeyken yapmadıklarımız için hayıflanmalarımız, geçmişi yargılayan bilinçle zamanda bocalamalarımız katlanarak devam etmekte... Hatta daha üst perdeden analizler bile yapar insan. İki denklem arasında bir seçim yaptığımızda seçimlerimiz hakkında dahi reel olan süreç bitmeden faalini kendi içimizde bulmaya çalışırız. Yaşamdaki analizlerin ve kararların sıradan bir evet ya da hayır olmadığını en karanlık zamanlarda görmeye başlarız.
Sürecin kalp atışları devam ettikçe dünyevi koşullardan bağımsız iddialarımız sahici olmaktan uzaklaşır. Ancak olaylar bittikten sular durulduktan sonra neyin ne kadar doğru ya da ne kadar yanlış olduğunu görmüş oluruz.
Tarihsel bir olayı ya da yaşanmış bir günü yorumlayabilir, onun hakkında düşüncelerimizi olay bittikten sonra şekillendirebiliriz.
Hepimiz yaşamdaki dinamiklerimizle kendi tarihimizi çoğaltarak hayatın farklı kulvarlarında anlaşılmayı bekleriz; çünkü hayat akar ve her insan tarihsel kumbarasının yazgısını yazmaya onu biriktirmeye, anlamaya devam eder.
Evrensel yaşam denkleminde tarihin maddi pratikleri ortaya çıktıktan sonra Minerva’nın baykuşu alacakaranlıkta en renkli ve ihtişamlı kanatlarını açar ve en bilge yönüyle en arı gözlemlerini yapar.
Hayatımızın parametreleri üzerindeki kırılgan pusu, en karanlık zamanlarda ortaya çıkar ve pusunun arka planını en şeffaf şekilde analiz etmemize vesile olur. En karanlık zamanlarımızın kılavuzu da kuşkusuz baykuş metaforu olacaktır….
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish