20'nci yüzyıl, teknolojinin ulaştığı hız açısından geçmiş yüzyıllardan belirgin biçimde ayrılır.
Bu yüzyılda gerçekleşen ilerlemenin düzeyi, insanlık tarihinin son 10 bin yıllık birikimini aştı.
Kuantum devrimi, atom enerjisinin ve bilgisayarın keşfi gibi büyük kırılmaların etkileri toplumsal alana da uzanarak yeni bir insan tipi ortaya çıkardı.
İnternet devriminin sonuçlarını yorumlayan bazı düşünürler şöyle diyorlar:
Gerçeklik, artık ikiye ayrılmıştır. İnsanlar yaşamlarının en az yüzde 50'sini siber alanda devam ettireceklerdir.
1990'lardan bu yana içinde bulunduğumuz süreç, bu önermenin doğruluğunu ortaya koydu.
Gerçekliğin siber alana aktarıldığı bir çağda bilişim teknolojilerini kontrol eden unsurlar, siyasi ve kültürel hegemonyalarını daha da güçlendireceklerdir.
Kovid-19 pandemisinin sosyoekonomik etkilerinin hâlâ devam ettiği bir dönemde hız kazanan yapay zeka uyanışının potansiyelini ve sonuçlarını öngörmekten henüz çok uzağız.
Bununla birlikte teknolojik boyutta nitel bir sıçramanın başlangıcında olduğumuzu ve yapay zeka teknolojilerinin bu dönüşüme öncülük edeceğini artık biliyoruz.
Bu dönüşüme hızlı bir şekilde uyum sağlamayı başaramayan devletlerin, kurumların ve şirketlerin konumlarını korumaları çok zor olacaktır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Yapay zeka" kavramı ilk kez 1956 yılında John McCarthy tarafından bir konferansta kullanıldı.
John McCarthy'nin organizasyonunu gerçekleştirdiği Dartmouth Summer Research Project on Artificial Intelligence, birçok kaynakta yapay zeka alanındaki kurucu etkinlik olarak kabul ediliyor.
"Yapay zeka" kavramının, insan bilincinin yerini alan sentetik bir bilinç formu anlamında kullanıldığını görüyoruz.
IBM gibi şirketler tarafından alternatif bir ifade olarak "augmented intelligence" (artırılmış zeka) da kullanılıyor.
1990'ların başlarındaki bir çalışmasında San Diego Üniversitesi Bilgisayar Bilimi Profesörü Vernor Vinge, insanlığın yapay zeka çalışmalarını ileri götürerek insan bilinci düzeyinde modeller üretmesiyle insanlığın sonunun geleceğini ileri sürdü.
Ray Kurzweil ise bu yüzyıl bitmeden biyolojik ve yapay zekanın birleşiminin gerçekleşeceğini düşünüyor.
Dünya Ekonomi Forumu, yapay zekayı "Endüstri Devrimi'nin 4. dalgasının temel taşı" olarak değerlendiriyor.
Andrew McAfee, yapay zekanın insan zihni üzerindeki potansiyel etkilerini buhar makinesinin sanayi üzerindeki etkilerine benzetiyor.
Nasıl ki buhar makinelerinin kullanımının yayılmasıyla hızlı bir endüstrileşme sürecine girildiyse yapay zekanın da bilime yeni alanlar açacağı, ekonomik üretim kapasitesini ve bilginin işlenme hızını çok artıracağı öngörülüyor.
12 devletin ekonomik geleceği üzerine gerçekleştirilen araştırmalar, yapay zekanın ekonomik büyüme hızını iki katına çıkarma potansiyeline sahip olduğunu gösterdi.
19'uncu yüzyıla kıyasla teknolojinin ilerleme hızı katlanarak arttığından bu alanda geri kalmanın devletler açısından telafisi yok.
2030'ların ortalarına kadar siber alanda 100 milyardan fazla alıcının ağlar üzerinden birbirine bağlanacağı tahmin ediliyor.
Bu sayı, dünyanın toplam nüfusundan yaklaşık 12 kat daha fazladır ve yapay zekanın sınırlarının biyolojik sınırların ne denli ötesine geçme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.
Bazı uzmanlar tarafından 2020-2075 arası dönemde insan düzeyinde makinelerin üretilme olasılığının yüzde 50 düzeyinde olduğu savunuluyor.
Stephen Hawking, yapay zekanın ilerleyişini insanlık tarihinin en büyük şansı ve aynı zamanda en büyük talihsizliği olarak değerlendiriyor.
Yapay zeka uygulamalarının önümüzdeki 50 yılda iş gücü olarak insanların yerini alacağı tahmin ediliyor.
Bu nedenle çağımızın küresel ekonomik güçlerinin konumlarını koruyabilmeleri, bu alana ciddi yatırımlar yapmalarına bağlı.
Dünya Economi Forumu raporuna göre 2025'e kadar yapay zekanın 85 milyon işin yerini alacağı tahmin ediliyor.
Buna karşılık yapay zekanın artan kullanım alanı nedeniyle 97 milyon yeni iş pozisyonunun açılacağı düşünülüyor.
Şirketlerin çalışanlarına yapay zeka eğitimi vermek için toplamda 400 milyar dolardan daha büyük bir bütçe ayırmalarının gerekeceği öngörülüyor.
Yapay zekanın gelişimi, ekonominin geleneksel kurumlarında ve iş gücünün kullanımında kalıcı değişikliklere yol açacaktır.
Araştırmacılar önümüzdeki 20 yıllık dönemde mesleklerin yüzde 47'sinin tehdit altına gireceğini, birçok mesleğin ise tamamen yok olacağını düşünüyorlar.
Bu durumun ciddi bir işsizlik sorununa yol açması ve gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da artırması bekleniyor.
McKinsey raporuna göre, 2030 yılına kadar yapay zekanın küresel ekonomiye katkısının 15,7 trilyon dolara ulaşabileceği tahmin ediliyor.
Bu artışın 6,6 trilyon dolarının artan üretkenlikten, 9,1 trilyon dolarının ise tüketim etkisinden kaynaklanacağı düşünülüyor.
Yapay zekanın gelişiminin bir diğer sonucu ise nitelikli iş gücünün önemini artırarak yapay zeka uygulamalarını geliştiren veya denetleyebilen çalışanlara olan talebi yükseltmesidir.
Bu nedenle devletler, yapay zeka teknolojilerini geliştiren inovasyon şirketlerini ve kurumları desteklemek ve bu alandaki eğitim harcamalarını artırarak kalabalık bir yapay zeka uzmanı ordusu oluşturmak durumunda kalacaklar.
Bu alandaki harcamaların kısa vadede ekonomik geri dönüşünün olmaması nedeniyle özel şirketlerin başka sektörlere yönelmeleri; kamu destekli uzun vadeli projelerin ve teşvik paketlerinin önemini artırıyor.
Bu açıdan Uzak Doğu devletlerinin yapay zeka teknolojilerinin gelişiminde Avrupa devletlerine oranla çok daha etkin bir rol üstlendiği dikkat çekiyor.
Küresel düzeyde bilişim teknolojilerinin San Francisco'daki Silikon Vadisi merkezli şirketler üzerinden dünyaya yayılması, ABD'yi yapay zeka çalışmalarında lider ülke haline getirdi.
Ekonomik açıdan gücünü artırdıkça Çin de 2000'lerden itibaren siber alanda etkisini daha fazla hissettirmeye başladı.
21'inci yüzyılın başlangıcında yapay zeka alanındaki büyük atılım, bu iki süper güç arasındaki rekabeti siber alana taşıdı.
2017 yılında Çin ordusunun açıkladığı "Gelecek Nesil Yapay Zeka Kalkınma Planı", Çin'in üç aşamalı vizyonunu ortaya koydu.
2020'ye dek olan dönemi kapsayan birinci aşamada öncelik ABD'yi yakalamak olarak tanımlandı.
İkinci aşamada (2020-2025 dönemi) bu alanda ABD'yi geride bırakmak hedefleniyor.
Üçüncü aşamada ise 2030 yılında Çin'i yapay zeka alanında küresel lider haline getirmek amaçlanıyor.
Bu kalkınma planıyla 2030 yılında Çin'in yapay zeka çalışmalarının ekonomik büyüklüğünün 59 milyar dolar düzeyine ulaşacağı tahmin ediliyor.
Silikon Vadisi'nin siber alandaki merkezi konumu ve Çin'e kıyasla ABD'de yaşam standartlarının daha yüksek oluşu, ABD'yi yapay zeka uzmanları ve inovasyon şirketleri için bir çekim noktası haline getiriyor.
Silikon Vadisi'nde konumlanan inovasyon şirketleri ABD'deki üniversitelerden önemli düzeyde destek alıyor.
Üniversite öğrencileri tarafından çok sayıda proje geliştirilmekte ve staj programları aracılığıyla kalabalık bir uzman kadrosunun çekirdekten yetişmesi sağlanarak maliyetler düşürülüyor.
ABD'ye karşı bu alanda dengeyi sağlamaya çalışan Çin; teknoloji parklarını ve inovatif şirketleri destekleyici programlar geliştiriyor.
Vergi kesintilerine giderek ve üniversiteleri modernize ederek Çin'i yabancı inovasyon şirketleri için bir cazibe merkezi haline getirmeye çalışıyor.
2000'lerin başlarında Çin'de yabancı kökenli birkaç yüz inovasyon şirketi olduğu tahmin edilirken bu sayının günümüzde 1500 seviyelerine ulaştığı düşünülüyor.
Yapay zeka ve bilişim teknolojilerinin bu denli önem kazanması, bu alanda çalışan eğitimli iş gücünün ve bilim adamlarının ulusal gücün önemli bir parçası haline gelmesi sonucunu doğurdu.
Trump ve Biden dönemlerinde; Çin'in ABD kökenli inovasyon şirketlerinden teknoloji transferini önlemeye yönelik birçok adım atıldı.
ABD ve Çin'in yanında Japonya, Birleşik Krallık, Almanya, Güney Kore, Kanada, Suudi Arabistan, Singapur ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi devletler de yapay zeka çalışmalarını ekonomik ve teknolojik açıdan kalkınma planlarının merkezine aldılar.
Yakın dönemde, Suudi Arabistan'ın yapay zeka araçlarını ve ilgili teknolojileri geliştirmeye yönelik 100 milyar dolarlık bir fon oluşturduğu duyuruldu.
Japon hükümeti tarafından ise yapay zeka teknolojilerinin gelişiminde kritik öneme sahip yerel çip üretimini teşvik etme amacıyla 13 milyar dolarlık bir fon oluşturulmasının planlandığı açıklandı.
Yapay zeka sektörünü domine eden yazılımsal ve donanımsal ürünlerin üretimine Avrupa devletlerinin ABD ve Uzak Doğu devletleri düzeyinde ağırlık vermemeleri, bu devletlerin küresel bir oyuncu olarak konumlarını tehlikeye sokuyor.
Çünkü yapay zeka alanındaki hegemonya mücadelesinde teknolojik açıdan ülkeler arasındaki mesafe çok hızlı açılabiliyor.
Yapay zeka çalışmalarını ekonomik boyutta domine eden asıl unsurlar ise Google, Microsoft, Meta, OpenAI, Apple, Alibaba, Baidu gibi uluslararası teknoloji şirketleri.
Bu şirketlerin yapay zeka teknolojilerine yaptıkları yatırımların büyüklüğü, birçok devletin yapay zekaya ayırdığı bütçeyi geride bırakmıyor.
Bu şirketlerin çok büyük veri tabanlarını kontrol edebilmeleri, önümüzdeki süreçte şirketlerle devletler arasında çıkar çatışması yaşanma ihtimalini doğuruyor.
Yapay zeka çalışmalarının sürdürülebilmesi için devasa bir data havuzunun taranması gerekiyor. Günümüzde sadece birkaç şirket tam anlamıyla bu altyapıya sahip.
Bu durum, önümüzdeki süreçte bu gücü kontrol eden şirketlerin küresel düzeyde politik ve ekonomik ilişkilere yön verme gücüne kavuşmalarına zemin hazırlıyor.
Dolayısıyla bu alanda öne çıkmak isteyen devletler, yapay zekayı ve bilişim teknolojilerini kontrol eden şirketleri kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyorlar.
Yapay zekanın gelişimiyle önümüzdeki 10-20 yıllık dönemde mesleklerin yüzde 50'sinin yapay zeka araçları tarafından tehdit altına gireceği ve en büyük 500 şirketin yüzde 40'ının iflasın eşiğine geleceği öngörülüyor.
Bu durum, yapay zekanın gelişiminin ekonomik boyutta tekelleşmeyi daha da artıracağını ve bu teknolojiyi elinde bulunduran şirketlerin piyasadaki diğer şirketleri yutarak agresif bir şekilde büyüme yoluna gidebileceğini gösteriyor.
Benzer bir mücadele, küresel düzeyde devletler arasında da yaşanacaktır.
Kuşkusuz bu rekabet, siber alana da doğrudan yansıyacak; kendi kaynaklarını, teknolojik altyapısını ve bürokratik kurumlarını en hızlı şekilde modernleştirmeyi başaran devletler bu uzun yarışta büyük avantaj kazanacaklardır.
Bu doğrultuda yapay zekanın potansiyelini ve Siber Çağ'a geçiş sürecinin küresel siyasetteki yansımalarını çözümlemek için en etkili araçlardan birisi yine yapay zeka uygulamaları olacak görünüyor.
İlgili okumalar:
Bell, James: "Technotopia and the Death of Nature", Earth Island Journal, Vol. 17, No. ,2002, pp. 36-38.
Birthwhistle, Tom: The Rise of China's Silicon Dragon, New York, PwC's Experience Centre, 2016.
Executive Office of the President of the United States: Artificial Intelligence, Automation, and the Economy, Washington D.C., 2016.
Oxford Analytica: Global Trends to 2035, Brussels, EPRS, 2017.
Risse, Mathias: Political Theory of the Digital Age: Where Artificial Intelligence Might Take Us, Cambridge, Cambridge University Press, 2023.
Rossi, Francesca: "Artificial Intelligence: Potential Benefits and Ethical Considerations",
Policy Department C: Citizens' Rights and Constitutional Affairs, 2016.
Russell, Stuart, Peter Norvig: Artificial Intelligence: A Modern Approach, 4th Edition, London, Pearson, 2020.
Scott, Ben, Stefan Heumann, Philippe Lorenz: Artificial Intelligence and Foreign Policy, Berlin, 2018.
United Nations Interregional Crime and Justice Research Institute: The Risk and Benefits of Artificial Intelligence, Cambridge, UNICRI, 2017.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish