Seçimler üzerine (1): AK Parti

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Cumhuriyet tarihi boyunca sonuçları en fazla heyecanla beklenen seçimlerden birini geride bıraktık.

Uzun tartışmalar, polemikler, münakaşalardan sonra nihayet seçim bitti.

Ama, kazananın bu kadar kazanacağını, kaybedenin de bu kadar ağır bir yenilgiye uğrayarak kaybedeceğini tahmin etmediği sonuçlar ortaya çıktı.

AK Parti bugüne kadar girdiği (eferandumlar, halk oylamaları, anayasa değişiklikleri vs. dahil) 17 seçimin hemen hemen tamamını birinci parti olarak, büyük bir başarı ile bitirdi.

Ve 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de beklentisi, "bugüne kadar bu iş böyle geldi, bunu da böyle götürürüm" yönündeydi; "kazanırım" diyordu.

Muhalefete gelince, muhalefet cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük bir birliktelikle altılı masa oluşturdu, büyük bir heyecan yarattı ama seçim gecesi hüsrana uğradı, bekledikleri olmadı.

Bu seçimde ise, muhalefet dağınık olmasına, ümitler kısmen yitirilmiş olmasına rağmen, muhalefetin de beklemediği bir galibiyet ortaya çıktı.

Tabii her seçimden sonra adettir, her kafadan bir ses çıkar;

Niye böyle oldu?

Halkına mesaj verdi, ne demek istedi?

Bundan sonra ne olur?

Çoğu zaman da doğru düzgün bir analiz, -eski tabirle- tahlil yapılamaz.

Ve bir sonraki seçimde tekrar eski tas eski hamama dönülür.

Ben tek bir konuşmayla bütün bu analizleri yapıp, sizleri yormak istemiyorum.

Onun için parça parça bir değerlendirme yapacağım.
 


Bugün AK Parti'den başlayacağım.

Sözü, laf kalabalığına boğup, "ne dedi, sonuç ne" gibi sizi yoracak bir yöntem izlemeyeceğim.

  1. Bana göre -tabii ki herkes bu konuda hemfikir, kimsenin bir ihtilafı yok- seçimlerde bu sonucun çıkmasının, AK Parti'nin büyük bir yenilgi alması ve CHP'nin birinci parti çıkmasının birinci nedeni ekonomi.

    Bu ekonominin içine bir sürü alt başlık yerleştirebilirsiniz.

    Yolsuzluklar, hırsızlıklar, israf, kayırma, işsizlik ve belki de bunların hepsinden önemlisi emeklilerin içine düştüğü çok kötü durum.

    Türkiye'de biliyorsunuz 16 milyon civarında, -ki bu rakam her geçen gün artıyor- bir emekli kesim var.

    Ve emekliler toplumun en alt kesimini oluşturuyorlar.

    Çok zor şartlarda yaşamak mecburiyetindeler ve önlerinde bir alternatif, bir çözüm de yok.

    Tabii bunun yanında biraz evvel de saydığım gibi, milyonlarca diplomalı işsiz, sürekli enflasyon, yüksek enflasyon, dövizin öngörülemez, kah duran kah birden sıçrayan, çıldıran yükselişleri, bunun yanında iş yapan geniş ticari kesimin hesap yapamaması, banka faizlerinin yüksekliği, piyasada mal bulunmaması gibi onlarca sebebi üst üste koyabiliriz.

    Bunların hepsini toparlarsak bunun birinci nedeni, dindarı, laiki, ateisti, Kürdü, Türkü, Alevi, şehirli, köylü, işçi, patronu, herkesi ilgilendiren ekonomik nedenler.

    Ve özellikle de emekliler.
     
  2. İkinci sebep, ciddi bir küsme oldu, insanlar sandığa gitmedi.

    DEM Parti’li, HDP'li seçmen de sandığa gitmedi, AK Partili seçmen de gitmedi, bir kısım CHP'li seçmen de gitmedi.

    Ama "en fazla sandığa gitmeyen kimdi" derseniz, oy oranına göre birinci sırada tabii ki AK Partili seçmenler var.

    Sandığa gidenlerin de önemli bir kısmı tepki koydu.

    Ve bunların özellikle daha dindar, daha Allah'tan korkan, daha işte helal-haram ayrımı yapan, yorguna, vurguna, talana, hırsızlığa karşı çıkan bir kesim Yeniden Refah Partisi'ne (YRP) yöneldi.

    YRP çok büyük bir ekonomik reçete koyduğu ya da çok büyük bir alternatif program hazırladığı için değil.

    Bir tepki olarak, seçmendeki ilk tepki kendi eski mahallesine döndü.

    Mesela Kayseri gibi bir ilde, kısmen seküler nüfusun, sermayenin olduğu, Antep gibi yerlerde, Yeniden Refah Partisi yüzde 20 oy aldı.

    Konya'da yüzde 23 aldı, Maraş'ta yüzde 33 aldı, Elazığ'da yüzde 21 aldı.

    Eski Refah Partisi'nin ana damarı olan, Konya, Yozgat, Çorum, Elazığ, Bingöl, Malatya, Maraş, Muş, Urfa, Adıyaman gibi illerde dindar Müslüman halk eski evine dönme refleksi gösterdi.

    Tabii birinin terbiyesizce, "ya bunlar çalmasını, çırpmasını, iş yapmasını bilmeyen, beceriksiz Müslümanlar" diye bir yorumda bulundu.

    Becerikli Müslümanlar ne yaptı?

    Beş sınıf atladı ama kimin parasıyla, kimin malıyla, helal mi, haram mı, nasıl atladı?

    Ciddi bir dindar, muhafazakâr kesim, bu kadar yozlaşmaya, hırsızlığa, yolsuzluğa, kayırmaya karşı olan bir kesim, bunun çözümü olarak önce sandığa gitmemeyi, gidenlerden Yeniden Refah Partisi’ni seçti.

     
  3. Üçüncü bir kesim Kürtler.

    AK Parti neredeyse Kürtlerin tamamını kaybetti desem mübalağa değil.

    Diyarbakır gibi bir şehirde, Özal'ın en güçlü yıllarında Necmettin Erbakan'ın Konya'dan milletvekili çıkamadığı dönemlerde Diyarbakır'da, Batman'da, Siirt'te, Van'da yüzde 25 oy alan;

    Ayrıca 1984 seçiminde -o zaman Refah Partisi'nin yüzde 4,45 iken- Urfa, Van ve Batman belediye reisliklerini kazanan muhafazakar dindar kesim de Kürt Müslüman muhafazakar dindar kesim de AK Parti'den çekildi.

    Batman'da HÜDA-PAR AK Parti’yi geçti.

    HÜDA-PAR yüzde 15,5 alırken AK Parti 12,5'e düştü.

    Diyarbakır'da yerlerde süründü.
     

Peki niye?

Bir, Kürt meselesiyle ilgili o ilk dönemlerde umut bağlanan, çözüm sürecini başlatan parti gitti, bambaşka bir parti geldi.

Eski Doğru Yol ağaların, beylerin, korucu başlarının milletvekili belediye başkanı olduğu;

Dindar Müslüman emektarların tamamen kapı dışı edildiği bir tablo ortaya çıktı.

Hem Kürtlükten, Kürt sorununun çözümünden uzaklaştı hem de kendi dindar evinin çocuklarından uzaklaştı.

Başka onlarca sebep daha sayılabilir.

Bunları laf kalabalığına boğmak istemiyorum.

Özetle, nedenleri 3 maddede sıralayarak, bugün buradan noktalayalım:

  1. Ekonomi, hırsızlık, yolsuzluk, emekliler, işsizlik, fakirlik, haksız bölüşüm.
  2. Dindar çizgisinden, Allah'tan korkan, hak-hukuk takip eden çizgisinden uzaklaşması, 
  3. Kürtlerin küsmesi.

Ben AK Parti'deki analizlere bakıyorum, olayı sadece ekonomiye bağlıyorlar, aday yanlışlığına bağlıyorlar.

Sizin geldiğiniz evinizin çocukları dindarlar sizden uzaklaştı, Kürtler sizden uzaklaşıyorlar.

Eğer bu 3 konuda kendine bir çekidüzen verebilirse toparlar.

"Toparlar mı, toparlamaz mı?"

"O takati kaldı mı?"

"O enerji var mı?""

"Çürüdü mü?"

Bu polemiklere girmek istemiyorum.

Ben yalnızca tespit yapıyorum.

Dindarları kaybettiniz, kaybediyorsunuz.

Kürtleri kaybediyorsunuz.

Dindarıyla, laikiyle, liberaliyle, seküleriyle Kürtleri kaybettiniz.

Ve bu kadar şımarmayacaktınız.

Ben mecliste bulunduğum bir dönemde bu ikazları yaparken Ziya Paşa'nın birkaç beytini ve ayrıca Urfalı Şair Nâbi'nin bir dörtlüğünü okudum:

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûz-gârın görmüşüz
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz


Urfalı büyük şair hemşerimiz, ömrü mevsimlere, bağa benzetiyor ve şöyle diyor:

Biz bunun ilkbaharını da görmüşüz, sonbaharını da görmüşüz.

Biz mevkinin, makamın, şımarttığı öyle insanlar görmüşüz ki binlerce insan ve bunların hepsinin yok olduğunu sıfıra indiğini görmüşüz.


İnşallah bir ders çıkarılır, ekonomik tedbirler doğru düzgün alınır, hırsızlık, yolsuzluk, kayırma, şımarıklık, aşırı lüks… bunlara son verilir;

Emeklilerin, işsizin, güçsüzün, yoksulun, kent yoksullarının sesine kulak verilir (Refah Partisi'ni kent yoksulları iktidara getirdi);

İnşallah dindarların hassasiyetine, adalete, hukuka riayet edilir ve inşallah Kürt meselesiyle ilgili tekrar kafa yorulur, Kürtlerle barışılır.

Çünkü barış ve sulh ülkenin yararınadır.

Yoksa yıkılsın, berbat olsun, çöksün, e ne olsun?

Artık ir şeylerin düzelmesi lazım.

Allah hepimizi sırat-ı müstakime iletsin.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU