Tüm insanlık tarihi incelense, siyasette "sözünün eri" olmak bakımından Tayyip Erdoğan kadar istikrarsız bir figüre rastlanabilir mi?
Kanaatimce onun gibisi tarihte görülmemiştir. Bu konuda iddialıyım.
Bir dönem "Fırıldak Kubi" diye anılan bir milletvekili vardı. Bir sürü parti değiştirmişti.
Evet, partileri değiştirdi durdu ama çok büyük laflar edip tam tersini yapmışlığı, çok iddialı pozisyonlar savunup caymışlığı yoktu.
Rahmetli, 20. dönem milletvekili iken iki sene içinde altı parti değiştirip siyasetle vedalaştı, sonra hayatta da pek tutunamadı ve intihar etti.
Tayyip Bey ise, "Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde oldukça..." diye başlıyor, bir şeyin katiyen olmayacağını söylüyor, öyle kati, öyle kesin konuşuyor ki, "Bu adam asla bu lafını yemez" diyorsunuz, sonra bir bakıyorsunuz, lafının tam tersine çark ediyor.
Üstelik sadece tek bir alanda değil.
"Faiz asla artmayacak" diyor, sonra artırıyor.
"Ben yaşadığım sürece Rahip'i kimse alamaz" diyor, birkaç güne uçak hazırlatıp yolluyor.
Böyle bir dünya örnek verilebilir.
Yok yani, insanlık tarihinde yok böylesi.
Haydi, Tayyip Bey'i anladık da takipçilerinin kafası karışmıyor mu?
Onlara da bir şey olmuyor.
Bir tarafa koşarken durup hep beraber yeni bir istikamette ilerliyorlar.
Zira bu topluluğun "tutarlılık" gibi bir kaygısı, ilkeli davranmak gibi bir hassasiyeti yok.
Misal solcular bu kadar ilkesiz siyaset izlese ikinci gün ortada parti-marti kalmaz, ortalık birbirine girer.
Lakin iktidar ve taraftarları ilkesizlikten besleniyor. Ellerinde silah var.
Toplumun aydınlanmış yarısını silah zoruyla esir tutuyorlar.
Temel güdüleri ise, topluca iktidarda kalmak ve tepeden en aşağıya kadar yarattıkları besin zincirinden hep beraber nemalanmak...
Bu kadar basit bir mekanizma.
Bunların kutsalları da sürekli değişiyor.
Misal, Tayyip Erdoğan 2013 itibarıyla parmaklarıyla "dört" işareti yapmaya ve Mısır'daki Rabia el Adevviye Camii'nden çıkan bu işareti Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah es-Sisi'ye karşı sahiplenmeye başladı.
Rabia, Arapçada "dört/dördüncü" anlamına geldiğinden, dört parmaklı bir hareketti bu, biliyorsunuz.
Sonradan Mısır'la yavaş yavaş normalleşme adımları atılması ihtiyacı hasıl olduğunda, Müslüman Kardeşler'i ve mahkemelerde ölen Muhammed Mursi'yi unutuverdiler.
El hareketine de "yerli ve milli" bir "mana" buldular.
Hazır çözüm süreci tepetaklak gitmişken, "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" deyiverdiler.
Tabii mesela Azerbaycan'la bir münasebet kurulduğunda slogan değişiyor, "İki devlet, tek millet" oluveriyoruz, orası da biraz kafa karıştırıcı ama olsun.
İktidarın kitlesi böyle şeylere hiç takmıyor kafayı.
Yarın başka bir ihtiyaç hasıl olsa, eminim Tayyip Bey bir parmağı katlayıp izci selamı verebilir.
Başka durumlar için başka yaratıcı el hareketleri bulabileceklerine de eminim.
Bu kadar pragmatikler yani.
Nitekim Tayyip Bey geçen Mısır'a gitti, onca sene o kadar laf ettiği ve "diktatör" diye çağırdığı Sisi'nin elini iki elinin arasına alarak ona şefkat dolu gözlerle baktı.
Benzer görüntüler Arap Emirlikleri ve Suudilerle de yaşanmıştı.
Ekonomi felaket ya, kısa vadeli para bulmak lazım, eller okşanır, sırtlar pışpışlanır, iktidarda kalmak için kaç parmak lazımsa, her türlü el hareketi yapılır.
Erdoğan-Sisi görüşmesinin hediyesi ise İstanbul'da yaşayan Müslüman Kardeşler lideri Mahmud Hüseyin'in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının iptal edilmesi olmuş, öyle deniyor.
Ne güzel, değil mi?
Böylece kafalarına göre vatandaşlık dağıtıp kafalarına göre iptal ettiklerini bir kez daha idrak etmiş oluyoruz.
Türkiye'nin dış politikada "itibarlı" diye yutturulmaya çalışılan fevkalade itibar yoksunu manevralarını daha evvel ABD ve Rusya'yla da defalarca tecrübe ettik, ediyoruz.
Nitekim güncel Filistin meselesinde yaygaralı nutuklar atılırken İsrail'le ticaretin ve siyasetin hiçbir şey olmamış gibi sürdürülmesi de aynı omurgasızlığın "şimdiki zaman" hali...
İktidarın küçük ortağı MHP de pek farklı değil.
Malumunuz, bunlar kütle olarak pek bir sert, pek bir erkekler ama o sertliğe ve erkekliğe atfettikleri mananın zerre karşılığı yok; onlar da gökkubbe altında ettikleri tüm lafları yutabilme becerisine sahipler.
MHP lideri Devlet Bahçeli çok acayip bir figür mesela. Şimdi cansiperane savunduğu büyük ortağı hakkında zamanında neler demişti neler, hepimiz hatırlarız.
Tabii Tayyip Bey de lafların altında kalmıyordu.
O ona, o ona, birbirlerini epey hırpalıyorlardı.
Şimdi geriye dönüp, "Birbirleri hakkında ne demişlerse haklıdırlar" desek hakkımızda dava açılır mı, onu tam bilemedim, o yüzden konuyu daha fazla derinleştirmiyorum.
Zira Anayasa'yı ve bazı yasaları tanımadıkları gibi, sık sık yeni kanun ve ceza maddeleri de uydurabiliyorlar.
Ama arşivlerde birbirlerine dedikleri lafların hepsi var tabii. Arzu eden dönüp bu zengin külliyata bakabilir.
Şimdi bu iki parti iktidardaki paylarını korumak için birbirinin her türlü ayıbını örtüyor.
Yanlarına Hizbullah'ın siyasi uzantısını ve irili ufaklı diğer gericileri de toplamış vaziyette, ülkenin kaynaklarına el koyarak, tarikatları yemleyerek, yandaşa memuriyet dağıtıp devleti zimmete geçirerek, güle eğlene bir karşı devrim gerçekleştiriyorlar.
Takiyye ile bugünlere gelmiş tüm o gericiler yığını bugün fazlasıyla cesaretlenmiş, frenlerinden boşanmış, ülkenin maddi varlığının yanı sıra cumhuriyetin yarattığı tüm bir kültürel birikimi yağmalıyor, tahrip ediyorlar.
Artık cumhuriyetin kurucu fikri ve kurucu kadroları birer küfür nesnesi haline geldi.
Küfrün dozu her geçen gün artıyor. Bir çeşit kudurmuşluk durumuna tanık oluyoruz.
Sırtlan davranış biçimiyle büyük benzerlik gösteriyorlar.
Tarihe bakıyorum, böylesi gericilik yığıntılarının insanlığa büyük zararlar vermeden ortadan kalktığı pek örnek yok.
Üstelik bunlar hem ülkenin kendi iç dinamiklerinde hem bölgesel düşmanlıklarda kendi karşıtları olan gerici kuvvetleri de besliyorlar.
Birbirlerinden güç alarak büyüyorlar.
Yurtta bela, cihanda bela!..
Ülkenin ve bölgenin bu denli gerildiği bir atmosferde çatışma kaçınılmazdır.
Durmadan tıkınan ama bir türlü doyamayan bu gerici blok birbirine düşüp kendi başlarına bela olsa ve kendilerini bu şekilde bitirse bile ülkemizde yarattıkları tahribatı tersine çevirmek en az birkaç kuşağın sıkıntı içinde yaşaması anlamına gelecektir ve bu iyimser tahmindir.
Kusura bakmayın ama gerçekliğimiz budur...
Milletimize kolaylıklar diliyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish