Hamas'ın ikinci komutanının öldürülmesi Ortadoğu'da daha büyük bir savaş riski yaratıyor

Bölgede daha geniş çaplı bir çatışma iştahı yok gibi görünse de Salih el-Aruri'nin ölümü, savaşın alevlerini İsrail ve Gazze sınırlarının ötesine taşıyabilir

İsrail halen Salih el-Aruri'nin öldürülmesinin sorumluluğunu kabul etmedi ve hiçbir zaman da etmeyebilir (Reuters)

Salih el-Aruri'nin Beyrut'un güneyinde "nokta operasyonu" diye tanımlanan bir şekilde öldürülmesi, İsrail'in onayladığı ve gerçekleştirdiği bir suikastın tüm özelliklerini taşıyor. Aruri sadece Hamas'ın siyasi liderliğinin iki numaralı ismi değil, aynı zamanda Hamas'ın askeri kanadının kurucusu, komutanı ve Hamas'la Lübnan'daki İran destekli Hizbullah arasındaki bağlantıydı. Bu nedenle kilit bir figürdü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail Başbakanı'nın 7 Ekim saldırılarından sonra verdiği "Hamas'ı yok etme" sözünden bu yana öldürüldüğü bilinen en üst düzey Hamas lideri olan Aruri'nin ölümünün sorumluluğunu İsrail halen kabul etmedi ve hiçbir zaman da etmeyebilir. Ancak tüm klasik soruların cevapları tartışmasız bir şekilde İsrail'i işaret ediyor: Bu eylemi gerçekleştirecek motivasyona, istihbarata ve askeri kapasiteye kim sahipti? Hepsinden önemlisi, onun ölümü kime fayda sağlayacak?

Ancak son sorunun cevabı göründüğü kadar net olmayabilir. İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da hemen patlak veren protestolardan da anlaşılacağı üzere Aruri'nin (ve onunla birlikte ölen diğer 5 kişinin) ölümü zaten tahmin edilenden daha uzun süre ve daha büyük maliyetle savaşan İsrail'e geri tepebilir. Özellikle de İsrail'in Hamas'ın elinde kalan rehinelerin geri dönmesini sağlayabilme şansına daha fazla zarar verebilir.

Ancak daha büyük bir risk de Filistinlilerin hayatları pahasına da olsa şimdiye kadar büyük ölçüde Gazze'yle sınırlı kalan savaşın artık tüm bölgeye yayılabilecek olması. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, tehlikelere karşı uyaran pek çok ulusal liderden ilki oldu ve özellikle İsrail'e savaşı Lübnan'a taşımaması çağrısında bulundu. Lübnan Dışişleri Bakanı da olaya dahil olarak bir yandan cinayeti Birleşik Milletler (BM) soruşturması gerektiren bir "savaş suçu" diye nitelendirirken, diğer yandan Hizbullah'a karşılık vermemesi çağrısında bulundu. Benzer bir mesaj da Lübnan'daki BM Barış Gücü sözcüsünden geldi ve daha geniş çaplı bir çatışmanın hem İsrail hem de Lübnan için yıkıcı sonuçları olacağı uyarısında bulunarak tüm tarafları itidalli olmaya çağırdı.

Asıl tehlike, Aruri'ye yapılan saldırının sadece Hamas'a değil, üçüncü bir ülkenin (Lübnan'ın) egemenliğinin ihlali ve Hizbullah'ın Hamas'a sağladığı varsayılan korumaya bir meydan okuma olmasından doğuyor. An itibarıyla risk, Hizbullah'ın günümüze kadar uyguladığı göreceli itidali bırakması ve koruyucusu İran'ın desteğiyle Kuzey İsrail'e geniş çaplı bir saldırıyla karşılık vermesi. İran'ın doğrudan çatışmaya girmesi (ya da girdiğinin görülmesi) ABD ve Birleşik Krallık'ı devreye sokabilir.

İsrail güçleri Gazze'ye girdikten sonra çatışmanın bu dar kıyı şeridinin ötesine geçebileceğine ve geçeceğine dair en başından beri geniş çaplı korkular vardı. Tehlike, Hamas'ın kendi savaş alanını genişletmesinden ziyade, İsrail'in Gazze'ye saldırısını tüm Filistinlilere yapılmış bir saldırı olarak gören ve daha geniş bir hesaplaşma için fırsat sunanların Hamas adına savaşa girmesiydi.
 


Günümüze kadar gelen (nadir) olumlu haberler bunun gerçekleşmediği yönündeydi. Gerçekten de çoğu büyük gücün (ABD, Rusya, Çin ve İran, Mısır, Körfez Ülkeleri gibi bölgesel güçler) doğrudan ya da vekil olarak dahil olmakla ilgili belirgin bir isteksizliği var gibi görünüyordu. İsrail'i kuzeyindeki ikinci bir cepheyi savunmaya zorlamama yönündeki Hizbullah'ın açık kararı özellikle dikkat çekiciydi ve İran'ın savaşmaya istekli olmadığının kanıtı olarak görülüyordu.

Yemen'deki Husi isyancılarının Filistinlilerle dayanışma jesti ve İsrail'le müttefiklerine Gazze'deki saldırıyı azaltmaları için baskı yapma girişimi olarak Kızıldeniz'deki gemilere saldırmalarının İran tarafından ne kadar desteklendiği (ya da desteklenmediği) de henüz netlik kazanmadı. Diğer potansiyel cephelerdeyse Mısır ve Türkiye genel olarak bu durumu geriden izliyor.

ABD'de Washington'daki çelişkili siyasi rüzgarlar karşısında bir sıcak bir soğuk esiyor gibi görünüyor. Bir yandan bölgeye giderek artan miktarlarda askeri teçhizat gönderirken, diğer yandan İsrail'e Gazze'deki operasyonlarını azaltması için hem kamuoyu önünde hem de özel olarak çağrıda bulundu. Ancak İran'a karşı bir saldırı için fırsat gören şahinlerden ziyade artık avantajın Washington'daki güvercinlerde olduğu görülüyor.

USS Gerald Ford uçak gemisi iki ay sonra Akdeniz'den çekilerek evine dönecek. Bu durum askeri açıdan pek bir anlam ifade etmese de sembolik olarak Başkan Biden'ın başkanlık seçimlerinin yapılacağı yılın başında yeni bir savaşa dahil olma iştahının olmadığını gösteriyor.

Genişleyen bir çatışmanın diğer potansiyel taraflarına gelince, Suudi Arabistan, diğer Körfez Ülkeleri ve Çin aktif olarak taraf tutmaktan ziyade arabuluculuğa daha fazla ilgi gösterdi. Rusya da Ukrayna'yla meşgul ve Suriye'deki müdahalesinden geriye kalanlarla uğraşıyor. Avrupa Birliği de Ukrayna'nın problemleriyle ilgileniyor ve ABD'nin Kiev hükümetine verdiği desteği ciddi şekilde azaltması halinde ne yapacağına dair endişeli. Birleşik Krallık da potansiyel olarak aynı ikilemle karşı karşıya ancak ABD ya da AB olmadan Ortadoğu'da kendi başına hareket etmesi gerçekçi değil.

Soğuk Savaş döneminde Moskova ve diğerlerinin sık sık krizi fırsata çevirmeye çalıştıkları söylenirdi. Ortadoğu'da 7 Ekim'den bu yana gördüğümüz şeyse bunun neredeyse tam tersi: Bölgedeki ve büyük ülkelerin çatışmayı ciddi bir şekilde tırmandırabilecek herhangi bir şeyden kaçınmak ve potansiyel olarak aşırı hırslı vekilleri dizginlemeye çalışmakla ilgili belirgin bir endişeleri var. Hizbullah gibi Hamas'ın müttefiki olarak görülebilecekler bile günümüze kadar mesafeli durdu.

Görünüşe göre neredeyse hiç kimsenin artık Ortadoğu'da daha geniş çaplı bir savaş istemiyor olması, elbette bunun olmayacağı anlamına gelmiyor. Aruri'nin Lübnan'da öldürülmesi son derece tehlikeli bir an yarattı. Gazze'deki çatışmalar ne kadar uzun sürerse, bu tür tehlikeli anların sayısı da o kadar artacak. Bir başka duraklama ya da ateşkes ne kadar çabuk kabul edilebilirse o kadar iyi olur.

Ancak bu da gözlemlemeye değer olabilir: Ne 7/24 haber döngüsünün ne de genel olarak tarihin, her ne sebeple olursa olsun kaçınılan savaşlarla ilgili söyleyecek pek bir şeyi yok. Umalım ki gelecek yıl bu zamanlar, 2024'e dönüp baktığımızda Gazze savaşının nasıl olup da Ortadoğu'da bir yangına yol açtığını değil, daha geniş çaplı bir savaşın nasıl ve neden gerçekleşmediğini düşünebilelim.


https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Gökçe Uçak

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU